122 – Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (El, insana bir emanettir, onunla haram olan şeyi tutma! Ayağın sana bir emanettir. Onun ile haram yere gitme! Tenasül aleti sana bir emanettir, onunla zina etme!) Bunun gibi bedendeki bütün azalar birer emanettir. Bu nimetleri meşru şekilde ve meşru yerlerde kullanırsan, emin kimselerden olur, Cenab-ı Hakka karşı tam şükür yapmış olursun. Bu emanetleri gayr-ı meşru yerlerde kullanan insan, Allahü teâlâya isyan etmiş ve hiyanet etmiş olur.
Tenbih: Hastayı tedavi etmek sünnettir. Tedavinin, ilaç ile sadaka vermekle ve duâ ile yapılacağı bildirildi. Tecrübe edilip, tesirlerinin kati olduğu anlaşılan aşıları, serumları ve mikrop öldüren ve benzerleri ilaçları kullanmak farz olduğu (İbni Abidin) in “rahime-hullahü teâlâ”, (Hazar ve ibaha) kısmından anlaşılmaktadır. (Sular babı)nın sonunda da diyor ki (Haram olan ilacın tesiri kati ise ve şifa verecek helal ilaç yoksa, domuz etinden başka haram ilacın kullanılması caiz olur. Şifa tesiri zannî ise, caiz olmaz.) Oruç bahsinin sonunda diyor ki (Müslüman hasta, müslüman tabib bulamadığı zaman, kâfir tabibe gidip tedavi olması caizdir. Kâfir tabibin sözü ile ibadetini terk ve tehir etmesi [ve haram olan ilaç kullanması] caiz değildir.) (Fetavayı Hindiye) nin Kerahiyet kısmının 18. babında diyor ki (Şifanın Allahü teâlâdan geldiğine inanan hastanın ilaç kullanması caizdir. İlacdan şifa beklemek caiz değildir. Allahü teâlânın şifayı yaratması için, ilacı sebep yaptığına inanmak lazımdır. Domuz habis olduğu için ve insan muhterem olduğu için, ikisinin organlarını ilaç olarak kullanmak caiz değildir. Diğer hayvanların caizdir. İlac kullanmayıp ölmek günah değildir. Gıda almayıp ölmek günahtır. [Tesiri kati olan ilaç, gıda gibidir.] Faydası kati olan şeyleri kullanmamak haramdır. Kadın sütünü ilaç olarak kullanmak caizdir. Kadının sakız çiğnemesi, söz birliği ile caizdir. Erkeğin çiğnemesi ihtilaflıdır. Hastaya ve hayvan sokana, şifa için Kur’ân-ı Kerîm okumak veya kağıta yazıp muska olarak taşıması yahut tas içinde ıslatıp, bu suyu içmesi, bu su ile ağrıyan yeri yıkaması caiz diyen âlimlerin sözleri muteberdir. Meşhur dualar ile muska ve ilaç caizdir. Nazar için tütsü yapmak, kurşun dökmek caiz diyenler vardır. Bağa, bahçeye, tarlaya, nazar değmemek için, bazı şeyler asmak caizdir. Çocuk olmaması için erkeğin tedbir alması caiz olur. 4 aylık çocuğunu aldıran kadın cezalandırılır. Daha önce aldırması caizdir.)
Sual: Şeri nikahı bulunan bir ailenin çocuğu olmaz ise, (Suni ilkah) ve (Tüb bebek) denilen usûl ile çocuk olmasına teşebbüs etmek caiz midir?
Cevap: Bir erkekle kızın şeri nikah yaparak, Allahü teâlâdan çocuk taleb etmelerini tergib ve teşvik buyuran hadis-i şerifler çoktur. Çocuğu olmayan zevceynin, Silsile-i aliyeyi vasıta yaparak, duâ etmeleri ve meşru sebeplere teşebbüs etmeleri lazımdır. Zevceynin menileri alınıp, bir tüpe konuluyor. Tüpte ilkah vaki olduktan sonra, zevcenin rahmine konuyor. Buna (Suni ilkah) ve (tüb bebek) deniyor. Bunun caiz olacağı anlaşılmaktadır. Ancak, buna zaruret olmadığı için, bu işi zevceynin kendilerinin yapmaları, tabib, hemşire, ebe gibi yabancıların, bunların avret mahallerini görmemeleri ve suni ilkahın, nikahsız olan erkekle kız arasında yapılmaması lazımdır.
Abdülaziz Dehlevi “rahime-hullahü teâlâ” 1386 [m. 1966] senesinde, Efganistan’ın Kabil şehrinde basılan fârisî tefsirinde, Bakara sûresinin faziletlerini bildirirken diyor ki Abdullah bin Ahmed bin Hanbel “rahime-hullahü teâlâ”, (Zevaid-i Müsned) inde ve Hakim ile Beyheki “rahime-hümallahü teâlâ” (Deavat) kitaplarında, Übeyübni Kab “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” yanında oturuyordum. Bir köylü geldi. Kardeşinin ağır hasta olduğunu söyledi. (Hastalığı nedir?) buyuruldukta, cin çarpması dedi. (Kardeşini buraya getir) buyuruldu. Kardeşi gelip oturdu. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, şu âyetleri okuyup, hastaya üfledi. Hemen iyi olup kalktı: Fâtiha, Bakara sûresi başından 4 âyet, (Ve ilahüküm) den başlıyarak, (Yakılun) e kadar, iki 163 ve 164. âyetleri, Ayetel-kürsü, (Hâlidun) e kadar, Bakara sûresi sonundaki (Lillahi) den başlıyan 3 âyet, (Âli-i İmrân) sûresinin (Şehitallahü) ile başlıyan tek 18. ayeti, (Araf) sûresinin (İnne-Rabbeküm) ile başlıyan tek 54. ayeti, (Müminûn) sûresinin (Fe-teâlâllahü) ile başlıyan tek 116. ayeti, Cin sûresinin (Ve ennehu teâlâ) ile başlıyan tek 3. ayeti, Saffat sûresinin başından 10 âyet, Haşr sûresinin sonunda (Hüvallahü) ile başlıyan 3 âyet, (İhlas) ve (Muavvizeteyn) sureleri. [Seyyid Ahmed “rahime-hullahü teâlâ” bu âyetleri toplayarak (Ayat-i hırz) risalesi yazmıştır. Ayat-i hırz, (muhafaza edici âyetler) demek olup Arabî (Teshil-ül-menafi) tedavi kitabının 1982 İstanbul baskısı sonuna, ilaveli olarak yazılmıştır. Abdest alıp, 7 istiğfar ve 11 salavat okuyup hastanın sıhhatına niyet ederek, güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra, günde 2 defa hasta üzerine okuyup, işaret bulunan yerlerde, hastaya üfürmeli, şifa buluncıya kadar [40 gün kadar] devam etmeli. Her defası sonunda, bir Fâtiha okuyarak, sevâbını Peygamber efendimizin “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Behaüddin-i Buhari, Ahmed Rifa-i ve imam-ı Rabbânî’nin ruhlarına hediye etmelidir. Bir nüsha [Muska] yazıp, yanında taşırsa, sihirden, büyüden, nazar değmesinden korur. Muradı hâsıl olur.
(Hizb-ül-bahr) okumak da, derdlerden kurtulmak için pek faydalıdır. Bunu Ebül-Hasan Şazili hazırlamıştır.]
Darimi’nin (Müsned) inde, Abdullah ibni Mesut “radıyallâhu anh” diyor ki (Evde, Bakara sûresi başından (Müflihun) a kadar 5 âyet okunduğu gece, şeytan o eve giremez.)
Meyyit defnedilince, baş tarafında, Bakara sûresinin başını, ayak tarafında sonunu okumak emrolundu.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki (Bir evde, şu 33 âyet okunduğu gece, yırtıcı hayvan ve eşkıya, düşman, sabaha kadar canına, malına zarar yapamaz: Bakara başından 5 âyet, Ayetelkürsü başından (Hâlidun) e kadar 3 âyet, Bakara sonunda (Lillahi) den sûre sonuna kadar 3 âyet, (Araf) sûresinde (İnne Rabbeküm) den (Muhsinin) e kadar, 55’ten itibaren 3 âyet, (İsra) sûresi sonundaki (Kul) den 2 âyet, Saffat sûresi başından (Lazib) e kadar 11 âyet, Rahman sûresinde (Ya maşerelcin) den (Fe iza) ya kadar 2 âyet, Haşr sûresi sonunda (Lev enzelna) dan sûre sonuna kadar, Cin sûresinde başından (Şatata) ya kadar 4 âyet.)
7 kere Fâtiha okuyup, derd, ağrı olan uzva üflenirse, şifa hâsıl olur. (Tefsir-i Azizi) den tercüme tamam oldu.
Abdullah-ı Dehlevi, 117. mektubunda buyuruyor ki (Her işte, Piran-ı kibarın ervah-ı tayyıbesini vasıta yaparak, Allahü teâlâya iltica ve duâ etmelidir. [Bunun için (Silsile-i aliyye) yi okumalıdır.] Bunların vasıtası ile dini ve dünyevi muradları ihsan eder.). Âyet-i kerimenin ve duanın tesir etmesi için, okuyanın Ehl-i sünnet itikadında olması, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yememesi ve okunan kimseden karşılık istememesi şarttır.
[İlac almak, âyet-i kerime ve duâ okumak, üflemek ve yanında taşımak, insanın ömrünü uzatmaz, ölüme mâni olmaz. Eceli geciktirmez. Ömrü olanın dertlerini, ağrılarını giderip, sıhhatlı, rahat ve neşeli yaşamasına sebep olurlar. Kalp nakli ve beyin, böbrek, ciğer gibi ameliyatlar, aşılar, serumlar, ölüme mâni olmaz. Ömrü olanlara faydalı olur. Eceli gelen çok kimsenin ameliyat esnasında öldüklerini bilmeyen yoktur. Duanın kabul olması için, istenilen şeyin sebebine yapışmak lazımdır. Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratır. Tedbir almak, sebebi aramak lazımdır. Duâ edince, Allahü teâlâ sebebe kavuşturur ve sebepte tesir, kuvvet yaratır. Evliyaya, sevdiklerine sebepsiz de verir. Buna (keramet) denir. Sebebe yapışmadan duâ etmek, Allahü teâlânın adetine uymamak olur.
Duâ , Allahü teâlâdan bir şey istemek demektir. Duâ, 2 türlüdür:
1) Lafzi duâ , Allahü teâlâdan lafz ile söz ile istemektir. Bu duanın kabul olması için şartlar vardır. Bu şartlar, duâ edenin müslüman olması, ihlas sahibi olması, namazlarına devam etmesi, fasık olmaması, yani haram işlememesi, üzerinde kul hakkı bulunmaması gibi şeylerdir. Bu şartlar bulunmayanların duaları kabul olmuyor. Sıkıntı içinde yaşıyorlar.
2) Fiili duâ , istenilen şeyin sebebine yapışmaktır. Allahü teâlâ, her şeyi, bir sebep ile yaratmaktadır. Allahü teâlâdan bir şey isteyenin, bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapması lazımdır. Mesela, bir yeri ağrıyanın, ağrı kesici bir ilaç kullanması lazımdır. Bu ilacı kullanması, fiili duâ etmek olur. Fili duanın kabul olması için, sebebin tesirinin kati olması, iyi bilinmesi lazımdır. Lafzi duâ ile fiili duâ birbirine uygun değilse, fiili duâ kabul olur. Müslümanın, iyi ve caiz olan şeylerin sebeplerini bilip, duâ için, bu sebepleri yapması lazımdır. Bu sebepler yapılınca, Allahü teâlâ, istenilen şeyi yaratır. Çünkü, sebepleri yapılan şeyi yaratması, adetidir. Aç olanın bir şey yemesi, fiili sebebe yapışmak, fiili duâ etmek olur. (Duâ ediniz, kabul ederim) buyurulması, fiili duâ etmeyi emretmektedir.]