¥ Aişe-i Sıddıka alime ve müctehide idi. Eshab-ı kiram, müşkilatta ona müraceat ederlerdi. 2/67. (2. cilt 67. mektup)
¥ Aişe-i Sıddıka, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” vefat edinceye kadar, makbuleleri ve sevgilileri idi. Onun evinde ve kucağında vefat edip ve orada defnedildi. 2/36.
¥ Aişe-i Sıddıka, ilim ve ictihatta Fatıma’dan ve Fatıma zühd ve dünyadan kesilmekte, ondan daha ileridedir. 2/67.
¥ Aişe-i Sıddıka’nın fazileti. 2/67.
¥ Adetler, ahkam-ı İslamiye için delil olamazlar. 1/54.
¥ Adetlere ve rüsuma [usûllere] uymaktan ele bir şey geçmez. Kalbin selametini istemelidir. 1/133.
¥ Arif için rücudan sonra istidlale ihtiyaç gelir. [Bu aleme indikten sonra, delilleri araştırmaya ihtiyaç gelir.] 3/31.
¥ Arif kendini kafirden aşağı bilir. Zira alem-i emir latifeleri ayrılmıştır. 1/222.
¥ Arif-i tam-ül-marife, efrad-i aleme kül menzilesindedir. [Tam irfan sahibi olan arif, alemin fertlerine göre (hepsi) menzilesindedir. (Mahlukat teferruat, o ise bu işin özüdür.).] 2/74.
¥ Arif, aslın-aslına kavuşunca, Allahü tealanın yaratmasından gayri bir şey bilmez. [Halık yaratıcı, kendisi mahluktur.] 3/109.
¥ Alem, vücut-i zılli ile [zılden bir mevcutiyet olarak] haricde vardır. Evham ve hayalat değildir. 1/217.
¥ Alem, Allahü tealadan gayri şeylerin [bütün mahlukların] ismidir. 3/56.
¥ Alem-i kebirde her ne varsa, alem-i sagir [insan] ve alem-i asgarda [kalpde] da vardır. 3/44.
¥ Alem-i halk, anasır-ı erbeadan [4 esas maddeden] ibarettir. 1/264.
¥ Alem-i halk 6 günde halk olunmuştur. Arşın yaratılışı daha evveldir. 2/76.
¥ Alem-i halkın ötesi alem-i emirdir. Alem-i emrin ötesi, şuunların ve isimlerin dereceleridir, mertebeleridir. 2/76.
¥ Alem-i emre la mekani [mekansız alem] derler. 1/260.
¥ Alem, Allahü tealanın varlığına alamettir. Alemde zahiri kemalat görünmektedir. 1/287.
¥ Alem-i sagir ve kebir, Allahü tealanın isimlerinin ve sıfatlarının tezahür ettiği [ortaya çıktığı] yer ve şuun ve zati kemalatın aynasıdır. Zat ve sıfat-i ilahiyeye delil olmuşlardır. 1/287.
¥ Alem her anda yok olup, misli vücuda gelmesi Mektubatta izah olunmuştur. 1/199.
¥ Alemin nizamı, dini emirlere bağlıdır. 1/266.
¥ Alem-i misal, bütün alemlerden daha geniştir. Bütün alemlerdeki varlıkların sureti onda vardır. 2/58.
¥ Alem-i şahadetteki güneş ışığının ve ay ışığının alem-i misaldeki nurlara üstünlüğü vardır. 1/210.
¥ Allahü tealadan başka hiçbir maksatı kalmayınca, o zaman Allahü tealadan gayriye ibadetten kurtulur. Ahiret maksatları sevap ise de, mukarrebler indinde günahtır. 1/110.
¥ Masivaya bağlanmaktan kurtulunca, Allahü tealaya ibadet kolay olur. 1/77.
¥ Bir ibadet ki, korku ve sevinç ile olursa, kendi için olur. 1/77.
¥ İbadete layık, nasıl olduğu bilinemeyen Allahü tealadır ki, bizim akıl ve fehmimiz, onu idrak edemez. Ve keşf ve şühud gözümüz [beden ve kalp gözümüz] Onun azametini ve celalini görmekten hayrete düşer. Böyle iman, ancak gayb yolu ile olur. Gaybi olmayan iman, kendi düşündükleridir ki, Hak tealanın mahlukudur. Ve şerik eylemişlerdir. Gayba iman, o vakit müyesser olur ki, vehm oraya gidememelidir. 2/8.
¥ İbadet yapmaktan maksat, kulların menfaatleri içindir. 1/73.
¥ İbadet ile adet. 1/231.
¥ İbadetin manası. 1/110.
¥ İbadet, insanın kırılması ve alçalmasıdır. 1/64.
¥ İbadetten maksat, yakine kavuşmak [ele geçirmek] dir. 1/97.
¥ Abbas radıyallahü anhın fazileti. 2/36.
¥ “Abbas bendendir, ben Abbas’tanım.” Hadis-i şerif. 2/36.
¥ Abdülkadır Geylani, vilayet-i Muhammediyeyi son noktasına ulaştırmıştır. 1/293
¥ Abdülkadır Geylani’nin yükselmesi, ekseri Evliyadan yüksek olduğundan, kerameti fazladır. 1/216
¥ Abdülkadır Geylani hutbede, Hızır aleyhisselama, “Ey israil oğlu, gel, Muhammed aleyhisselamın kelamını dinle” buyurdu. 2/55. [Kıyamet ve Ahiret: 182.]
¥ Abdülkadır Geylani’nin kendini meth sözü, sekr sözüdür. 3/117.
¥ Abdülkadır Geylani 12 imamdan sonra, vilayet yolunun merkezine getirildi. 3/123.
¥ Abdullah ibni Mübarek, haramdan 1 altını sahibine geri vermek, 100 altın sadakadan efdaldir, buyurdu. 2/66.
¥ Abdullah ibni Mübarek buyurdu ki, Muaviye’nin “radıyallahü anh” atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülazizden efdaldir. 1/207.
¥ Abdürrahman bin Avf, Cennete sahabilerin fakirlerinden 500 sene sonra girecektir. 1/283.
¥ Abd [kul], filini diledikten sonra, Hak teala, onu yaratır. 3/16.
¥ Abd-i makbul [makbul kul], Allahü tealanın rızasına razı olandır. Kendi rızasına tabi olan, kendine kuldur. 2/88.
¥ Abdin fili [kulun işi], Hak tealanın yaratması ve kulun kesbinden ibarettir. 3/16.
¥ Abdin [kulun] hareketine, Hakkın kudreti itibariyle halk [yaratmak], kulun kudreti nisbetiyle kesbi denir. 1/289
¥ Abdin [kulun] kudreti, ahkam-ı İslamiye ile teklif edilenlerin uhtesinden gelecek kadardır. [Onları yapacak kadardır.] 2/67.
¥ Abd [kul], kendi ihtiyarı ile kesb eder. Kulun kastından sonra, Hak teala, dilerse, yaratır. 3/16.
¥ Abdin [kulun] ihtiyarı zayıftır dedikleri, Hak sübhanehunun ihtiyarının kuvveti itibarı iledir. Yoksa, emirlerin yerine getirilmesine kafi değil manasına değildir. 3/16.
¥ Abdin [kulun] filinde, kulun tesiri yoktur, fail, ancak Hak sübhanehudur demek küfürdür. 1/289.
¥ Abd [kul], bir arzusunu ele geçirmekte, İslamiyetten dışarı çıkarsa, İslamiyetin hududuna tecavüz ederse, o maksud onun mabudu ve ilahı olur. Eğer arzu edilenin ele geçirilmesinde, İslamiyetin yasak ettiği şey irtikab olunmazsa o kul müşrik olmaz. Ve o şeye meyli, maksud kabul edilmemiştir. 3/3.
¥ Abdiyet makamı, iyilikleri sahibinden bilmek ve kendini kötü görmektir. 1/234.
¥ Abdiyet makamı, vilayet kemallerinin en üstünüdür. 1/249.
¥ Osman “radıyallahü anh”ın hilafeti sahabenin icmaı ile sabittir. 3/23.
¥ Osman “radıyallahü anh”ın vilayet ve nübüvvet yolundan münasebeti, Nuh aleyhisselamadır. 1/251.
¥ Osman “radıyallahü anh”, vilayet ve nübüvvet yüklerini taşıdığı için (zinnureyn) denir. Çünkü, Ebu Bekr ve Ömer “radıyallahü anhüm” nübüvvet, Ali “radıyallahü anh” vilayet yükünü taşımaktadır. 1/251.
¥ Osman “radıyallahü anh”ın ve şeyhaynın efdaliyetlerini inkar eden, kafir olmaz. Bidat sahibi ve sapık olur. 1/266.
¥ Ucb, öldürücü zehirdir. Ve öldürücü hastalıktır. Salih amelleri yok eder. 2/53.
¥ Aczini anlamak, idraktir. 3/122.
¥ Adem-i hariciye [harici yokluğa] zıd olan, harici varlıktır. Sübut-i vehmi değildir. 3/59.
¥ Adem, şer ve naksın başlangıcı ve cümle kötülüklerin en kötüsü olarak görünmektedir. 1/134, 234.
¥ Adem, vücudun aksi ve zıttıdır. 2/98.
¥ Adem, yokluk aynasında vücudi kemalat zuhur eder. Ayna olmak, işte budur. 1/234.
¥ Adem, hiç yoktur ki, hiçbir mertebede sabit değildir. (Var değildir.) Varlığı itibaridir. 3/79.
¥ Adem haricde yoktur. İlmde var kabul edilmiştir. 3/57.
¥ Adem, her ne kadar yoktur. Ama, eşyanın tafsilinin kaynağıdır. 2/99.
¥ Adem-i mutlak [mutlak yokluk], ilim-i ilahide teferruatı ile bulunup, bu yokluğun noksanlıklarından her biri ilim mertebesindeki aks eden kemalatın karşılığı olmuştur. Ve her bir kemal karşılığındaki yoklukta aks ederek görünmüştür. 3/57.
¥ Adem [yokluk] vehmen hissetmek derecesinde ortaya çıkıp, istikrar kazanır. [Anlaşılır]. 3/57.
¥ Adem mukabilindeki vücut [Yokluğa tekabül eden varlık], Allahü tealanın vücut sıfatı olmayıp, zıl ve aksleridir. 3/63.
¥ Adem-i mukayedin [kaydlı ademin] mutlak ademe bağlanması, tecelli-i zatın tesiri iledir. 2/94.
¥ Adem, Resulullahtan (ev edna) makamında kaldırıldı. 3/122.
¥ Azab-ı Cehennem [Cehennem azabı], geçici olsun, devamlı olsun, küfre ve küfür sıfatlarına mahsustur. 1/266
¥ Ahiret azabı, çok şiddetli ve devamlıdır. Ve dünyanın hayatı çok kısadır. Dünyanın güzelliğine ve tadına aldanmamalıdır. Bir insanın kıymeti, dünya ile ölçülse idi, dünyalığı çok olan kafirler herkesten aziz olurdu. Dünyanın görünüşüne aldanmak akılsızlıktır. 1/98.
