23- Kabrin Meyyitle Konuşması

Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle Ebû Said (radıyallahü anh) ‘ dan nakline göre, Resûluliah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurdu:

Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün konuşarak şöyle der:

‘Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.’

Mümin kul defin edilince’ kabir ona (enlen merhaba) diyerek (üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldı­ğında sana ne yapacağımı göreceksin,) der. Sonra, gözü kestiği ka­dar kabir ona genişleyip Cennete bir kapı açılır.

Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir (merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettiğim can sensin. Benimle baş­başa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin.) Kabir, onu öyle sıkıştırır ki kaburgaları birbirine geçer.

(Ravi dedi ki, Peygamber (sallallahü’aleyhi ve sellem) parmak­larını birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)

Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.

Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalaya­caklardır.

Râvi dedi ki: Resûluliah (sallallahü aleyhi ve sellem)

(Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennenjl çu­kurlarından bir çukurdur,) diye buyurdu.

Taberani, (Evsat) da Ebû Hüreyre Cradıyallahü anh) ıden rivâyetj ettiğine göre şöyle dedi:

(Bir cenazede Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Kabrin yanına oturdu ve şöyle dedi:

Her gün bu kabir anlaşılır bir lisanla şöyle çağırır:

‘Ey Âdem oğlu! Nasıl beni unuttun, benim yalnızlık ve gurbet diyarı olduğumu bilmiyor muydun?. Ben, vahşet ve kurt diyarıyım, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-ı Hak (celle celâlühü) benim geniş olmamı emrettiği zaman genişlenirim.’

Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki:

(Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çu­kurlarından bir çukurdur.)

Rasûlüllah:

Ebu Hacâc-es-Semâli’den rivayet edildiğine (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle ferman etti:

Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:

(Yazıklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnızlık ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oğlu üzerimde neşeyle gez­diğin zaman beni nasıl unuttun.)

Eğer ölü salih birisi ise, kabre karşı şöyle soracak: (Bu adam em­ri marufu işlemişse, münkerden kaçmışsa yine mi ona öfkelene­ceksin)

Kabir cevaben, (Öyle ise yeşilliğe dönüşürüm! Cesedi nura dö­nüşerek ruhu öylece Allah’a doğru yükselir) der.

İbn Mendeh (Ruhlar) babında Mucâhid tarikiyle Berâ b. Azib (radıyallahü anh) ‘den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ’den naklettiklerine göre:

Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanma oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta oturur­lar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yük­seltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çikmasiy-le birbirlerine müjde verirler:

(Bu güzel ruh kimindir ki semanm kapısı ona açıldı) derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.

Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk’m huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âla’yı İlliyine bırakılır. Cenâb-ı Hak (celle celâlühü) o meleklere:

(Siz şâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.) der. Kitabı mühürlenir ve illiyuıe (en yüksek makama) konulur.

Sonra Cenâb-ı Hak (kulumun ruhunu yere götürün) der. (Zira onlara öyle söz vermiştim.) Kabre konulunca kabir der:

(Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapa­cağımı göreceksin.) Gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından Cennete bir kapı açılır. (Allah’ın sana hazırladığı mükafatı gör) denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal) denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır.

İbn Ebi’d- Dünya, Abdullah b. Ebi Ubeyd (radıyallahü anh) ’dan rivayet ettiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle ferman etti:

Ölü kabirde oturur, kabri başındakilerin ayak sesini işitir, onun­la ilk önce kabri konuşur ve şöyle der:

‘Yazıklar olsun sana ey Âdem oğlu! Acaba darlığımdan, şidde­timden, korkulu ve kurtlu oluşumdan dünyada iken hiç uyarılma-dın mı? Sen buraya hazırlandın. Bana ne hazırladın?

İbn Ebi Şeybe Musarınaf adlı kitapta Abdullah b. Ömer dıyallahû anh) ’den rivayet edip dedi ki:

Kul kabre konulunca kabir onunla konuşur:

(Ey Âdem oğlu yalnızlık, karanlık ve hak diyarı olduğumu bil­miyor muydun? Seni kandıran neydi ki, sevinçli olarak etrafımda gezerdin.)

Eğer ölü mümin ise kabir ona genişlenir, yeşilliğe dönüşür ve ruhu Cennete yükselir.

Yine İbn Ebi Şeybe, Yezid b. