Sual: Diş dolgusu gusül abdestine mani midir? Muteber fıkıh kitapları bu meselede ne söylüyor?
Cevap: Dürrü’l-muhtar’da diyor ki dişler arasında veya diş çukurunda kalan yemek, guslün sahih olmasına mâni olmaz. Fetva böyledir. Çünkü, bunların altı ıslanır. Kalan şey, katı ise, mâni olur denildi. Doğrusu da budur. İbni Abidin, bunu açıklarken buyuruyor ki Hülasa kitabında da, mâni olmaz. Çünkü su, akıcı olduğu için, yemeğin altına sızar demektedir. Suyun sızmadığı anlaşılırsa, bu âlimlere göre de, gusül sahih olmamaktadır. Hilye kitabı bunu açık bildirmektedir. Kalan şey, ağızda ezilerek katılaşmış ise, suyu sızdırmıyacağı için, gusül sahih olmaz. Çünkü, burada zaruret yoktur. [Yani, kendiliğinden hâsıl olan bir şey değildir. Bunları temizlemekte] haraç, yani güçlük de yoktur.
Halebi-i sagir’de diyor ki bir kimsenin dişleri arasında ekmek ve yemek ve başka şey artıkları varken gusül abdesti alsa, fetvalara göre, altına su geçmediğini zannetse bile guslü sahih olur. Çünkü su, akıcı olduğu için, altına geçer. Böyle fetva verildiği Hülasa’da yazılıdır. Bazı âlimlere göre, kalan şey katı ise, guslü caiz olmaz. Zahire kitabında da böyle yazılıdır. Esah olan da budur. Çünkü, altına su geçmez. Zaruret ve haraç da yoktur.
Dürrü’l-münteka’da diyor ki diş çukurunda yemek artığı varken, gusleden kimsenin guslü sahih olur ve olmaz diyenler vardır. İhtiyat olarak, yemek artıklarını önceden çıkarmalıdır. Merakı’l-felah’ın Tahtavi haşiyesinde diyor ki diş çukurunda veya dişleri arasında yemek artığı kalmış ise, gusül sahih olur. Çünkü su, akıcı olduğu için, her yere sızar. Artıklar çiğnenerek sertleşmiş ise, gusüle mâni olur. Fethü’l-kadir’de de böyle yazılıdır.
Bahrü’r-raık’da diyor ki diş çukurunda veya dişlerin arasında yemek kalmış ise, gusül sahih olur. Çünkü su latif olduğu için, her yere sızar. Tecnis’de de böyle yazılıdır. Sadr-üş-şehid Hüsameddin, guslü sahih olmaz. Bunu çıkarıp dişin içinden suyu akıtması lazımdır dedi. Çıkarıp altını yıkamak ihtiyatlı olur.
Fetava-i Hindiye’de diyor ki diş çukurunda veya dişleri arasında yemek artığı kalanın guslü sahih olur sözü daha doğrudur. Zahidi’de de böyle yazılıdır. Fakat, artığı çıkarıp, çukura su akıtmak ihtiyatlı olur. Kadıhan’da diyor ki dişlerinde yemek artığı kalanın gusülü tamam olmayacağı Natifi’de yazılıdır, bunu çıkarıp, altını yıkaması lazımdır.
El-mecmuatü’z-zühdiyye’de diyor ki gerek kalil, gerek kesir olsun dişlerin arasında kalan taam kırıntısı, katı hamur gibi olup da, suyun nüfuzuna mâni olursa, gusüle dahi manidir. Halebi’de de böyle yazılıdır. (Yemek artıklarını çıkarmakta haraç, zorluk yoktur. Dolgu ve kaplama ise, çıkarılamaz. Çıkarılmasında haraç vardır) denilemez. Evet haraç vardır. Fakat, insanın yaptığı bir şey haraca sebep olunca, başka mezhebi taklit etmek için özür olur. Farzı terketmek için özür olmaz. Farzın sâkıt olması için, başka mezhebin taklit edilememesi ve bu hâlde, zaruret ile haracın birlikte bulunmaları lazımdır. (Diş doldurması veya kaplatması, diş ağrısını önlemek ve dişi telef olmaktan kurtarmak içindir. Bunun için zaruret olmaz mı?) denilirse, cevabında deriz ki zaruret olmak için, başka mezhep taklit edememek şarttır.
(Gusül abdesti alırken, dişlerin yıkanması hükmü, kaplamanın ve dolgunun zahirine intikal eder) demek, İslamiyete uygun bir söz değildir. Tahtavi, İmdad haşiyesinde diyor ki (Abdest aldıktan sonra mestlerini giymiş olanın abdesti bozulunca, abdestin bozulması ayaklara değil, mestlere intikal eder). Fıkıh kitaplarının, yalnız abdest almakta ve yalnız mest için söylemiş oldukları bu sözü, diş kaplatmak için, hem de gusül abdesti için söylemek, kendi tarafından uydurma fetva vermek olur. Dolgu veya kaplama olan dişi, sık olan sakala benzetmek de doğru değildir. Çünkü, abdest alırken, sık olan sakalın dibini yıkamak mecburi değil ise de, gusülde bunun altındaki deriyi de yıkamak farzdır. (Abdest alırken sık sakal altındaki deriyi yıkamak farz olmadığı için, gusülde de sık sakalın altını yıkamak farz olmaz) diyen kimse, gusül abdesti alırken, sık sakalın altını yıkamaz. Böylece bunun ve buna inananların gusül abdestleri ve dolayısıyla namazları sahih olmaz.
Kaplamayı ve dolguyu, ayaktaki yarık içine konan merheme yahut yara ve kırık üzerine konan cebire denen tahtalara, alçıdan kalıplara ve sargılara benzetmek de, fıkıh kitaplarına uygun değildir. Çünkü, bunları yara ve kırık üzerinden çıkarmakta haraç veya zarar olunca, başka mezhebi taklit imkanı yoktur. Bu üç sebepten dolayı, altlarını yıkamak sâkıt oluyor.
Şiddetli ağrı yapan çürük dişi çıkarmak, bunun yerine, çıkarılabilen müteharrik suni diş, yahut yarım veya bütün damaklı dişler yaptırmak istemeyip de, dolgu veya kron denilen kaplama yaptırmakta insan serbest olduğu için, dolgu, kaplama veya köprü denilen Sâbit diş yaptırmak, zaruret olmaz. Zaruret olduğunu söylemek, zaten altlarının ıslanmasının sâkıt olmasına sebep olamaz. Çünkü, başka mezhebi taklit etmeleri mümkündür. Zaruret var diyerek, fıkıh kitaplarına uyup, Şâfiî veya Maliki mezheblerini taklit edenlere dil uzatmaya kimsenin hakkı yoktur.
İnsanı bir şey yapmaya zorlıyan semavi sebebe, yani insanın elinde olmayan sebebe Zaruret denir. İslamiyetin emir ve yasak etmesi ve şiddetli ağrı ve bir uzvun yahut hayatın telef olmak tehlikesi ve başka bir şey yapamamak mecburiyeti, hep zarurettir. Yapılan bir şeyin, bir farza mâni olmasını veya haram işlemeye sebep olmasını önlemenin meşakkatli, güç olmasına Haraç denir. Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına, Ahkâm-ı İslâmiyye denir. Ahkâm-ı İslamiyyeden bir hüküm yapılacağı zaman, yani bir emri yaparken veya bir yasak işi yapmaktan sakınırken, kendi mezhebinin âlimlerinin meşhur olan, seçilmiş olan sözlerine uyulur. İnsanın yaptığı bir şeyden dolayı, âlimlerin bu sözlerine uymakta haraç olursa, seçilmemiş, zayıf sözlerine uyulur. Buna uymakta da haraç olursa, bu hüküm, başka mezhebi taklit ederek yapılır. Başka mezhebi taklit etmekte de haraç olursa, haraca sebep olan şeyin yapılmasında zaruret bulunup bulunmadığına bakılır:
1- Haraca sebep olan şeyin yapılmasında zaruret bulunduğu zaman, o farzı yapmak sâkıt olur.
2- Haraca sebep olan şeyin yapılmasında zaruret yoksa [oje gibi] veya zaruret olduğu zaman, birkaç şey yapılabilir ve bunlardan haraç bulunan şeyi yapmak isterse, o ibadeti sahih olmaz. Haraç bulunmayan şeyi yaparak, o farzı ifa etmesi lazım olur. Zaruret olsa da, olmasa da, yalnız haraç, meşakkat bulunduğu için, başka mezhebin taklit edileceği, Fetavel-hadisiye’de ve Hülasatü’t-tahkik’de ve Tahtavi’nin Merakı’l-felah haşiyesinde ve molla Halil Esirdi’nin Mafüvat kitabında yazılıdır. Molla Halil, 1843’de vefat etti.
Ağrıyan, çürüyen dişini çıkararak, takma protez veya damaklı diş yaptırmak istemeyip de, dolgu veya kaplama yani kron yaptıran bir hanefi, gusül abdesti alırken, Şâfiî veya Mâlikî mezhebini taklit eder. Çünkü, bu iki mezhepte, gusül abdesti alırken, ağız ve burnu yıkamak farz değildir. Şâfiî veya Mâlikî mezhebini taklit etmek de pek kolaydır. Gusülde ve abdestte ve namaza başlarken veya unutursa, namazdan sonra, hatırladığı zaman, Şâfiî veya Mâlikî mezhebini taklit ettiğine niyet etmeli, yani kalbinden geçirmelidir. Bu kimsenin abdestinin, gusülünün ve namazının Şâfiî veya Mâlikî mezhebine göre sahih olmaları lazımdır. Şâfiî mezhebine göre sahih olması için, nikah etmesi ebedî haram olan 18 kadından başka bir kadının derisine kendi derisi ve kendi kaba avret yerine elinin içi değince, abdest almalı ve imam arkasında, içinden Fâtiha okumalıdır. Başka mezhebi taklit etmek, mezhep değiştirmek demek değildir. Taklit eden bir hanefi, hanefi mezhebinden çıkmış değildir. Yalnız, o ibadetin, o mezhepteki farzlarına ve müfsitlerine tabi olur. Vâciplerde, mekruhlarında ve sünnetlerinde kendi mezhebine tabi olur.
Fıkıh âlimlerinin, gusül abdesti hakkındaki beyanları ortada dururken, diş meselesini, salahiyetsiz, hatta mezhepsiz kimselerin yazıları ile halletmeye kalkışanlar işitilmektedir. Diş doldurtmanın caiz olduğu, Sebil-ür-reşad mecmuasının 1332 [m. 1913] senesindeki nüshasında yazılı olan fetvada bildirilmiştir diyorlar. Evvela şunu bildirelim ki bu mecmua, reformcuların, mezhepsizlerin yazıları ile doludur. Muharrirlerinden Manastırlı İsmail Hakkı, sinsi bir masondur. Bunlardan İzmirli İsmail Hakkı ise, mason olan Kahire müftisi, reformcu, Abduh’a aldananların başında gelmektedir. Lise tahsilini İzmir’de yapmış, İstanbul’da öğretmen okulunu bitirmiştir. Din tahsili, din kültürü zayıftır. İttihatçıların gözlerine girerek medreselerde hoca olmuş, derslerinde ve kitaplarında, Abduh’un reformcu, bölücü fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Zehirlediği, saptırdığı talebesinden Ahmed Hamdi Akseki’nin Telfik-ı mezahib ismindeki Mısırlı Reşid Rıza’dan tercüme kitabına yazdığı methiyesi, İsmail Hakkı’nın iç yüzünü ortaya sermektedir.
İşte bu İsmail Hakkı, adı geçen mecmuada, dişleri altın tel ile bağlamanın caiz olup olmaması hakkında, fıkıh âlimlerinin ihtilaflarını uzun uzun yazmış, dişlerin gümüş yerine, altın tel ile bağlanmasının zaruret olduğundaki âlimlerin söz birliğini bildiren kitapları, mesela Siyer-i kebir şerhini ileri sürerek, diş meselesi bir zarurettir demiştir. Halbuki kendisine sorulan şey; dişlerin altın ile mi, gümüş ile mi bağlanması meselesi değil, dolgu veya kaplaması olan kimsenin gusül abdesti sahih olur mu? sualidir. İzmirli İsmail Hakkı, kendisine sorulmayan, herkesce bilinen şeyi uzun uzun yazıp, bunun neticesini, soruya cevap olarak bildirmiştir. Bu hareketi, ilimde sahtekarlıktır. Kendi görüşlerini, İslam âlimlerinin fetvası olarak yazmaya yeltenmiştir. Bu kadarı yetmiyormuş gibi, fıkıh âlimlerinin gusül abdestindeki yazılarını yazarak, kendi görüşünü bunlara benzetmektedir. Mesela, (Bahrde açıklandığına göre, ulaştırmak güç olan yere suyu temas ettirmek şart değildir) diyor. Halbuki Bahr kitabında, (Bedenin, suyu ulaştırmak güç olan yerlerine) yazılıdır. İnsanın zaruri olarak yaptığı şeyi, insanda zaruri bulunan şeye benzetmektir. Dürrü’l-muhtar’ın, (Kadına başını yıkamak zarar verir ise, yıkamaz) yazısını, diş dolgusu olanın guslünün caiz olacağına delil göstermesinde de haklı değildir. Su değmesinin başa zarar vermesi, bedende bulunan bir hastalıktır. Dişteki kaplama, dolgu ise, insanın yaptığı bir şeydir. Bunun içindir ki Dürrü’l-muhtar’da, diş çukurunda yemek artığı kalanın guslünün caiz olup olmaması, ayrıca yazılmıştır.
İzmirli İsmail Hakkı, bu hile ve hataları ile de iktifa etmemiş, İslam âlimlerini kendine yalancı şahiti göstermekten çekinmeyerek, (Suyu, altın veya gümüş kaplamanın, dolgunun altına ulaştırmak, buraları yıkamak şart değildir. Diş meselesinde zaruret bulunduğu ve zaruret bulunan yerlere suyun ulaştırılmasının şart olmadığı, fıkıh âlimleri tarafından ittifakla bildiriliyor) demiştir. Diş kaplatmanın ve doldurtmanın zaruret olduğunu, Hanefi fıkıh âlimlerinden hiçbiri bildirmedi. Zaten fıkıh âlimleri zamanında diş kaplatmak, dolgu yaptırmak yoktu. Vesika olarak ileri sürdüğü Siyer-i kebir şerhi tercümesinin 64. sayfasında, imam-ı Muhammed Şeybani’nin, dişi düşen kimsenin, bunun yerine altından diş koymasına yahut altından tel ile dişleri bağlamasına caiz dediği yazılıdır. Diş kaplatmak yazılı değildir. Bunu, İzmirli İsmail Hakkı eklemiştir. Sonradan ortaya çıkan mason din adamları, mezhepsizler, sapıklar, müslümanları aldatmak, bölücülük yapmak için, her hileye başvurdular. Yanlış, bozuk şeyler yazdılar.
İmam-ı Muhammed, sallanan dişin gümüşle bağlanacağı gibi, altın tel ile de bağlanabileceğini bildirmiştir. Altın ile kaplamak, doldurmak caiz olur dememiştir. Bunları İsmail Hakkı gibiler, kendileri eklemişlerdir.