¥ Arşa olan zuhur, zıllıyetten yüksektir [uzaktır.]. Kimsede bu kabiliyet yoktur. 2/11.
¥ Arş-ı ilahi, alem-i halk ile alem-i emir arasında geçittir. 2/76.
¥ Arşa olan zuhurun onda biri arifin kalbinde yoktur. 1/220.
¥ Arş-ı ilahi o azameti ile beraber, mekanlı olduğundan ruha nisbet ile, hardal tanesi kadar değildir. 1/287.
¥ Uruclar ve zuhurlar, mahlukların hakikatlerinin sonuna kadardır. 1/263.
¥ Urucda mertebelerin sonu, namazın hakikatıdır. 3/76.
¥ Azimet, haramla mübahların fazlasından sakınmak; ruhsat, haramlardan sakınmaktır. 1/216.
¥ Askerin, beytülmaldan maaş alması, cihata mani değildir. [Cihat sevabını gidermez.] 2/69.
¥ Askerlik ganimettir. Bir saati, diğer makamlarda bulunmanın çok saatinden iyidir. 3/82.
¥ Aşk olmasaydı, aşk gamı olmasaydı, bu kadar güzel söz ortaya çıkmazdı. 3/117.
¥ Akl-ı meaş, kısa görüşlüdür. Manevi hastalıkları [afetleri], hastalık kabul eylemez. 1/219.
¥ Akl-ı meaş, zenginliğe rağbet eder ve dünya erbabına rağbet eder. [Bunlara rağbet edenlerin aklı, akıl-ı meaştır.] 1/219.
¥ Akl-ı mead, ileri görüşlüdür. Evliya ve Enbiyada bulunur. [Onların nasibidir.] 1/219.
¥ Akl-ı mead, şerh-ı sadrdan sonra, mutmainne sadra inince, ona bağlanır. [Nefs mutmainne olunca, akıl-ı mead ona bağlanır.] 1/260
¥ Akıl, hissin ötesi olup, his ile idrak edilmeyeni idrak ettiği gibi, nübüvvet gücü de, akıl gücünün ötesi ve üstüdür. Akıl ile anlaşılamayan, nübüvvet gücü ile idrak edilir. 3/22.
¥ Akıl, ancak his edilenleri [5 duyu ile] idrak edebilir. Görülenlerde misali olmayan işleri, akıl idrak edemez. 1/266.
¥ Aklı olan dünyaya bağlanmaz; düşkün olmaz ki, dünya sırf yokluktur. 3/11.
¥ Akıl hüccettir, ama eksiktir. Hüccet-i baliğa [tam hüccet] Peygamberlerin gönderilmesidir. 3/43.
¥ Aklın ötesi demek, akıl anlayamaz demektir. Yoksa orada, akıl zıttına hüküm eder değildir. 3/111.
¥ Aklın anlayamadığı işleri, ilahi nurdan gayri ile bilmek mümkün değildir. 3/43.
¥ İnsanların akılları, yaratıcıyı ispattan acizdir. 3/16.
¥ Akıl, tasfiye ve tezkiyeden sonra, ilahi makam ile münasebet kurar. Fakat, yanılmak ve unutmak ondan ayrılmaz. Vahime, mütehayile, gazap ve şehvetten ayrılmaz. 1/266.
¥ Aklın tasfiye ve tezkiyesi, salih amellerin yapılmasına bağlıdır. 1/266.
¥ Akıl erbabı, yani felsefeciler, nefsten bazan ruhu, bazan kalbi kasıt eder. Onlar nefs-i emmareyi mücerred mefhumlardan [alem-i emirden] sayarlar. Kalp ve ruhun ismini bilmezler. 3/90.
¥ Ukala [akla tabi olanlar], malum için, zihinde suret hasıl edip, onun meydana gelmesi zihindedir. İlmde değildir, derler. Son devir sofiyesine göre, o suret ilimde hasıldır. 3/113.
¥ Allahü tealanın bir kulundan yüz çevirdiğinin alameti [sevmediğinin alameti], onun malayani ile meşgul olmasıdır. “Hadis-i şerif”. 2/60.
¥ İlim 2 kısımdır. İlm-i ahkam-ı fıkıh, ilim-i itikad-ı kelam [ahkamı bildiren fıkıh ilmi, itikatı bildiren kelam ilmi], ilimleri kendinde toplamıştır. 1/268.
¥ İlim, inkişaftan [tekamülden] ibarettir. Bu inkişaf ihata ile olursa, ilim-i husulidir [çalışarak ele geçen ilmdir]. 3/113.
¥ İlim, malumun suretinden ibarettir ki, bunun ilmde husuli ve hululi [girmesi, hulul etmesi] ne manaya olur, [ne manası olur.]. 3/113.
¥ İlm-i husuli ve ilim-i huduri bir vakitte cem olur. 2 ilim-i huduri cem olmaz [birlikte olmaz]. 1/306.
¥ İlm-i husulinin zat-ı tealaya [Allahü tealanın zatına] aid olması muhaldır. Onun ilim-i hudurisi, müteallık olur. [Alakalı olur.] 3/20.
¥ İlm-i husuli afaka [insanın dışındaki aleme], ilim-i huduri enfüse [insanın içindeki aleme] tealluk eder. 3/59.
¥ İlm-i husuli eşyanın suretini bilmektir. Şey’in sureti şey’in gayridir. 2/47.
¥ İlm-i şey [bir şeyin ilmi], o şeyin suretinin aklda hasıl olmasıdır ki, o şeyin aynı değildir. 3/109.
¥ İlm-el-yakin [ilim ile bilmek], eserden müessire istidlaldir. [Eserden delil ile eser sahibini anlamaktır]. Dumanı görüp, ateşe hüküm etmek gibi. 2/99.
¥ Hakk-el-yakin [bizzat içinde yaşayarak bilmek], müessir ile hakikatlenmektir ki, beka makamıdır. 1/277.
¥ İlm, ayn ve hakk-ül-yakin için meşayıhın tarifleri, imam-ı Rabbani indinde, bu tariflerin hepsi, ilim-ül-yakindir. 3/122.
¥ İlm-el-yakin ile ayn-el-yakin birbirine perdedir. İlm esnasında görmek yoktur. 1/277.
¥ Yakinler, meşayıh indinde, zat-i ilahiye nisbet ile, imam-ı Rabbani indinde ayetlere (delillere)dir. 3/122.
¥ Ayn-el-yakin, imam-ı Rabbani indinde, dumanın ateşe olan halidir. 3/99.
¥ Hakk-el-yakin, dumanı görüp, ateşin varlığına hükmetmektir. 3/122. [Saadet-i Ebediye: 919.]
¥ Ayn-ül-yakin ve hakk-ül-yakin, afak ve enfüsün ötesidir. 3/99.
¥ İslamiyet ilminin sureti, zahir alimlerin nasibidir ki, Kitap ve Sünnetin hükümleri ile alakalıdır. İslamiyet ilminin hakikati, ulema-i rasihinin nasibidir ki, Kitap ve Sünnetin müteşabih kısmı ile alakalıdır. 2/18.
¥ İlm-i ledünni, ifadasında [feyiz almakta], Hızır aleyhisselamın ruhaniyeti vasıtadır. “Muhammed Parisa” 2/55.
¥ İlm-i ilahi, hayat şanının altındadır. Lakin, ilim için zat mertebesinde bir şan vardır ki, hayat ve diğer sıfatlar için yoktur. Bu, ilim-i huduri de değildir. 3/78.
¥ İlm-i ilahinin zati güzelliği, diğer sıfatlarda yoktur. 3/99.
¥ İlm-i ilahi. /113.
¥ İlm-i ilahi değişen cüzlere tealluk eder ise de [alakalı ise de], Allahü tealanın ilim sıfatında değişiklik olmaz. Değişiklik, birini diğerinden sonra bilince olur. Ama, cümleyi bir anda bilmekle değişikliğe ve sonradan olmaya tahammülü yoktur [böyle şey olmaz]. 1/266.
¥ İlm-i ilahinin eşyaya bağlantısı ilim-i huduridir. 3/113.
¥ İlm-i ahval [hallerin ilimleri], herkese verilmemiştir. 3/15.
¥ “Ümmetimin alimleri, israil oğullarının Peygamberleri gibidir” şerefi ile müşerref olan, rasih ilmli alimlerdir. 2/13.
¥ “Alimler, Peygamberlerin varisleridir” hadis-i şerifindeki ilim, İslam bilgileridir ki, zahiri ve hakikati vardır. 2/18.
¥ “Ulemanın mürekkebi şehitlerin kanından daha ağırdır.” Hadis-i şerif. 3/46.
¥ Zahir alimlerin nasibleri, itikatı düzelttikten sonra, ahkam-ı İslamiye ve ameldir. Batın alimlerinin nasibi bununla beraber, haller ve zevkler ve marifetlerdir. Ulema-i rasihinin nasibi, esrar-ı dekayıktır ki [ince sırlardır ki] müteşabihatta işaret vardır. 1/54.
¥ Ulema-i rasihin, vilayet yollarını kat ederek, Peygamberlerin hususiyeti olan davet makamına kavuşmuşlardır. 3/49.
¥ Ulema-ı rasihin, özü kabuk ile bir araya getirerek ve hakikati surete getirmiş, müteşabihattan zevk almışlardır. 2/18.
¥ Ulemanın ilimleri, nübüvvet kandilinden alınmış, sofiyenin marifetleri ise, keşf ve ilhamdır. 2/55.
¥ Zahir alimlerine fena ve beka nasib olmamış, vilayet-i hassa vaki olmamıştır. 3/88.
¥ Dünya alimlerinin ki, gayretleri alçak dünya içindir. Ve sohbetleri, öldürücü zehirdir. Ve fesadları yayılır. 1/73.
¥ Dindar alimler, makam ve riyaset sevgisinden geçmiş ve tervic-i din [İslamiyeti yaymaktan] ve İslamiyeti kuvvetlendirmekten gayri bir şey istemezler. 1/53.
¥ Ulemai su [kötü alimler] insanları dalalete sevk etmekte kafi olup, iblis işsiz ve boş kalmaktadır. 1/213.
¥ İlmi, dünyanın mal ve mevkiine vesile kılanlara, şiddetli azap vardır. 1/73.
¥ Riyazi ilimler, mantık ve emsali ile meşgul olmak için cevaz vardır. Ama, onları ele geçirmekten maksat, ahkam-ı İslamiyeyi bilmek için olmak şarttır ve yoksa caiz değildir. 1/73.
¥ Ali “radıyallahü anh”, hilafeti zamanında ve emri altında, kendi bağlılarından, yardımcılarından büyük bir topluluk arasında buyurmuştur ki, muhakkak Ebu Bekr ve Ömer, cümle ümmetin en üstünüdür. İmam-ı Zehebi, bunu seksenden çok kimseden rivayet eylemiştir. 2/36.
¥ Ali “radıyallahü anh”ın mücadelesi, bagiler, asiler ile savaş farz olduğundan idi. 2/96.
¥ Ali “radıyallahü anh” buyurdu ki, biraderlerimiz bize bagi oldular. Kafir ve fasık değildirler. 2/96.
¥ Aliye “radıyallahü anh” Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, “Sen, İsa’ya “aleyhisselam” benzemektesin. Ona yahudiler o derece düşmanlık ettiler ki, annesi Meryem’e iftira ettiler.” 2/32.
¥ Ali “radıyallahü anh” vilayet yolundan kavuşanların önderi ve başkanıdır. Bu yolda feyiz herkese Onun aracılığı iledir. 3/123.
¥ Ali radıyallahü anh buyurdu ki, bütün ilimler besmelenin “B” sinde, belki “B” nin noktasında toplanmıştır. 1/201.
¥ Aliye “radıyallahü anh” kusur isnad eylemek, çirkinliğin en kötüsüdür. 1/80.
¥ Ali “radıyallahü anh”, Sıddık “radıyallahü anh”dan efdaldir diyen, ehl-i sünnetten ayrılır. 1/202.
¥ Ali “radıyallahü anh”, vilayet ve nübüvvet taraflarından İsa aleyhisselam ile münasebetlidir. 1/251.
¥ Umdet-ül-İslam farisi fıkıh kitabıdır. 1/193.
¥ Ömer “radıyallahü anh”, “Rabbinin azabı elbette vardır. Onu önliyecek yoktur.” ayetini işitince, aklı gidip, deveden düştü. 1/302. [Vetturi. 7. Ayet.]
¥ Ömer “radıyallahü anh”, Ebu Bekr “radıyallahü anh”dan sonra, ümmetin efdalidir. 1/266.
¥ Ömer “radıyallahü anh”, vilayet-i Muhammediyeye vasıl ve kemalat-ı Muhammedi onda hasıl oldu. 1/251.
¥ Ömer “radıyallahü anh”ın vilayeti, İbrahim aleyhisselama, nübüvvet tarafından Musa aleyhisselamadır. 1/251.
¥ Ömer “radıyallahü anh” hakkında Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: “Benden sonra Peygamberlik bitmese idi, Ömer Peygamber olurdu,” buyurdu. 1/251.
¥ Ömer “radıyallahü anh”ın vefatında, Abdullah ibni Ömer, ilmin 10 bölükte 9 bölüğü öldü, buyurdu. 1/251.
¥ Ömer “radıyallahü anh” ile, Hak sübhanehunun kelamı, çok zaman aynen vaki oldu. 2/51.
¥ Ömer “radıyallahü anh” hakkında. 2/99.
¥ Ömer “radıyallahü anh” buyurdu ki, geceleri uyumayıp, cemaati [sabah namazını] terk etmekten ise, uyumak iyidir. 1/114.
¥ Amr ibni As’ın “radıyallahü anh” yanılması, Veysel Karani ve Ömer Mervaninin doğru işinden efdaldir. 1/120.
¥ Amelin mükafatı işleyene olduğu gibi, vadiına ve binnetice Peygambere “sallallahü aleyhi ve sellem” de olur. 2/57.
¥ Amel eylemeyip, suçunu dahi kabul etmeyip, pişman olmayan, kulluktan uzaktır. 3/16.
¥ Amellere verilen ecr, ameli işliyene göre değişir. 1/305.
¥ Amelin sevabı, niyetin düzgün olmasına bağlıdır. 3/27.
¥ Avam, müntehinin batınından nasıl haber alır ki, müntehinin batınının zevkinden, kendi zahiri bile haberdar değildir. 2/43.
¥ Avam, Şeyh-i Genc-i şekeri, oğlunun vefatında üzülmediği için, üstün bilirler. Halbuki, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, İbrahim’in vefatında ağladı ve çok üzüldü. 1/272.
¥ Avam indinde, cesedi ihya [geliştirmek] büyük iştir. Havas indinde [büyükler yanında] kalbi ihya muteberdir. 2/92.
¥ Avamın imanı ile havasın imanı farklıdır. 3/122.
¥ Avam işiterek veya delil ile gayba iman etmişlerdir. Sondakilerin en üstünleri, gayblar gaybını, celal ve cemal perdelerinin arkasında mütalaa eylemişlerdir. Ortadakiler, zılleri asıl zannetmişlerdir. 2/8.
¥ Hasta ziyareti sünnet, hastanın kimsesi yoksa vaciptir. 1/265.
¥ Fıtır bayramında, yemek, içmek, senelerce nafile oruç tutmaktan daha faydalıdır. 1/52.
¥ İsa aleyhisselam gökten inip, Muhammed aleyhisselamın dini ile amel edecektir. 2/67, 1/109.
¥ İsa aleyhisselamın, mele-i ala ile münasebeti vardır. 3/113.
¥ İsa aleyhisselam gökten inip, ictihadı, İmam-ı Azamın ictihadına uygun olacaktır. 2/55, 1/282.
¥ İsa aleyhisselam vilayette, Musa aleyhisselam nübüvvette çok yüksek mertebededirler. 1/260.
¥ Ayn-ı sabiteye teayün-i vücubi derler. 3/32.
¥ Ayn-ı sabite, Allahü tealanın isimlerinin zılli, aksi ve nurudur. 3/32.
¥ Ayn ve eserin fena esnasında yok olması, vilayet-i Muhammediyeye “sallallahü aleyhi ve sellem” mahsustur. Diğer vilayetlerde yalnız ayn yok olup, eseri yok olmaz. 1/287. [Müjdeci Mektuplar: 495.]
¥ Ayn ve eserin yok olmasından murad, görünüşün yok olmasıdır. Mahlukatın vücudu yok oluyor demek, ilhad ve zındıklıktır. 3/108.
¥ Arifte, ilmi nisbetinde, yokluk ve kendinden geçmek artar. Yakınlığı nisbetinde dur olur. [Uzakta görür]. 4/111.
¥ Arifin kendini kusurlu görmek büyük nimettir. 6/214.
¥ Ariflerin kalpleri, Hak tealanın büyüklüğünün tecellisinde kendinden geçmiştir. 4/125.
¥ Arif, kendi yokluğuna alim [kendi yokluğunu bilir] ve kemal sıfatlarına alim olunca [bilince], matlubun kapısı açılır. 5/82.
¥ Arif, aslına kavuştuktan sonra, rücu ederse [geri dönerse] irşad ile şereflenir. 4/219.
¥ Arifin batını [kalbi, ruhu] zahirinden ve bütün mahluklardan uzaktır. Zahirin gafleti, batına sirayet eylemez. 5/5.
¥ Aşık-ı sadık [sadık olan aşık], Peygambere uymakta sağlam [azimli] olandır. 5/99.
¥ Aşıktaki kemalat, Allahü tealanın kemalatından bir nurdur, şuadır. 6/71.
¥ Akıllı odur ki, bu dünyadaki sayılı nefesleri ile ebedi hayatı ele geçire. 6/211.
¥ Alem-i asgar [en küçük alem] insanın kalbidir ki, zat ile münasebeti diğerlerinden fazladır. 6/139.
¥ Alem-i sagir insandır ki, alem-i halk ile alem-i emirden meydana gelmiştir. 6/139.
¥ Alem-i kebir, Arşın altında ve Arşın üstünde olanlara denir. 6/139.
¥ Alem-i halkın yakınlığı asıldır. Alem-i emrin yakınlığı zıllidir. 5/1.
¥ Alem-i emrin alem-i halktan çok bakımdan üstünlüğü var ise de, umumi üstünlük alem-i halkadır. 6/2.
¥ Alem-i misal, alem-i şahadet gibi mevcudattandır. Vehim ve hayalin dışında vardır. 4/182.
¥ Alem-i misalde, akldan geçenlerin ve manaların dahi bir sureti vardır. 4/182.
¥ “Fesad zamanında ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.” Hadis-i şerif. 6/68, 1/85.
¥ İbadetin en iyisi zikirdir. Ve zikrin üstünlüğü, Allahü tealada fani olmaktır. 4/51.
¥ İbadette lezzete bağlanmıyalar. İbadet ederken lezzet hasıl olur ise, nimettir. 4/92.
¥ İbadetin kabul olması, üstünlüğü, marifete bağlıdır. 5/61.
¥ İbadetin kabule yakın olanı, kulun varlığı arada olmayanıdır. 4/187.
¥ İbadetten maksat, zahmet ve güçlük çekmektir ki, nefs ile düşmanlıktır. 4/92.
¥ İbadın kulubü, [kulların kalpleri], Hak tealanın tasarrufundadır. Muradına [isteğine] göre çevirir. 5/121.
¥ İbareler ve işaretler, zıllere ve sıfatlara bağlıdır. Aslın zuhurunda kalmazlar. [Asıl zuhr edince, ibare ve işaretler kalmaz.] 4/144.
¥ Abdülhalık Goncdüvani, silsile-i haceganın başıdır. Hızır aleyhisselamdan ilim almıştır. 5/36.
¥ Abdülkadır Geylaninin, “ayaklarım, Evliyanın hepsinin ensesi üzerindedir” [sözü], kendi zamanındaki evliyaya mahsustur. 6/24.
¥ Abdülkadır Geylani, emr-i maruf ve nehyi anil münker eylemiş ve korku olunca da caiz buyurmuştur. 4/29.
¥ Abdullah ibni Mübarek, müstehapları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da, marifete kavuşamaz, buyurdu. 5/110.
¥ Abd [kul], iradesini sarf etmekte muhtardır. Allahü teala, yaratmakta muhtardır. 5/137.
¥ Abd-i makbul [makbul kul], birkaç günlük hayatı taat ile geçirip, gaflet ile geçirmez. Geçim ve nimet ile meşgul olmaz. [Dünya nimetlerini keyfine göre kullanmaz.] Bunların neticesi pişmanlıktır. 4/209.
¥ Abdin [kulun] Rabbi ile arasındaki perde, nefsidir. Alem değildir. Kulun muradı nefsidir. 6/110.
¥ Ubudiyet [Allahü tealanın emrinden razı olmak], zahiri ve batıni olup, batınisi de muhteliftir. En çabuk ulaştıranı Nakşibendiyidir. 5/10.
¥ Ubudiyet, Hak tealaya muhabbet ve bunun alameti, ahkam-ı İslamiyyeyi yerine getirmektir. 4/230.
¥ Ubudiyet, kendi iradesinden kurtulup, Hak tealanın muradı ile olmaktır. 4/80.
¥ Ubudiyetin hakikati, nefsin arzuları için olan tedbirlerden geçip, Cenab-ı Hakka tevekkül etmektir. 4/79.
¥ Ubudiyetin bir kısmı beden ile tahsil olunur. [Zahiri aza ile, maddi kuvvetler ile], diğer kısmı kalp ve ruha bağlıdır. 5/10.
¥ Ubudiyet, zillet [kendini hakir bilmek] ve yokluk ve teslim ve onun emirlerine bağlanmaktır. 5/4.
¥ Osman “radıyallahü anh”, Enes “radıyallahü anh”ın yolda, bir bakışını [bir kadına bakışını] keşf etti. 6/19.
¥ Adem, diğer tabirle yokluktur. Kadım değildir. Ve kainatın aslıdır. 4/230.
¥ Ademat-i mukayyede [kaydlı yokluklar], ilim-i ilahide mevcuttur. 4/230.
¥ Ademin aslı ve menşei ilahi kemalattır ki, ilmde ortaya çıkmıştır. [Marifet ile anlaşılabilir.] 4/230.
¥ Adem-i mukayyedin [kaydlı (şartlı) ademin] mutlak ademe bağlanması, nefsin fenasından sonradır. 4/152.
¥ Adem-i mutlak ki [mutlak adem ki] sırf şerdir. Allahü tealanın varlığına karşılık olmaya mecali yoktur. [Karşılık olamaz.] 4/148.
¥ Adem suretinde salikin örtünmesi, fena suretinde sönmesi vardır. Örtünmüş [gizlenmiş olan] ortaya çıkıp, geri döner. 4/12.
¥ Adem, ism-i ilahinin varlığının gelişinden ibarettir ki, arifin mebde-i teayünü [teayününün başlangıcı]dır. 4/12.
¥ Ademin [yokluğun] tarikattaki manası, kendini ve kendi vasflarını anlamamaktır [idrak etmemektir]. 4/165.
¥ Ademden hakiki fenaya geçeler ki, zılden asla kavuşalar. 6/82.
¥ Adem [yokluk] ki, cezbe cihetinde fani olmaktır. Sahibinin geri dönüşü caizdir. Zira henüz tarikaddedir. Ve cezbesi, süluke zam olmamıştır [bağlanmamıştır]. 5/109.
¥ Adem, cezbe ile peyda olmuş bir fenadır. Fena, maksat olan varlığın istilasıdır. Yoklukta arifin vasıflarının örtünmesi, fenada bu vasıfların yok edilmesi vardır. 4/182
¥ Ademi [yokluğu] veya mecnun olmayı istemek, münasip değildir. 5/36.
¥ Azab-ı kabir [kabir azabını, kabirde azap] çekenlerin nar’a ve çığlıklarını, insandan ve cinden başka bütün mahlukat işitir. 4/182.
¥ Arşın üstü ruhlar alemidir. Bu alemde alem-i emir latifeleri vardır ki 5’tir. 5/135.
¥ Arşa işaret eylemek, onun kayumuna [varlıkta tutana] işaretin aynıdır. 4/5.
¥ Areftü Rabbi bi-cem’il izdad. [Bütün zıdları cem etmesi ile Rabbimi bildim.] 6/181.
¥ Uruc [yükselmek], Hakka dönmeye derler. Nüzul [iniş], halka teveccühe [dönmeye] derler. Seyr-i ilallah ve seyr-i fillah, uruc ederken olur. Seyr-i anillahı billah ve seyri eşya billah, nüzul yaparken olur. 6/137.
¥ Urucda teveccüh Hak tealaya olup, halk ile münasebeti yoktur ki, uzlet ehli böyledir. 6/220.
¥ Uzlete ülfetten ziyade ragıb olalar. [Uzlete, yalnızlığa, insanlara karışmaktan daha çok rağbet etmelidir.] Zahir ilimlerden de uzak olmamalıdır. 6/50.
¥ Uzlet, yümünlü ve bereketlidir. Halkın hukuku ve Allah rızası için sohbet, uzlete mani değildir. 5/29.
¥ Aşk-ı ilahi, batının [ruhun] nasibidir ki, bedende tesirleri gözükmez. 5/69.
¥ Aşkta merhamet yoktur. Katl eder ve diyet isterler [öldürürler, karşılığını isterler]. Yani ibadeti kaldırmazlar. 4/151.
¥ Aşk-ı maşuk [maşukun aşkı], sevgisi gizlidir. Aşığın aşkı [sevgisi] ise, açık olup, coşar ve gürler [gürültülüdür]. 4/54.
¥ Aşk ve derd, insana diğer mahlukat içinde üstünlük sağlamıştır. 4/114.
¥ İkab [cezalandırma] ve ahiret azabı, kulun kesbi karşılığındadır. 5/137.
¥ Akl-ı faal ki, filozoflar dokuzuncu seyare derler. Ve günlük hadiseleri ona isnad ederler. Böyle bir şey yoktur. 6/87.
¥ Akıllarının esiri olanlar [akllarına uyanlar], bu muhabbetin kıymetini bilmezler. 6/173.
¥ Akli deliller, kanaat hasıl etmekten başka, bir şey bildirmez. 4/230.
¥ Alaüddin-i Attar, zamanının Kutub-ı irşadı olmuştur. 5/36.
¥ İllet-i manevi [manevi hastalık], masivaya bağlanmaktan ibarettir. 4/105.
¥ İllet-i maneviye [manevi hastalığa], çok zikir ederek, ilaç taleb edeler. 6/153.
¥ İlim için, rüyet-i basar ve kalp [kalp gözü açık olması] şart değildir. 5/102.
¥ İlim, alim ile beraberdir. 4/88.
¥ İlim ve bilmek mahalli sadrdır [göğüstür]. 6/225.
¥ İlm-i husuli sahibi, zevk ve şevktedir. Ve sohbeti zevk verir. 4/88.
¥ İlm-i zarurinin mahalli kalpdir ki, tealluk edeninin gayri cismani olmasına mani değildir. 6/62.
¥ İlm, hal’in başlangıcıdır. İlm, havas ve avam içindir. Hal, vecd ve kemal ehlinin hususiyetidir. 6/217.
¥ Ayn-el-yakin [görerek bilmek], eser perdesi olmadan müessiri görmektir. Ve görülende yok olmaktır. Ateşi müşahede [görmek] gibi. 6/137.
¥ İlm ve amel ihlassız makbul değildir ki, ruhsuz beden gibidir. 6/189.
¥ İlm ve amel, İslam kitaplarında beyan edilmiştir. İhlas, sofiyeye hizmete bağlıdır. 6/189.
¥ Gaybdan haber vermek, kalpden geçenleri bilmek gibi harik-ul’ade şeyler, ehl-i istidracda da bulunur. 4/182.
¥ Bir vasıta ile bir şeyi bilmek konusunda ukala [akıl erbabı] demişlerdir ki, malum olan vasıtadır, şey’in kendi değildir. 4/183.
¥ İlm-i ilahi mücerred bir inkişaftır. Malumun [bilinenin] görülmeden anlaşılmasıdır. 4/230.
¥ İlm sıfatı, ayrıca sıfattır. Tealluk ettiği masivadır. [Masiva ile alakalıdır]. Zat mertebesine ulaşamaz. Ve ilim ki zatın kemalidir. Masivaya tealluk etmekten üstün ve yüksektir. 5/105.
¥ İlm-i ezeli, eşyaya varlıklarından önce tealluk eden ilimdir. 6/17.
¥ İlm-i mümkün, malum olan şeylerin suretinin, alimin nefsinde hasıl olması iledir ki, alimin değişmesine sebeptir. 4/156.
¥ “Gafil alimlerden, yaltakçı hafızlardan, cahil tasavvufculardan kaçınmak lazımdır.” 5/110.
¥ Eşya ilmi ki, aslında kamil bir sıfattır. Bağlanma olursa kötüdür. 4/156.
¥ Gayreti yüksek olan, devamlı matlubu arzu eder. Yok olacak olan şeye rağbet etmeye değmez. 6/106.
¥ Tabiat ve riyazi ilimlerin incelikleri ile meşgul olmak, en şerefli vakti zayi ve malayani ile meşgul olmak ve belki akaitte gevşeklik meydana getirir. Bu ilimlere bağlılık bir üstünlük olsa, onu, din-i İslamın sahibi ihmal eylemez ve selef-i salihin yüz çevirmezlerdi. Onlar rağbet etmeyince, bunlarda kemal dahi yoktur. 4/85.
¥ Ulviyet ve süfliyet [yüksek varlıklar ve aşağı varlıklar] ve cümle mahlukat, nur-i Muhammediden “sallallahü aleyhi ve sellem” halk oldu. 4/113.
¥ Birkaç günlük ömr ki, ebedi mülk onun ile alınır. Çok kıymetlidir. Onu boşuna sarf eylemeyeler. 4/38.
¥ Birkaç günlük ömrü, en mühim işlere sarf edeler. Geceleri ihya etmeyi, seherleri ağlamayı ganimet bileler. 4/30.
¥ Ömür, her an geçmekte, ecel-i müsemma yaklaşmaktadır. Bu kısa fırsatta, çok zikir ile meşgul olmalıdır. 6/87.
¥ Ömer “radıyallahü anh”, hıristiyan katib kabul etmedi. Caiz değildir, dedi. 6/55.
¥ Ömer’in gazabından korkunuz. Çünkü, Allahü teala gazap eder. 5/152.
¥ İhlassız amel, ruhsuz kalıb gibidir ki, kabul olması mümkün değildir. 4/31.
¥ Amel vaktinde ecr taleb etmek, kendini ecrden mahrum eylemektir. 4/61.
¥ Her amel ki, Allah rızası için ise, zikre dahildir. 4/160.
¥ Kötü işler hatırıma geliyor korkusu ile hayır ameli terk etmek caiz değildir. Amel et, tövbe et. 5/29.
¥ Ameli terk eylemeyeler ve ondan istiğfarı dahi terk eylemeyeler. 6/186.
¥ Umuma azap vaki oldukta, salihler magfiret ve rıdvana mazhar olur, hadisi. 4/29.
¥ Anasır-ı selasenin [3 unsurun] nasibi, vilayet-i mele-i alaya kadardır. Unsur-ı hak’in [toprak unsurunun] nasibi, nübüvvet mertebesinin kemalatındandır. 4/205.
¥ Avam, hakikat ehlinden yüz çevirirler. Ve mahlukatın ahvalini bilmeyen, daha yüksek olan işleri bilmez derler. 4/50.
¥ Avamın batını zahiri ile karışıktır. Ve zahirin gafleti batına sirayet eder. 5/5.
¥ Avamın marifeti ile havasın marifeti bir değildir. 4/88.
¥ Avamın ve ehassül-havasın imanı [baştakilerin ve sondakilerin imanı] gaybi olup, ortadakiler şühud lezzeti ile doymuşlardır. 4/124.
¥ İsa aleyhisselamın mebde-i teayünü kudret sıfatıdır. 4/88, 1/260.
¥ İsa aleyhisselam, bu ümmetin imamına uyup, arkasında namaz kılsa gerektir. 4/182.
¥ Ayn [bir şeyin esası], şey’in hakikat ve mahiyetinden ibarettir. 5/116.
¥ Ayn-ı sabite ile tahakkuk, Evliyalık kemalatındandır. 5/9.
¥ Ayn-ı sabite, salikin mebde-i teayünidir. Ve vilayet ona kavuşmaya bağlıdır. 5/130.
¥ Ayn ve eserin yok olmasına başlamak, vilayet-i kübranın başlangıcındadır. Ve yok olmanın kemali, onun sonundadır. Zira zıllerden ve enfüsün bağlarından çıkmak, ayn ve eserin yok olmasını icap ettirir. Vilayet-i kübranın başlangıcındadır. 6/137.
Tavsiye Yazı –> Yüksek Mertebelere Erişme