Sual: Din nedir? Dine nasıl doğru bir şekilde uyabiliriz?
Cevap: Din demek, Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri ve yapılması lazım olan ibâdetleri ve dünyada ve ahirette saadete kavuşmayı öğretmek için, Allahü teâlâ tarafından Peygamberlere bildirilen ahkâm demektir. İnsanların, noksan akılları ile söyledikleri evham ve hayallere din denmez. Akıl, dinin emir ve yasaklarını anlamaya ve bunlara uymaya yarar. Emir ve yasaklardaki esrarı ve bunların hakikatlerini, sebeplerini anlayamaz. Bunların üzerinde fikir yürütemez. Bu hikmetler, Allahü teâlânın, Peygamberlere bildirmesi ile ve Evliyânın kalplerine ilhâm ve tecellî olunması ile öğrenilir. Bu da, ancak Allahü teâlâ tarafından ihsan olunur.
Şimdi, dünya ve ahiret saadetine kavuşmak ve Allahü teâlânın rızasını kazanmak için, müslüman olmak lâzımdır. Müslüman olmayana kâfir denir. Müslüman olmak için, Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğuna iman etmek [inanmak] ve ibâdet etmek lâzımdır. İbadet, bütün sözlerini ve işlerini Muhammed aleyhisselâmın dinine uydurmak demektir. İbadetleri hiçbir menfaat düşünmeyerek, yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için, yapmak lâzımdır. Ahkâm-ı İslâmiyye, Kurân-ı Kerîmde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiş olan ahkâm [emirler ve yasaklar] demek olup fıkıh, yani İlm-i hâl kitaplarından öğrenilir. Ahkâm-ı İslamiyeyi yani her müslümanın yapması ve sakınması emredilen ahkamı, öğrenmek, erkeklere de, kadınlara da farz-ı ayndır. Bunlar, insanları, ruhi ve bedeni hastalıklardan muhafaza eden devalardır. Tıb, sanat, ticaret ve hukuk bilgilerini öğrenmek için, liselerde ve üniversitelerde, senelerce çalışıldığı gibi, İlm-i hâl kitaplarını ve Arabî lisanını öğrenmek için de, senelerce çalışmak lâzımdır. Bunları öğrenmeyenler, ingiliz casuslarının ve bunlara aldanmış ve satılmış olan din adamı şeklindeki münâfıkların ve zalim, hâin devlet adamlarının yalanlarına, iftirâlarına aldanarak, dünyada ve ahirette felaketlere, azaplara sürüklenirler.
Kelime-i şehâdeti söylemeye ve inanmaya iman denir. Söyleyen ve mânâsını bilip inanan kimseye mümin denir. Kelime-i şehâdet (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh)dür. Mânâsı, (Allahtan başka ilah [mâbud] yoktur ve Muhammed aleyhisselâm, Onun kulu ve bütün insanlara gönderdiği resûlüdür). Ondan sonra hiç Peygamber gelmiyecektir, demektir.
Merakıl-felah kitabının Tahtavi haşiyesinde, kaza namazları sonunda diyor ki (Allahü teâlânın, yalnız var olduğuna inanmak kâfi değildir. Şeriki var diyen kâfirler de, var olduğuna inanıyor. Mümin olmak için, hem var olduğuna, hem de, [bir, diri, kadir, âlim, irâde sâhibi gibi] sıfatları olduğuna, her şeyi gördüğüne ve işittiğine ve Ondan başka yaratıcı olmadığına da inanmak lâzımdır). Muhammed aleyhisselâmın, (Resûl=Peygamber) olduğuna inanmak demek, her sözünün, Allahü teâlâ tarafından Ona bildirilmiş olduğuna inanmaktır. Allahü teâlâ, (İslamiyet) i, yani îman ve amel bilgilerini Kurân-ı Kerîm vasıtası ile Ona bildirdi. Yapmak için olan emirlere (Farz) denir. Yasaklara (Haram) denir. İkisine birden (Ahkâm-ı İslâmiyye) denir. Bir insan, müslüman olur olmaz, insanlar arasına yayılmış olan İslam bilgilerini öğrenmesi, ona hemen farz olur. Bunları öğrenmeye ehemmiyet vermezse, öğrenmeye lüzum yok derse, imanı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen bir kimsenin, ahirette hiç affolunmıyacağı ve Cehennemde ebedî, sonsuz yanacağı âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde, açıkça bildirilmiştir. İmanı gidene (Mürted) denir. Kurân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere, doğru olarak inananlara Ehl-i sünnet denir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, her şeyi açık olarak bildirmedi. Bazılarını kapalı olarak bildirdi. Kurân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere inanıp da, bazı yerlerine, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi mânâ vermeyenlere (Mezhepsiz) denir. Mezhepsizlerden, yalnız kapalı bildirilmiş olan îman bilgilerine yanlış mânâlar verene (Bidat ehli) veya (Sapık) müslüman denir. Açık bildirilmiş olanlara yanlış mânâ verene (Mülhid) denir. Mülhid, kendini müslüman bilir ise de, kâfirdir. Bidat sâhibi kimse, kâfir değildir. Fakat, muhakkak Cehennemde çok azap görecektir. Ehl-i sünnet âlimlerinin hak yolda olduklarını, üstünlüklerini bildiren kitaplar arasında, Sudanlı, faziletli Muhammed Süleyman efendinin (Mahzen-ül-fıkh-il-Kübrâ) kitabı çok kıymetlidir. Müslüman olmadığı hâlde, müslüman görünerek, açık bildirilmiş olan bilgilere, kendi aklına, fen bilgilerine göre bozuk mânâlar vererek, müslümanları aldatan kâfirlere (Zındık) denir.
Ehl-i sünnet âlimleri, ahkâm-ı İslamiyyenin kapalı bildirilmiş olan kısımlarından, bazılarını, farklı anladılar. Böylece, amelde, yani ahkâm-ı İslamiyeye uymakta, 4 ayrı mezhep meydana geldi. Bunlara, Hanefi, Maliki, Şâfiî ve Hanbeli mezhepleri denir. Bu 4 mezhebin imanları aynıdır. İbadet yapmakta biraz farklıdırlar. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Her müslüman, dilediği mezhebi seçerek, bunu taklit eder. Her işini, seçtiği mezhebe göre yapar. Müslümanların, 4 mezhebe ayrılmaları, Allahü teâlânın rahmetidir. Müslümanlara büyük merhametidir. Bir müslüman, kendi mezhebine göre ibâdet yaparken, bir zahmet, bir meşakkat hâsıl olursa, başka bir mezhebi taklit ederek, bu işi kolayca yapar.
Tavsiye Yazı –> Din Hırsızları Kimlerdir?