İzmirli İsmail Hakkının yukarıdaki yanlış ve hiyleli yazısına, o zamanki müftiler ve kıymetli din adamları cevap vermişler, hakikati ortaya koymuşlardır. Bu değerli alimlerden birisi, Bolvadinli müderris Yunus-zade Ahmed Vehbi Efendi’dir. Geniş din bilgisi olan bu zât, diş oyuğunu doldurtmuş olanın gusül abdestinin sahih olmayacağında, âlimlerin söz birliği olduğunu ispat etmiştir.
Sebil-ür-reşad mecmuası, İzmirlinin yazısının derme-çatma, hiyleli olduğunu anlamış olacak ki Mecmua-i Cedide ismindeki fetva kitabının 1329 [m. 1911] tarihli 2. baskısındaki (Gusül caiz olur) fetvasını da vesika olarak eklemeyi lüzum görmüştür. Halbuki bu fetva, bu kitabın 1299 tarihli birinci baskısında yoktur. 2. baskıya, ittihatçıların şeyhülİslamı Musa Kazım tarafından sokulmuştur. Sebil-ür-reşad mecmuası, bir reformcunun yazısını bir masonun yazısı ile ispata kalkışmıştır. Hiçbir fıkıh alimi, diş kaplatmaya, dolgu yaptırmaya zaruret dememiştir. Bunu yalnız mason olan din adamları ve dinde reformcular, mezhepsizler ve vehhâbî sapıklarına satılmış veya aldanmış olan din cahilleri söylemekte ve yazmaktadırlar.
Ahmed Tahtavi, Merak-ıl-felah haşiyesinde diyor ki (Başka mezheplerdeki bir imama uymanın sahih olması için, uyanın mezhebine göre, namazı bozan bir şeyin imamda bulunmaması, eğer varsa, uyanın bunu bilmemesi lazımdır. Güvenilen kavl budur. 2. kavle göre, imamın kendi mezhebine göre, namazı sahih olursa, uyanın mezhebine göre sahih olmadığı görülse bile buna uyması sahih olur). İbni Abidin’de de böyle yazılıdır. Tahtavi’nin ve İbni Abidin’in bu sözlerinden anlaşılıyor ki kaplaması veya dolgusu olmayan hanefinin, kaplaması veya dolgusu olan imama uymasının sahih olup olmaması üzerinde, âlimlerin 2 ayrı kavilleri vardır: 1. kavle göre, kaplaması, dolgusu olmayan hanefinin, kaplaması, dolgusu olan imama uyması sahih olmaz. Çünkü, bu imamın namazı Hanefi mezhebine göre sahih değildir. İkinci kavle göre, bu imam, Şâfiî veya Mâlikî mezhebini taklit ediyorsa, kaplaması veya dolgusu olmayan hanefinin, buna uyması sahih olur. İmam-ı Hinduvani böyle ictihad etmiştir. Mâlikî mezhebi de böyledir. Kaplaması veya dolgusu olan salih bir imamın maliki veya Şâfiî mezhebini taklit etmediği bilinmedikçe, kaplaması, dolgusu olmayan hanefiler de, bu imama uymalıdır. Buna, maliki veya Şâfiîyi taklit edip etmediğini sormak, tecessüs etmek caiz değildir. Bu 2. kavl, her ne kadar zayıf ise de, haraç olduğu zaman, zayıf kavl ile amel etmek lazım olduğu, yukarda bildirilmişti. Fitneye mâni olmak için de, zayıf kavl ile amel edileceği, Hadika’da da yazılıdır. Mezheplere kıymet vermeyip, fıkıh kitaplarına uygun ibadet etmeyen kimsenin, Ehl-i sünnet olmadığı anlaşılır. Ehl-i sünnet olmayan da, ya bidat sahibi, sapıktır, yahut, imanı gitmiş, mürted olmuştur. Biz, dolgu, kaplama yapmayınız demiyoruz. Yaptırmış olan kardeşlerimizin ibadetlerinin kabul olması için yol gösteriyoruz. Bunlara kolaylık gösteriyoruz.
Tavsiye Yazı —> Mezheb Taklidinde Usul Nedir?