Sual: Hristiyanlığın tarihinden biraz bahseder misiniz? İsa aleyhisselamdan sonra İsevilik nasıl tahrif oldu? Dünyaya nasıl yayıldı?

Cevap: Îsâ aleyhisselâm, hazret-i Meryem isminde bakire bir kızdan doğmuş, bizim gibi bir insandır. Kurân-ı Kerîmde bu husus açıkça bildirilmiş ve Ruhul-Kudüsten bahsedilmiştir. Fakat, bunun mânâsı, hıristiyanların zannettiği gibi Îsâ aleyhisselâmın Allah’ın oğlu olduğu demek değildir. Ruhul-Kudüs tabiri, Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma (Yüksek kurtarıcı kudretinden) verdiğine alâmettir. Îsâ aleyhisselâm, yahudilere dalâlette (sapıklıkta) olduklarını, doğru yolun, kendisinin gösterdiği yol olduğunu bildirmeye çalıştı. Halbuki yahudiler, bekledikleri kurtarıcının çok şiddetli, sert, kavgacı, tuttuğunu koparan, yahudileri diğer milletlerin esaretinden kurtaracak olan bir şahsiyet olmasını bekliyorlardı. Îsâ aleyhisselâma inanmadılar. Onu yalancı Peygamber sanarak, Romalılara ihbar ettiler ve karşı çıktılar. Kendi inançlarına göre, onu haça gerdirdiler. [İslam dini, asıl haça gerilen kimsenin Îsâ aleyhisselâm olmadığını, bilakis onu az bir para mukabili Romalılara satan Esharyut Yehuda (Judas)nın haça gerildiğini bildirmektedir.] Bugün hıristiyan tarihçilerin yaptığı araştırmalar, Îsâ aleyhisselâmın haçta ölmediğini meydana çıkarmaktadır. John Reban isminde bir Zât da, bunun hakkında 1978 senesinde pek çok satılan bir eser neşretmiştir. Bu araştırmaların nasıl bir netice vereceği malum değildir. Fakat daha şimdiden hıristiyanların Îsâ aleyhisselâmın (Haçta can verdiği ve tanrı Babanın kendi biricik oğlunu günahkarlar için fedâ ettiği) efsanesini kökünden yıkmaktadır. Böylece hıristiyan tarihçiler bu gün kiliselere büyük bir darbe indirmektedirler. Yahudiler, kısa zamanda hakiki Mesihin geleceğini bekliyorlardı. Fakat bugün tanınmış Mûsevî tarihçilerinden biri, (2000 sene beklediğimiz hâlde, hala bir kurtarıcı gelmedi. Galiba Îsâ aleyhisselâm hakikaten mesihti. Biz Onun kadrini, kıymetini bilmedik ve bize kurtarıcı olarak gelen bu büyük Peygamberi haça gerdirdik) demiştir.

Îsâ aleyhisselâma (İncil) isminde bir kitap nazil oldu. Fakat, yahudiler bu kitabı, 80 sene içinde yok ettiler. Sonradan ortaya çıkarılan, hıristiyanların Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine inandıkları (Kitâb-ı Mukaddes) 2 kısımdır: Birincisi, (Ahd-i Atik), Eski Ahd (Old Testament), o zamana kadar gelen Peygamberlerin ve bilhassa Mûsâ aleyhisselâmın tebliğatını ihtiva ettiğine inanılır. İkincisi, (Ahd-i Cedid), Yeni Ahd (New Testament), Îsâ aleyhisselâma inananlardan Matta (Matthew), Markos (Mark), Luka (Luke) ve havari Yuhanna (Jahn) nın yazdıkları kitaplar olup Îsâ aleyhisselâmın hayatı, yaptığı işler ve verdiği nasihatları ihtiva eder. İncilin hazırlanmasında, Kurân-ı Kerîmin zabt olunmasında gösterilen büyük hassasiyet gösterilmemiştir. Hakiki bilgilere birçok yanlış düşünceler, efsaneler ve hurafeler eklenmiştir. 1885’de vefât eden Manastırlı müderris hacı Abdullah Abdi Bey’in Arabî (Risale-i samsamiye) ve Türkçe (İzah-ul-meram) matbu kitaplarında, İnciller üzerinde geniş bilgi vardır. Halbuki hakiki İncile çok yakın olan İncillerin de mevcudiyeti bugün biliniyor.

Bunlardan en önemlisi BARNABAS İncilidir. Barnabas İncili hakkında malumat almak için tıklayın.

