Ve dahi, evlenmekte çok fayda vardır.
Evvelkisi, dinini hıfz etmiş olur. Ve huyu güzel olur. Ve kazancında bereket olur. Ve hem de, sünnet ile amel etmiş olur. Nitekim, Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselâm” buyurur: “Nikahlanınız, çok evladınız olsun. Zira ben kıyamette ümmetimin çokluğu ile sair ümmetlere iftihar ederim.”
Ve dahi zevcin ve zevcenin birbirlerine karşı olan haklarına riâyet etmeleri lazımdır.
Ve dahi, bir kimse evleneceği zaman, araştırarak, saliha yani dinine kavi ve mahrem olmayan bir hanım bulup almalıdır. Zinadan hamile kadını nikah etmek caizdir. Zani başkası ise, çocuk olmadan evvel vaty caiz olmaz. (Feyziyye).
Ve dahi, bir kızı, malından ve hüsnünden dolayı almaya. Zira, sonra zelil olur. Peygamberimiz “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: “Bir kimse, malından veya güzelliğinden ötürü bir hatun alsa, onun malından ve hüsnünden mahrum olur.”
Ve bir kimse, dininden, ahlakından ötürü bir hatun alsa, Hak teâlâ, onun malını ve hüsnünü ziyade eyler.
Avret, erinden, 4 mertebe aşağı olmak gereklidir. Yaşı ve boyu ve hısımı ve akrabası. 4 şeyde, avret erinden ziyade olmak gerek. Biri, güzel ola ve biri edebli ola ve biri, huyu iyi ola ve biri, haramdan ve şüpheli şeylerden sakınıcı ola ve saçı, başı, kolları, bacakları açık olarak yabancı erkeklere görünmiye.
Genç kızları, koca kimselere vermeyeler. Fesada sebep olur.
Ve dahi, nikah için söz kesilmeden evvel, dünür olacak aileler hakkında ve evlenecek olan gençler hakkında iyice tahkikat yapılması, hem sünnettir ve hem de aralarındaki geçimin devamına sebep olur. Bunda 3 fayda olduğu beyan olunmaktadır: Biri, ikisinin arasında, ta ölünceye dek, muhabbet kesilmez. İkincisi, rızklarında bereket olur. Üçüncüsü, sünnet ile amel etmiş olur.
Bundan sonra, önce belediyede evlenme işini yaptıralar. Sünnete uygun nikah yapmamak büyük günah olur. Evlenme işlemi yaptırmamak da suç olur.
Sünnete uygun nikahtan sonra, erkek tarafı avret tarafına güzel ve kıymetli şeyler göndere, muhabbete sebeptir.
Ve dahi, eri karşısında, zevcenin her türlü süs ve düzgün istimali caiz ve ziyade sevaptır.
Gerdek [zifaf] gecesi, ziyafet etmek sünnettir. [Akşam namazından sonra yemeli, yatsıyı kılıca, damadı kız evine götürüp, duadan sonra hemen dağılmalıdır.]
İbtidaki gece, güvey, gelinin ayağını yıkamak ve o suyu, evin dört bucağına saçmak, sünnettir. 2 rekat nâfile namaz kılıp duâ eyleye. O gece, her ne duâ ederse, makbul olur. Güveyi görenler, kendisine bunu hatırlatırlar. Ve “Barekellahü lek ve barekellahü aleyha ve cemea beyneküma bilhayri” diyeler. Yani, Allahü teâlâ, sana mübarek eylesin ve zevcene mübarek olsun ve ikinizin arasını, hayrla cem eylesin!
Bazılarının yaptıkları gibi, (Bir hoşça geçinin, oğullu uşaklı olasınız) demek, cahiller hitabıdır, faydası yoktur. O vakte mahsus duaları okumak sünnettir.
Lüzumlu olan umur-ı diniyyeyi bilip ve avretine dahi öğrete. Zira, ahirette sual olunur. Bilemedim demek özür olmaz. [Farzları ve haramları ve Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve zevcesine, çocuklarına öğretmek farzdır. Sünnetleri öğrenmek ve öğretmek sünnettir.]
Avretini İslamiyetin cevaz vermediği yere götürmeye ve göndermeye! Sokağa açık çıkarmaya. Zira Peygamberimiz “aleyhisselâm”, “Bir avret güzel kokular ile namaz kılmak için mescide gelse, o avretin namazı kabul olmaz, ta ki evine varıp, cünüplükten gusül eder gibi, gusletmeyince” buyurdu. Onlara, güzel rayıha ile camie ve mescide gitmek caiz olmayınca, başka yerlere gidip halka görünmek günahı, ne mertebe olmak gerek? Ona göre, kıyas oluna! Ve çekilecek azâbı teemmül edile!
Ve dahi, Peygamberimiz “aleyhisselâm” bir hadis-i şerifinde buyurmuştur: “Cennet ehlinin çoğu, fukara ve Cehennem ehlinin çoğu avretlerdir.” Bunun üzerine, hazret-i Aişe “radıyallâhu anha” sual ettiler ki: (Avretlerin çoğu Cehennemde olmaya sebep nedir?) Resûl-i ekrem “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki “Bunlar belaya sabır eylemezler ve on iyilik gördükleri kimseden, bir kemlik gördükte, o on iyiliği -hemen- unutup, bir kemliği daima söyler. Ve dünya ziynetlerini, çok ziyade severler ve ahirete çalışmazlar ve gıybeti çok ederler.”
Erlerden ve avretlerden her kim bu sıfatlar ile muttasıf olursa, ehl-i Cehennemdir.
Ve dahi, hazret-i Ali “keremallahü teâlâ vecheh”den rivayet olunur ki bir gün, Resûl-i ekremin “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” huzuruna bir avret gelip, (Ya Resûlallah! Bir ere varmak isterim, ne buyurursunuz) dedi. Saadet ile buyurdu ki “Erin hakkı, avretin üzerinde çoktur. Hakkından gelebilir misin?” O avret, (Ya Resûlallah! Erin hakkı nedir.) dedi. Buyurdu ki “Sen onu incitir isen, Allaha âsî olursun ve namazın kabul olmaz.” O avret, etti, daha var mı? Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki “Hangi avret, erinden izinsiz, evinden dışarıya çıksa, her adım başına günah yazılır.” Avret etti, daha var mı? Resûl-i ekrem buyurdu ki “Erine kötü söz söylerse, kıyamette dilini ensesinden çıkarırlar.” O avret etti, daha var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: “Hangi avret ki malı ola da, erinin hacetini bitirmeye, ahirette o avretin yüzü kara ola.” Ve o avret etti, daha var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: “Hangi avret, erinin malından uğrularsa ve bir başkasına verirse, ve eri ile helallaşmazsa, Allahü azim-üş-şan, o avretin zekat ve sadakasını kabul eylemez.” Avret etti, daha var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: “Hangi avret, erine sövse veya karşı gelse, tamu içinde, dilinden asalar ve hangi avret çengi ve çalgı dinlemeye varsa ve bir akça verse, küçük yaşından beri kazanmış olduğu sevap mahv ola ve üzerindeki libasları da davacı olup bizi mübarek günlerde giymedi ve helaline karşı giymedi, haram yerlere gitti, dedikte, Hak teâlâ buyurur, böyle olan avretleri, bin yıl yaksam gerektir.” [Sinemanın, radyo ve televizyonun kötü taraflarını buradan da anlamalıdır.] O avret, bu cevapları işitince, (Ya Resûlallah! Bu zamana gelince, ere varmadım, yine varmam) dedi.
Bir kere, Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, saadet ile buyurdu ki “Ya hatun! Ere varmanın sevâbını dahi haber vereyim de dinle! Hangi avret ki eri, ona, Allah senden razı olsun derse, 60 yıl ibadet etmekten yeğdir. Ve erine, bir içim su verse, 1 yıl oruç tutmaktan efdaldir. Erinin döşeğinden kalktığı zaman gusül eylese, bir kurban kesmişcesine sevap bula. Ve helaline hile etmezse, onun için, göklerde melekler tesbih ederler. Ve helali ile oynasa, 60 kul azad etmekten hayırlıdır. Erinin rızkını muhafaza etse ve helalinin akrabasına merhamet eylese ve beş vakit namazını kılıp, orucunu tutsa, bin kere Kâbeye varmaktan efdaldir.” Fâtıma-i Zehra “radıyallâhu anha”, bir avret helalini incitse, hâli nice olur, dedikte, “Bir avret, erine âsî olsa, Allahın laneti onun üzerinde kalır, ta ki eri ile helallaşmayınca, kurtulamaz ve erinin döşeğinden kaçsa, cemi sevâbı gider ve erine karşı, büyüklense, Hak teâlâ, ona hışm eyler ve sen benim kahyam mısın, derse ve senden ne gördüm derse, Allahü teâlâ, ona nimetini haram eyler. Erinin kanını dili ile yalasa, henüz erinin hakkını yerine getirmiş olmaz. Ve erinin izini ile açık saçık sokağa çıksa, erinin defter-i amaline, bin günah yazılır, izin verdiği için” buyurdu. İzinsiz çıkıp giden avretlerin hâli nice olur, bundan kıyas eyle!
Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurur: “Ya Fâtıma! Allahü teâlâ, bir ehadin, bir ehade secde etmesini emir buyursa idi, ben de, avretin erine secde etmesini buyurur idim.”
Hazret-i Aişe “radıyallâhu anha”, “Resûlallaha, bana vasiyet eyle!” dedim. Resûl-i ekrem buyurdu ki “Ya Aişe! Ben sana vasiyet ederim, sen de ümmetimin hatunlarına vasiyet eyle! Yarın kıyamet gününde: Önce imandan. İkincisi, abdestten ve namazdan. Üçüncüsü, eri hakkında, sual olunur. Hangi erkek ki avretinin yavuzluğuna sabır eylese, Hak teâlâ, ona Eyüp Peygamber sevâbını vere. Bir avret dahi erinin yavuzluğuna sabır eylese, Aişe-i Sıddıka mertebesini bula.”
Ve dahi, “Bir erkek, avretini dövse, kıyamette, ben onun davacısı olurum” buyurdu.
Kişi, 3 yerde, hatununu açık avucu veya düğümsüz bez ile dövmek caizdir. Namazı ve gusülü terkettiğinden ve döşeğine gelmediğinden ve izinsiz dışarıya çıktığından ötürü. Sopa ile yumruk ile tekme ile düğümlü bez ile dövmek ve başına, gövdesine vurmak hiç bir zaman caiz değildir. Sair kabahatlerde, hiç döğülmez. Birkaç tenbih etmek gerektir. Eğer ıslah olmazsa bırakmak gerek, ta ki azapta olmamak için.
[Şiratü’l-İslam’da diyor ki (Zevcesi huysuzluk edince, kabahati kendinde aramalı. Ben iyi olsaydım, böyle yapmazdı demelidir. Saliha olan zevce üstüne tekrar evlenmemelidir. Nafakalarında adalet yapamayacak olanın ikinci zevce alması caiz değildir. Adalet yapacağını bilenin alması caiz ise de, almaması efdaldir. Caiz olan yerlere giderken baş örtüsü örtmesi ve bedenini iyi örtmesi lazımdır. Kadının koku sürünerek, ziynetlerini göstererek sokağa çıkması haramdır. Saliha kadın, dünya nimetlerinin en kıymetlisidir. Müslümana şefkat göstermek, üzmemek, nâfile ibadetlerden daha sevaptır.) Rıyadu’n-nasihin de diyor ki (Nisa sûresi 18. âyetinde meâlen, “Zevcelerinize iyi, yumuşak davranınız!” buyuruldu. Hadis-i şeriflerde, “Ya Eba Bekr! Zevcesine gülerek, yumuşak söyleyene, köle azad etmek sevâbı verilir” ve “Fasık erkekle evlenen kadına, Allah merhamet etmiyecektir” ve “Şefaatime kavuşmak isteyen, kızını fasıka vermesin!” ve “İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren [onları inciten]dir” ve “Bir müslümanı haksız olarak incitmek, Kâbeyi 70 kere yıkmaktan daha günahtır” buyuruldu.)
Dürrü’l-muhtar‘da diyor ki (Müslüman erkeğin, sahih nikah ile evlenmiş olduğu zevcesinin nafakasını temin etmesi farzdır. Nafaka, yiyecek ve giyecek ve barınacak ev demektir. Zevcesini, kendi mülkü olan veya kira ile tuttuğu evde oturtması lazımdır. Zevce, evde erkeğin akrabasından hiçbirinin bulunmamasını istiyebilir. Zevc de, kadının yakınlarından hiçbirinin bulunmamasını istiyebilir. İkisi de bu hakka mâliktir. Evin, salih müslüman komşular arasında olması [müezzinin kendi sesinin evden işitilmesi] lazımdır. Haftada bir kere anasına babasına gitmesine mâni olamaz. Onların haftada, bir kere kızlarına gelmeleri de, iyi olur. İkisinden biri hasta olursa ve bakacak kimseleri olmazsa, zevc razı olmasa bile zevcenin gidip hizmet etmesi lazımdır. Diğer mahrem akrabasının senede bir gelmelerine veya zevcenin onlara gitmesine mâni olamaz. Bunlardan başkalarına ve günah olan yere gitmelerine izin verirse, ikisi de günaha girer. Evinde veya dışarda, başkaları için ücret ile veya hayır için iş yapmasına ve mektebe, vaaza gitmesine mâni olur. Kadının evde ev işleri ile meşgul olması, boş kalmaması lazımdır. Avret yeri açık olanların bulunduğu hamamlara, [plajlara ve sporcuların oyunlarını seyr etmeye göndermez. Bunları gösteren televizyonları evine sokmaz.] Süslenerek ve yeni giyinerek sokağa çıkamaz.) Zevcesini, mahrem olan, yani evlenmesi haram olan akrabasından başkasına, haramdan sakınan müslümanların evine kendi götürebilirse de, kadın erkek ayrı oturmalıdır. Kadının Mahrem akrabası, 18 erkek olup şunlardır: Babası ve dedeleri, oğlu ve torunları, yalnız anadan veya yalnız babadan olsa bile kardeşi, erkek ve kız kardeşinin oğulları, amcası, dayısıdır. Bu yedi erkek, süt emmek sebebi ile ve zina sebebi ile de mahrem akraba olur. Dört erkek de, nikah sebebi ile mahrem akraba olur. Bunlar: Kayınpeder ve bunun babaları, damad, üvey baba ve üvey oğuldur. Bir adama çocuklarının gelinleri ve bir kadına çocuklarının damadları mahremdir. Mahrem demek, nikahla alması haram demektir. Mesela, kızkardeş mahremdir. Herkese kardeşlerinin çocukları mahremdir. Kardeşlerin zevceleri, amca ve dayı ve hala ve teyze çocukları ve zevceleri mahrem değildir. Teyzenin çocukları ve zevci na-mahremdir. Zevcin, zevcenin kardeşleri na-mahremdir. Eniştenin ve kayın birâderin mahrem akraba olmadıkları, yabancı oldukları, (Nimet-i İslam) da, haccın şartlarında yazılıdır. Zevcenin bu ikisine de açık görünmesi, yüzünden başka yerleri örtülü olsa bile yalnız bir odada kalması, birlikte sefere gitmeleri haramdır. Damada kayın valdesinin anadan ve babadan olan anaları da mahremdirler. Bir kız, mahrem akrabası ile evlenemez. Yanında örtünmemeleri caiz olur. Yalnız bir odada bulunabilir, birlikte sefere gidebilir. Mahrem olmayan akrabası eve gelince, zevcinin veya akraba kadınların yanında, yüzünden başka her yeri örtülü olarak hoş geldiniz der. Kahve, çay gibi şeyler getirir. Fakat, yanlarına oturmaz. Müslümanların, adetlere, geleneklere değil, İslamiyete, ilmihal kitaplarına uymaları lazımdır. Her müslüman, zevcesine ilmihal öğretmeli, kendi bilmiyorsa, saliha hanım hocaya göndermelidir. İslamiyete uyan, haramlardan sakınan hanım bulamazsa, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” yazdığı doğru ilmihal kitabını zevcesi ile birlikte okuyup, ikisi de, dinini, imanını, haramları, farzları iyi öğrenmelidir. Mezhepsiz olan din adamlarının, sapıkların yazdıkları bozuk tefsir ve din kitaplarını eve sokmamalı, bunları okumamalıdır. Dini, ahlakı bozucu yayınlar yapan radyoları, televizyonları da eve sokmamalıdır. Bunlar kötü arkadaştan daha fenadırlar. Zevcenin ve çocukların dinlerini, ahlaklarını bozarlar. Zevcesi ve kızları, ev işleri ile uğraşmalı, tarlada, fabrikada, bankada, ticarethanelerde ve memurluklarda çalıştırılmamalıdır. Kadının ve kızlarının para kazanması, babasının, kocasının sanatına, ticaretine yardım etmesi lazım değildir. Bunları yapmak ve ev ihtiyaçlarını çarşıdan, pazardan alıp getirmek erkeğin vazifesidir. Kadın bunları yapmaya zorlanırsa, dini, ahlakı ve sıhhati bozulur. Her ikisinin dünyaları da, ahiretleri de harab olur. Sonra, dizlerini döverlerse de, faydası olmaz. Günahtan, beladan kurtulamazlar. İslamiyete uyan, dünyada da, ahirette de, rahata kavuşur. Kötü arkadaşların, münafıkların güler yüzlerine, tatlı dillerine aldanmamalı, ilmihal kitaplarına uymalıdır. Kızlarını, çocuklarını da haramlardan korumalıdır. Oğullarını müslüman öğretmenlerin bulunduğu okullara göndermelidir. Kadının mağazalarda, dükkanlarda, fabrikalarda, hükümet işlerinde, erkekler arasında çalışmasına ihtiyacı yoktur. Zevci yoksa veya hasta ise, kadının her ihtiyacını mahrem akrabası temin etmeye mecburdur. Bu akrabaları fakir ise, devletin bol maaş bağlaması lazımdır. Allahü teâlâ, İslam kadınının her ihtiyacını ayağına göndermektedir. Geçim sıkıntısını erkeklere yüklemektedir. Çalışıp kazanmaya hiç ihtiyacı olmadığı hâlde, mirastan erkeğin aldığının yarısını da kadına vermektedir. Kadının vazifesi, ev içindeki işleri yapmaktır. Bu işlerin birincisi, çocuklarını terbiye etmesidir. Çocuğun ilk mürşidi anasıdır. Anasından din ve ahlak ilimlerini öğrenen çocuk, dinsiz öğretmenlere, kötü arkadaşlara ve İslam düşmanı olan zındıkların yalanlarına aldanmaz. Anası, babası gibi, halis bir müslüman olur.]
Tavsiye Yazı -> Mezhepler Niçin Var?