Sual: İman artıp azalır mı?
Cevap: İmam Rabbani hazretleri Mektubat’ın 266. mektubunda buyuruyor ki; İmanın artmasında ve eksilmesinde, âlimlerimiz başka başka söyledi. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “radıyallâhu anh”, îman, artmaz ve azalmaz buyurdu. İmâm-ı Şâfiî “rahmetullâhi aleyh”, artar ve azalır, dedi. İman, kalbin tasdik ve yakini olduğundan azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, îman olmaz. Buna, (Zan) denir. İbadetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla, îman cilalanır, nurlanır, parlar. Haram işleyince, bulanır. O hâlde, çoğalmak ve azalmak, amelden, işlerden dolayı, imanın cilasındadır. Kendisinde değildir. Bâzıları cilalı, parlak imana, çok dedi ve parlak olmayan imandan, daha çoktur, dedi. Bunlar, sanki cilalı olmayan imandan bazısını, îman bilmedi. Cilalılardan bazısını da, îman bilip, fakat az dedi. İman, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilası fazla olup karşısındaki cismi parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan, daha çoktur demeye benzer. Başka birisi de, iki ayna müsavidir. Yalnız, cilaları ve karşılarındakileri göstermeleri, yani hassaları, sıfatları başka başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan ikincisinin görüşü, daha keskin ve doğrudur. Birincisi görünüşe bakmış, öze, içe girmemiştir. Anlatması bu fakire “rahmetullahi teâlâ aleyh” nasip olan bu misal, imanın azalıp çoğalmadığına inanmayanların, sözlerini ortadan kaldırmış oldu ve her müminin imanı, her bakımdan, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, imanlarına benzemedi. Çünkü, onların imanı, çok nurlu ve çok parlak olduğundan, ümmetlerinin karanlık ve bulanık imanlarından katkat daha çok meyveler ve kazançlar hâsıl edecektir. Bir hadis-i şerifte, “Ebû Bekr-i Sıddîk’ın “radıyallâhu anh” imanı, bu ümmetin hepsinin imanlarının toplâmindan daha ağırdır” buyruldu. Bu da, imanın nuru, parlaklığı bakımındandır. Fazlalık, aslda, özde değil, sıfatlardadır. Nitekim, Peygamberler de, herkes gibi insandır. İnsanlık bakımından, arada fark yoktur. Fark, kâmil, üstün sıfatlardan ileri gelmektedir. Üstün sıfatları olmayan, sanki olanlardan ayrıdır. Bununla beraber, insan olmakta hepsi birdir. Aralarında azlık, çokluk yoktur. İnsanlık, azalır, çoğalır denilemez. Bâzıları imanı anlatırken, (Dil ile tasdik, dil ile söylemektir) demişlerdir ki bu vakit, inanmak da, zannetmek de, îman oluyor ve îman, azalıp çoğalabiliyor. Fakat, imanın doğrusu, kalbin tasdik, iz’ân etmesi, yani inanmasıdır. Zan ve şüpheye, îman denmez.
İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullâhi aleyh”, (Ben hak olarak, yani elbette müminim demelidir) diyor. İmâm-ı Şâfiî “rahmetullâhi aleyh” ise, (İnşaallah müminim demelidir) diyor. Bu ikisi arasındaki fark, yalnız sözdedir. Çünkü şimdiki îman söylenirken, elbette müminim, demelidir. Son nefesindeki îman söylenirken, inşaallah, o zaman da müminim demelidir. Fakat, inşaallah diyerek şarta bağlamaktansa, her zaman, elbette demek, daha ihtiyatlı ve daha uygundur.
Tavsiye Yazı –> 266. Mektup