Sual: Bazı Hurufiler, İslamiyeti içten yıkabilmek için, dinin direği, Ehl-i sünnetin gözbebeği, büyük âlim İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullâhi aleyh” hazretlerine de saldırıyorlar. Bu yüce imamı lekeliyebilmek için, her çirkin iftirayı, her alçak yalanı yazmaktan utanmıyorlar. Bunlara ne cevap verilir?
Cevap: Büyük İslam alimi İbni Hacer-i Mekki “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin Arabî Hayratü’l-hisan kitabından ve Ferideddin-i Attar hazretlerinin, Fârisî Tezkiretü’l-evliya kitabından ve Taşköprüzade’nin Türkçe Mevduatü’l-ulum kitabından alarak aşağıda birkaç kelime daha yazmayı uygun gördük.
İmam-ı Âzam’ın adı Numan’dır “rahmetullahi teâlâ aleyh”. Ebû Hanîfe, doğru yoldaki müslümanların babası demektir. Yoksa, Hanife adında bir kızı olmadığı gibi, anasının adı da Hanife değildir. Anasının adı Hanife olsaydı, Numan ibni Hanife denirdi. İsa aleyhisselâma İsebni Meryem denildiği gibi, buna da Numan ibni Hanife demek lazım olurdu. Hiçbir kitapta böyle yazılı değildir. Dost düşman herkes Numan bin Sâbit demektedir. Her kitap, babasının adını yazmaktadır. Yalnız, Ehl-i sünnet düşmanı olanlar, anasının adı Hanife’dir, diyerek çirkin hikayeler uyduruyorlar.
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin dedesinin adı Zuta’dır. Bunu birçok kitaplar, mesela büyük âlim İbni Esir Cezri hazretleri Camiul-usûl kitabında yazmaktadır. Bu zât köle idi. Fıkıh âlimlerinden çoğu kölelerden yetişmiştir. İmamın babası Sâbit, müslüman ana babadan dünyaya geldi. Sâbit, hazret-i Ali’nin sohbetinde bulunurdu. İmam hazretlerinden çok feyiz aldı. İmam-ı Ali, Sabite ve evladına hayır ve bereket ile duâ etti. Zuta’nın 2. ismi Numan idi. Bu Numan, Nevruz günü, hazret-i Ali’ye, faluzec, yani pelte, jele ikram etmişti. İmam-ı Âzam hazretleri İmam-ı Şabi’den ve bu, 104 tarihinde vefat edince, Hammad’dan ders aldı. Hammad, hicretin 120. senesinde vefat edince, bütün İslam memleketlerinden, ilim aşıkları, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin yanına üşüştü. Talebe yetiştirmeye başladı. O zaman, Şattar adında bir âlim yoktu. Böyle bir kimseden ders aldığı, hiçbir İslam kitabında yazılı değildir.
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe Numan bin Sâbit hazretlerinin her sözü, her işi, Kur’ân-ı Kerîm ile ve hadis-i şerifler ile idi. Mîzanü’l-kübra kitabında diyor ki
Bir kimse, 4 mezhep imamının sözlerini, kıskanmadan ve inat etmeden, insaf ile incelerse, her birinin, gökteki yıldızlar gibi olduklarını görür. Bunlara dil uzatanları, bu yıldızların sudaki hayallerini görüp, yıldız sanan ahmak gibi görür.) İmam-ı Âzam buyurdu ki nass [yani âyet, hadis] olan yerde kıyas yapılmaz. Biz, zaruret olmadıkça kıyas yapmayız. Bir sual karşısında kalınca, önce Kur’ân-ı Kerîmde ararız. Bulamazsak, hadis-i şeriflerde ararız. Yine bulamazsak, Ashâb-ı kiramın herhangi birinin sözlerinde ararız. Bu sualin cevabını bunlarda da bulamazsak, kıyas yaparak cevabını buluruz. Bir kere de buyurdu ki “Bir sualin cevabını, ayette ve hadis-i şeriflerde bulamazsak, Ashâb-ı kiramın çeşitli cevaplarını bulursak, kıyas yaparak, bu cevaplardan birini seçeriz”. Bir kere de buyurdu ki “Ayette ve hadislerde bulamadığımız bilgilerde, hazret-i Ebû Bekir’in, Ömer’in, Osman’ın ve Ali’nin “radıyallâhu anhüm” cevaplarını seçeriz. Resûlullahtan gelen hadis-i şeriflerin başımız üstünde yeri vardır. Onlara uymayan bir şey söylemeyiz”. İmam-ı Âzam, hiçbir yerde bulamadığı bir bilgi için, kendi kıyas ettikten sonra, hazret-i Ebû Bekir’in sözünü işitirse, kendi reyini bırakıp, o söze uygun cevap verirdi. Bütün Ashâb-ı kirâm için de böyle yapardı. Ebû Muti diyor ki bir Cuma sabahı Ebû Hanîfe ile birlikte Kufe Camiinde idim. Süfyan-ı Sevri ve Mukatil ve Hammad bin Müslim ve Cafer Sâdık ve daha başkaları içeri girip, Ebû Hanîfe’ye sordular, senin, din işlerinde hep kıyas yaparak cevap verdiğini işittik. Senin için korktuk, dediler. İmam-ı Âzam öğleye kadar, bunlarla münazara etti. Mezhebini uzun anlattı. Önce Kur’ân-ı Kerîmden, sonra hadis-i şeriflerden, daha sonra Ashâb-ı kiramın söz birliği ile bildirdiklerinden cevap verdiğini anlattı. Hepsi kalkıp, imamın elini öptüler ve sen âlimlerin seyyidisin. Bizi affet! Bilmeden seni üzdük, dediler. İmam da, Allahü teâlâ, bizi ve sizi afv ve mağfiret eylesin, buyurdu. Hanefi mezhebindeki bütün müctehidler de, mezhebin reisi gibi, zaruret olmadıkça, kıyas yapmamışlardır. Diğer mezhepler de, hep böyle idi. Nass olan yerde kıyas yapılmaz, buyururlardı.
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin bizlere bildirdiği hadis-i şeriflerin hepsi, Ashâb-ı kiramdan kendisine bir cemaat tarafından bildirilmiştir. Her hadisi, bunu bildirenlerin isimleri ile birlikte yazmıştır. İmamın ictihadına itiraz edenler, Onun mezhebinin inceliğini anlayamayanlardır. Yahut, Ehl-i sünnete düşman olan sapıklardır. Hanefi mezhebi ile Şâfiî mezhebi arasında birbirine uymayan 20 kadar mesele vardır. Bu da, 2 mezhebin usûl ve kaideleri arasındaki farktan ileri gelmektedir. İmam-ı Âzam’ın “rahmetullahi teâlâ aleyh” senet olarak gösterdiği hadis-i şeriflerin hepsini inceledim. Onun ve talebelerinin delillerinin çok sağlam, hepsinin doğru olduğunu gördüm. Bu sözümü, başkalarının yaptığı gibi ezberden veya hatır için değil, uzun zaman inceleme sonunda anlayarak bildiriyorum. İmam-ı Âzam’ın bildirdiği hadis-i şeriflerin hepsinin, hayırlı, iyi oldukları hadis-i şerif ile bildirilmiş olan Tabiinin seçilmişlerinden alınmış olduklarını gördüm.
Taceddin-i Sübki hazretleri, Tabakatü’l-kübra kitabında buyuruyor ki “Mezhep imamlarına karşı edebli olmalıdır! Din büyükleri için yapılan dedi-kodu ve iftiralara kıymet vermemelidir! Din imamlarının sözlerine karşı dil uzatan, felakete gider. Onların her sözü bir delile vesikaya dayanmaktadır. Onlar gibi olmayanlar, bu delilleri anlayamaz. Bizlere düşen, Onları övmektir. Birbirine uymayan sözlerine karışmamaktır. Bunların ayrılıkları, Ashâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar gibidir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” ayrılıkları için, Ashâb-ı kirama dil uzatmamızı yasak etti. Hepsini iyilikle anmamızı emretti.”
İmam-ı Âzam’ın “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirdiği hadis-i şeriflerin ve mezhebinin doğru olduğunu anlamak istiyorsan, Ehlullahın tarikatine gir. İlimde ve amelde ihlas üzere olarak ilerle! İslamiyetin hakikatine kavuş! 4 mezhep imamının ve Onların yolunda giden âlimlerin, hak yolda olduklarını o zaman iyi anlarsın. Sözlerinin, hep İslamiyete uygun olduklarını görürsün.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki Ebû Hanîfe, çok vera sahibi, çok bilgili, âbid [çok ibadet edici], çok kerim ve dinde çok dikkatli idi. Dinde kendi görüşü ile bir şey söylemezdi. Kendisine bir şey sorulunca, talebesini toplar, onlarla münazara [tartışma] yapar. Söz birliği olunca, Ebû Yusuf’a veya başkasına kitabın şurasına yaz, derdi. Abdullah ibni Mübarek diyor ki “Kufe şehrine gittim. Âlimlerini bulup, hepsine en büyük âlim kim olduğunu sordum. Hepsi, en üstünümüz İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’dir, dediler. Veraı en çok olan kimdir, dedim. Ebû Hanîfe’dir, dediler. En zahid kimdir, dedim. Ebû Hanîfe’dir, dediler. İlm ile en çok uğraşan kimdir, dedim. Ebû Hanîfedir, dediler”. Mîzanü’l-kübra kitabından tercüme tamam oldu.
Enam sûresinin 159. âyetinde meâlen, “Ey Peygamberim! Dinde fırka fırka ayrılanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların cezalarını Allah verecektir. Kıyamet günü, Allahü teâlâ, dünyada işlediklerini onlara hatırlatacaktır” buyuruldu. Ayette geçen parça parça fırkalar, mezhepsizlerin fırkalarıdır. Bunların dinden, imandan ayrıldıkları, bu âyet-i kerimede açıkça bildiriliyor. Ehl-i sünnetin 4 imamının “rahmetullahi teâlâ aleyhim” mezhepleri, imanda ayrı olmadıkları için, bu ayetin sapık bidat fırkalarını gösterdiği meydandadır.
Tavsiye Yazı –> Niçin Hanefi Mezhebi
Tavsiye Yazı –> Neleri Bilmekle Mesulüz?