26- Kabrin Korkunçluğu, Mümine Kolaylığı ve Genişliği

Hakim, İbn Mace, Beyhaki ve Hennad Zühd’de Hazret-i Os­man, (radıyallahü anh) ‘ın kölesi Hâni’den rivayet ettiklerin göre şöyle demiştir:

(Hazret-i Osman bir kabrin başında durup sakallan ıslanıncaya ka­dar ağladı.) Ona:

(Cennet ve Cehennemden söz edildiği zaman ağlamıyorsun da, neden kabrin yanında ağlıyorsun?) denilince, o şöyle dedi:

Re sulu İlah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulsa, arkası daha kolay olur. Ondan kurtulamazsa, arkası daha zordur) ve (Ka­birden daha korkunç hiç bir manzara görmedim) diye buyurdu…

İbn Mâce, Berra’ (radıyallahü anh) ‘dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: .

(Bir cenaze ihtifalinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Bir kabrin kenarında durup ağladı, ağladı. Öyle ki yer ıslandı. Sonra, (Ey kardeşler, işte bunun için hazırlık yapınız)

diye buyurdu.

Ahmed, Nesai, İbn Mace, İbn Ömer (radıyallahü anhüma) ‘dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:

Medine’de bir adam öldü. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını kıldı ve (keşke doğduğu yerde ölmeseydi) buyurdu.

Halktan birisi;

(Neden Yâ Resûlallah?) dedi.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : (Kişi doğduğu yer­den başka bir yerde öldüğü zaman, doğduğu ve öldüğü yerler arası kadar Cennette ona yer verilir,) diye buyurdu.

Ebu’l-Kasım b. Mende, İbn Mesud (radıyallahü anh’den ri­vayet ettiğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Gurbette Ölenin kabri, ailesinden uzak olduğu kadar geniştir.)

İbn Mende, Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh) ’dan rivayet et­tiğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve Seîlem) şöyle buyur­muştur:

(Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çu­kurlarından bir çukurdur.)

Beyhaki (Azabü’l-Kabir) kitabında ve İbn Ebi’d- Dünya, İbn Ömer (radıyallahü anhüma) ’dan rivayet ettiklerine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur(Kabir ya cehennem çukurlarından bir çukur, veya cennet bah­çelerinden bir bahçedir.)

İbn Ebi Şeybe (Musarınef) de, Sâbuni (el-Maideteyn) de ve İbn-i Mende, Ali b. Ebû Tâlib (Kerremallahu Veçhemi) ‘dan rivayet et­tiklerine göre, şöyle demiştir:

(Kabir cehennem çukurlarından bir çukur veya cennet bahçe­lerinden bir bahçedir. Her gün üç sefer çağrır i’Ben kurtlar eviyim, karanlık eviyim, vahşet ve yalnızlık eviyim. )

İbn Mende, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) ‘dan rivayet etti­ğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur­muştur:

(Mümin kabrinde yeşil bir bahçe içindedir. Kabri ona yetmiş, zira genişlenir ve dolun ay gibi aydınlanır.)

Ali b. Muabbed, Muâz’e (radıyallahü anhâ) ‘dan rivayet etti­ğine göre şöyle demiştir:

Âişe (radıyallahü anhâ) ’ye:

(Yâ Âişe bize hiç bildirmiyorsun, kabre koyduklarımız ne olu­yor, başlarına ne geliyor) dedim.

Âişe (radıyallahü anhâ) :

(Eğer, mümin ise kabri kırk zira’ genişlenir.)

Kurtubi demiş ki, bu genişlik, kabrin sıkışması ve suâli bittikten sonradır. Kâfir ise ona asla genişlik olmaz.)

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘in (Kabir ya bir çukur­dur veya bir bahçedir) sözü bize göre hakikattir. Mecaz değil… Ka­bir hakiki olarak yeşillikle dolar. İbn Ömer (radıyallahü anhüma) hadisinde bu yeşilliğin reyhan çiçeği olduğunu belirtmiştir.

Bâzı âlimler ise bu hadisin mecaz olduğuna kail olmuşlar ve kabrin . bahçe olmasından kasıt, kabir suâlinin kolaylığı, hafifliği, emniyeti ve güzel hayatı, rahatı ve gözün görebileceği kadar geniş­liğidir. Nitekim, rahat yaşayan birisi için’filan cennettedir’ veya azap içinde olana’filan cehennemdedir’ denilir.

Kurtubi demiş ki, (birinci görüş daha üstündür)

İmam Ahmed (Zühd) de İbn Ebi’d- Dünya (Kitabü’l Kubûr) da,Vehb b. Münebbih’den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:

lsa (aleyhi’s-selâm) bir kabrin başında, havarilerle beraber du­ruyordu. Kabrin vahşetinden, karanlığından, darlığından söz ettiler. îsa (aleyhi’s-selâm) dedi ki -.

(Sizler, ana karnında kabirden daha dar bir yerde lah genişletmek istediği zaman genişletir.)

İbn Ebi’d- Dünya (S ek erata girenler) kitabında Ebû Ümâ arkadaşı Ebû Galip’den rivayet ettiğine göre;

(Şam’da bir genç sekerâta girdi. Amcasına (bilir inisin, beni anama bıraksa idi, bana ne yapardı?) dedi.

Amcası:

(Anan seni cennete kordu) dedi. O:

(Allah anamdan daha şefkatlidir,) dedi. Ve ruhunu teslim etti. Ben amcası ile beraber, kabrine girdim, (taş getirin) dedik, getir­diler. Kabrini yaptık. Bir taş düştü. Amcası eğildi, biraz bekledi. Ben ne yapıyorsun, dedim. O:

(Kabri nurla doldu, göz alacak kadar genişlendi) dedi.

Yine İbn Ebi’d- Dünya, Muhammed b. Ebban tarikiyle Hâı rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

(Bir kız kardeşimin oğlu vardı. (Ya dayı! Allah beni anama bı-raksaydı bana ne yapardı) dedi.

Ben (Cennete kordu) dedim.

O, (Vallahi Allah bana anamdan daha şefkatlidir) dedi. Sonra, ruhunu teslim etti) Onu gömdük. Ben kabrine baktım göz görünce­ye kadar genişlemiş. Arkadaşıma (gördüğümü görüyor musun?) de­dim. O;

(Evet, Allah mübarek etsin. Ben sanki, (Allah, bana anamdan daha şefkatlidir) diye söylediğini işitir gibiyim, dedi.

İbn Ebi’d- Dünya, ölüm konusunda Ebu Bekir b. Meryeıfc da bir üstadından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

O

Basra’da Hadremi oğullarından bir üstad vardı. Salih bir şa­hıs idi. Bir kardeşinin oğlu vardı. Cariyelere arkadaşlık ederdi. Genç olarak öldü. Amcası onu kabre koyup, üstünü düzeltince onun bâzı hallerinden şüphelendi. Kabrinden bâzı taşları aldı. Baktı ki kabri Basra çölünden daha geniştir. Ve O, ortasında duruyor. Sonra taş­lan geri yerine koyduktan sonra hanımından onun ne ameller işle­diğini sordu. Hanımı dedi ki:

Müezzin, kelime-i şehâdeti okurken, o, (Ben de aynen şahitlik ediyor ve yüz çevirenlere tebliğ ediyorum) diyordu.

Ebü’l-Hasan b. Berra, bitişik bir senedle, Şerik b. Abdullah’daiı rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

(Kûfe’de bir ölünün namazını kıldım ve kabrine gittim. Ben taş­ları düzeltirken, kabirden bir tas düştü. Kabri içinde Kabe ve tavaf bana göründü.)

(Dibac) kitabında, Ebu îshak İbrahim b. Ebu Süfyan el-Cebe-li’nin, Abdullah b. Muhammed el-Abesi’den işittiğine göre, Amr b. Müslim, bir kabir kazıcısından şöyle dediğini rivayet etmiştir:

(İki kabri kazmış tını. Üçüncüsünde idim. Sıcaklık başıma vur­du. Cübbemi, kazdığımın üzerine attım, gölgelendim. Ben o durum­da iken, Duru iki at üstünde iki adamın geldiğini gördüm. Birinci kabrin başında durdular. Biri, diğer arkadaşına (yaz* dedi. Öbü­rü (ne yazayım?) deyince:

(Fersah çarpı fersah yaz) dedi.

Sonra ikinci kabre gittiler. Yine (yaz) dedi. Arkadaşı (ne yaza­yım) deyince, (göz görecek kadar, yaz) dedi. Sonra içinde bulun­duğum kabre geldiler (yaz) dedi, (ne yazayım) sorusuna i

(Karış çarpı karış yaz) karşılığını verdi.

Ben oturup cenazeleri bekliyordum. Bir adam cenazesi geldi, be­raberinde az kişi vardı. Birinci kabrin başında durdular. Ben, (bu adam kimdir) dedim. Onlar;

(Bu sucu bir adamdı, çoluk çocuk sahibidir, hiç bir şeyi yoktu. Bu paraları (ona biz topladık. Ben (paraları ailesine bırakın) dedim. Onlarla beraber o kazıdığım yerde onu defnettim.

Sonra başka bir cenaze geldi, yanında yalnız bir iki taşıyıcı var­dı. Kabir sordular ve ikinci kabre geldiler. Ben bu adam kimdir, de­dim. Onlar;

(Garip bir insandı, çöplükte öldü, beraberinde hiç bir şey yok­tu) dediler. Ben de hiç bir şey almadım, oturdum, üçüncü kabri bek­liyordum. Yatsı vaktine kadar bekledim. Bir komutanın hanımının cenazesi getirildi. Ben ücret isteyince, ücreti başıma vurup, onu o üçüncü kabirde defnettiler.

İbn Ebi’d- Dünya, Cafer b. Süleyman’dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

(Bir adam, bir ölünün kabrine bırakılırken şöyle dediğini işit­miş:’Cenine ana karnında, kolaylık sağlayan Allah, sana kolaylık sağlamaya kadirdir’)

İbn Ebi’d- Dünya, Ebu Gatafan. el-Meriden rivayet ettiğine göre; Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) :

(Yâ Resûlallah, bazen bizi korkutsan, iyi olur. Acaba kabrin karanlığı ve darlığı nasıldır?) deyince, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Kişi içinde bulunduğu hâl üzere ölür) buyurdu.

Acûri, (Gureba) kitabında, Saîd b. Hâkim’den rivayet | ne göre, Ebû Yezid’e Bahreynli bir adam şöyle nakletmiştir:

(Bahreyn’de bir adamı yıkadım, etinin üstünde (Ne mutlu sa­na ya garip) yazılıydı. Eğilip baktım? o yazı, derisi ile eti arasında yazılmıştır.

İbn Asakir Tarihlinde Abdurrahman b. Umâre b. Uk-be b. Ebû Muayt’dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

Ahnef b. Kays’ın cenazesinde bulundum. Onu kabrine indi­renlerden birisi idim. Kabrini düzelttiğim vakit, göz alacak kadar kabrinin genişlediğini gördüm. Bunu arkadaşlarıma haber verdim. Benim gördüğümü göremediler.

Ebu’l-Hasan b. Sırri, -Kerâmatü’l-Evliya) kitabında İbrahim el-Hanefi’den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

Haccac-i Zalim, Mahan-el-Hanefi’yi kapısında astı.

—O kurrala-n, kapılarına asıyordu

— Biz O’nun asıldığı yerde geceleyin bir nur görüyorduk…

İbn Ebi Şeybe (Musarınef’de, Ebû Dâvud (Sünen) inde Âige (radıyallahü anhâ) ’dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:

(Necaşî vefat ettiği zaman, (devamlı olarak kabrinden bir nur’un göründüğünü) bize naklediyordular.

Ebû Nuaym Muğire b. Habib’den rivayetine göre;

Abdullah b. Galib el-Mudani, bir çarpışmada, şehid düştü. Def­nedildiği zaman, kabrinden misk kokusu duyuldu.

Kardeşlerinden birisi onu rüyasında gördü, ona ne yaptın, dedi. O;

(îyiyim) dedi. O;

(Nereye götürüldün) deyince}

(Cennete) dedi. Kardeşi;

(Ne ile?) dedi. O;

(Güzel imanla, uzun teheccütle, haramlara karşı durmakla) dedi. Kardeşi, (kabrinde bulunan bu güzel koku nedir?) dedi. O: (Okumak ve orucun kokusudur) dedi.

Ahmecf (Zühd) de, Mâlik b. Dinar’dan, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: i

(Abdullah b. Galib’in kabrine girdim. Toprağından aldım, bak­tım ki, misk kokuyor. Halk o topraktan almaya kapıldı. Sonra adam gönderilip kabri kapatıldı. (14)

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler