Sual: Hazreti Ömer “radiyallahu anh” İran’ı nasıl fethetti?

Cevap: Menâkıb-ı Çihâr Yar-ı Güzîn kitabında diyor ki;

Emir-ül müminin Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri halife iken, İran memleketini feth etmek arzusunda idi. O iklimde [o memlekette] İslamiyet yayılsın istiyordu. Sahabe-i güzin “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ile müşavere edip, asker topladı. Başlarına Sad bin Ebû Vakkas’ı “radıyallâhu anh” serdar tayin edip, faris iklimine [İran memleketine] gazaya gönderdi. Faris velayetine vardılar. Haber verdiler ki Arap askeri geldi. İranlılar asker tedarik edip, bunlara karşı durmak istediler. Kisra’nın askeri şehirden dışarı çıkıp, İslam askerinin karşısına kondular. İslam askeri 20.000 kişi idi. Sad bin Ebû Vakkas’ın “radıyallahü teâlâ anh” huzuruna elçi gönderdiler. Ne iş için geldiler ve maksatları nedir, sordular. Hazret-i Sad buyurdular ki Allahü teâlâ hazretlerinin askeri biziz. Sizi din-i İslama davet ederiz, onun için geldik. Eğer sözümüzü kabul etmezseniz, ceng ederiz. Kisra’ya bu haber geldi. Kisra askerine dedi ki yarın cenge hazır olunuz. Acem padişahlarına kisra derler idi. Bu padişahın adı Yezdücürd idi. Dedi ki bu gelen asker 20.000 kişidir. Siz 100.000’den çoksunuz. Onlardan niçin korkarsınız. Sabah oldu. 2 tarafın askeri atlara binip, saflar bağlayıp, davullar çalıp, âlemler [bayraklar] diktiler. Ceng yapmak için, bahadırlar hazırlandılar. Sonra 2 asker birbirine girdi. İkisinin arasında mücadele ayuka çıktı. O gün geceye kadar bu şekilde ceng ettiler. Gece olunca asayiş davulu çaldılar. Her birisi çadırlarına döndüler. Bir rivayet de şudur ki o gece sabaha kadar muharebe ettiler. Hiç dinlenmediler. Yezdücürd’ün pehlivanlarından Rüstem bin Mihriban ki ermenidendir. Uzun zaman, muharebe meydanında bahadırlık yapıp, Arap yiğitlerinin birinin elinde helak oldu. Bunu helak eden Arap, şarap içtiği için, kumandanın çadırında mahbus idi. Bu mahbus, Rüstem’in bir kılınç vurması ile müslümanların şehit olduğunu gördükçe, o dinsize diş bilerdi. Hazret-i Sad’ın makatında bir ağrı olduğundan o gün, muharebedeki yerine tahteravan ile gitti. Harp aletleri çadırda, cariyesinin yanında kalmıştı. O merd gazi cariyeye yalvarıp, mahbus olmaktan kurtuldu. Hazret-i Sad’ın atını ve harp aletlerini de cariyeden rica ile alıp, hemen meydandaki Rüstem’in yanına gitti. İlk hücumunda nara atarak Rüstemi titretti ve göz açtırmayıp, ilk hamlede Rüstem’i atından düşürüp, başını gövdesinden ayırttıktan sonra, sözünde durup, doğruca hazret-i Sad’ın çadırında mahbus olduğu yere geldi. Cariyeye, zinciri boynuna taktırdı. Sad bin Ebû Vakkas, o merd gaziyi tanıdı. Harp aletlerini ve atını da tanıdı. Çadırına gelerek vakayı cariyeden tafsilatı ile öğrendikten sonra, bu hadiseyi Fâruku Ekreme [hazret-i Ömer’e] arz etti. O da gazi merdin cezasını bağışladı. Ve sonra yapacağı hataları da göz yumula, şeklinde, Sad bin Ebû Vakkas’a mektup yazdılar. O merd gazi Ömer-ül Fâruk’un “radıyallâhu anh” bu afv muamelesini öğrenince, hemen şarap içmekten vazgeçti. Rüstem helak olduğu zaman, kâfirler dağılıp, İslam askeri bunların ardına düştü. Kâfirleri kıra kıra şehirlerine götürdüler. Kale kapısını yıkıp, içeri girdiler. Rivayet ederler ki 100.000 kâfirin 50.000’ini kırdılar. Doğru Kisranın sarayına geldiler. Hazinesinin tamamını ele geçirdiler. O padişahın bir oğlu ve bir kızı var idi. Esir aldılar. Çok mal ve hazine alıp, feth ve nusret ve şâd olarak dönüp, Emir-ül müminin Ömer’in “radıyallahü teâlâ anh” huzur-ı şeriflerine geldiler. Bütün Ashâb-ı güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, emir-ül müminin Ömer hazretlerinin bu gazasını kutladılar, hayır dualar ettiler. Rivayet ettiler ki hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” o kızı, ezvac-ı tahırat ümmihatül mümininden [Peygamberimizin hanımlarından] “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” Ümm-i Seleme hazretlerinin huzuruna gönderdiler. Zira, Ümm-i Seleme hazretleri tatlı dilli ve şefkatli ve mihriban idi. O kız, İslama gelir diye, Onun yanına gönderdiler. Çeyizini de Sad bin Ebû Vakkas “radıyallahü teâlâ anh” getirip, hazret-i Ömer’e teslim etti. Hazret-i Ömer de o çehizi aynı ile Beytülmal eminine emanet verip, böylece hıfz eyle, buyurdu. 3 ay sonra o kız, müslüman oldu. Hazret-i Ömer’e müjdelediler. Sonra emretti. Çehizlerini geri verdiler. Hazine kapısını açtılar. Onun türlü çehizlerini ve altınlarını, inci ve cevahir ve atlas ve nice türlü donlarının [elbiselerinin] hepsini çıkarıp, cümlesini ona teslim edin diye emretti. Şöyle ki Medine ahalisi bu malı görüp, hayret ettiler. Bu kız bu çehizini görünce sevinip, hazret-i Ömer’e duâ  etti. O kızın adı şehr-i Banu idi. Hikmet-i Rabbânî hazret-i Hüseyin’e “radıyallahü teâlâ anh” müyesser oldu, yani ona nikah ettiler.

Tavsiye Yazı –> Dua Nasıl Yapılır?

Tavsiye Yazı –> İslam Alemi Nasıl Düzelir?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler