Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şanlarını anlatan haberler hakkındadır.
1) Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivayet etmiştir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Beni miraca çıkardıkları o gece gördüm. Arşın ayağında yazılmış, ben birim, benden başka ilah yoktur. Adn Cennetini ben yarattım. Yarattıklarımdan Resûlüm Muhammedi seçtim. Onu Ali ile kuvvetlendirip, yardım ettim.”
2) Selman-ı Fârisî “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Kıyamet günü olunca; Arşın sağında benim için kırmızı yakuttan bir kubbe kurarlar. Arşın solunda İbrahim halilullah için yakuttan bir kubbe kurarlar. Bir kubbe de Ali için benim ile İbrahim arasında beyaz inciden kurarlar. Siz iki Halilin arasında olan Habîbi ne zannediyorsunuz.”
3) Bilal-i Habeşi “radıyallahü teâlâ anh” rivayet etmiştir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, mübarek yüzü bedr olan aydan nurlu olduğu hâlde bizim üzerimize çıkageldi. Abdurrahmân bin Avf “radıyallahü teâlâ anh” karşılayıp, dedi ki babam ve anam sana feda olsun; ya Resûlallah, bu ne nurdur. Buyurdular ki: “Rabbimden azze ve celle müjde geldi, kardeşim ve amcamoğlu ve kızımın zevci Ali “radıyallahü teâlâ anhüma” hakkında ki Allahü tebareke ve teâlâ o vakit ki Fâtımayı Aliyye tezvic etti. Cennet hazini Rıdvâna emretti ki Tuba ağacını sallaya. Rıdvân da salladı. Tuba ağacından, bizim dostlarımızın adedince hüccetler saçıldı. Allahü teâlâ ve tekaddes nurdan melekler yarattı. Her meleğe o hüccetlerden bir hüccet verdi. O hüccetlerde yazılmıştır ki Mustafanın ve ehl-i beytinin muhib ve muhlisleri Cehennemden azad olmuştur.”
4) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden rivayet etmiştir. Buyurdular ki “Kıyamet günü olunca, bütün Peygamberleri “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” bir yere toplarlar. Bir nida edici arş altından nida eder, ya Enbiya cemaati. Sizi sevenleriniz ile iftihar edin. Ben Cihar-ı yarim ile iftihar ederim.”
5) “O kimseler ki iman getirdiler ve salih amel işlediler. Yakîn zamanda Allahü rahman onlara kendi dostluğunu, muhabbetini verir.” âyet-i kerimesinin tefsirinde, Abdullah ibni Abbas “radıyallâhu anhüma” buyurdu ki; yani Allahü teâlâ onları dost tutar ve onları dost kılar ki onları yer ve gök ehline sevdirir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki “Allahü Sübhanehü ve teâlâ bir kulunu severse, Cebrâil aleyhisselâma buyurur ki filan kimseyi dost tuttum. Siz de dost tutun. Cebrâil ve melekler de dost tutarlar.” Onlardan yine bir nida edici gökten nida eder ki Allahü tebareke ve teâlâ filan kimseyi dost tuttu. Siz de ey yer ehli onu dost tutunuz. Hepsi dost tutup, severler. Onun muhabbetini yer halkının da kalbine salar. Bütün yer ehli de muhabbet ederler. Abdullah ibni Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” buyurur ki âyet-i kerimede, (vütt) lafzından murad, Ali bin Ebû Talibin “radıyallahü teâlâ anh” muhabbetidir ki onu müminlerin kalbinde tatlı etmiştir.
6) Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” haber vermiştir. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” huzur-ı şerifinde oturmuştuk. Ensardan, Ebû Ukayl demekle maruf bir kişi kalkıp, dedi ki: Ya Resûlallah! Senden sonra nasın hayırlısı kimdir. Buyurdu ki: (Ebû Bekr-i Sıddıktır). Ondan sonra kimdir. Buyurdu ki: (Ömer-ül Fâruktur). Ondan sonra kimdir, dedi. Buyurdu ki: (Osman bin Affandır). Ondan sonra kimdir, dedi. Buyurdu ki: (Ali bin Ebû Talibdir). O dedi ki: neden amcan oğlu Ali’yi sonraya bıraktın, 4. ettin. Halbuki o senin kardeşindir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular: “Vay sana ya Eba Ukayl. Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri 124.000 (den ziyade) Nebiyi halk etti. İnsanlara gönderdi. Beni cümlesinin sonu kıldığını bilmiyor musun!” Ebû Ukayl dedi ki: (Evet ya Resûlallah!). Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: “Benim Peygamberlerin sonuncusu olmamın ne zararı oldu ki halifelerin dördüncüsü olmasının Ali’ye de zararı olsun! Ya Eba Ukayl! Muhakkak Allahü teâlâ ve tekaddes bana; Âdem aleyhisselâmın yaratıldığı vakitten kıyamete dek iman getiren kimselerin sevâbını bağışladı. Ebû Bekir’e de benim bais olduğum vakitten [Peygamberliğim bildirildiği vakitten] kıyamete kadar gelen ve Ebû Bekri seven müminlerin sevaplarını bağışladı. Ali bin Ebû Talib’e de, Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerine Şarktan garba ibadet edenlerin sevâbını bağışladı.”
7) Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Biz kıyamette 4 atlı [süvari] oluruz ve halk aç ve susuz ve çıplak olurlar. Ben kendi bineğim [atım] Burak üzerinde olurum. Salih Nebî “aleyhisselâm” Nakatullah [devesi] üzerine biner. Fâtıma benim asba adlı devem üzerine biner. Ali bin Ebû Talib “radıyallahü teâlâ anh” Cennet develerinden bir deve üzerine biner ki batını Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin havfından ve zahiri Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin rahmetinden olur. Başı üzerine tac koyarlar ki 8 rüknü olur. Onun ruşenliği 8 Cennetten olur. O kıyamette benim önümde nida eder ki (Lâ ilâhe illallah. Muhammedün Resûlullah). Melekler önünden geçerken, bu bir mukarreb melektir, derler. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin Cenabından bir nida gelir ki: Ya Ehl-e mevkıf. [Ey mahşer halkı.] Bu mukarreb melek veya Peygamber değil, Ali bin Ebû Talibdir.” Arş önüne gelir ve der ki: Ya Rabbi; her kim beni sever, muhabbet eder, senin Zâtına muhabbet eder, sever. Sonra mahşer meydanında bir nida edici der ki Ebû Bekr ve Ömerin sevenleri, sonra Ali’ye tabi olanlar nerededir. Bunlar Râbia ve Mudar kabileleri adedincedir.
8) Hazret-i Hasan bin Ali “radıyallahü teâlâ anhüma” haber verir ki babam mescitten döndü [çıktı]. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin yüzüne baktı. Ebû Bekr de babamın yüzüne baktı. Dedi ki: Ya Eba Bekr! Ne olmuş bana ki sen bana böyle uzun nazar edersin. O buyurdu ki evet ondan dolayı nazar ederim [bakarım] ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işittim, buyurdu ki “Kıyamet günü, sırat üzerinden, Ali bin Ebû Talib’in, eline buyruk vermediği kimseler geçemez!” Sonra babam da dedi ki: (Ya Eba Bekr! Sen bana müjde verdin. Ben de sana müjde vereyim mi.) (Evet ver) dedi. Ya Eba Bekr! Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bana kavminden gizlide [tenhada] vasiyet buyurdular ki “Ya Ali! Kıyamet günü sırat üzerinde, Ebû Bekri ve Ömeri ve Osman hazretlerini sâdık olarak sevmeyenlerin eline sıratı geçmeleri için ruhsat verme. “radıyallahü teâlâ anhüm”.” Ya Rabbi! Bizi bu 4 halifeyi sevenler ile haşr et!
9) Cabir “radıyallahü teâlâ anh” der ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” Arafatta idi. Ali “radıyallahü teâlâ anh” karşılarında idi. Buyurdu: “Ya Ali! Bana yakın ol. Tenini benim tenime değdir ki beni ve seni halk ettiler bir ağaçtan ki ben o ağacın aslıyım. Sen fer’isin. Hasan ve Hüseyin o ağacın budaklarıdır [dallarıdır]. Her kim o ağaçtan bir dala yapışırsa, Allahü teâlâ hazretleri o kimseyi Cennete dâhil kılar. Ya Ali! Eğer benim ümmetim sana buğz ederler ise, Allahü teâlâ ve tekaddes, azap meleklerine buyurur: Ta onları burunları ve yüzleri üstüne çeke çeke Cehenneme iletirler.”
10) Bera bin Azib “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ile beraber idik. Veda haccına geldik. Gadır-i Hum dedikleri menzile konduk. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bana buyurdular ki (Nida et ve söyle, Essalah! Essalah!) Ashâb-ı güzinin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hepsi toplandılar. Buyurdular: “Ben her mümine kendi nefsinden evla değil miyim.” Dediler ki (Evet, ya Resûlallah!) Buyurdular ki “Benim ezvacım [hanımlarım] müminlerin annesi değil midir.” Dediler ki (Evet, ya Resûlallah!) Sonra Ali hazretlerinin elini tutup, buyurdular ki “Bu mevlasıdır o kimsenin ki ben onun mevlasıyım. Allahım, dost tut o kimseyi ki bunu dost tutar. [Bunu seveni sen de sev.] Düşman tut o kimseyi ki bunu düşman tutar [Bunu sevmeyeni sevme].”
11) Resûl aleyhisselâm buyurdular ki (Kıyamet günü ben gelirim. Ali benim ile olur. Liva-i hamdi elinde tutar. Onun üzerinde iki parça olur. Biri sündüsten ve biri istebraktan. Bir Arabî, huzur-ı şeriflerinde ayak üzerine kalkıp, dedi ki babam ve anam sana feda olsun, ya Resûlallah! Hazret-i Ali kadir olur mu [gücü yeter mi] Liva-i hamdi götürmeye. Buyurdular ki “Niçin kadir olmasın ki ona üstün hasletler verilmiştir. Onun sabrı benim gibidir. Hüsnü [güzelliği] hazret-i Yusuf aleyhisselâmın hüsnü gibidir. Kuvveti hazret-i Cebrâil aleyhisselâmın kuvveti gibidir. Liva-i hamd elinde olur. Bütün mahluklar kıyamet günü benim livam altında olur.”
12) Hayber gazasından döndüler. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Ya Ali! Eğer insanlar yanlış anlayarak İsa aleyhisselâma söyledikleri gibi söylemeyeceklerini bilseydim, senin hakkında çok sözler söylerdim. O zaman insanlar ayağının tozunu bereketlenmek için alırlardı. Abdest aldığın su ile istişfa ederlerdi. Lakin sana kifâyet eder ki sen bana Harun aleyhisselâmın Musa aleyhisselâma yakınlığı gibisin. Fakat bu kadar var ki benden sonra Peygamber gelmez. Seni, benim sünnetim üzerine şehit ederler. Sen ahirette bendensin. Benim havzım üzerine halifem olursun. O Cennet libası ile libaslanan olursun. Benim ümmetimden evvel Cennete girersin. Seni sevenler nurdan minber üzerinde olurlar. Ve yüzleri beyaz ve nurlu olur. Onlara şefaat ederim. Yarın benim komşum olurlar. Senin cemaatin benim cemaatimdir. Senin sulhün benim sulhümdür. Senin sırrın benim sırrımdır. Senin aşikarın benim aşikarımdır. Evladın benim evladımdır.” Hazret-i Ali “kerremallahü vecheh” şükür secdesi edip, dedi ki Allahü teâlâ hazretlerine hamd olsun ki beni İslam nimeti ile nimetlendirdi. Bana Kurân-ı azim-üş-şanı talim etti. Beni, mahlukların en üstünü ve Peygamberlerin sonuncusu ve efendisine, fadlı ile keremi ile sevdirdi.
(Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin)