25- Kabirde Sorguya Çekilmeyenler
Ebu’l-Kasım es-Sağdi (er-Ruh) kitabında, şöyle demiştir
Sahih rivayetlerde, bâzı ölülerin basma kabir fitnesi ve sorgu melekleri gelmediği varit olmuştur. Bunun üç yönü var. Ya ölünün iyi bir am!eli içindir veya başına başka, bir bela gelmiştir. Veya bu belli bir vakte mahsustur.
Nesaî, Râşid b. Sa’d’dan, o da Rasûlüllah‘a (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘m sahabelerinden bir adamdan, rivayet ettiğine göre:
(Bir adam, (Yâ Resûlallah, neden şehitten başka herkes kabrinde sorguya çekilir.) diye sordu, cevaben buyurdu ki:
(Onun başında kılıcın parıldaması zorluk olarak ona yeterdir.)
Nesai ve Taberani (Evsat) ta Ebû Eyyüp (radıyallahü anh) ‘dan rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Kim, düşmana rastlayıp, öldürülüp veya mağlup oluncaya kadar sabrederse, kabirde sorguya çekilmez (bir daha zorluk görmez.)
Müslim, Selmân (radıyallahü anh) ‘dan rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle diyordu:
Bir gece bir gündüz nöbet tutmak, bir ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Eğer ölürse, eski amelleri onları yapıyormuş gibi devam
eder. Ona gelen rızkı da devam eder. (ailesine gelir.) Kabirde sorgu meleklerinden emin olur.)
Tirmizi, Fudalete b. Ubeyd (radıyallahü anh) ‘dan sahih gördüğü bir rivayetle Rasûlüllah‘m şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
(Her ölünün ameli son bulur. Allah yolunda nöbet tutanın ameli müstesna… Onun ameli kıyamet gününe kadar artar, gelişir. Kabir fitnesinden (sorgusundan) emin olur.
Ebû Davud’un rivayetinde: (Kabir sorgu meleklerinden emniyette bırakılır) şeklinde gedmektedir.
İbn Mâce, sahih bir rivayetle, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) ’-dan, rivayetine göre; Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Kim, Allah yolunda nöbetçi olarak, ölse, Allah onun salih amellerinin ecrini devam ettirir. Ve rızkını da devamlı olarak akıttırır. Kabir meleklerinden emin olur ve korkudan emin olarak diriltilir.
İmam Ahmed ve Taberani, Ukbete b. Amir (radıyallahü anh) ’dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:’
Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘den işittim ki şöyle diyordu:
Allah yolunda, nöbet tutandan başka herkesin ameline son verilir. Onun ameli haşirde dirilinceye kadar O’nun için akar olur. Ve O kabrin sorgu meleklerinden muhafaza altına alınır.
Bezzar, Osman b. Affan (radıyallahü anh) ’dan o da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Kim, Allah yolunda nöbet tutarken ölürse ameli onun için devam eder. Rızkı da, devam eder. Kabrin sorgusundan emin olur. Allah haşirde Onu büyük korkudan emin olarak diriltir.)
Taberani, Ebu Ümâme (radıyallahü anh) ’den Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) ’m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Kim Allah yolunda nöbet tutarsa, Allah onu kabir fitnesinden (sorgusundan) emin kılar.
Yine Taberani (Evsat) ta, Ebû Said el-Hudri (radıyallahü anh) ‘-dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Kim nöbette olduğu halde ölürse kabir fitnesinden korunur ve rızkı devam eder.)
Yine Taberani (el-Kebir) de Selmân (radıyallahü anh) ‘dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ’den işittim ki diyordu:
Allah yolunda bir günün nöbeti, bir ayın orucu ve kıyamı gibidir. Kim nöbette ölürse daha evvel yaptığı amelleri aynen devam eder. Ve sorgu meleğinden korunur. Kıyamet gününde de şehid olarak diriltilir.
İbn Asakir, (Tarih) inde, İbn Mesûd (radıyallahü anh) ‘dan rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve Sellenü şöyle buyurmuştur:
Kim bir gün, Allah yolunda, nöbet tutarsa, bir ay oruç ve gece kıyamı gibi ecir alır. Kabir fitnesinden korunur. Ameli kıyamete kadar kendisi için câri olur.
İbn Mâce ve Beyhaki, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) ‘dan ri-vâyet ettiklerine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Kim hasta olarak ölse, şehid olarak ölmüş olur. Kabir fitnesinden korunur. Sabah akşam Cennetten ona rızık getirilir.)
Kurtubi, demiştir ki:
Bu bütün hastalıklar hakkında geçerlidir. Fakat şu hadis ile mukayyettir (bağlıdır) :
(Kim ki karın hastalığından ölse, O kabrinde azap görmez.)
Nesai ve diğerleri de bu hadisi rivayet etmişler.
Burdaki karın hastalığından murâd vücudun içinde su birik-mesidir.
Bâzıları da o hastalık ishaldir, demişler. Bundaki hikmet şudur:
Böyle hastalar, ölümde akimi kaybetmezler. Allah’ı bilirler. Onları bir daha sorguya çekmeye lüzum yok. Diğer hastalıklar böyle değildir. Onlarda aklı kaybetmek, bayılmak vardır.
Ben (Suyuti) diyorum ki, bu kayda ihtiyaç yoktur. Çünkü Ha-fızlerin ittifakiyle râvi hadisi yanlış söylemiştir: Hadisin metni (Men mâte meridan) değil de (Men mâte murabıten) dir. Yani (kim hasta olarak ölürse) değil de (kim nöbette ölürse) demektir. Bunun için İbn Cevzi bunu mevzûatdan saymıştır.
Her gece Tebâreke sûresini okuyana kabir sorgusu zarar vermez diye rivayet vardır.
Cüveybir, (Tefsir) inde… İbn Mes’ûd (radıyallahü anh) dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
(Kim her gece Tebâreke sûresini okusa, kabir azabından korunmuş olur, Kim (Âmentü birabbiküm fesmeûn) âyetine devam etse, Allah, ona Mün-ker ve Nekir’in suâlini kolaylaştırır.)
Kabul Abbar’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Biz, Tevrât) da Tebâreke sûresinin ismini görüyoruz. Kim her gece onu okusa kabir fitne ve sorularından emin kalır.
Cidden zayıf bir ravi olan Sivar b. Mus’ab’dan, Ebü lshak el-Berra radıyallahü anh’dan merfûan rivayet edildiğine göre;
(Kim, uykudan önce secde ve Tebâreke sûrelerini okusa, kabir azabından, Münker ve Nekir’den kurtulur,) denilmiştir
Ahmed, Tirmizi Hasan gördüğü bir rivayetle İbn Ebi’d- Dünya, Beyhaki İbn _Ömer (radıyallahü anh) ’dan rivayet ettiklerine göre, Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Cuma günü veya gecesi ölen hiçbir mümin yok ki Allah onu kabir azabından korumasın.)
İbn Vehb (Cami) adlı kitabında, Beyhaki başka bir tarikle ğişik bir lafızla bu hadisi rivayet etmişler.
Beyhaki, üçüncü bir yolla da bunu rivayet etmiştir.
Kurtübî dedi ki, bu hadisler, geçen suâl hadisleri ile çelişmez. Yalnız onların bazı kişilere mahsus olduğunu gösterir. Sorguya çekilmeyecek ve fitne görmeyecekleri, o korkulara maruz kalan ve sorguya çekilenlerden ayırır.
Bütün bunlarda kıyasa yer yoktur. Onlardk görüş ve fikir için mecal yoktur. Ancak doğru konuşan ve kendisine doğru haber rorilen Rasûlüllah‘m sözüne teslim ve inkiyad gerekir.
Kurtubi (Şehidin, başında kılıcın parıldamasi, ona kabir bı olarak yeter) mealindeki hadisin mânası şudur, demiş:
Şayet cephede ölenlerin içinde münafıklar olursa iki ordu karşılaştığı ve kılıçlar parıldadığı zaman, firar edilir, münafığın hali de firar ve kaytarmaktır. Mümin ise, kendini Allah’a teslim edip feda ve-âzâ-eder. Harb ve ölüm için ortaya atılması onun doğruluğunu en güzel şekilde gösterir. Bir daha kabirde imtihan edilmeye lüzum kalmaz, Hakim-i Tirmizi’nin nakline göre, Kurtubi, şöyle demiştir:
Şehit’den sorulmuyorsa, sıddık (Allah’a inancında doğru olan) dan sorulmaması, daha makuldür. Çünkü sıddikm kadri daha büyüktür. Hatırı daha yücelir. O sorulmamaya daha lâyıktır. Kur’an’da da sıddık şehidden önce zikredilmiştir. Nöbette ölen kişi ki derecesi şehidin derecesinde değildir; sorguya çekilmediği halde şehidden derecesi yüksek olan haydi haydi sorguya çekilmez.
Buraya kadar Kurtubi’nin sözü idi. Ben diyorum: Hakim-i Tirmizi’nin açık ifadesi şudur ki, sıddıklar, sorguya çekilmezler.
O demiş ki: (Allah istediğini yapar) mealinde bir ayet vardır. Allah daha iyi bilir. Bunun tevili şudur: Allah’ın irâdesinde uzak değil ki bir kısım insanlardan suali kaldıra… Sıddıklar ve şehidler gibi…
Hakim-i Tirmizi’nin, şehid hadisinin yorumunda yaptığı nakil, bu d-urumun, savaş şehitlerine mahsus olduğunu gerektiriyor. Fakat, nöbet hadislerinin hükmü bunun her şehid için umumi olduğunu gösteriyor.
Şeyh’ül-îslam İbn Hacer, veba hakkında yazdığı Bezi’ül-Maun- kitabında kesin olarak ifade etmiş ki, taundan ölen sorguya çekilmez. Çünkü o, savaşta ölenin benzeridir. Allah için vebada sabreden ve Allah’ın ona takdir ettiğinden başka başına bir şey gelmeyeceğini bilen taun içinde, onun etkisi olmadan da ölse, azap görmez. O da nöbetçinin benzeridir.
Şeyh’ül-islam böyle söylemiştir. Ve cidden makul bir yorumdur.
Hakim-i Tirmizi’nin nöbetçi hadisine yaptığı yorumda, demiş ki: Nöbetçi kendini Allah için bağlıyor, hapsediyor. Allah’ın düşmanlarına karşı O’nun yolunda savaş için kendini veriyor. O bu durumda, öldüğü zaman, doğruluğu açığa çıkmış olur. Kabir azabından korunur.
Demiş ki, kim Cuma günü ölse, Allah katında olan derece ve sevabı ortaya çıkmış olur. Çünkü, Cuma gününde Cehennem yanmaz, o gün onun kapıları kapatılır. Diğer günlerde, ateşin yaptığı icrââtı yapamaz. Allah kullarından birisinin ruhunu, Cuma gününde aldığı zaman bu, onun said ve iyi olduğuna delildir, Bu büyük günde ancak Allah’ın onlar için saadet takdir ettiği kişilerin ruhları alınır. Bunun için kabir azabından ve sorgusundan onları korur. Çünkü, kabir sorgusu münafık ile mümini birbirinden ayırmak içindir…
Hakim’in sözü bitti. Ben diyorum ki, bunun sonucu şöyledir: (Kim, Cuma günü ölse, ona bir şehidin ecri vardır) hadisi kâidesin-ce, o da şehid gibi. sorguya çekilmez.)
‘Ebû Nuaym (Hilye) de Câbir radıyallahü anh’den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Kim Cuma günü veya gecesi ölse, kabir azabından kurtulur Ve kıyamet gününde, üstünde şehidler üniforması olarak gelir,) diye buyurdu. ,
Hamid, îyas b. Bükeyr (radıyallahü anh’den rivayetine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Kim, Cuma günü, ölse, ona bir şehid ecri yazılır. Kabir fitnesinden korunur.-
Yine Hamid’in, İbn Cüreyc tarikiyle, Atâ b. Yesâr (radıyallahü anh) ’dan rivayetine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Hiç bir Müslim ve Müslime, Cuma gününde ölmez. Ula kabir fitne ve azabından korunur. Ve üzerinde hiç bir hesap olmadan Allah’ın huzuruna gelir. Kıyamet gününde, beraberinde şehid olduğunu bildiren şahidlerle gelir. (Bir rivayette, şehid üniformasıyla gelir)
Bu hadis, hoştur, hasendir. Kabir sorgu (fitne) ve azabı olmayacağını bildirir.
Bahsettiğimiz sorguya çekilmeyenlerin, çeşitlerinin sayısı bir hayli çoğaldı. Eğer “bunları her yönüyle yazsak mesele çok geniş olur. Çünkü, otuz çeşit şehid var. Bir fasikülde onları teker teker saymıştım.
Çok medar-ı bahs edilen bir şey de çocukların sorguya çekilip çekilmediği meselesidir.
İbn Kayyım bunu (Ruh) kitabında işlemiştir. Hanbeli’lere ait iki görüşü zikretmiştir.
Birisi: Evet onlar da sorguya çekilirler. Çünkü, Resûîullah (Sal-lallâhû aleyhi ve sellem) bir çocuğun namazını kılıp, (Allah’ım onu kabir azabından koru) demiş.
Kurtubi’nin de kesin olarak söylediği görüş budur. Demiş ki, (Kabir sorgusuyla onlar’m akilleri kâmilleşir ki, onunla makamlarına ve mutluluklarını anlasınlar. Allah o sorulara karşı onlara cevap ilham eder.)
Evet, Dahhâk da aynı şeyi söylemiştir. İbn Cerir’in Cüveybir-den rivayetine göre şöyle demiştir: Dahhak b. Muzahim’in altı yaşında bir oğlu öldü. O bana
(Oğlumu 1 ahdine bıraktığım zaman, yüzünü açtı, kefen bağlarını çözdü.) dedi. Ve (çocuk mutlaka oturtulur ve sorguya çekilir) diye söyledi.
Ben, (Neden sorguya çekilecek dedim. O, (Ademin sırtında iken verdiği misaktan sorguya çekilecek) dedi.
İkinci görüş: Hayır onlar sorguya çekilmezler. Çünkü sual, peygamberi ve vahyi anlayanlar içindir ki, iman edip etmediği ortaya çıksın. Yukarıdaki hadise cevap olarak da şöyle derler: Ordaki azaptan kasıt, sorgu ve kabir azabı değildir. Belki, gam, hasret, yalnızlık, sıkışıklık gibi çocukların da diğerlerin de başına gelen şeylerdir. Ben diyorum: Bu görüş daha sahihtir ve daha isabetlidir.
Nesefî (Bahr’ül-Kelâm) da demiş ki, peygamberler ve müminlerin çocuklarına ne kabir azabı var ne hesap var, ne de Münker ve Nekir’in sorgusu var.
Şafii arkadaşlarımızın kesin görüşü şudur ki: Çocuk defnedildiğinde, telkin olunmaz. Telkin baliğlere hastır. Nevevi (Ravza) ve diğer kitablarmda böyle demiştir. Bu da gösteriyor ki çocuklar sorguya çekilmezler. Yukarda geçtiği gibi Hafız İbn Hacer’in fetvası da budur. (12)
Fâidelî Bir Mesele
İbn Cevzi, Enes (radıyallahü anh) ‘den merfûuan rivayet edilen şu hadisi, mevzu hadislerden saymıştır… ,
Kim, kına sürmüş olarak ölse, kabre konulunca Münker ve Ne-kir onu sorguya çekmezler. Münker, Nekire:
‘Ondan sor’ der. Nekir:
(Nasıl sorayım, üzerinde, İslâm nuru var) der
İbn Kayyim, bunu mevzuattan sayıp senedinde, Davud b. Sa-gir var, bu da Münker’ül-hadis1 tır, (Hadisleri kabul edilmez) demiş.
Ben diyorum ki, (üzerinde İslam nuru olan) sözü şu gelen hadisle tevil edilir!
(Yahudiler ve Hıristiyanlar boyanmazlar. Siz onlara muhalefet edin.)
Eğer hadisin aslı varsa, şöyle yorumlanır:
(Sünnet niyetiyle olan kına sürmek ise, o zaman ehl-i iman olduğu anlaşılır. Ve melek onu sorguya çekmez.) (13)