Sual: Bazı ilahiyatçılar Kur’an-ı kerim tek başına bize yeter, sünnet ve diğer kaynaklara gerek yok diyorlar. Bu sözleri doğru mudur?
Cevap: Mîzanü’l-Kübrâ, sf. 51 başında ve 60 sonunda buyuruyor ki sünnet, yani hadis-i şerifler, Kurân-ı Kerîmi açıklamaktadır. Mezhep imamları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladılar. Kıyamete kadar da böyle olacaktır. Sünnet, yani hadis-i şerifler olmasaydı, sular, taharet, namazların kaç rekat oldukları, rükû ve secdede okunacak tesbîhleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekat nisabını, orucun, haccın farzlarını ve nikah, hukuk bilgilerini, hiçbir âlim, Kurân-ı Kerîmde bulamaz ve öğrenemezdi. İmran bin Husayn’a birisi, (Bize yalnız Kurandan söyle!) deyince: Ey ahmak! Kurân-ı Kerîmde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin dedi. Hazret-i Ömer’e, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kurân-ı Kerîmde bulamadık dediklerinde, “Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz, Kurân-ı Kerîmde bulamadıklarımızı, Resûlullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, 4 rekat farzları 2 rekat kılardı. Biz de, öyle yaparız” buyurdu.
47. sayfasında diyor ki “Din imamlarının hiçbir sözü, İslamiyetin dışında değildir. Çünkü her biri, hem hakikatte, hem de ahkâm-ı İslamiyede alimdirler”.
İbni Âbidin, Fetava-ı Hamidiyye’yi kısaltarak, Ukudü’d-dürriye ismini vermiş, bunun sonunda, bir mezhebe tâbi olmanın lazım olduğunu uzun yazmıştır.
İmam Şâfi‘î bir defasında Mekke’de iken, “Bana dilediğinizi sorun, size onun hakkında Allah’ın Kitabı’ndan haber vereyim” demişti de, kendisine ihramlıyken eşek arısını öldürmenin hükmü soruldu. Şöyle dedi: “Bismillahirrahmanirrahim. ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının!’ (Haşr: 7). Huzeyfe bin Yemân’dan, Resûlullah’ın şöyle buyurduğu rivayet edildi: ‘Benden sonra gelecek olan iki kişiye, Ebû Bekr ve Ömer’e uyun!’ Ömer ise ihramlı kimsenin eşek arısını öldürebileceğini söyledi.”
İbni Mes‘ud’un, “Allah dövme yapana ve yaptırana, dişlerinin arasını açana, Allah’ın yaratışını değiştirene la‘net etsin!” buyurdu. Bunu işiten Beni Esed’den bir kadın: “Senin şu şu kadınlara la‘net ettiğini işittim” dedi. İbni Mes‘ud, “Allah Resûlü’nün la‘net ettiğine ben de la‘net ederim. Üstelik bu husus Allah’ın Kitabı’nda vardır” buyurdu. Kadın, “İki kapak arasındakini [mushafın tamamını] okudum; onda senin söylediğini bulamadım” dedi. İbni Mes‘ud buyurdu ki: “Peygamber size ne verdiyse alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının (Haşr: 7) âyetini okumadın mı? Allah Resûlü böyle yapmayı yasakladı” (Kettânî).
Resûlullah’ın her sözünün, mutlaka Kur’an-ı kerimde bir mesnedi vardır. Nitekim “Yaş ve kuru ne varsa, hepsi bu hikmetli kitaptadır” (En’âm: 59). Ebû Mûsâ el-Eş’arî, “Yahudi ve Hristiyanlardan her biri beni işitir de, sonra benimle gönderilene (Kur’an-ı kerîme) iman etmezse, Cehenneme girer” hadîsinin Kur’an-ı kerimde mesnedini aradı. “Ehl-i kitap veya diğerlerinden herhangi bir güruh, Kur’an-ı kerimi tanımazsa, ateş, onun gideceği yerdir” mealindeki âyet-i kerimeyi (Hud: 17) buldu (Hâfız Heysemî).
Muhaddisler, her hadîsi yazarken, alâkalı ve irtibatlı buldukları âyet-i kerimeleri de başına yazmışlardır. Tefsirlerde de, her âyet-i kerime izah edilirken, irtibatlı hadîs-i şerifler zikredilmiştir. İmam Şâfi‘î, “İmamların (âlimlerin) sözü, hadîslerin; hadîsler de âyetlerin şerhidir” buyurdu.
Âyetlerle hadîsler arasında görünürde bir tezad varsa, te’vil ve te’lif edilir. Cenâb-ı Peygamber, “Biz peygamberler miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır” buyurdu. Halbuki Kur’an-ı kerimde, “Süleyman, [babası] Dâvud’a vâris oldu” buyuruluyor (Neml: 16). Âyet-i kerimedeki vârislik, mala vârislik değil; nübüvvet ve hükümdarlık cihetinden vârislik olarak te’vil edilmiştir.
Şimdi dillerde moda olan, “Benden size gelen sözleri, Kitâbullaha arz ediniz” sözünün, hadîs-i şerif olmayıp, zındıklarca uydurulduğunu, İmam Mâlik, Şâfiî, Ahmed, Beyhakî, Fîrûzâbâdî, Hattâbî, Yahya bin Ma’în, Süyûtî, Kurtubî, Cevzî gibi nice âlim söylemiştir. “Bana Kur’an ve bir misli daha verildi” hadîsi (Ebû Dâvud), Peygamberin sözlerinin Kur’an-ı kerime arz edilmeye muhtaç olmadığını gösteriyor.
Bu bâtıl iddiayı ilk çıkaran Hâricîler oldu. Amelî esaslarda, Kur’an âyetlerinin zâhirî mânâsını her şeyin önünde tuttular. Bunlara muhalif zannettikleri sünneti kabul etmediler. Bu sebeple, sünnetle sâbit olan recm cezasına karşı çıktılar. Hâricîlerin bu tavırları, Şiîler tarafından da sürdürülünce, ulemâ sünnetin dindeki ehemmiyetini daha çok vurguladılar.
Âriflerden biri, “Mü’minin ruhu cesedinden, hamurdan kıl çeker gibi çıkar” hadîs-i şerifini kuvvetlendiren bir âyet-i kerîme bulamadı. Rüyâsında Resûlullah’ı gördü. “Yâ Resûlâllah! Kur’ân-ı kerîmde: ‘Kuru ve yaş ne varsa Kitâb-ı mübîndedir’ buyuruluyor. Şu hadîs-i şerîfin mânasında bir âyet-i kerîme bulamadım” dedi. Aleyhissalâtü vesselâm: “Yûsuf sûresinde ara!” buyurdu. Uyanınca aradı: “O kadınlar Yusuf’u görünce güzelliğinden hayrete düşüp ellerini kestiler” âyetini buldu. Nasıl ki kadınlar Yusuf aleyhisselâmı görüp güzelliği ile meşgul olurken ellerini kesip acısını duymadılar; mü’minler de, ruhu alınırken rahmet meleklerini ve Cennetteki makamını görüp, kalbi oradaki nimetler, hûrîler ve köşkler ile meşgul iken ölüm acısını -tıpkı narkoz gibi- duymayacaklardır.
Tavsiye Yazı –> Peygamberimizin hüküm koyma yetkisi var mıdır?
Tavsiye Yazı –> Yaptığı ibadet ile övünmek caiz mi?