Bu mektup, şeyh Hamid-i Sünbüli’ye yazılmıştır. Tevhid, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylerden kurtarmak olduğunu bildirmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği kullarına selamet olsun! (Tevhid) kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlanmaktan kurtarmak demektir. Kalbi mâsivâya çok az bile olsa, bir bağlılığı bulunan kimse, tevhid sâhibi olamaz. [(Mâsivâ), Allahü teâlâdan başka şeylerin hepsi demektir.] Bu nimeti elde etmeden önce, vahid, birdir demek ve vahid bilmek, huzur sahiplerine göre boş laf olur. Evet, îman etmiş olmak için, vahid demek ve vahid bilmek lâzımdır. Fakat bu, Allahü teâlâdan başka tapınacak hiçbir şey yoktur, demektir. Allahü teâlâdan başka hiçbir şey var değildir demekle, onun arasındaki başkalık meydandadır. Tasdik, îman, ilmle olur. Vicdanla anlamak ise bir haldir. Bu hâle kavuşmadan önce, bunun üzerinde konuşmak doğru olmaz. Büyükler arasında, bu hâlden söz edenler, şu ikisinden biridirler: Ya kendilerini hâl kaplıyarak örtülmüşlerdir. Bunun için, sorguya çekilmez, suçlanmazlar. Yahut, hallerini başkalarına örnek olmak için bildirmişlerdir. Böylece, başkaları, kendi hallerini, bu büyüklerin halleri ile ölçerek, doğru olup olmadıklarını anlasınlar. Bu ikisinden başka sebeple, hâlini, sırrını açıklamak yasaktır. Hak teâlâ, o büyüklerin hallerinden az bir şey, biz yabancılara da ihsan eylesin! Muhammed Mustafa’nın sünnet-i seniyesine [yani ahkâm-ı İslamiyeye] yapışmakla şereflendirsin “alâ mastarihessalatü vesselâmü vettehıye”! Sevgili Peygamberi “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Onun Ali “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în” hürmetleri için bu duamızı kabul buyursun! Âmin! Ayrıca başınızı ağrıtayım ki bu duacınızın mektubunu getiren, meyan şeyh Abdülfettah hafız, olgun bir kimsedir. Bir insan evladıdır. Bakacağı kimseleri çoktur. Kızlar babasıdır. Geçim darlığından dolayı ihsan sahiplerine baş vurmaktadır. Beklediğine kavuşacağını umarım. Başınızı daha çok ağrıtmaktan çekindim.