Sual: Hazreti Ebu Bekir “radiyallahu anh” hakkında nazil olan ayet-i kerimeler nelerdir?

Cevap: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin kitabında diyor ki;

Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” için bildirilen âyet-i kerimeler hakkındadır. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden sonra, hak üzere halife Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri olduğu icma ile Sâbit olmuştur.

1) Yukarıda zikir olunduğu minval üzere, Hak sübhanehü ve teâlâ hazretleri Kurân-ı azimde haber vermiştir ve buyurmuştur: “Sizden iman edip de, salih amel işleyenlere, Allahü teâlâ şöyle vaat buyurdu: Yemin olsun ki kendilerinden evvel gelen İsrail oğullarını nasıl kâfirlerin yerine getirdi ise, onları da kâfirlerin arazisine getirecek  (hakim kılacak), onlara kendileri için seçtiği İslamı kuvvetlendirip, icra imkanı verecek, onları korkularının arkasından muhakkak emniyete kavuşturacaktır. Allah, müslümanların düşmanlarını helak edecektir. Böylece bana hiçbir şeyi ortak koşmıyarak, hep bana ibadet edeceklerdir. Kim bundan sonra nankörlük ederse, işte onlar asıl fasıklardır.” [Nur sûresi 55. âyet-i kerime meali.]

Âlimler buyurdular ki: Allahü teâlâ, iman getirip, iyi ameller işleyen kimselere vaat etmiştir ki onlardan elbette yeryüzünde halifeler yapar. Nitekim o kimseler ki onlardan evvel de halife oldular. Yani Beni İsrailin dinleri ki beğenılmıştır. Onlara elbette bedel verir. Onlara korkudan sonra eminliği verir. Ta ki ibadet ederler, Allahü teâlâya hiç bir şeyi şerik eylemezler. Her kim ki bir nimete ondan sonra küfran getirirse, onlar fasıklardır.

Peygamber “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ve Ashâb-ı kirâm Mekke-i mükerremede müşriklerden korkuda idiler. Medine-i münevvereye gittikten sonra, yine korku fazla idi. O vakit emin oldular ki Allahü teâlâ dinini her yere yaydı ve onları düşman üzerine galip getirdi. Bu âyet-i kerimede; Ebû Bekr “radıyallâhu anh” hazretlerinin ve diğer halifelerin hilafetlerinin doğruluğuna delil vardır. “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Ondan dolayı ki Allahü teâlâ hazretlerinin, vaadinden dönmek ihtimali yoktur.

2) “Dini kuvvetli, malı çok olanlar, fakir akrabasına, Allah yolunda hicret edenlere mal vermemeye yemin etmesin. Onların kusurlarını affedip, bağışlasınlar. Böylece, Allahü teâlânın sizi affetmesini istemez misiniz. Allahü teâlâ gafurürrahimdir.”  [Nur sûresi 22. âyet-i kerimesinin meali.] Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi şu idi. Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh”, Mıstaha nafaka vermemeye yemin etti. Çünkü o, hazret-i Aişe hakkında yakışıksız sözler söylemiş idi. Bu Mıstah fakir bir kimse idi. Muhacir idi. Ehl-i Bedr cümlesinden idi. Ebû Bekr-i Sıddık’ın teyzesi oğlu idi. Bu âyet-i kerime nazil oldu. Hazret-i Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, bu âyet-i kerimeyi okuyunca, hazret-i Sıddık “radıyallâhu anh” (Allahü teâlâ bu âyet-i kerime ile nafaka vermediğim için beni bildiriyor. Bundan sonra kimsenin nafakasını kesmiyeceğim,) buyurdu.

3) “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allahü teâlâ, başka bir kavm getirir. Allahü teâlâ onları sever. Onlar da Allahü teâlâyı severler. Müminlere tevazu ederler. Kâfirlere karşı şiddetlidirler. Allah yolunda cihat ederler. Ayblanmaktan çekinmezler. Bu Allahü teâlânın bir ihsanıdır. Dilediği kullarına verir. Allahü teâlânın fadlı çok geniştir, bu fadla lâyık olanları bilir.” [Mâide sûresi 54. âyet-i kerimesinin meali.] Bu âyet-i kerime de Ebû Bekr-i Sıddıkın “radıyallâhu anh” şanı hakkındadır.

4) “Emir ve yasaklarda Allahü teâlâya ve Resûline itaat edenler, Allahü teâlânın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, Sıddıkler, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır. Bu üstünlük Allahü teâlâ tarafından verilir. Allahü teâlâ üstün kullarına mükafat verilmesini bilir.” [Nisa sûresi 69 ve 70. âyet-i kerimelerin meali.] Bu âyet-i kerimelerde delil vardır ki hazret-i Habîbullah ile hazret-i Ebû Bekir’in arasında vasıta yoktur. Bütün müslümanlar Ebû Bekir hazretlerine Sıddık derler. Bir şahadette, yarısı ile âdil, yarısı ile zalim olmak lâyık olmaz. Vâcip odur ki Resûlullah hazretlerinin derecesi ile hazret-i Ebû Bekir’in derecesi arasında başka bir derece yoktur. Rafizilerin söyledikleri yanlıştır. Hem bu âyet-i kerimelerde delil vardır ki Allahü teâlâ hazretlerinin nimeti bu taife üzerine kendi fadlındandır. Yoksa onlar bu nimete, ibadetleri ile kavuşmuş değillerdir. Kaderiye fırkasının kavlinin aksine, Allahü teâlâ “Bu Allahü teâlânın fadlındandır” buyurduğunu görmez misiniz. Bu âyet-i kerimelerde açıklandı ki Rafizilerin batıllığı imamet babında, Kaderiyenin batıllığı inayet babındadır.

5) “Ey iman edenler! Allahü teâlâya ve Resûlüne ve Sizden olan emirlere itaat ediniz!” [Nisa sûresi 59. âyet-i kerimesinin meali.] İkrime “radıyallâhu anh” hazretleri der ki Ülul-emirden murad, Ebû Bekr-i Sıddık ve Ömer-ül-Fâruk hazretleridir. Ondan dolayıdır ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu; “Benden sonra, Ebû Bekir ve Ömer’e tabi olunuz. Onlar benim yanımda, vücutda baş gibidir.”

 6) “Eğer siz harbe gitmeyerek Resûlüme yardım etmezseniz, Allahü teâlâ ona yardım eder. Allahın Resûlünü kâfirler Mekkeden çıkardıkları zaman onun yanında Ebû Bekir’den başka kimse yoktu. İkisi mağarada beraberdiler. Resûl-i ekrem, arkadaşı Ebû Bekre, mahzun olma, Allahü teâlânın yardımı bizim ile beraberdir, derdi. Allahü teâlâ ona  [hazret-i Ebû Bekre] kalplere rahatlık veren sekinesini indirdi. Sizin görmediğiniz ordu ile onu kuvvetlendirdi.  [Yani melekler ile onu korudu.] Kâfirlerin küfre davetini veya şirki alçak kıldı. Tevhidi veya dinine daveti yüksek oldu. Allahü teâlâ Aziz ve Hakimdir.” [Tövbe sûresi 40. âyet-i kerime meali.] Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh” hazretlerinin o mağarada endişesi, kendi üzerine korkusundan değildi. Lakin ümmet üzerine şefkatinden idi. Zira, hazret-i Peygamber-i zişana dedi ki eğer beni öldürürlerse, ne olur. Bir adam öldürmüş olurlar. Ama, eğer mübarek cisim-i latifinize bir elem erişir ise, ümmet helak olur. Hazret-i Resûlullah buyurdular ki (Niçin düşünürsün o iki kimsenin hâlini ki onların üçüncüleri, Allahü teâlâ hazretleridir.) 3 gün mağarada durdular. Hazret-i Ebû Bekrin birkaç koyunu vardı. Âmir bin Füheyre güderdi. Her gün o koyunları, o mağara yanına götürürdü. Onlardan süt içerlerdi. Resûlullah hazretleri mağaradan çıkmak niyet etti. Abdurrahmân bin Ebû Bekr-i Sıddık, 2 deve getirdi. Binip gittiler. 4 kişi oldular. Hazret-i Resûl-i ekrem, Ebû Bekr-i Sıddık, Âmir bin Füheyre, Abdullah bin Âmir bin Abdülleys. Sonraki ahvalleri daha önce anlatılmıştır.

7) “… Allahü teâlâdan ancak âlim kulları korkar. Şüphesiz ki Allahü teâlâ azizdir ve gafurdur.”  [Fatır sûresi 28. âyet-i kerimesinin meali.] İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullâhi aleyh”, Allah lafzının (h)sini ötüre ile ulema kelimesinin hemzesini üstün ile okudu. Allahü teâlâ hazretlerinin haşyeti, burada ilim mânâsına olur. Mânâsı böyle olur ki ilim ehlinin hatırını ancak Allahü teâlâ bilir. Bu âyet-i kerimenin nüzulü o oldu ki Ebû Bekir hazretlerinde bir korku hâsıl olmuş idi. Mübarek yüzünde belirtisi anlaşılırdı. Hazret-i Server-i kainat, hazret-i Ebû Bekir ile bu konuda konuşurdu. Allahü teâlâ hazretleri bu âyet-i kerimeyi inzal buyurdu.

8) “Muhacirin ve ensardan, en önce iman edenlerden ve onlara iyilikte tabi olanlardan Allahü teâlâ razıdır. Onlar da Allahü teâlâdan razıdır. Onlar için Allahü teâlâ Cennetler hazırlamıştır. Altından ırmaklar akar. Orada ebedî kalırlar. Bu çok büyük bir kurtuluştur.” [Tevbe sûresi 100. âyet-i kerimesinin meali.] Resûlullah hazretlerine önce iman getiren kimse hakkında müfessirin ihtilaf etmiştir. Bir kısmı dediler ki en önce iman getiren Hadice-i kübradır “radıyallahü teâlâ anha”. Bir kısmı dediler ki hazret-i Ebû Bekrdir “radıyallahü teâlâ anh”. Bu kavl daha kuvvetlidir. Zira hazret-i Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki “Eğer Ebû Bekrin imanı, bütün müminlerin imanları toplamı ile tartılsa, Ebû Bekr’in imanı ağır gelir.” Ondan dolayıdır ki bir kimse, iyi bir iş işlese, bir başka kimse de, o işledikten sonra o işi işlese, bu ikincinin ecri evvelki kişinin terazisine konur. 2. kişinin ecrinden bir nesne eksilmez. Yine Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki “Ebû Bekir’in sizin üzerinize üstünlüğü, namaz ve orucunun çokluğu ile değildir. Onun sizin üzerinize üstünlüğü, onun gönlünde olan şey iledir.” Devamlı üstünlük, Allahü teâlâ hazretlerinin marifetinden dolayıdır. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” marifetullah ciheti ile hepsinden üstündür. Bir başkası, marifetullahta Ebû Bekr-i Sıddıktan üstün olsa idi, üstünlük onun hakkı olurdu.

9) “Ey iman edenler! Allahü teâlânın razı olmadığı işlerden sakınınız ve sâdıklar ile beraber bulununuz!” [Tevbe sûresi 119. âyet-i kerimesinin meali.] Said bin Cübeyr “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri buyurur ki bu âyet-i kerimedeki sadıklardan murad Ebû Bekir ve Ömer “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretleridir. Hazret-i Ebû Bekrin “radıyallâhu anh” Ensar üzerine faziletini bu âyet-i kerime ile istidlal ettiler. Ensar muhacirine dediler ki bizden bir imam olsun, sizden bir imam olsun. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallâhu anh” minbere çıktı. Hak sübhanehü ve teâlâ hazretlerine senâ etti. Buyurdu ki ey Ensar! Müminlersiniz. Allahü teâlâ hazretleri bize sıdk vermiştir o yerde ki diyerek, meal-i şerifi “… onlar  [muhacirler], Allahü teâlâdan fadl ve rıza talebi ile ve Allahü teâlânın dinine ve Resûline nusret ile mülklerinden ve memleketlerinden ihrac olundular. O muhacirler kavil ve fiil ile dini İslamda sadıktırlar”  olan, Haşr sûresi 8. âyet-i kerimesini okudu. Ensarın tamamı kabul edip, kendilerinden bir halife olması davasından vazgeçtiler.

10) “Doğruyu  (Kuranı) getiren  (Peygamber aleyhisselâm) ve onu tasdik eden  (müminler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.” [Zümer sûresi, 33. âyet-i kerimesi meali.] Ali bin Ebû Talib hazretleri buyurdu ki Sıdk ile gelen kimse hazret-i Muhammed aleyhisselatü vesselâm ve onu tasdik eden, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık’tır “radıyallahü teâlâ anh”.

11) “Mekke-i mükerremenin fethinden önce malını veren ve cihat eden kimseye, fethten sonra malını dağıtan ve cihat edenden daha büyük derece vardır. Allahü teâlâ hepsine Cenneti vaat etti.” [Hadid sûresi 10. âyet-i kerimesi meali.] Kelebi, bu âyet-i kerimenin Ebû Bekr-i Sıddık’ın “radıyallâhu anh” hakkında indiğini ve onun üstün olduğunu açıkça bildirdiğini söylemiştir. Hazret-i Sıddık’ın fazileti gayrilerden üstündür. En önce o müslüman oldu. Haberde gelmiştir ki Ebû Emame, Amr bin Enis hazretlerine dedi ki niçin kuvvetli müslüman olduğunu iddia edersin. Amr dedi ki bunun sebebi şudur: Ben halkı dalalette gördüm. Bunlarda hak üzere hiç kimse görmedim. İşittim ki Mekke-i mükerremede bir zât Peygamberlik davası eder. Vardım, gördüm ki kavmi Onun üzerine galip, kendi mağlub, O mert kimseye dedim ki sen nesin. Dedi ki Nebiyim. Dedim, Nebî nedir. Dedi ki Allahü teâlâ hazretlerinin Resûlüdür. Seni niye göndermiş, dedim. Dedi ki Onun birliğini bilmek, şerik getirmemek, putlara tapınmamak, sıla-ı rahm etmek için gönderdi. Dedim ki senin ile kim var. Bunun üzerine dedi ki bir hür, bir köle. Baktım, Ebû Bekir ile Bilal idi. Ben de müslüman oldum. Onun için ki üçüncü müslüman oldum. Abdullah bin Mesut hazretleri buyurur ki kılıcı ile müslümanlığı ilk açığa çıkaran, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Ebû Bekr-i Sıddık’tır “radıyallahü teâlâ anh”. Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” buyurur, İslamda herkesten evvel olan Resûlullahtır “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, 2. Ebû Bekirdir “radıyallâhu anh”, üçüncü Ömer’dir “radıyallâhu anh”. Yine buyurdu; bir kimse ki beni Ebû Bekir ve Ömer’den “radıyallâhu anhüm” üstün gösterir ise, ona had cezası vururum. Ve şahitliğini kabul etmem.

12) “Onlar için nedir ki Rablerine davet olundukta, icabet edip, emir ve nehyinde itaat ederler. Namazı şartları ve erkanı ile devamlı kılarlar. Emirlerinde meşveret ederler. Verdiğimiz rızktan fakirlere ve hayra verirler.” [Şura sûresi 38. âyet-i kerime meali.] Bu âyet-i kerime Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şanını bildirmek için nazil olmuştur. Zira bütün malını fakirlere dağıttı. Ne kadar, kötülediler. Kötüliyenlere iltifat etmedi. Bu hüküm bütün müminler hakkında müşterektir.

