Sual: İslamiyetin ilime bakışı nasıldır?
Cevap: İslâmiyet, ilmin tâ kendisidir. Kur’ân-ı kerîm’in birçok yerinde, ilim emredilmekte, ilim adamları övülmektedir. Meselâ Zümer sûresi 9. âyetinde meâlen; “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu? Bilenler elbette kıymetlidir!” buyruldu.
Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem), ilmi öven ve teşvik buyuran sözleri, o kadar çok ve meşhurdur ki, başka dinde olanlar da bunları biliyor. Meselâ İhyâu Ulûmiddîn, İbn-i Mâce’nin Sünen’inde ve Mevdû’ât-ül-Ulûm kitaplarında, ilmin fazîleti anlatılırken, “İlmi, Çin’de de olsa, alınız!” hadîs-i şerîfi yazılıdır. Yâni dünyânın en uzak yerinde ve kâfirlerde de olsa, gidip ilim öğreniniz! Bir hadîs-i şerîfte de; “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz, çalışınız.” buyruldu. Yâni bir ayağı mezarda olan seksenlik ihtiyarın da çalışması lâzımdır. Öğrenmesi ibâdettir. Peygamberimiz: “Yârın ölecekmiş gibi âhirete ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ işlerine çalışınız.” buyururken diğer hadîs-i şerîflerde de: “Bilerek yapılan az bir ibâdet, bilmeyerek yapılan çok ibâdetden daha iyidir” ve “Şeytanın bir âlimden korkması, câhil olan bin âbidden korkmasından daha çoktur” buyurmuştur. İslâm dîninde kadın, kocasının izni olmadan nâfile hacca gidemez. Sefere, misâfirliğe gidemez. Fakat, kocası öğretmezse ve izin vermezse, ondan izinsiz, ilim öğrenmeğe gidebilir. Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevdiği, büyük ibâdet olan hacca izinsiz gitmesi günâh olduğu hâlde, ilim öğrenmeye izinsiz gitmesi günâh olmuyor. Her Müslümanın önce din, sonra dünyâ bilgilerini öğrenmesi lâzımdır.
İlim hakkındaki hadîs-i şerîflerde buyruluyor ki:
Allahü teâlâ bir kimseye iyilik etmek isterse, onu dinde âlim yapar ve ona doğru yolu ihsân eder.
Ümmetimin âlimleri İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir.
Temiz ve müttakî (Allahü teâlâdan korkan, haramlardan sakınan) bir âlimin arkasında namaz kılan, İsrâiloğullarının peygamberlerinden birinin arkasında namaz kılmış gibidir.
Göklerde ve yerde olanlar, âlim için istiğfâr ederler.
Peygamberlik derecesine en yakın olan insanlar din âlimleridir. Çünkü din âlimleri, insanları peygamberlerin gönderildikleri şeye çağırırlar.
Ümmetimden 2 kısım insan iyi olursa, insanlar da din husûsunda iyi olur. Bunlar âlimler ve devlet reisleridir.
Âlimin âbid üzerine üstünlüğü, benim sizin en aşağınız üzerine olan üstünlüğüm gibidir.
Kıyâmet gününde 3 kısım kimse şefâat eder. Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehîdler.
Âlimle âbid arasında yüz derece vardır. İki derecenin arası yetmiş senelik mesâfedir.
Allahü teâlânın Cehennem’den âzâd ettiklerine bakmak isteyen, ilim talebesine baksın! Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, bir âlimin kapısına giden ilim talebesine her adımı için Allahü teâlâ bir yıllık ibâdet sevâbı yazar ve Allahü teâlânın Cehennem ateşinden âzâd ettiği kullarından olduğuna melekler şâhitlik eder.
İlim öğrenmek, erkek ve kadın her mü’mine farzdır.
Ey Ali! Ya âlim ol, ya ilim talebesi ol, yâhut da dinleyici ol. Dördüncü olma, helâk olursun!
Müslümanların öğrenmesi lâzım olan ilimlere“Ulûm-i İslâmiyye” (İslâm bilgileri) denilerek önce ikiye ayrılmıştır. Bunlardan birincisine “ulûm-i nakliyye”, ikincisine “ulûm-i akliyye”denir.
Ulûm-i nakliyye: Yüksek din bilgileri olup, 8 büyük kısma ayrılır: İlm-i tefsîr, İlm-i usûl-i hadîs, İlm-i hadîs, İlm-i usûl-i kelâm, İlm-i kelâm, İlm-i usûl-i fıkıh, İlm-i fıkıh, İlm-i tasavvuf (ilm-i ahlâk) şeklinde sıralanan bu sekiz ana ilim de kendi içlerinde bir çok dala ayrılır.
Erkek ve kadın her Müslümanın bu sekiz bilgiden kelâm, fıkıh ve tasavvuf bilgilerinde lüzumu kadarını öğrenmesi farz-ı ayndır. Bu bilgilerin kaynağı dörttür ve buna; “edille-i şer’iyye” denilir. Bu bilgiler zamanla değişmez. Bir insan kendi görüşü ile bu bilgilerde değişiklik yapamaz.
Ulûm-i akliyye: Bunlara tecrübî ilimler de denir. Bunlar: Fen bilgisi ve edebiyât bilgisi olmak üzere ikiye ayrılır. Bunları Müslümanların öğrenmeleri farz-ı kifâyedir. Herkes kendi mesleği ile ilgili ilimleri tahsil etmeli, mümkünse mütehassıs olmalıdır. Bunlar zamanla değişebilir. Çeşitleri çoğalıp sayıları da artabilir. Bunlar akıl yoluyla elde edilen bilgilerdir. Aklî ilimlerle ilgili en mükemmel çalışmaları da yine Müslümanlar yapmıştır. Çeşitli ilimler, bunların mevzuları, kaynakları, bunlar üstüne yazılmış kitaplar ve yazarları hakkında bir çok eser telif edilmiş, içlerinden Keşf-üz-Zünûn gibi yüzlerce ilmin sayıldığı ve yeterli mâlumâtların verildiği kitaplar bütün dünyâca meşhur olmuştur. Mevdûât-ul-Ulûm kitâbında 500’den fazla ilmin tasnifi yapılmıştır.