Sual: Fıkıh kitabı okumanın hükmü nedir? Fıkıh bilmeyenlerin tefsir okuması doğru mudur?
Cevap: Öncelikle fıkıh ilminin ne olduğunu bildirelim. Ahkâm-ı İslâmiyyeyi bildiren ilme Fıkıh ilmi denilir. Fıkıh bilgilerini bilen kimseye ise Fakih denir. Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lazım olan işleri bildirir.
İbni Âbidin önsözünde buyuruyor ki “Kurân-ı Kerîmden namaz kılacak kadar ezberlemek farzdır. Bunu öğrendikten sonra, fıkıh bilgilerinden farz-ı ayn olanları öğrenmek, Kurân-ı Kerîmin fazlasını ezberlemekten daha iyidir. Çünkü, Kurân-ı Kerîmi ezberlemek, yani hafız olmak farz-ı kifâyedir. İbadetler ve muamelat için lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise farz-ı ayndır. Helalden, haramdan 200 bin meseleyi ezberlemek lâzımdır. Bunların bir kısmı farz-ı ayndır. Bir kısmı da farz-ı kifâyedir. Herkese, işine göre, lüzumlu olanlar farz-ı ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, Kurân-ı Kerîmi ezberlemekten daha iyidir. Tefsir ile vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü, tefsir ile vaaz ve kıssa öğrenilir. Fıkıh okuyarak, helali, haramı öğrenmelidir. Allahü teâlâ (Hikmet)i övdü. Tefsir âlimlerinin çoğu “Hikmet, fıkıhtır” dedi. 1 fıkıh alimi, 1.000 zahitten daha kıymetlidir. Fıkıh bilgileri, dört mezhebin âlimlerinden öğrenilir. Dört mezhepten birinde bulunmayan fıkıh bilgisi câiz değildir. Tefsir ilminin kaideleri kurulmamış, kollara ayrılmamış, sonuna varılmamıştır. Her ayetin çok tefsiri vardır. Hepsini Allahü teâlâdan başka kimse bilmez”.
Hadika kitabında, 324. sayfadan başlayarak buyuruyor ki “Ehl-i sünnet îtikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunları öğretmek ve kendine lazım olandan başka fıkıh bilgilerini öğrenmek ve Kurân-ı Kerîmin tefsirini ve hadis ilmini öğrenmek farz-ı kifâyedir. Fıkıh bilgileri, Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden öğrenilmesi farz olan bilgilerdir. Fıkıh kitabı okuyan mukallidler, ayetten ve hadisten hüküm çıkarmak ihtiyacından kurtulur. Farz-ı kifâye olanları bilen, yapan var iken, bunları öğrenmek müstehab olur. Bunları yapmak nâfile ibâdet olur. Yalnız, cenaze namazı böyle değildir. Velisi kılınca, başkalarının tekrar kılması câiz olmaz. Namaz kılacak kadar Kurân-ı Kerîm ezberleyen kimsenin, boş zamanlarında daha çok ezberlemesi, nâfile namaz kılmasından daha çok sevap olur. İbâdetlerinde ve günlük işlerinde lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmesi ise, bundan daha çok sevap olur. Lüzumundan fazla fıkıh bilgilerini öğrenmek de, nâfile ibâdetlerden daha sevaptır. Lüzumundan fazla fıkıh bilgisi öğrenirken, tasavvuf bilgilerini ve hakimlerin, yani Allahü teâlâya ârif olanların sözlerini ve hâl tercümelerini öğrenmesi de müstehab olur. Bunları okumak, kalpte ihlası arttırır. Fıkıh bilgilerini, derin âlimler, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından ve fıkıh âlimlerinden “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” öğrenilir”.
Görülüyor ki tefsir okumak farz-ı kifâyedir. Fıkıh kitapları varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak, nâfile ibâdet olur. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nâfile olan tefsir okumak, câiz değildir. Zaten, bizim gibi mukallidlerin, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mânâ anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi câhillerin tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri okuyan câhiller, böyle felakete düşerse, M. Abduh ve Ömer Rıza Doğrul gibi dinde reformcuların tefsir adındaki kitaplarını okuyan acaba ne olur?
Aşağıdaki 6 hadis-i şerif, fıkhın şerefini göstermeye kâfidir.
“Allahü teâlâ bir kuluna iyilik etmek isterse, onu dinde fakih yapar.”
“Bir kimse fakih olursa, Allahü teâlâ, onun özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden gönderir.”
“Allahü teâlânın en üstün dediği kimse, dinde fakih olan kimsedir.” İmâm-ı Âzâm’ın üstünlüğünü göstermeye, yalnız bu hadis-i şerif yetişir.
“Şeytana karşı bir fakih, bin abidden [ibâdet çok yapandan] daha kuvvetlidir.”
“Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.”
“İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.”
Zariyat suresi 56. ayet-i kerimesinde mealen “Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruldu. Kulluk ise, ancak emir ve yasakları bilmekle, yani fıkıh ile mümkün olur.