13) (Ya Muhammed “sallallâhü aleyhi ve sellem”! Hudeybiye’den geri dönenlere de ki siz, şiddetli cengci bir kavm ile harbe davet olunursunuz ki ta, onlar İslama gelinceye kadar veya onlardan cizye kabul olununcaya kadar muharebe olunur. Onlar müşrikler veya Peygamber aleyhisselâmdan sonra mürted olanlardır. Eğer siz o cengde hulus ile harp ederseniz, Allahü teâlâ size dünyada ganimet ve ahirette Cennet verir. Eğer bundan önce Hudeybiyede iraz ettiğiniz gibi, o muharabede de iraz ederseniz, Allahü teâlâ sizi şiddetli azap ile azaplandırır. İş bu iraz hakkında olan vaat ve azâbı müslümanların zayıf ve acizleri işittikte, bizim halimiz nice olur derler.)  [Feth sûresi 16. âyet-i kerime meali.] Rafi bin Hadic “radıyallahü teâlâ anh” der ki: Biz bu âyet-i kerimeyi daima okurduk. Fakat bu vak’anın ne zaman olacağını bilmezdik. Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri müslümanları; Yemame’de Müseylemetül-kezzab’ın Ashâbı, Beni hanife üzerine harbe gönderdi. Anladık ki kasıt edilen onlardır. Bu âyet-i kerimede mülhidler ve mübtediler üzerine iki hüccet meydana çıkmıştır. Birincisi, mülhidler üzerinedir. Bu âyet-i kerimede gaybdan haber vardır. Bir zaman sonra bu haber meydana gelmiştir. Mülhidlerin kavlinin hilafına, bu mucize meydana çıkmıştır. Bu âyet-i kerimede mübtediler için de tenbih vardır. Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin halifeliğinin doğruluğuna delil vardır. Bundan dolayıdır ki Hak sübhanehü ve teâlâ hazretleri buyurdu ki “Davet olunursunuz!”  yani yakîn zamanda, siz davet olunursunuz bir güruha ki bes-i şedid sahibidir. Eğer o davet ediciye itaat ederseniz, size ecîr verilir. O davet ediciye itaati vâcip kıldı. Onları, şiddetli zarar sahibi olan kavm üzerine davet eden Ebû Bekr-i Sıddık’tır “radıyallahü teâlâ anh”. Onları acem ve rum harbine o koydu. Bütün müfessirlerin kavlleri üzerine, bu kavm, bu iki güruhtan hâli değildir. Eğer Beni hanife olursa, O davet eden Ebû Bekir hazretleri olur. Ebû Bekir’in “radıyallahü teâlâ anh” imameti [halifeliği] doğrulukta, hazret-i Ömer’in de “radıyallahü teâlâ anh” imametinin [halifeliğinin] doğruluğu olur. Eğer maksat pers [İran] ve rum [Bizans] olur ise, hazret-i Ömer olur. İmamlığın hak olduğuna delil olur. Onun imameti doğrulukta hazret-i Ebû Bekir’in de imameti Sâbit olur. Bu iki şekilden başka türlü söyleyen azdır. Gaybdan haber veren açık bir delilin doğruluğu bu âyet-i kerime ile açığa çıktı. Orada buyurdu ki (Davet olunursunuz!). Her iki halife için buyrulan öyle vaki oldu. Zira Kurân-ı azimüşşanın icazı vechlerindendir ki gaybdan haber verir. Tafsili ile habere mutabık ve muvafık vaki olur. Allahü teâlâ hazretleri o kimseye basiret verir ise, bunu bilmeye muktedir olur.

14) “O kimse ki malından Allah için harcar, şirk ve isyandan sakınıp ve ihsan olan kelime-i şehâdeti, yahut infak ettiği malın mukabili vaat-i ilâhîyi tasdik ede. Biz ona asan ve rahata sebep olucu ve Cennete girmeye sebep olan yolunu kolaylaştırırız.” [Leyl sûresi 5, 6, 7. âyet-i kerime meali.] Demişlerdir ki bu âyet-i kerime Ebû Bekr-i Sıddık’ın “radıyallâhu anh” şanı hakkında nazil olmuştur. Her ne eline geçse halka dağıtırdı. Bunda da Allahü teâlânın buyurduğu üzere iş yapmasından dolayı onu medh buyurdular. Demişlerdir ki Hüsna, Hak sübhanehü ve teâlâ hazretlerinin sevap vermeyi vaat etmesidir.

15) “O ateşten [Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” gibi] ziyade mütteki olan ictinab edip, kurtulur ki Allahü teâlâ yanında temiz ve vaadine nail olmak için, malını Allah yolunda hayrata sarf eder.” [Leyl sûresi 17., 18. âyet-i kerime meali.] Hişam; babası Urve’den rivayet eder: Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” 7 köle satın alıp, azad etti. Müşrikler onlara müslüman oldukları için azap ederler idi. Birisi Bilal “radıyallâhu anh” hazretleridir. Daha önce anlatılmıştır. Biri Âmir bin Füheyre ve onun kızı Hindiye idi. Müslüman oldu ve ama oldu. Müşrikler dedi ki lat ve uzza, görmesini ondan geri aldı. O dedi ki ben lat ve uzzaya inanmam. Allahü teâlâ tekrar görmesini nasip etti. Hazret-i Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” oradan geçerken, o değirmen çekerdi. O evin hanımı olan kişi, ona dedi ki “ben seni, senin bu sahiplerin azad etmeyince azad etmem.” Hazret-i Ebû Bekir bunu işitip, buyurdular ki bu cariyeyi kaça satarsın. O dedi, bu kadar gümüş. Hazret-i Sıddık, dediğin akçaya aldım, buyurdu. Abdullah bin Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh” minber üzerinde dedi ki Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, zayıf kulları [köleleri] satın alıp, azad ederdi. Babası ona dedi ki niçin kuvvetli köle satın almazsın. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki zayıf köleleri satın alıp, azad ederim ki Allahü teâlâ bu zayıf kulunu Cehennemden azad etsin. Hak sübhanehü ve teâlâ; meal-i şerifi “Şirk ve günahlardan sakınan kimseler, Cehennemden uzaklaşmış olurlar” olan [Leyl sûresi 17.] âyet-i kerimeyi gönderdi. Surenin sonuna kadar hep Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh” hazretlerine işarettir. Müminler, Ebû Bekre “radıyallâhu anh” halife dedi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” halife dedi ve buyurdu ki “Ebû Bekir, Allahın dini üzerine benim halifemdir” . Allahü teâlâ ona halife dedi. “… onları yer yüzüne halef kılacağına….” buyurdu. Rafiziler lanet ettiler. Kendileri lanete müstehak oldular. Allahü teâlâ ve Resûlü ve müminler ona halife diyorlar. Rafiziler muhalefet etmiş oluyorlar. Allahü teâlâ hazretleri; Nİsa sûresinin yüz ondördüncü âyetinde meâlen, “Kendisine tevhid ve doğru yol bildirildikten sonra, Resûlullahın doğru yolundan sapan ve itikat ve amelde müminlerden ayrılan kimseyi, ahirette kâfirler ile birlikte Cehenneme sokarız.” buyurdu. Allahü teâlâ hazretlerine ve Resûlüne, rafiziler gibi muhalefet eden yoktur. Allahü teâlâ buyurur; Ebû Bekir dinin büyüğüdür. Rafiziler, haşa münkir idi, diyor. Allahü teâlâ; fadıl idi, buyuruyor. Rafiziler batıl idi diyor. Allahü teâlâ münfık [malını dağıtan] idi buyuruyor. Rafiziler, Allahü teâlâ muhafaza etsin, münafık idi, diyor. Haberde gelmiştir ki bir gün hazret-i Cebrâil aleyhisselâm, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin yanında oturmuş idi. Ebû Bekr-i Sıddık için Cebrâil aleyhisselâm dedi ki bizim yanımızda Ebû Bekir, yerdekiler yanından daha meşhurdur. O senin hayatta vezirin, vefatından sonra halifendir.

Nükte: Ashâb-ı Kehfin köpeği, o civanmert olan Ashâb-ı Kehf ile dünyada birkaç adım yürüdüğü için, mağarada onlar ile beraber oldu. Yatmakta onlar ile oldu. Kıyamette ve Cennette onlar ile olur. Acayip olan odur ki Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin, sohbetinde bulundu. Mihnette Onun ile oldu. Davette Onun ile oldu. Seferde Onun ile oldu. Hazarda Onun ile oldu. Mağarada Onun ile oldu. Yolda ve hicrette, can ve mal vermekte Onunla oldu. Kabirde, şefaatte, Onunla olur. Makam-ı Mahmud’da, Cennette, Allahü teâlâyı görmekte, Onunla olur. Zikir olunan âyet-i kerime ki hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık’ın şanı ile alakalı olduğunu tefsirde gördük, işittik ve yazdık. Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” hakkında nasıl kötü düşünülebilir? [Ashâb-ı Kehfin köpeği, o mertler ile birkaç adım gitmekle kıymetleniyor da; Ömrü Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” yanında geçenler kıymetlenmez mi?]

Tavsiye Yazı –> Örnek Müslüman Nasıl Olur?

Tavsiye Yazı –> İlmihal Nedir? Niçin Okunur?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler