Sual: Bir papaz, (İslamiyette abdest almak, halkın temizliği ve vücudun kirlerinin giderilmesi maksadına bağlı olmuş olsaydı, bir şey denilemezdi. Fakat, Allahü teâlâ için yapılan ibâdetlerin sıhhati, abdest almaya bağlanmış ve abdest ibâdetin şartı kabul edilmiştir. Abdestsiz kılınan namazı, Allahü teâlâ kabul etmez denilirse, burası üzerinde düşünülecek bir yerdir. Çünkü Tevratta, (Rab insanın baktığı gibi bakmaz. Zira insan zâhire, Rab kalbe bakar) denilmiş olduğundan, namazdan evvel abdest almanın kalp temizliğine veya namazın hakikatine bir tesiri yoktur. Ayrıca, namazın sıhhatine ve kabulüne de, bir faydası olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, Kurân-ı Kerîm, ibâdetin aslı olan ihlas ve kalp huzurunu, hiç bir faydası olmayan, şekil ve adetler üzerine vaat etmiş olur. Bir diğer husus da, ellerini ve ayaklarını yıkamak, sıcak çöl memleketlerinde oturan ve yalın ayak gezen kimselere faydalı ve güzeldir. Fakat, gâyet nazik ve medeni olup soğuk memleketlerde yaşayıp, ayağını çorap ve ayakkabı ile koruyan kimseler için abdest almak, sıhhate zararlı olan bir mecburiyettir. Bilhassa, kuzey kutub bölgelerinde yaşıyan kimselere, günde 5 defa buzları kırıp yıkanmak, ne kadar meşakkatli ve sıhhati gideren bir şeydir. Ne kadar adalet ve hakkaniyetten uzaktır. Kıbleye dönmek de Beni İsraili taklittir) demektedir. Buna ne cevap vermeli?
Cevap: Bilinmelidir ki İslam dini, bütün dinlerin en kâmil ve en tamam şeklidir. Yani zâhiri ve bâtıni olgunluğu kendinde cem eden bir tevhid dinidir. İnsanlara faydalı şeyleri emreden, zararlı şeylerden koruyan bir dindir. Onda insanlara zararlı olabilecek en küçük bir hüküm yoktur. Her hükmünde insanlar için maddi ve mânevî nice faydalar vardır. İslamiyetin, Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş olduğunun açık bir delili de, İslamiyette, ne kadar zâhiri ve şekli görünen ahkâm varsa, her birinin nice hakikatleri ve insanlar için faydaları olmasıdır. İlim ve teknik ilerledikçe, bunların faydaları ortaya çıkmaktadır. Gözleri cehalet perdesi ile kapanmış olanlar, bu hakikatleri idrâk edememekte ve sadece zâhire bakmaktadırlar. İsra sûresinin 72. âyetinde meâlen: “Bu dünyada [kalbi hakkı kabul etmeyecek şekilde] kör olan kimse, ahirette de kördür. [Kurtuluş yolunu göremez]“ buyurulmuştur. Âyet-i kerimede bildirilen kimseler, böyle söyleyen papazlardır. İslamiyete uyan kimseler, ahirette, ihlaslarına göre mükafata kavuşacaklardır. Gözleri, irfan nuru ile açılmış, bütün âlemi kaplayan ilâhî nimetten idrâk ve anlayışları nisbetinde nasip almış olan kimseler için, ahirette yüksek dereceler vaat edilmiştir. Bu vaatler, bu nimetler, âyet-i kerimelerde bildirilmiştir. Akıl ve irfan sâhibi olan kimselerin burada yapacakları şey, İslamiyetin emrettiği ibâdetlere sıkı sıkıya bağlanmaktır. Bununla beraber, kalbini kötü huylardan temizlemek lazım olduğu, tefsir ve hadis-i şerif kitaplarında uzun uzun beyan edilmiştir. Binlerce Ehl-i sünnet alimi de kitaplarında bildirmiştir. Ayrıca, bâtın yolunu öğrenmek isteyenler, Allahü teâlâya kavuşturan yolun menbaları ve rehberleri olan Evliyâ-i kirâma müraceat etmelidirler.
Tefsir âlimleri bildiriyorlar ki abdest ve taharet, yani temizlik, bu itirazcı papazın da itiraf ve kabul ettiği şekilde, zâhiren bedenin sıhhatine çok faydaları olduğu gibi, mânevî olarak da, kalbin tasfiyesinin ve huzurunun bir işaretidir. Namaz, Allahü teâlânın huzurunda durmaktır. Allahü teâlânın huzurunda durunca, kalbin tasfiye edileceği açıktır. Kötülüklerden temizlenmemiş bir kalp ile Allahü teâlânın huzuruna çıkılamaz. Nitekim, dünya işlerinde de böyledir.
Abdest almanın beden temizliği olduğu, her gün 5 kere bedendeki mikrop yuvalarını temizlediği meydandadır. Aklı ve ilmi olan herkes, bunu bilmektedir. Abdestin kalbe kuvvet verdiğini, ruhu temizlediğini papazlar da biliyor. Mesela, Rıyadu’n-nasıhin’de, abdestin faziletini anlatırken diyor ki İmâm-ı Cafer Sâdık “rahmetullâhi aleyh, nasihat vermek için, bir rahibe geldi. Kapı geç açıldı. Sebebini sorunca, Rahib, (Aralıktan seni görünce, heybetinden çok korktum. Hemen abdest aldım. Tevratta görmüştüm ki bir kimseden veya bir şeyden korkunca, abdest almalıdır. Abdest, insanı zarardan korur yazılı idi) dedi. İmam nasihat verince, hemen müslüman oldu. Kalbi, abdestin bereketi ile temizlendi.
Üzeri pis-kirli olan bir kimse, padişahın divanına girmek için bir yol ve bir ruhsat bulamaz. Bu da gösteriyor ki abdest ve taharet, itirazcı papazın zannettiği gibi, huzur ve ihlas için faydasız değildir. Şimal [kuzey] memleketlerinde yaşayan kimseler, abdest almak istedikleri zaman, yalnız sabahleyin sıcak su ile abdest alarak çoraplarını ve mestlerini giyerler. Diğer 4 vakitte, abdestlerini tutarak namazlarını kılabilecekleri gibi, abdestleri bozulduğu zaman, mestleri üzerine meshederek abdest alabilirler. [Böylece, hem ayaklarını yıkamamış ve ayakları üşümemiş, hem de namazlarını kılmış olurlar. Soğuk su kullanamayanlar, sıcak odalarında, toprak ile teyemmüm ederler. Protestan papazın iddia ettiği gibi, günde 5 defa buz kırmaya hiç lüzum yoktur. Onlar, yemekten evvel günde üç defa ellerini yıkarken buzları kırdıkları için hasta mı oluyorlar?]. Bir kimsenin vücudunda hastalık olur da, abdest almak, yani su ile yıkanmak sıhhatine zararlı olursa, teyemmüm edebilir. Çünkü asıl maksat sadece el, yüz ve ayak yıkamak değil, kalbin tasfiyesi [yani Allahü teâlânın huzuruna durmak için bir hazırlık ve Allahü teâlâyı hatırlamak]dır. Zaruret hallerinde, İslamiyet asla güçlük teklif etmez, güçlüğü emretmez. Nitekim hadis-i şerifte, “Dinde güçlük yoktur” buyurulmuştur. Kurân-ı Kerîmde Bakara sûresi 286. âyetinde meâlen: “Allahü teâlâ insana gücü yetmeyeceği şeyi teklif etmez” buyurulmuştur. Yani, Allahü teâlâ, bir nefse, gücü yetebileceği, yapabileceği şeyi emreder, yapamayacağını emretmez. [Nisa sûresi 28. âyetinde meâlen: “Allahü teâlâ, ibâdetlerinizin hafif, kolay olmasını istiyor. İnsan zayıf, dayanıksız yaratıldı” buyurulmuştur. İslamiyette, ibâdetler için iki yol vardır: Bunlardan birisine (Ruhsat) , diğerine de (Azîmet) yolu denir. Ruhsat, İslamiyetin ibâdetlerde tanıdığı, izin verdiği kolaylıklardır. İnsana kolay geleni yapmak, ruhsat ile amel etmek olur. Zor geleni yapmak ise azîmettir. Azîmet ile amel etmek, ruhsat ile amel etmekten daha kıymetlidir. Bir insanın nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azîmetleri bırakıp, ruhsat ile amel etmesi efdal olur. Fakat, ruhsat ile amel etmek, ruhsatları araştırmaya yol açmamalıdır.] “Amellerin en faziletlisi, nefse en zor gelenidir” hadis-i şerifi, İslamiyetteki amellerde takip edilecek en doğru yolu, açıkça göstermektedir. Bunun için, îman-ı kâmil sâhibi olan müminler, Allahü teâlânın rızasını ve sevgisini kazanmak için, nefslerine zor gelen, güç şeyleri yapmayı seçerler. Böylece ahirette yüksek derecelere kavuşmak isterler.
Yalnız, başını açıp gözünü semaya dikerek ibâdet eden hıristiyanlar, beden temizliğinden hiç bahsetmeyerek iğrenç kokulu bedenleri, kirli elbise ve ayakkabılar ile kiliseye gidip, loş bir havada, nahoş kokular içerisinde, bir parça ekmeyi yiyip, bir yudum şarap içince, Allahü teâlâ ile (haşa) hemen birleşeceklerini, kalplerinin kötülüklerden temizleneceğini zannediyorlar. Böyle bir zanna sâhip olan kimseler için, elbette İslamiyetin emirlerinin hakikatlerini anlamak pek zordur. Yıkanmayı, temizliği, müslümanlardan öğrenerek, pislikten kurtuldular ise de, bozuk inanışları ve uydurma ibâdetleri hala devam etmektedir.