Bu mektup, Mevlânâ Muhammed Sâdık Keşmiri’ye yazılmıştır. Tasavvufçuların (İlmü’l yakîn) bilgisi ile eski Yunan felsefecilerinin (İlmü’l yakîn) bilgisi arasındaki farkı açıklamaktadır:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği, sevdiği kullarına selam olsun! Tasavvufçulara göre, (İlmü’l yakîn) demek, eserden müessiri, yani işi görerek, bunu yapanı anlamaktır. Eski Yunan felsefecileri de, yani her şeyi akıl ile anlayıp beğenmek yolunda olanlar da, böyle söylüyorlar. Bu ikisi arasında ne fark vardır? Tasavvufçuların ilmü’l yakinleri niçin keşif ve şuhûd ile olmaktadır? Tasavvufçu olmayan din âlimlerinin ilmü’l yakinleri ise, niçin felsefecilerin anladığı gibidir? Bunları kısaca bildirelim. Her iki ilmü’l yakinde de, eseri, işi görmek lâzımdır. Görünmeyen müessire eserden yol bulunur. Eserden müessire insanı götüren yol, bu ikisi arasında olan bağlantıdır. Tasavvufçuların ilmü’l yakininde, bu bağlantı da, keşif ve şuhûd ile belli olmaktadır. Din âlimlerinin ve felsefecilerin ilmü’l yakininde ise, bu bağlantı, akıl ile düşünerek, inceliyerek anlaşılmaktadır. Bundan dolayı, tasavvufçuların eserden müessiri anlamaları, (Hadsi)dir. Yani hemen, çabuk hâsıl olur. Hatta (Bedihi)dir. Yani meydandadır, apaçıktır. Ötekilerin, eseri görüp müessiri anlayabilmeleri ise, düşünmekle, incelemekle olur. Görülüyor ki tasavvufçuların ilmü’l yakini keşif iledir, şuhûd iledir. Ötekilerin ise, akıl ile incelemedikçe hâsıl olamaz. Tasavvufçuların ilmü’l yakinine de (İstidlal), yani düşünmek ve incelemek deniliyor ise de, eserden müessiri anlamaya bu isim verildiği için denilmiştir. Yoksa, istidlal olmayıp, keşif ve şühuttur. Din âlimlerinin ilmü’l yakinleri, istidlal iledir. Çok kimse, bu ince farkı anlayamamıştır. Bunlardan bâzıları, tasavvuf büyüklerine “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” dil uzatmışlardır. Her şeyin doğrusunu bildiren yalnız Allahü teâlâdır. Doğru yolda bulunanlara bizden selam olsun!
Müslümanım, gece gündüz, taptığım dergah bir,
bir dakika, tevhidden ayrılmadım, Allah bir!
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız