Ve dahi, cenaze namazı, defnetmek, yıkamak, kefenlemek bunların cümlesi, farz-ı kifâyedir.
Meyyiti yıkamak için, tenha bir yere konmuş olan mermer veya tahta teneşir üzerine sırt üstü yatırılır. Gömleği çıkarılır. Abdest aldırılır. Başından göbeğine kadar ılık su ile yıkanır. Sonra göbeği ile dizleri arası örtülüp yıkanır. Yıkayıcı, sağ eline eldiven giyer. Bu elini örtünün altına sokup, su dökerek yıkar. Örtünün altına bakmaz. Sonra sol tarafına çevirip, sağ tarafını, sonra sağ tarafına çevirip, sol tarafını eldivenli eli ile yıkar. Kefenin üç parçasından biri, teneşirin üzerine meyyitin altına serilir. Bu sergi, meyyit ile birlikte tabuta konur.
Kefen üç nev’dir: Kefen-i farz, [Buna kefen-i zaruret de denir], kefen-i sünnet, kefen-i kifâye.
Kefen-i sünnet, erlere 3 ve avretlere 5’tir.
Kefen-i kifâye, erlere 2 ve avretlere 3’tür.
(Bahr) de diyor ki (Kadınların kefen-i kifâyesi, izar, lifafe ve himar yani baş örtüsüdür. Çünkü, kadınlar hayatta iken bu üçü ile örtünürler.) İzar, o zamanda omuzdan veya tepeden ayaklara kadar bedene sarılan kumaş idi. Lifafenin kamis [entari] olduğu İbni Abidinde yazılıdır. Görülüyor ki müslüman kadınları önceleri geniş manto ve baş örtüsü ile sokağa çıkardı. (Bahr) de ve (Dürr-ül-münteka) da diyor ki (Zevcin zevcesine vermesi vâcip olan nafaka, taam, kisve ve meskendir. Kisve, himar ve milhafedir.) Milhafe, dış örtüdür. [Buna şimdi ferace, manto veya saya denilmektedir. Görülüyor ki kadın elbisesi üç parçadır. Bunların arasında çarşaf yoktur. Çarşaf ile örtünmek sonradan adet olmuştur. Çarşaf ile örtünmek örf ve adet olan yerlerde, çarşaf ile manto adet olan yerlerde geniş manto ve kalın başörtüsü ile örtünmeleri caizdir. Örf ve adetin dışına çıkmak, cemaatten ayrılmak olur. Fitneye sebep olur. Fitneye sebep olmak haramdır.]
Kefen-i farz, erlere ve avretlere bir parçadır.
Kefen bezi bulunmayıp da, harir yani ipek bulunsa, erlere bir kat ve avretlere iki kat kifâyet eder.
Ve dahi, cenaze namazında, imamete evla olan, evvela, müslüman ise, devlet reisi, ondan sonra beldenin hakimi, ondan sonra, Cumaya mezun olan hatib efendi ve ondan sonra imam-ı haydir.
İmam-ı hay denilen kimse, meyitin hayatında, kendisine hüsn-i zannettiği, âlim müslüman kimsedir. Ve ondan sonra, meyitin velisidir. Velisi gelmeyince, zikir olunanlardan gayri bir kimse kılmış olsa, velisi muhayerdir. Dilerse, iade eder veya etmez.
Ve dahi, bir kimsenin cesedi ortasından biçilmiş olup yalnız nısfı bulunsa, o yarımın namazı kılınmaz.
Bir ölü bulsalar ki parça parça olmuş ve her parçası başka bir yerde olsa, onun dahi namazı kılınmaz. Fakat, o parçaları bir araya getirseler, namazı kılınır.
Bir cenazeyi yıkasalar, bir yeri kuru kaldı deseler, eğer kefenlenmedi ise, onu yıkarlar. Ama, kabrin yanına vardıktan sonra, bunun abdest azalarından bir yeri kuru kaldı deseler, o yerini yıkarlar ve namazını kılarlar. Kabre koyup, üzerini örttükten sonra, haber verseler, o vakit onu kabirden çıkarmazlar. Yıkanmadan gömülen, üzerine toprak atılmamış ise, çıkarılıp yıkanır.
Ve dahi, bir cenazeye teyemmüm ettirseler, götürülürken su bulunsa, muhayerdir.
Bir beldede, birçok kimseler ölmüş olsa, hepsi için tek bir namaz kılmak caizdir. Tabii, İslamiyetin hükmü tatbik olunarak. Lakin, evla olan, teker teker kılmaktır.
Ve dahi, cenaze namazına, (Allahü teâlânın rızası için namaza, er [veya hatun] kişi için duaya, uydum şu hazır olan imama) diye niyet eyleye.
Ve dahi, bir kimseyi, yol kesip soygunculuk ederken tutsalar, hakimin ve velînin reyi ile öldürseler yahut bir kimseyi devlete olan isyanı sebebiyle, dövüşürken öldürseler veyâhut, bir kimse, kendi anasını veya babasını öldürse, bunların namazları kılınmaz.
Kendi kendisini öldürse yani intihar etse, onun namazı kılınır (Dürr-ül-muhtar).