Sual: Hazreti Osman “radiyallahu anh” nasıl müslüman oldu?
Cevap: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin kitabında diyor ki;
Hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. İslama gelmezden evvel bir gün, Kureyşin ileri gelenleri ile oturmuştum. Bir kimse haber verdi ki hazret-i Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” kerimesi Rukaye’yi Utbe’ye vermiş. Bu haberden bana hayli üzüntü geldi. Ben niçin istemedim, diye perişan hâlde, sıkıntı ve endişe ile eve geldim. Gördüm ki annem, teyzem ve akrabadan nice hatunlar bir kimseyi methederler. Dedim ki ya teyzeciğim, bu methettiğiniz kimdir? Dediler ki O güzel yüzlü, konuşması tatlı bir kimsedir. Rahman onu bize hak dini bildirmek ve ona çağırmak için göndermiştir. Gökten inen Furkan ile gelmiştir. Ona tabi ol, putlara tapma! Bu garib kelimeleri dinleyip, merak edip, dedim ki bu kimdir, bana beyan eyle! Dedi ki Muhammed bin Abdullah’tır. Allahü teâlâ tarafından Resûl olarak gelmiştir. Allahü teâlânın emirlerini bize bildirir. Bizi hak dine çağırır. Yüzü ışık verir. Dinine giren kurtulur. İstediği şeyler kolaydır. Ona yakın olan iyilik bulur. Bu medh sözleri kalbime çok tesir etti. Tenha bir yerde Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini buldum. Halime bakıp, nedir fikrin, dedi. Zira, firaset ehli bir büyük zât idi. Vaki olan kıssayı beyan ettiğimde, dedi ki yazık sana ya Osman! Hak din güneş gibi açıkta iken, sen kavminin kuruyacak elleri ile yaptıkları taştan putlara mabud demekten utanmaz mısın! Gözü görmeyip, kulağı işitmeyip, zarar ve kâra kadir olmayan ilah olur mu? Dedim ki olmaz. Dedi, teyzen sana doğru söz söylemiş. İşte Resûlullah, hazret-i Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”. Gel, seninle huzur-ı şerifine varalım. İman getir, dediğinde; o sırada Habîbullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ve yanında hazret-i Ali “kerremallahü vecheh” oraya çıka geldiler. Hemen hazret-i Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” ayağa kalkıp, onlara karşı vardı. Mübarek kulaklarına bir söz söyledi. Sultan-ı enbiya “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri yanıma gelip, buyurdu ki “Ya Osman! Seni Allaha ve Cennete çağırıyorum. Ben, Allahü teâlânın sana ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberinizim!” Mübarek sözlerini işittim. Kalbim iman nuru ile doldu. İhtiyarsız olup [düşünmeden], (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh) dedim. Aradan çok zaman geçmedi, Rukaye’yi bana nikah edip, verdi. Teyzem, İslama geldiğimi işitip, şâd ve handan olup çok sevinip, bu şiiri okuyarak geldi:
Sözlerim sebebi ile Allahü teâlâ Osmana,
Hidayet verip, doğru yolu gösterdi ona.
Kendi fikrini bırak, uy Muhammed aleyhisselâmın sözüne,
Her sözü doğru olan, Allahın Resûlüne.
İki kızını sana verecektir, ileride,
Dolunayın güneşe karışacak elbette.
Bazı rivayette gelmiştir ki hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” buyurdular ki: Bir teyzem vardı. İyiyi kötüden ayırabilen, kehanet ilmini bilen, başka ilimlerden de haberi olan birisi idi. Bir gün o teyzemi görmeye gittim. Meğer bir kaside söylemiş. O kaside içinde Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini meth ve senâ eylemiş. Hem Peygamberliğini açıklamış. Hem ben onun kerimesini [kızını] alıp, damadı olduğumu ve hem veziri olduğumu açıklamış. O kasideyi bana verdi ve bana dedi ki durmayıp ve tehir etmeyip, var Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzuruna. Davetini kabul edip, emrine muti olup dinine gir. O doğru sözlüdür. Getirdiği din haktır. Günden güne işi yüce olur [şanı yüksek olur]. Bu sözü benden işit. Senin merteben de çok yüksek olacaktır. Bütün dünyada [dünyanın her tarafında] adın söylenip, hutbelerde okunur. Bu söz gönlüme [kalbime] kar edip [tesir edip], hemen putperestlik dininden dönüp, putları inkar ettim. Gönlümde hiç şaibe [şüphe] kalmadı. Oradan dönüp, yola revan oldum. Giderken, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine uğradım ki Sıddık-ı ekber “radıyallahü teâlâ anh” ile gelirler. Meğer murad-ı şerifleri yanıma gelmek imiş. Server-i Enbiyaya selam verdim. Selamdan sonra buyurdular ki ya Osman, işittim ki teyzenin sana ettiği nasihatları ve cümle sözleri yakîn üzere ve doğrudur. Sakın, muhalefet etme. Allahü teâlâ hazretlerine ve bana muhalefet etmiş olmayasın. O sana dediği sözler, hep olsa gerektir. Hemen gel, İslam dinini kabul eyle. Hazret-i Ebû Bekir de dedi ki “ya Osman, sana bir sualim var. Cevap ver. Bu dini, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri getirdi. O dine bizi davet etti. Ben onu kabul ettim. Bu dinde şek [şüphe] var mı, fikir eyle [düşün]. Yalanlamak mümkün müdür? Şu tutageldiğiniz, ata ve dede dininiz ki bir parça taştan kendilerinin yonttuğu, ne görür ve ne işitir, ilah olmaya lâyık mıdır?” Ben dedim, “doğru söylersin, ya Eba Bekir!” Hemen Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin mübarek ellerini öpüp, biat edip, müslüman oldum. Demişlerdir ki hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” İslama geldiğinde, müslümanların beşincisi oldu.
Tavsiye Yazı –> Mevlid Okutmak Bidat mi?
Tavsiye Yazı –> Osmanlı Devleti Nasıl Yıkıldı?