Sual: Bazı gayrimüslimler dünyada çok faydalı işler yapıyorlar. Bunların son nefeste iman etmiş olmaları mümkün müdür?
Cevap: Beşeriyete hizmet düşüncesi ile çalışarak faydalı bilgiler ve eserler bırakmış olanlar, başka dinden olsalar bile ömürlerinin sonunda Allahü teâlânın hidayetine nail olmaları umulur. Eski müslümanlar, bu gibi insanlar için (gizli din tutar) derlerdi. Bu gibi hayır ve ihsan sahiplerinden küfrü belli olmayanların neye inanarak can verdiklerini biz bilmiyoruz. Yalnız, Allahü teâlânın kendilerine verdiği akıl silahını iyi kullanmışlarsa, hiçbir kimseye fenâlık etmeden, bütün insanların iyiliğini düşünerek, hizmet etmişlerse, bütün dinlerin esaslarını incelemişlerse, umulur ki hidayete ermişler, müslüman olmuşlardır.
Mesela asrımızın meşhur ediplerinden biri olan Bernard Shaw (1856-1950), yazılarından birinde, “Her asra hitab edecek kudrette olan biricik din, İslam dinidir. Ben, müslümanlığın, yarınki Avrupa’nın kabul edeceği din olduğuna inanıyorum” demiştir ki bu da onun kalben İslamiyeti kabul ettiğini göstermektedir.
Alman fikir adamı ve yazarı Emil Ludwig (1881-1948) bir eserinde şöyle yazmaktadır: “Mısır’ı ziyaret etmiştim. Bir akşam üstü Kızıldeniz’in kenarında yürüyordum. Birdenbire sessizlik içinde bir ezan sesi işittim. Bütün vücudum Allah korkusu ile ürperdi. Birdenbire içimden derhal suya atılıp müslümanlar gibi abdest almak, sonra onlar gibi secdeye kapanarak Allaha yalvarmak arzusu geldi”. Bu da, yazarın kalbinde geçici bile olsa, bir hidayet nurunun parladığını göstermez mi?
Kalbinde böyle bir hidayet nuru hissetmiş olan Lord Hadley, “İslamiyetin sade, fakat nur içinde parlayan büyüklüğünü gördükten sonra, insan karanlık dehlizden, gün ışığına kavuşan bir kimse gibi oluyor” demiş ve İslam dinini kabul etmiştir. Eğer îman etmeden ölenlerini Allahü teâlâ ahirette cezalandıracaksa da, insanlara yaptıkları iyilikleri sebebiyle cezalarını hafifletecektir. Kurân-ı Kerîmde Allahü teâlâ Zilzal sûresinin 7 ve 8. ayetlerinde meâlen, “Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun mükafatını görecek, kim zerre kadar kötülük yaparsa onun cezasını görecektir” buyurmaktadır. Müslüman, yaptığı iyiliklerin mükafatlarına, hem dünyada, hem de ahirette, kâfir ise, yalnız dünyada kavuşacaktır. Kötülüklerin en kötüsü, kâfir olmaktır. İnsanlara iyilik etmek düşüncesi ile çalışarak, beşeriyete faydalı keşifler veya işler yapmış, insanlara yardım için hayatını, sıhhatini tehlikeye koyarak, en müşkil şartlar altında çalışmış olan bir kimse, müslüman olmayıp, kâfir olarak ölürse, iyilikleri onu küfrün cezasından kurtaramaz. Fakat, Allahü teâlânın nezdinde her türlü fenâlığı ve hilekarlığı yapan, riya ile ibâdet eden münâfıkların cezası, muhakkak böyle kâfirlerin cezalarından daha çok olacaktır. Bunların müslüman görünmeleri, kendilerini, kalplerindeki küfrün karşılığı olan azaptan kurtarmayacaktır.
Osmanlı tarihinde, evvelce hristiyan iken İslam dinini kabul eden ve İslamiyete büyük hizmetleri dokunan pek çok kumandan, ilim ve fen adamı vardır.
Bursalı İsmail Hakkı efendi “rahime-hullahü teâlâ” 1725 yılında Bursa’da vefât etmiştir. 10 cilt Ruhu’l-beyan Kurân-ı Kerîm tefsiri, bütün dünyadaki İslam âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” yanında çok kıymetlidir. 6. cüzün tefsirini bitirdikten sonra diyor ki “Zamanın allamesi olan şeyhimin yanında, bazı hristiyan ve yahudilerin, herkese merdce, cömertce davrandıkları, iyilik ettikleri söylendiğinde, böyle olmak, ebedî saadet sahiplerinin alâmetidir. Böyle olanların imana ve tevhide kavuşmaları, sonlarının felah olması umulur, buyurdu”. Tefsir kitabının bu yazısı, yukarıdaki sözümüzün senetlerinden biridir.
[Kaynak: Herkese Lazım Olan İman]
Tavsiye Yazı –> Gayrimüslim Bir Ailede Doğmak Adaletsizlik mi?
Tavsiye Yazı –> İnsanlar Niçin Müslüman Oluyorlar?