217 – Büyük fıkıh alimi İbni Abidin “rahime-hullahü teâlâ” (Ukudü’d-dürriyye) fetva kitabında diyor ki:
Bir mescide vakıf veya hediye edilen mumun yarıdan azı kalsa, imamın, müezzinin alıp evine götürmesi adet olan yerlerde almaları caiz olur.
Tarladan alacağı mahsulün belli kısmını Ömer’e vereceğini vaat edince, vermesi lazım olmaz. Verirse, iyi olur.
Yabancı kadınla bir yerde yalnız kalmaya (Halvet) denir ki haramdır. Fakat, borclusu kadın kaçarsa, arkasından evine girip, borcunu almak, ihtiyar kadınla kalmak ve aralarında perde olunca kalmak caiz olur.
Erkeğin, nikah ile alması ebedî haram olan kadınların, mesela zevcesinin annesinin ve büyük annelerinin ve kendi halasının, teyzesinin ve anası, babası halalarının, teyzelerinin başlarına, kollarına ve bacaklarına şehvetsiz bakması caizdir. Süt ile akraba da, neseb ile akraba gibidir. [Ahiret kardeşi, böyle akraba değildir.]
Çalgı ve oyun aletlerini satmak, satın almak ve bunları ve çalgıcı, şarkıcı insanları ve zina eden kadını kira ile tutmak caiz değildir.
Evliyanın kabirlerine örtü, sarık koymak, üzerlerine türbe yapmak, cahilleri, gafilleri edebli, terbiyeli yapacağı için caizdir. Onların mübarek ruhları, kabirlerinde hazır olurlar. Burada edebli, terbiyeli bulunanlar, ruhlarından feyiz, bereket alırlar. [Sanduka, türbe yapmak, örtü, sarık koymak, ölüler için değildir. Dirilerin edebli olarak feyiz almaları, faydalanmaları içindir. Görülüyor ki bunlar, ölü için değil, diriler için yapılmaktadır.]
Dirilerin yaptığı duaların ölülere fayda vereceğini, âlimler söz birliği ile bildirmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm okuyup da sevâbını ölülerin ruhlarına gönderince, onlara fayda vereceğini 3 mezhep âlimleri bildirmiştir.
Kandil, bayram gecelerinde minarelerde ve başka yerlerde fazla ışık yakmak caiz değildir.
Kadının güzelliğini ve başka haram şeyleri bildiren şarki bunları teganni haramdır.
Âlimin, delillerini bilerek [dine hizmet niyeti ile] mezhep değiştirmesi caizdir. Cahilin, dünyalığa, şehvetine kavuşmak için başka mezhebi taklit etmesi caiz değildir, mekruhtur. Âlimin böyle yapması haramdır. Bulunduğu mezhebin fıkıh bilgilerini öğrenmesi güç olan kimsenin, öğrenmesi kolay olan mezhebe geçmesi vâcip olur. Zira, 4 mezhepten birinin fıkıh bilgilerini öğrenmek, cahil kalmaktan hayırlıdır.
Fenâ kokulu şey yiyenlerin ve üstü, başı, yarası fenâ kokanların camilere ve toplantılara girmeleri caiz değildir.
Biti, akrebi ve her hayvanı diri iken yakmak caiz değildir. İçinde karınca bulunduğu zan olunan odunu [bir yere çarparak silkeledikten sonra] yakmak caizdir. Kuduz köpek gibi zararlı hayvanları eziyet etmeden öldürmek caizdir. Başka çare olmayınca yakmak caiz olur. Zarar vermeyen hayvanları öldürmek mekruhtur.
Kabul edeceği zan olunan kimseye emr-i maruf yapmak vâciptir. Kul hakkıdır.
Hadis-i şerifte, (Sakalınızı uzatarak ve bıyığınızı kırkarak müşriklere muhalefet ediniz!) buyuruldu. Üstü, başı, elbisesi temiz, güzel olanın sözü, nasihatı, tesirli, kıymetli olur. Böyle olmak sünnettir. Bunun için, bıyığın kısa olması sünnettir. [İbni Abidin “rahime-hullahü teâlâ” (Redd-ül-muhtar) da, orucun mekruhlarında diyor ki (Hadis-i şerifte (Sakalı uzatın!) buyuruldu. Bu emir, sakalı bir tutamdan kısa yapmayın ve kazımayın demektir. Sakalı bir tutam, yani 4 parmak eninde uzatmak sünnettir. Fazlasını kesmek de sünnettir. Bir tutamdan kısa olmasına hiçbir âlim izin vermemiştir. Bir tutam, çeneyi alt dudak kenarından avuçlayarak ölçülür. Kazımak da, yahudilere ve mecusilere benzemek olur.) Kâfirlerin kötü işlerini taklit etmenin mekruh olduğu, namazın mekruhlarında yazılıdır. Zamana uymak için kazımak mekruhtur. Sakalı, kadınlara benzemek için kazımak haramdır. Özür ile kazımak caizdir. Bazen fitneye sebep olmaması için kazımak lazım olur. Sakalı bir tutamdan kısa yaparak, sünnet olan sakalı uzattığını zannetmek bidattir. Bidat işlemek haramdır. Büyük günahtır. Böyle kısa sakalı bir tutama kadar uzatmak vâcip olur.]
Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” dedeleri, nineleri, Âdem aleyhisselâma kadar, hep mümin idi. Maliki âlimlerinden Ebû Bekr Arabî “rahime-hullahü teâlâ”, (Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” mübarek babası Cehennemdedir diyen mel’undur) buyurdu. Bu, itikad meselesi değildir. Kalp ile bir ilgisi yoktur. Resûlullahı “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” incitecek şey söylemek caiz değildir.
Müctehid bulunmadığı zamanda, evvelce vefat etmiş olan müctehidin fetvası ile amel etmek caizdir. menfaati olan bir şeyin haram olduğu bildirilmemiş ise, o şey mubah olur. Zararlı olan şeyi yemek, içmek haramdır. menfaati ve zararı bilinmeyen şeye helal denir. Bunun için, tütün içmeye haram dememelidir. Hem de, dinde bidat değildir. Adette bidattir. Bazı kimselere zarar verirse, yalnız bunlara zarar verecek miktarda içmek haram olur.
Bir şeyin, zamanın, yerin uğursuz olması, yahudilikte vardır. İslamiyette uğursuzluk yoktur. Cahillerin sünnet veya vâcip sanacakları şeyi yapmak mekruh olur.
Avamın, yani cahillerin fıkıh kitaplarına göre amel etmeleri lazımdır. Âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden hüküm çıkarmaları caiz değildir. Fıkıh kitaplarına uymayan bir âyet-i kerime veya bir hadis-i şerif görülürse, bunun mensuh veya tevilli, yahut mercuh olduğu anlaşılmalıdır. Bunun için, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin “rahime-hullahü teâlâ” bir sözü, bir hadis-i şerife uygun olmazsa, bu hadis-i şerifi bilmiyormuş demek caiz değildir. Çünkü, bu hadisi işitmiş, fakat sahih olduğuna inanmamış veya tevil edilmesi lazım olduğunu anlamıştır demelidir. [Bu satırlar, (Berika) nın 94. sayfasında de yazılıdır. Vehhâbîlerin ve Tebliğ-i cemaatcı denilen mezhepsizlerin yanlış yolda ve haksız olduklarını göstermektedir.]
Caizdir demek, sahih olur, helal olur demektir.
Bağlı olduğu mezhebe sâdık olmak, her işini mezhebine uygun yapmak vâciptir. Fakat, taassup caiz değildir. Taassup, diğer 3 mezhebi haksız bilmek, onları incitmektir. Çünkü, 4 mezhebin her biri haktır, doğrudur.
[Bir mezhepte bulunan, diğer 3 mezhepteki müslümanları kardeş bilir. Onları incitmez. Birbirlerini severler, yardım ederler. Allahü teâlâ, müslümanların imanda birleşmelerini, Ashâb-ı kirâm gibi inanmalarını emrediyor. Ashâb-ı kiramın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” imanlarını öğrenip, kitaplarına yazanlara, (Ehl-i sünnet) denir. Bütün müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdikleri gibi iman etmeleri lazımdır. Sonradan çıkan selefiye ve mezhepsizlik inanışlarının bozuk olduğunu bilmemiz lazımdır.
İnanışları birbirine uymayan ve Ashâb-ı kiramın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” inanışlarına hiç benzemeyen kimselerin birleşmeleri, kardeş olmaları düşünülemez. Müslümanları aldatmak için, kendi felaket yollarına sürüklemek için, kardeşlik maskesi altında bölücülük yapıyorlar.
Bütün müslümanların tek ve doğru olan Ehl-i sünnet inanışında birleşerek Allahü teâlânın emrine uymaları, bu ortak inanışın hâsıl edeceği rahmet-i ilâhiyeye, kardeşliğe, sevişmeye kavuşmaları lazımdır. Ehl-i sünnetin amelde 4 mezhebe ayrılmalarını dinimiz emretmekte, bu ayrılığın rahmet ve merhamet neticesi olduğunu bildirmektedir.
Amelde mezheplerin bir aded olmayıp, 4 olmasının, lüzumlu, faydalı olduğu, akıl ile de kolay anlaşılmaktadır. İnsanların yaratılışları birbirlerine benzemediği gibi, sıcak çölde yaşayanlara, bir mezhebe uymak kolay olurken, kutuplara yakın yerlerde yaşayanlara, başka mezhebe uymak kolay geliyor. Dağda yaşayanlara, bir mezhep kolay iken, denizcilere, bu mezhep güç oluyor. Bir hastaya bir mezhep kolay iken, başka hastalık için, başka mezhep kolay oluyor. Tarlada çalışanlarla, fabrikada, askerlikte çalışanlar için de, bu farklılık görülmektedir. Herkes, kendine daha kolay gelen mezhebi seçip, taklit ediyor veya bu mezhebe tamamen intikal ediyor. Mezhepsizlerin istedikleri gibi, tek bir mezhep olsaydı ve herkes tek bir mezhebe uymaya zorlansaydı, bu hal çok güç, hatta imkansız olurdu.]
Hakkını kurtarmak için ve zalimden kurtulmak için, yalan söylemek [ve rüşvet vermek] caiz olur.
Arabîden başka dillerdeki fıkıh kitapları delil, senet olamaz. İçlerinde tercüme hatası bulunabilir.
Namazdan sonraki tesbihleri okurken 33 adedine dikkat etmek lazımdır. İslamiyetin emirlerinde, hikmetler, faydalar vardır. Bu adedler, ilacın miktarı gibidir. Ziyade veya noksan olursa, istenilen fayda hâsıl olmaz.
Ekmeyi öpmek, adette bidattir. Niyete göre müstehab veya mekruh olur.
İmam-ı Muhammed Gazali “rahime-hullahü teâlâ”, kendi zamanındaki fıkıh âlimlerinin en üstünü idi. Şâfiî fıkıh kitapları, hep onun kitaplarından vesikalar vermektedir.
[Kâfirler, mezhepsizler, vehhâbîler, bu büyük İslam alimine ve benzerlerine, (İslam filozofu), yazılarına ve bütün (İlm-i kelam), yani (Akaid) kitaplarına da, (İslam felsefesi) diyorlar. Halbuki İslamiyette felsefe yoktur. İslam âlimleri, felesof değildir. Felsefe, din, ruh ve ictimai bilgi cahillerinin, bu bilgilerden, kendi kısa akılları ile ve zamanlarındaki fenni keşiflere göre, anladıklarına, yani bozuk düşüncelerine denir. İslam âlimlerinin kitapları ise, ilim sahiplerinin, Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden çıkardıkları bilgilerdir. İslam bilgilerine felsefe demek, pırlantayı cam parçalarına benzetmek gibidir. İslam âlimlerine felsefeci demek de, aslana kedi demek gibi olup bu yüksek âlimlere hakaret etmek olur.]
Hadis-i şerifler, Kur’ân-ı Kerîmin örtülü mânâlarını açıklamaktadır. Müctehidlerin ictihadları bu ikisini açıklamaktadır. Hanefi mezhebindeki müctehidler, İmam-ı Âzamın “rahime-hullahü teâlâ” sözlerini açıklamaktadır. Fıkıh ve fetva kitapları da, bu imamların sözlerini açıklamaktadır.
Diğer 3 mezhep de böyledir.
Fetva vermek ve ilim öğretmek farz-ı kifâyedir.
Müslümanlar arasında sene tarihleri, hazret-i Ömer’in “radıyallahü teâlâ anh” emri ile başladı. Tarih başlangıcının, hicret senesi Muharrem ayının 1. günü olması, Ashâb-ı kiramın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” söz birliği ile kabul edildi.
Tarladaki meyve ağaçları kesilip satılınca öşrü verilmez. Meyvelerinin öşrü verilir. Meyvesi olmayıp bey’ için yetiştirilen ağaçların ve istifade edilen dut yapraklarının öşrü verilir. Bahçedeki meyvelerin öşrü verilmez.
Namaz borçlarının iskatı için vasiyet etmek ve iskatı definden sonra da yapmak sahihtir. [Mezhepsizlerin, vehhâbîlerin, dinimizde, iskat diye bir şey yoktur. İskatı, devri hocalar uydurmuştur, gibi sözlerine inanmamalıdır.]
Hac etmemiş fakirin başkası yerine hacca gitmesi caiz ise de, Kâbeyi görünce kendisine de hac etmek farz olur. Bunun için Mekke’de kalıp, sonraki sene de kendi haccını yapması lazım olur. Evvelki haccında, memleketine dönmediği için, meyyitin haccı noksan kalmış olur. Hac için vekil yapılan kimseye para verilirken, istediğini yap dense, bunun meyyit için bir başkasını vekil etmesi caiz olur.
Baliğa, akile ve reşide olan kızı, babası bundan izinsiz ve vekaletini almadan tezvic etse, kız haber alınca reddedebilir. Baliğa, akile reşide kız, babasından, amcasından izin almadan kendini küfvüne nikah edebilir.
İlim, din ve salah sahibinin kızını, vekili olan kimse, bir cahile fasıka nikah etse caiz olmaz. Çünkü, zevc ile zevcenin küfv [denk] olmaları lazımdır.
Vefat eden adamın zevcesine, iddeti zamanında, adamın bıraktığı maldan nafaka vermek lazım olmaz. [Çünkü bu malda, varislerin hakları da vardır.] İddet zamanı 4 ay 10 gündür. Bu zaman tamam olmayan kadın evlenemez.
Zevcesini bırakıp kaçan kimsenin babasının, gelinine nafaka vermesi vâcip olmaz. Zevcenin birisinden ödünç istemesi, zevci gelince ödemesi lazım olur.
Hasta kadının zevci zengin ise, zevcesinin ve hizmet eden kadının nafakasını vermesi lazım olur.
Fakir olan yetimlere, amcalarının oğlunun nafaka vermesi lazım olmaz. Çünkü, bunların varisi ise de, mahremleri değildir. Çalışamaz hâlde fakir adamın kızının oğulları, fıtra verecek kadar zengin iseler, bunun ve zevcesinin nafakalarını verirler. Fakir ve âciz kadının, erkek kardeşinin yetim oğlu zengin ise, bunun malından kadına nafaka vermesi için, vasisine emrolunur. Vasi, vasiyeti kabul eden kimsedir.
Buğday öğütemeyen ve ekmek pişiremeyen kadına zevcinin hazır ekmek ve taam getirmesi lazımdır.
Ana, çocuğunu emzirmek istemezse, babanın süt anne tutması lazım olur. Kızının çocuklarını besleyen, masrafını babalarından istiyebilir.
Fakir ve âciz kadının nafakasını, zengin olan erkek ve kız çocukları müsavi olarak verirler.
Fakir, hasta adamın nafakasını zengin kardeşi verir. Zengin akrabası yoksa, Beytülmal verir.
[Hasta veya ihtiyar olduğu için çalışamayan adam ve her kadın fakir iseler, zengin olan yedi mahrem akrabasının bunlara bakmaları vâciptir. Bakmazlarsa, mahkemenin tayin ettiği maaş bunlardan alınır. Zengin akrabaları yoksa, devlet, beytülmalın öşür ve hayvan zekatları bedellerinin toplandığı kısmından bol maaş verir. Darülİslamda bulunan her müslüman fakire böyle yardım edilmesini İslam dini emretmektedir. Bunun için, darülİslamda muhtaç kimse yoktur. İslam dininin bu nimetinden faydalanmak için, darülharbdeki müslümanların darülİslama hicret etmeleri vâciptir. Darülİslamdaki ve darülharbdeki müslümanların zekatlarını kolay verebilmeleri için, (Zekat toplama merkezleri) kurmaları iyi olur.]
Mürted olanın nikahı hemen fesh olur. Talak adedi azalmaz. Tecdid-i nikah etmeden evvel olan çocuğu veled-i zina olur. [Bir kadını nikah etmeden evvel, bununla cima yapmak, zina olur. Zinâdan hâsıl olan çocuk (veled-i zina) olur. Bunun babası olmaz (Feyziyye). Bu kadını sonra nikah ederse, bu çocuk bu erkeğin meşru çocuğu olur.] Mürted, adet üzere kelime-i şehâdet söylemekle müslüman olmaz. Küfrüne sebep olan sözünden tövbe etmesi lazımdır. Sözünün küfre sebep olacağını bilmemesi özür olmaz.
Veresiye satışta, paranın kıymeti değişse, sözleşilen miktarda ödenmesi lazım olur. Ödünç almak da böyledir. (Ukudü’d-dürriye) den tercüme tamam oldu. İşbu tercümenin Arabî aslı, (Hablü’l-metin) kitabının sonuna ilave olarak bastırılmıştır.
İbni Abidin “rahime-hullahü teâlâ”, hazar bahsinin sonunda diyor ki (Bazı yerleri altın ve gümüş ile kaplı eşyayı, kaplı yerlerine temas etmeden kullanmak caizdir. Üzerlerine temvih, tıla yapılmış, yani yaldıza temas ederek de kullanmak caizdir.
Tavsiye Yazı: Gayrimüslimin sattığı et yenir mi?
Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnettir. Başka ziyafetlere gitmek müstehaptır. Haram şarki [çalgı, kumar, içki kadın], oyun, bidat, gıybet bulunan davetlere gidilmez. Düğün, bayram gibi günlerde yerlere ipek örtüler sermek ve altın, gümüş ziynet eşyasını raflara koymak, sultanın emrine uymak için olup kibirlenmek, övünmek için olmazsa caizdir. Fakat, bunlara temas etmemek, kullanmamak lazımdır. Meş’ale, kandil, mumlar, elektrik lambaları yakmak israf oldukları için caiz değildir. Böyle şeyleri yapmak, ancak hükümetin ceza, ikab yapmasından korkulunca caiz olur. Haram şeyler bulunan, kadın erkek karışık olan yere (Fısk Meclisi) denir. Bunlara gitmek de böyledir. Teganni, düzgün sözü düzgün ses ile okumaktır. Kadın, içki çalgı, gıybet bulunan sözü veya bunların bulunduğu yerde okumak haram olur. Düğünlerde davul, zilsiz def ve sahur davulu, hamam borusu ve harpte, resmi yerlerde, belli zamanlarda [müzika, mehter ile milli ve askeri] şarkılar çalmak caizdir. Tekkelerde, ibadethanelerde her nev’ çalgı haramdır.)