Sual: (Gada-ül-mülahazat) isimli kitapta “Hıristiyanlığın yumuşaklık ve tatlılıkla yayıldığı hâlde, İslamiyetin sertlik, kuvvet, zor ve dünyevi menfaatler vererek yayılmadığı”nı iddia ediyor. Bu iddia doğru mudur?
Cevap: Bu iddiaları da, diğerleri gibi yanlıştır, asılsızdır. Şöyle ki:
Birincisi: İncilin beyanı ve Îsâ aleyhisselâmın ikrarı ile sabittir ki nasranilik, mûsevîlikten başka bir din olmayıp, onun mükemmili idi. Ancak, onda “cihad-ı fi sebilillah” farzı yoktu. Nasranilikte cihadın bulunmaması, onun üstünlüğünü değil, noksanlığını gösteren bir delildir. Eğer cismani sebepler [kuvvet, zor ve sertlik] ile yayılan bir dinin hak, doğru olmaması zannedilirse, bu hepsinden önce hıristiyanlığın batıllığını itiraf etmek olur.
İkincisi: Eğer bir dinin yayılmasının sebebi, cismani sebeplerle olması, o dinin batıllığına delil getirilecek olursa, hıristiyanlığın yayılması için başvurulan sebeplere bir nazar etmek icap eder. Mesela, Îsâ aleyhisselâmın, insanları dine daveti esnasında muhaliflerinin, düşmanlarının suikastlerinden korkarak gizlenmesi, mucizesinin gizlenmesini tavsiye etmesi, kendisinin Mesih olduğunu kimseye söylememeleri için havarilere tenbihte bulunması, kimin kılıcı yok ise elbisesini bile satıp bir kılıç satın alsın diye şakirdlerine tenbihi, putperest olan Romalılara itaat ettiğine bir alâmet olarak vergi vermeleri için emretmesi ve Îsâ aleyhisselâmdan sonra hıristiyan fırkaları arasındaki ihtilaf yüzünden nice harblerin meydana gelmesi ve milyonlarca insanın öldürülmesi ve papaların sebep olduğu Avrupa’da zuhûra gelen ihtilaller, çarpışmalar, Tampliye ve Sen Bartelmi vakalarında ve engizisyon mahkemelerinde, hıristiyanlar tarafından milyonlarca mâsûm kimsenin katledilmesi, Amerika kıtasında ve sonradan keşif olunan diğer adalarda, misyonerlerin çıkardığı fitnelerde, milyonlarca insanın kılınçtan geçirilmesi gibi hadiseler, tarihlerden okunup anlaşılınca, hıristiyanlığın cismani sebeplere yani kuvvet, zor, sertlik ve dünyevi menfaatlere baş vurmaksızın, yumuşaklık ve tatlılıkla yayıldığı, nasıl iddia edilebilir? [m. 1096] dan [m. 1270] senesine kadar 174 sene 8 dalga halinde devam eden haçlı seferlerinde yapılan zulümler, yapılan katliamlar ve vahşetler anlatılmakla bitmez. Haçlı orduları, geçtikleri her yeri, hatta kendi dindaşları Bizanslıların başşehri olan İstanbul’u bile yakıp yıktılar.
Haçlı seferleri hakkında 5 ciltlik bir eser yazan hıristiyan Michaud diyor ki: “[m. 1099] senesinde haçlılar Kudüs’e girmeye muvaffak oldular. Şehre girince, müslüman ve yahudi 70.000 kişiyi boğazladılar. Camilere sığınan müslüman kadınları ve çocukları bile hiç acımadan öldürdüler. Sokaklarda sel gibi kan aktı. Ölüler yüzünden yollar tıkandı. Haçlılar o kadar vahşileşmişlerdi ki daha Almanyada Ren nehri sahilinde iken orada rastladıkları yahudileri boğazlamışlardı.” Bunları kendilerinden olan hıristiyan tarihçiler yazıyor. Hıristiyanlar [m. 1492] de Endülüs Emevi Devletini mahvedip, Kurtubaya girince, önce Kurtuba camiine saldırdılar. Bu güzel haşmetli binaya atlarıyla girdiler. Camiye sığınan müslümanları merhametsizce boğazladılar. O kadar ki camiin kapılarından kan akmaya başladı. Yahudileri de aynı şekilde katl ettiler. Vahşi İspanyollar, bütün müslüman ve yahudileri kılıç tehtidi ile zorla hıristiyan yaptılar. Ellerinden kaçabilenler Osmanlı devletine iltica ettiler. Bugün Türkiyede bulunan yahudiler, bunların torunlarıdır. İspanya kralı Fertinand, İspanyadaki bütün müslümanları ve yahudileri imha edince: “İspanyada artık ne müslüman, ne de dinsiz kaldı” diye iftihar etmişti. İşte yumuşaklık ve tatlılıkla yayıldığı iddia edilen hıristiyanlık ve yumuşak ve tatlı olduklarını söyleyen hıristiyanların vahşetleri!
Hıristiyan fırkalarının birbirlerine yaptıkları zulüm de bundan aşağı değildir. Hele bu (Gada-ül-mülahazat) kitabını yazan papazın, şeriat terbiyesi görmüş diye methettiği yahudilere, hıristiyanların yaptıkları zulümler de, herkesin malumudur.
Papaz doktor Kith (Alex Kçith)in ingilizce olarak telif edip, papaz Merik’in farsçaya tercüme ettiği ve Evenburg’da [m. 1846] de (Keşif-ül asar ve fi kısası enbiyâ-i Beni İsrail) ismi ile basılan kitabının 27. sayfasında diyor ki: “Büyük Kostantin hicret-i nebeviden takriben 300 yıl önce yahudilerin tamâmının kulaklarının kesilmesini emretmiş ve çeşitli yerlere sürüp memleketinden atmıştır.”
28. sayfasında ise: “İspanyada yahudiler üç şarttan birini kabul etmeye zorlandılar:
1) Hıristiyanlığı kabul edecekler.
2) Hıristiyanlığı kabul etmeyenler, hapsedilecekler.
3) Bu ikisini kabul etmeyenler memleketten, bulundukları yerden kovulacaklar. Bu muamelenin benzeri Fransa’da da yapıldı. Böylece yahudiler diyar diyar dolaştılar. Gittikleri bütün hıristiyan memleketlerinden hep kovuldular. O zaman onlar için, Avrupa’da olduğu gibi, Asya’da da, emin oldukları bir belde yoktu”.
29. sayfasında ise: “Katolikler, yahudileri kâfir kabul ettikleri için, zulüm ettiler. Katoliklerin en ileri gelen papazları toplanarak bazı kararlar aldılar:
1) Bir hıristiyan, bir yahudiyi korursa hata etmiştir. O kişi aforoz edilir. Yani hıristiyanlıktan çıkarılır.
2) Hıristiyan devletlerin hiç birisinde yahudilere bir vazife tevdi edilmez.
3) Hiç kimse yahudiler ile yemek yiyemez ve ortaklık yapamaz.
4) Yahudilerden doğacak çocuklar hıristiyanlar tarafından yetiştirilir. Bu maddenin ağırlığı ortadadır” denilmektedir.
32. sayfasında: “Portekizliler, yahudileri yakaladıkları zaman ateşe atıp yakıyorlardı. Bu işi yaptıkları zaman, bayram günü gibi kadınları ve erkekleri toplanıp seviniyorlardı. Kadınları ise, sevinçlerinden zıplayıp sıçrıyarak oynuyorlardı” denilmektedir.
Papazların yazdığı (Siyer-ül-mütekattimin) kitabında ise: “Miladın 379. senesinde, Roma imparatoru Gratienus, kumandanları ile meşveret ettikten sonra; memleketinde bulunan bütün yahudilerin hıristiyan olmasını, hıristiyanlığı kabul etmeyenlerin ise, katl edilmesini emretti” demektedir. Bunları yazanlar hıristiyanların ileri gelen papazlarıdır.
Katoliklerin protestanlara, protestanların da katoliklere yaptığı zulüm ve işkence yukarıda anlatılanlardan az değildir.
Beyrut’ta [m. 1849] senesinde Arapça olarak neşredilen ve 13 risaleden müteşekkil kitabın 13. risalesinin 15 ve 16. sayfalarında diyor ki: “Roma kilisesi, protestanlara karşı pek çok zulüm, eziyet ve katliamlar yapmıştır. Bunu ispat eden şahitler de bu Avrupa memleketlerindedir. Avrupada, Kütüb-i mukaddeseyi imanda ve amelde kendilerine rehber edinmiş ve Îsâ aleyhisselâma inanıp da, papaya inanmayanlardan 230.000 den ziyâde insan, diri diri ateşe atılarak yakılmıştır. Aynı şekilde binlercesi, ya kılıçtan geçirilerek, ya da hapislerde veya işkencelerle veya kemikleri oynak yerlerinden ayrılarak veya kerpetenlerle dişleri ve tırnakları sökülerek çeşitli şekillerde yok edilmişlerdir. Fransa’da sadece Marirsü Lemavus bayram gününde otuz bin kimse öldürülmüştür.”
Katoliklerin protestanlara yaptığı zulme Sen Bartelmi katliamı ve anlatması çok uzun süren nice katliamlar şahittir. Sen Bartelmi katliamında 60.000 protestan öldürülmüştür. Katolik papazlar bunları bir iftihar vesilesi olarak yazıyor ve neşrediyorlar. Fransa krallığına [m. 1593] de oturan 4. Henri, protestan katliamını durdurdu. Bundan hoşlanmayan muteassıb katolikler, 4. Henriyi öldürttüler. [m. 1675] de zulümler ve katliamlar yeniden başladı. Ölümden kurtulmak için 50.000 aile memleketlerini bırakıp kaçtılar.
Protestanların katoliklere yaptıkları da, katoliklerin protestanlara yaptığından az değildir. Katolik papazlarından İngiliz (Thomas)ın İngilizceden Urducaya tercüme ettiği ve (Mîr’at-üs-Sıdk) ismi ile [m. 1851] senesinde tab’ edilen ve Hindistan’da pek çok dağıtılan kitabın 41 ve 42. sayfalarında: “Protestanlar ilk önce 645 manastır, 90 mektep, 2376 kilise ve 110 hastahaneyi katolik sahiplerinin ellerinden zor ile alarak kıymetsiz bir para ile sattılar. Aldıkları parayı aralarında taksim ettiler. Buralarda oturan binlerce aç ve çıplak fakiri de sokaklara attılar” demektedir. 45. sayfasında ise: “Protestanların kin ve düşmanlıkları aynı şekilde mezarlarda yatan ölülere dahi ulaştı. Ölülerin cesetlerine işkence ederek kefenlerini soydular” demektedir. 48. ve 49. sayfalarında ise: “Kütüphaneler de, katoliklerden gasp olunan mallar içerisinde kayboldu. Ciyl Birl bu kütüphaneleri, üzülerek şu sözlerle anlatmıştır: Protestanlar buldukları kitapları yağma ettiler. O kitapları yakarak yemek pışırdiler ve onlarla şamdanlarını ve ayakkabılarını temizlediler. Bazı kitapları da, attarlara ve sabunculara sattılar. Bunların çoğunu deniz ötesinde bulunan mücellidlere verdiler. Bunlar yüz veya elli kitap değildi. Bilakis gemiler dolusuydu. Yabancı milletleri bile hayrette bırakan bir şekilde, bunları yok ettiler. Ben, bir tacirin, her biri yirmi rupyeye iki kütüphaneyi satın aldığını biliyorum! Bu mezalimden sonra, kiliselerin hazinelerini soyup, oraları çıplak duvardan ibaret bıraktılar. Kendilerini doğru bir iş yapıyor zannettiler” demektedir. 52. ve daha sonraki sayfalarında diyor ki: “Şimdi protestanların katolikler hakkında zamanımıza kadar yaptıkları zulmlerden bahs edelim: Protestanlar, İngilterede adalet ve merhametten ve ahlaktan uzak, katoliklere zulüm için, yüzlerce kanun çıkarttılar. Bunlardan bir kaçını yazalım:
1) Bir katolik, anne ve babasının malına vâris olamaz.
2) 18 yaşını geçen hiçbir katolik arazi satın alamaz. Ancak protestanlığı kabul ederse alabilir.
3) Hiç bir katolik iş yeri açamaz.
4) Hiç bir katolik (Herhangi bir ilmde) muallimlik yapamaz. Kim buna muhalefet ederse, müebbed habs olunur.
5) Katolik olanlar, vergileri iki kat olarak öderler.
6) Herhangi bir katolik papaz, ayin yaptırırsa 330 sterlin ceza öder. Papaz olmayan bir katolik bu işi yaparsa, 700 sterlin ceza öder ve bir sene habs olunur.
7) Bir katolik oğlunu İngiltere dışına okumaya gönderirse, kendisi ve oğlu öldürülür. Malları ve hayvanları ellerinden alınır.
8) Hiç bir katoliğe devlet işlerinde vazife verilmez.
9) Herhangi bir katolik, pazar günü veya bayramlarda protestanların kilisesinde hazır olmazsa, bulunmazsa, her ay kendisinden 200 sterlin ceza alınır ve toplumdan kovulur.
10) Bir katolik Londradan 5 mil uzağa giderse, 1000 sterlin ceza öder.”
61den 66ya kadar olan sayfalarda ise şöyle diyor: “Kraliçe Elizabeth’in emri ile katolik rahibi ve din adamlarından çoğu, gemilerle götürülüp, denize atıldılar. Sonra, Elizabeth’in askerleri katolikleri, protestan yapmak için İrlandaya geldi. Askerler katolik kiliselerini yaktılar. Nerede bir katolik papazı bulurlarsa, hemen öldürüyorlardı. Semiruk kalesında bulunan askerleri de öldürdüler. Şehirleri yaktılar. Ekinleri ve hayvanları tahrib ettiler. Fakat, katolik olmayanlara iyi davrandılar. Sonra parlamento, [m. 1643-44] senesinde, birçok şehirlere, katoliklerin bütün mallarını ve arazilerini ellerinden almaları için adamlar gönderdi. Katoliklere yapılan bu zulümler kral I. James zamanına kadar devam etti. Onun zamanında, bu zulmler biraz hafifletildi. Fakat protestanlar, ona kızdılar. [m. 1780] senesinde, 44 bin protestan krala dilekçe verip, önce olduğu gibi parlamentoda katoliklere zulüm yapılması ile alakalı kanunların değiştirilmemesini, aynen kalmasını istediler. Fakat, kral onların bu teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine, 100.000 protestan Londrada toplanarak katolik kiliselerini yaktılar. Katoliklerin bulunduğu semtleri yıktılar. Öyle ki 36 yerde yangın çıkardılar. Bu fitne, altı gün devam etti. Sonra kral 1791 senesinde, başka bir kanun çıkardı. Katoliklere halen mevcûd olan hakları verdi.”
73 ve 74. sayfalarda şöyle demektedir: “İrlandada Cortıraskuln vak’asını duymamışsınızdır. Onun İrlandada yaptıkları doğrudur ve aslı vardır. Protestanlar her sene ikiyüz ellibin rubye ve birçok yerlerin kirasını toplıyarak, bu paralarla fakir ve yoksul katoliklerin çocuklarını satın alıyor, ana ve babalarını tanımamaları için, onları başka yerlerde yaşıyan protestanlar arasına gönderiyorlardı. Bunlar büyüyünce, memleketlerine tekrar geri gönderiliyor, ana ve babalarını ve kardeşlerini tanımadıkları için, erkek ve kızkardeşleri ile hatta ana ve babaları ile evlendikleri de oluyordu.”
[Hıristiyanların müslümanlara yaptıkları zulmlerin, işkencelerin en vahşisi, en canavarcası, İngilizler tarafından Hindistan’da yapılmıştır. Aşağıdaki yazı, Hindistan’daki İslam âlimlerinin büyüklerinden allame Muhammed Fadl-ı Hak Hayır-abadi Çeştinin (Es-sevret-ül-Hindiye) , yani (Hindistan fitnesi) kitabından ve Mevlânâ Gulâm Mihr Alinin buna yaptığı (El-yevakit-ül-mihriye) haşiyesinin 1384 [m. 1964] Hind baskısından tercüme edildi. Bu kitap, (Esmaül-müellifin) de, Muhammed Fadlüllah isminde yazılıdır.
İngilizler, ilk olarak, 1008 [m. 1600] senesinde, Hindistan’da Kalküte şehrinde, ticarethaneler açmak için Ekber şahtan izin aldılar. Şâh-ı Âlem zamanında Kalkütede arazi satın aldılar. Bunları muhafaza için asker getirdiler. [m. 1714] da Sultan Ferruh Şiir şahı tedâvi ettikleri için, bütün Hindistan’da, bu hak kendilerine verildi. Şâh-ı Âlem-i sani zamanında Delhi’ye girerek, idareye hâkim oldular. Zulme başladılar. Hindistan’daki vehhâbîler, [m. 1858] de, sünnî, hanefi ve sufi olan sultan II. Behadır şaha, bidat ehli, hatta kâfir dediler. Bunların ve hindu kâfirlerinin ve hâin vezir Ahsenullah hanın yardımı ile İngiliz askeri Delhi şehrine girdi. Evleri, dükkanları basıp, malları, paraları yağma ettiler. Kadınları, çocukları dahi kılınçtan geçirdiler. İçecek su bile bulunmaz oldu. Hümayun şahın Delhi’deki türbesine sığınmış olan çok yaşlı şahı, çoluk çocukları ile elleri bağlı olarak, kale tarafına götürdüler. Patrik Hudson, yolda şahın üç oğlunu soydurup, don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehit etti. Kanlarından içti. Cesetlerini kale kapısına astırdı. Bir gün sonra, başlarını İngiliz kumandanı Henri Bernard’a götürdü. Sonra, başları suda kaynatıp, şaha ve zevcesine çorba olarak gönderdi. Çok aç olduklarından, hemen ağızlarına koydular. Fakat çiğneyemediler, yutamadılar. Ne eti olduğunu bilmedikleri hâlde, çıkarıp toprağa bıraktılar. Hudson haini, niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım dedi. Sonra, sultanı, zevcesini ve diğer yakınlarını Rangon şehrine nefy ve hapsettiler. Sultan [m. 1860] da zindanda vefât etti. Delhi’de 3.000 müslümanı kurşunlayarak, 27.000 kişiyi de keserek şehit ettiler. Ancak gece kaçanlar kurtulabildi. Hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de, sayısız müslüman öldürdüler. Tarihi sanat eserlerini yıktılar. Eşi bulunmayan, kıymet biçilemeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup Londraya götürdüler. Allame Fadl-ı Hak [m. 1861] de Endaman adasında, zindanda İngilizler tarafından şehit edildi.
[m. 1979] senesinde ruslar, Afganistanı işgal ederek, İslam sanat eserlerini tahrib ve müslümanları şehit etmeye başlayınca, evvela büyük âlim ve Velî İbrahim Müceddidiyi, yüz yirmibir talebesi ve zevce ve kızları ile kurşunlayıp şehit ettiler. Bu vahşetin, alçak hücumun sebebi de İngilizler oldu. Çünkü, 1945 senesinde, rus ordularını mağlub ederek, Moskova’ya girmek üzere olan alman devlet reisi Hitler, radyoda, İngiliz ve Amerika’ya haykırarak, (Mağlubiyeti kabul ediyorum. Size teslim olacağım. Bana müsaade ve fırsat veriniz. Rusya ile harbe devam edeyim. Rus ordusunu perişan edeyim. Komünist felaketini dünyadan kaldırayım) dedi. İngiliz başvekili Çorçil, bu teklifi reddetti. Ruslara yardıma devam ederek, ruslar gelmeden Berline girmediler. Rusların dünyaya bela olmasını sağladılar.
İngilizlerin muhtelif tarihlerde, dünyanın muhtelif yerlerinde ve bilhassa Hindistan’da müslümanlara ve İslam dinine karşı yaptıkları hıyanetleri ve cinayetleri daha fazla anlamak isteyenlere 1334 [m. 1916] senesinde Beyrutta basılmış olan es-Seyyid Muhammed Habîb Ubeydi Beğin (Cinayat-ül-ingiliz) kitabını okumalarını tavsiye ederiz.
Amerikalı hukuk ve siyaset adamlarından Bryan William Jennings, kitapları, konferansları ve 1891 ile 1895 arasında ABD kongresi temsilciler meclisinde azalık yapması ile meşhurdur. 1913-1915 arasında ABD hariciye vekili idi. 1925 de öldü. (Hindistan’da İngiliz hakimiyeti) kitabında, ingilizlerin İslam düşmanlığını, zulmlerini uzun yazmaktadır.
Abdürreşid İbrahim efendi, [m. 1910] da İstanbul’da basılan Türkçe (Âlem-i İslam) kitabının ikinci cildinde, (İngilizlerin İslam düşmanlığı) yazısının bir yerinde diyor ki: (Hilafet-i İslameyenin bir ân evvel kaldırılması, İngilizlerin birinci düşünceleridir. Kırım muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilafeti mahvetmek için bir hile idi. Paris muahedesi, bu hileyi ortaya koymaktadır. [1923 de yapılan Lozan sulhunda yaptıkları tekliflerinde de, bu düşmanlıklarını açıkça bildirmişlerdir.] Her zaman Türklerin başına gelen felaketler, hangi perde ile örtülürse örtülsün, hep İngilizlerden gelmiştir. İngiliz siyasetinin temeli, İslamiyeti yok etmektir. Bu siyasetin sebebi, İslamiyetten korkmalarıdır. Müslümanları aldatmak için, satılmış vicdanları kullanmaktadırlar. Bunları İslam alimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözümüzün hülâsası, İslamiyetin en büyük düşmanı İngilizlerdir.) Abdürreşid İbrahim efendi [m. 1944] de Japonya’da vefât etti.
Hıristiyanların yaptığı zulümlerden burada, sadece bir kısmını zikir ettik. İşte, şeriat ve din terbiyesi görmüş, Îsâ aleyhisselâmın (bir yüzüne vurana diğer yüzünü çevir) sözüne îman ettiklerini söyleyen hıristiyanların, zulüm ve vahşetinden bir kısmı. Biz (Gada-ül-mülahazat) kitabının sâhibi olan papazın bu zulmleri, vahşetleri bilmiyecek kadar câhil olduğunu zannetmiyoruz. Müslümanların bu tarihi hadiselerden haberleri yoktur zannı ile iddiasını kuvvetlendirmek için kendisini câhil gibi göstermektedir.
Üçüncüsü: Eğer yalnız cismani sebepler yani kuvvet, zor ve sertlik, bir dinin yayılmasına kâfi olsaydı; bunca çarpışmalar, zulüm ve katliamlardan sonra, bütün dünyanın hıristiyan olması ve yeryüzünde yahudilerden hiçbir kimsenin kalmaması lazım gelirdi.
Dördüncüsü: İslamiyetin emrettiği cihad-ı fi sebilillah, kılıç zoru ile âlemi, müslüman olmaya cebr etmek değildir. Cihat, kelime-i tevhidi bütün cihana yaymak ve duyurmak, Allahü teâlânın hak dininin, diğer dinler üzerine olan üstünlük ve faziletini ortaya koymaktır. Bu cihat, evvela tebliğ ve nasihat şeklinde yapılır. Yani İslamiyetin hak din olduğu, bütün saadetleri, adaleti, hürriyeti ve insan haklarını emrettiği bildirilir. Bunu kabul eden gayr-ı müslimlere vatandaşlık hakkı verilir. Müslümanların mâlik oldukları bütün hürriyetlere nail olurlar. Bu daveti kabul etmeyip, inat eden hükümetlerle, zalim diktatörlerle harp edilir. Harpte mağlub oldukları zaman, evvelce yapılmış olan davet tekrar edilir. Yani İslamiyeti kabul etmeleri istenir. Kabul ederlerse, onlar da aynen diğer müslümanlar gibi, hür olurlar. Kabul etmezlerse cizye denilen varlık vergisi vermeleri teklif edilir. Cizye vermeyi kabul edenlere (zimmi) denir. Bunlara dinlerini değiştirmeleri için herhangi bir zorlama yapılmaz. [İhtiyarlardan, hastalardan, kadınlardan, çocuklardan ve yoksullardan ve din adamlarından cizye alınmaz.] Kendi dinlerinin icaplarını yapmaları için, onlara her türlü müsaade verildiği gibi, malları, canları, ırzları, namusları, müslümanların malı, canı, ırzı ve namusu gibi, devletce muhafaza edilir. Bütün hak ve hukukta, müslüman ve müslüman olmayan adalet önünde müsavi tutulur.