İncil, İbranice idi. Orta Çağda İTALA adı altında Latinceye çevrildi. Nasranilik yayılmaya başlayınca, putperestler ve yahudiler onun karşısına çıktılar. Nasraniler dinlerini gizli gizli sürdürmeye mecbur kaldılar. Yer altında, kaya kovuklarında ve gizli yerlerde kurdukları mabedlerde ibâdet ettiler. Yahudiler, bütün işkence ve eziyetlerine rağmen, nasraniliğin yayılmasına mâni olamıyorlardı. Yahudilerin ileri gelenlerinden ve İsevilerin en büyük düşmanlarından olan (Saul), İseviliği kabul ettiğini, Îsâ aleyhisselâmın kendisini, yahudi olmayan milletleri, İseviliğe davet için şakird tayin ettiği, yalanını uydurdu. [Kitâb-ı mukaddes, Resûllerin işleri, bab 9.] İsmini Pavlos olarak değiştirdi. Çok iyi bir İsevi görünerek, Îsâ aleyhiselâmin dinini bozdu. Tevhidi teslise, İseviliği hıristiyanlığa çevirdi. İncili tahrif etti. Îsâ, Allah’ın oğludur, dedi. Şarap içmeyi ve domuz eti yemeği, İsevilere helal etti. Kıblelerini şarka, güneşin doğduğu tarafa çevirdi. Îsâ aleyhisselâmın tebliğ ettiği dinde olmayan pek çok batıl şeyleri, İseviliğe soktu. Bozuk fikirleri İseviler arasında yayılmaya başladı. Fırkalara ayrıldılar. Îsâ aleyhisselâmın doğru yolundan uzaklaştılar. Türlü türlü efsaneler uydurdular. Îsâ aleyhisselâmın uydurma resim ve heykellerini yaptılar. Haç işaretlerini kabul ettiler ve bunu bir sembol addettiler. Heykellere ve haça tapmaya başladılar. Yani yeniden putperestliğe döndüler. Îsâ aleyhisselâmı Allah’ın oğlu olarak kabul ettiler. Halbuki Îsâ aleyhisselâm onlara katiyen böyle bir şey söylememiş, onlara ancak Ruh-ül-Kudsten, yani Allahü teâlânın kendisine bahşettiği kudretten bahsetmişti. Hıristiyanlar, hem Allaha, hem de Onun oğlu kabul ettikleri İsa’ya, bir de Ruh-ül-Kudse inanmak zorunda kalınca, bütün hak dinlerin esâsı olan, “ALLAHÜ TEÂLÂ birdir ve değişmez yaratıcıdır” inancından uzaklaşarak 3 tanrıya birden tapmak gülünçlüğüne düştüler. (Buna “teslis” adı verilir).

Zamanla hıristiyanlık, büyük devletlerin resmi dini haline gelince, Orta çağda korkunç bir zulüm devri başladı. Îsâ aleyhisselâmın telkin ettiği insanlık, merhamet, şefkat esasları tamamen unutuldu. Bunun yerine hıristiyanlar, taassubu, kin ve nefreti, düşmanlığı ve zulmü ele aldılar. Hıristiyanlık adı altında, akla sığmaz zulümler yaptılar. Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinin bütün eserlerini yok etmeye çalıştılar. İlmin ve fennin karşısına çıktılar. Galile (Galileo) gibi, İslam âlimlerinin kitaplarından okuyarak, dünyanın döndüğünü bildiren bir kimseyi, dinsizlikle itham ederek sözünü geri almazsa, öldürmekle tehdid ettiler. Vatanı için mücadele eden Jandark (Jeanne d’Arc) (John of Arc) ı, sihirbazlıkla itham ederek, diri diri yaktılar. İspanyol doktoru ve teologu Michel Servé’nin de, teslisi ve Îsâ aleyhisselâmın ulûhiyyetini red ve Onun bir Peygamber ve kul olduğunu bildirmek için kitap yazdığı, protestanlığın kurucularından olan Calvin’in teşviki ile 1553 de Geneve’de diri olarak yakıldığı (Kamusu’l-alam) ve (Larousse) da yazılıdır. İnsanın tüylerini ürperten Engizisyon (İnquisition) mahkemeleri kurarak, yüzbinlerce insanı haksız yere ve çok kereler sırf servetlerini ele geçirmek için, “dinsiz” ilan edip, türlü türlü işkenceler yaparak öldürdüler. Ancak Allahü teâlâya mahsus olan (Günah affetmek) kudretini, papazlara verdiler. Bunlar da, çeşitli menfeatler karşılığı günahları affettiler. Hatta, Cennetten yerler sattılar. En yüksek dini liderleri Papalar ise, adeta dünyaya hâkim oldular. Türlü bahanelerle kralları bile aforoz ederek, (Excommunication), yani dinsiz ilan ederek bunları afv talep etmek için ayaklarına kadar gelmeye zorladılar. Miladın 1077. senesinde papa Gregor’dan aforozunu kaldırması için Canossa’ya gelen Alman kralı IV. Hanri (Henry) , kış günü çıplak ayakla papanın sarayı önünde günlerce bekledi. Papaların arasında çok korkunç caniler çıktı. Bunlardan biri olan Borjiya (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını türlü türlü zehirlerle öldürdü ve mallarını gasp etti. Her türlü rezaleti işledi. Kız kardeşi ile birlikte karı koca hayatı yaşadı. Fakat mukaddes ve günahsız papa sayıldı. Hıristiyanlık dinine, papazların evlenmemesi, evlenmiş olan kimselerin katiyen boşanmaması, günah çıkarmak mecburiyeti gibi, mantık dışı kaideler konuldu. Dünyada yaşamak adeta günah sayıldı.

7. asırda zuhûr eden İslam dini, bu karanlık arasında bir nur gibi parladı. Tamamıyla en mükemmel ve en mantıki ve insani esaslar üzerine kurulmuş olan bu yüce din, putperestlik karşısında olduğu gibi, esâsı bozulmuş olan hıristiyanlık karşısında da derhal kolayca yayıldı. Aklı başında olan herkes, bu yeni dine iki elle sarıldı. İlme ve fenne ve güzel ahlaka derin bir saygı ile bağlı olan müslümanlar, Allahü teâlânın ve Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” emrine uyarak çok çalıştılar. Her türlü ilimde, pek çok yeni keşifler yaptılar, pek çok dahiler yetiştirdiler. Bugün kullanılan KİMYA ve CEBİR kelimeleri arabîden alınmıştır. Bu ve daha pek çok misaller müslümanların ilme yaptıkları hizmetleri açıkça göstermektedir. Müslümanlar kısa zamanda büyük ilim merkezleri, medreseler kurdular. Bütün dünyaya, ilim, fen, insaf, temizlik, güzel ahlak ve medeniyeti yaydılar. Yunan felsefecilerinin eserlerini ortaya çıkararak, arabîye tercüme ettiler. Bunların bozukluklarını ispat ettiler. Dünyaca tanınmış filozoflardan Hrischfeld, (Hiçbir millet, Arapların İslamiyeti kabul etmeleri sebebi ile medenileştikleri gibi hızla medenileşmemiştir) demektedir. Ortaçağda, hıristiyanlık âlemi, kapkara bir zindan içinde iken ve papazlar dünyada yaşamayı insanlara zehir ederken, müslümanlar ve müslümanların emri altındaki diğer insanlar rahat, ferah ve huzur içinde yaşıyorlardı. Hıristiyanlar, İslam memleketlerindeki zenginliğe kavuşmak, malları, paraları gasp etmek için müslümanlara saldırdılar. Müslümanların elinde bulunan ve kendileri için mukaddes sayılan Kudüs’ü ele geçirmek bahanesi ile Haçlı seferleri tertip ettiler (1096-1270).

Haçlı seferlerinde, haksız yere, çok müslümanın kanını akıttılar. Kudüs’e girdikleri zaman, kendilerinin de itiraf ettiği gibi, camilerde öldürülen müslümanların kanı, atlarının karınlarına kadar yükseldi. Halbuki sonra Kudüs’ü onların ellerinden geri alan Selahaddin-i Eyyübi, hıristiyanlara karşı büyük bir alicenablık gösterdi ve esir aldığı İngiliz kralı Arslan Yürekli Rişar’ı (Richard, Coeur de Lion) serbest bıraktı. Gözü dönmüş bazı müteassıb hıristiyanlar, Osmanlı İmperatorluğuna karşı sonradan yapılan seferleri bile müslümanlara karşı yapılan haçlı seferleri saydılar. 1912/13 deki Balkan harbini, bir Fransız tarihçisi “en büyük haçlı seferi” olarak gösterme küstahlığında bulunmuştur. ENDÜLÜS müslüman devleti 1492’de İspanyollar tarafından istila edildiği zaman, İspanyollar oradaki bütün müslümanları ya kılıçtan geçirmiş veya zorla hıristiyan yapmıştır. Aynı vahşeti Amerika’nın yerli ahalisi İnkalara karşı da, tatbik ettiler. İspanyollar bu zavallı kibar milleti yok etti. Hıristiyanların İslam dinine ve onun yüce Peygamberine karşı yaptıkları korkunç iftirâ ve yalanlar, şimdi de, bütün alçaklığı ile devam etmektedir.

Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğu kendisine bildirilmeden evvel ve sonra hiç yalan söylemediği, bunun için de, düşmanları arasında bile (Muhammedül emin) adı ile meşhur olduğu, güneş gibi meydandadır. İslam düşmanlarının taşkınlıkları, gözlerini kör etmiş ve kalplerini o kadar karartmıştır ki bu açık hakikati insanlardan saklıyacak kadar alçalmışlardır. Gençleri İslam düşmanı yetiştirmek için, İslam dininde ve Peygamberimizde “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hiçbir kusur bulamadıklarından, alçakça yalan ve iftirâlar ile İslamiyeti lekelemeye yeltenmişlerdir. İyi huylarla bezenmeyi, kötü huylardan sakınmayı emreden ve her çeşit insana ve ölülere, hayvanlara işkence, zarar yapılmasını şiddetle men’ eden, insan hakları üzerinde titizlikle durmuş olan yüce bir Peygambere karşı böyle alçak iftirâlar, insanlık için ve hür dünya milletleri için yüz kızartıcı, çirkin bir lekedir.

Hıristiyanlar içinde de, papazların zulümlerine, akıl ve mantıktan uzak akidelerine isyan edenler çıktı. 1517’de Luther ismindeki papaz, papaya isyan etti. İncili Almancaya tercüme etti ve İncilde bulunmayan (Papazların evlenmemesi), (Evlenenlerin bir daha ayrılmaması), (Günah çıkarmak) ve (haça tapmak) gibi hususları hıristiyan dininden çıkarttı. Böylece 1524’de (Protestan) denilen başka bir hıristiyan mezhebi kurdu. Fakat teslisi yani (Baba, Oğul ve Ruh-ül-Kuds) esasını aynen kabul etti.

1534’de İngiliz kralı VIII. Henry de papaya isyan etti ve onun teşviki ve zoru ile Anglo-American kilisesi kuruldu. Meşhur Fransız edibi Voltaire 1759’da yazdığı (Candide) adlı eserinde, papazları ve onların yanlış telkin ettiği ve fen düşmanlığı aşıladığı din akidelerini ve yaptıkları türlü hilekarlıkları dile getirerek onları maskara etmişti. Bundan sonra böyle eserler yazan muharrirler, Fransız 1203 [m. 1789] ihtilalinin yapılmasında büyük rol oynamışlardır. Bu ihtilalden sonra, papazlar gözden düşmüşlerdir. Ne yazık ki İslâmın büyük düşmanı olan ingilizler, müslümanlar arasında vehhâbî isminde, sapık kimseleri meydana çıkararak, İslamiyeti kötü tanıttıkları için, hıristiyanlar İslamiyeti kabul etmek yerine, dinsizliğe sapmışlardır. 1917 de Rusya’daki bolşevik ihtilali de, dini ortadan kaldırmaya yeltenmiştir. Fakat zaman geçip ihtilalin tesiri azalınca, insanlar yine kendilerine tapacak bir büyük kudret aramaya başlamışlardır. Tanınmış ve Nobel Edebiyat mükafatı kazanmış olan Rus edibi Solzhenitsyn, (İlk Çember) adlı eserinde, (II. Cihan Harbinde komünistlerin reisi olan Stalin bile Allaha inanmış ve yerlere kapanarak Ondan yardım dilemişti) demektedir.

Bugün, hıristiyanlık oldukça tasfiye edilmiş olmasına ve papazların eski nüfuzları kalmamasına rağmen, hıristiyanlar karanlıktan kurtulmuş değildirler. Artık teslise inanan hıristiyan az kalmıştır.

Bugün elimize aldığımız batı dilinde yazılı bir ansiklopedide, mesela Almanların meşhur BROCKHAUS ansiklopedisinin Îsâ (JESUS) maddesinde (Îsâ çok kereler kendisinden “Ben bir insan oğluyum” diye bahsetmiştir) diye yazılıdır ki bu da, okumuş bir hıristiyanın, artık Îsâ aleyhisselâmı Allah’ın oğlu olarak kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Böyle olan kimselerden İslam dinini incelemek imkanını bulanlar, dalâletten kurtulmakta ve Allahü teâlânın hakiki dinine kavuşarak, Onun büyük lutuflarına nail olmaktadırlar. İslamiyeti incelemek imkanını bulamayanlar ise, tamamen dinsizleşip ateist olmakta ve dalâlete düşmektedirler. Bu hususta müslümanlar arasında, şimdi büyük âlim yetişmemesinin de tesiri çoktur. Yeni yetişen din adamları, sapık fırkaların tesirleri altında kalarak o güzel dinlerinde yükselememekle İslamiyeti lâyık olduğu şekilde tanımamaktadırlar. İnsanı, Allahü teâlâya yaklaştıran, dünyada rahat ve huzur ile yaşamasını ve ahirette de Onun mağfiretine kavuşmasını temin eden dinin, İslam dini olduğu muhakkaktır.

KAYNAK: Cevâb Veremedi

Tavsiye Yazı —> Papazların cevap veremediği sorular nelerdir?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler