Bu mektup, Şeyhu’l-âlem Mevlânâ Hâce Muhammed Lahoriye yazılmıştır. Şevk, arzu ebrarda olur. Mukarreblerde olmaz. Bu makamla ilgili birkaç şey bildirilmektedir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi Muhammed aleyhisselâmın nurlu caddesinde bulundursun “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıye”.
Hadis-i kudside, (Ebrâr bana kavuşmayı çok istiyor. Ben de onları çok istiyorum) buyruldu. Allahü teâlâ, ebrârın şevk, arzu sâhibi olduklarını bildirdi. Çünkü, mukarrebler vasıl olmuşlardır. Bunlarda kavuşmak arzusu artık kalmamıştır. Şevk, ayrı olanlarda bulunur. Mukarreblerde ayrılık gayrılık yoktur. Herkes bilir ki kimse kendi nefsine kavuşmak için şevk sâhibi değildir. Halbuki kendi nefsini taşkınca sevmektedir. Çünkü, nefsinden ayrı değildir. Allahü teâlâda Bâkî ve kendi nefsinden fânî olmuş bir mukarrebîn Allahü teâlâya olan yakınlığı, bir kimsenin kendi nefsine olan yakınlığı gibidir. Bunun için zevk, yalnız ebrarda bulunur. Çünkü, ebrâr çok sevmektedir ve kavuşmamıştır. Ebrâr demek, sona varmamış, mukarreb olmamış sâlik demektir. Tasavvuf yolunun başında veya ortasında bulunur. Sona varmasına kıl kadar ayrılık kalsa bile mukarreb olmaz. Şu fârisî şirde ne güzel söylenmiştir. Fârisî beytin tercümesi:
Dostun ayrılığı az olsa da, az değildir;
Eğer gözde yarım kıl olsa da, çok görünür.
Sıddîk-ı ekber “radıyallahü teâlâ anh” bir kimsenin Kurân-ı Kerîm okurken ağladığını gördü. (Biz de böyle idik, fakat şimdi kalplerimiz katılaştı) buyurdu. Bu söz, kötülemeye benzeyip, övünmek olan sözlerdendir. Şeyhimden “kuddise sirruh” işittim, (Nihâyete ermiş, kavuşmuş olan, yolun başlangıcında, kendisindeki şevki arzuyu özleyebilir) buyurdu. Şevkın giderilmesi makâmın daha yükseldiğini, daha tamam olduğunu gösterir. Bu makâm yes makâmıdır. Yani anlayamamaktan hâsıl olan üzüntü makâmıdır. Çünkü kavuşulabilecek şey için şevk olur. Kavuşmak ümiti olmayan bir yerde şevk olmaz. Yüksek derecelerin sonuna ulaşmış olan bir kâmil, bu âleme geri döndüğü zaman, ayrılık ateşine düştüğü hâlde, eski şevki arzusu geri gelmez. Çünkü, şevkın gitmesi, ayrılık kalmadığı için değildi. Yes, ümitsizlik geldiği içindi. Geri döndükten sonra da bu yes kendisinde vardır. Birinci kâmil “rahmetullâhi aleyh” böyle değildir. O, âleme dönünce, şevk de geri gelir. Çünkü, önceden yok olmuş olan (Fakt) yani gaybubet, yok olmak, yine hâsıl olmaktadır. Bir kâmil, geri döndüğü zaman, fakt, ayrılık bulunursa, faktın gitmesi ile yok olan şevk tekrar hâsıl olur.
Sual: Vusûl mertebeleri yani kavuşturan yol, sonsuzdur, bitmez tükenmez. Ne kadar ilerlese yine uzak olacağı için, hep şevk bulunmaz mı?
Cevap: Vusûl mertebelerinin sonsuz olması, isimlerde ve sıfatlarda ve şuûnda ve itibaratta olan geniş yolculuklardadır. Böyle seyr eden bir sâlik için, yolun sonu olmaz. Ondan şevk hiç gitmez. Yukarıda bildirilen müntehî ise, bu mertebeleri kısaca geçerek, söz ile kelime ile işaret ile anlatılamayacak makâma vasıl olmuştur. Orada hiç ümitlenmek yoktur. Bunun için kendisinde şevk ve talep kalmaz. Bu hâl, Evliyânın büyüklerinde olur. Bunlar sıfatların çukurundan kurtulmuşlar. Zât-i ilâhiyye “te’âlet ve tekaddeset” kavuşmuşlardır. Bunlar, sıfatlarda uzun uzun ilerleyen ve şuûnat mertebelerinde seyr eden sâlikler gibi değildir. O sâlikler, bitmez tükenmez sıfatların tecellîlerine bağlanıp kalırlar. Bunlar için olan vusûl mertebeleri kendisini ancak sıfatlara kavuşturur. Zât-i ilâhiyye yükselmek ancak sıfatlarda ve itibaratta, kısaca seyr etmekle olabilir. İsmlerde uzun uzadıya seyr eden bir kimse, sıfatlara ve itibarata bağlanıp yolda kalır. Böylece şevk ve talep kendisinden ayrılmaz. Vecd ve tevacütten kurtulmaz. Vecd ve tevacüd sahipleri, sıfatların tecellîlerine kavuşanlardır. Bunlar için (Tecellîyât-i zâtiye) yoktur. Şevkleri, vecdleri oldukça bu tecellîlerden nasip alamazlar.
Sual: Allahü teâlâya şevk olması ne demektir? Çünkü, Allahü teâlâdan hiç bir şey mefkud, yok değildir?
Cevap: Burada şevk demek, belki (Müşakele Sanati) ile söylenmiş olabilir. Çok olduğunu bildirmek içindir. Çünkü, aziz, cebbar olan Allahü teâlânın her şeyi şiddetlidir, çoktur. Zayıf insanların her şeyinden gâlip ve kuvvetlidir. Bu cevap âlimlere göre verilen cevaptır. Bu fakir kulun başka bir cevabı daha vardır ki tasavvuf yoluna uygun bir cevaptır. Fakat bu cevapta biraz sekr, şuursuzluk bulunmaktadır. Sekr olmayınca, güzel olmuyor. Hatta câiz olmuyor. Çünkü, sekr sahipleri özürlü olur, affedilirler. Sahv, şuur sahipleri mesul olurlar. Sorguya çekilirler. Şu ânda, tam sahv halindeyim. Şimdi o cevabı bildirmek yerinde olmaz. Önceleri ve sonraları Allahü teâlâya hamd olsun. Onun Peygamberlerine bitmez tükenmez salât ve selâm olsun!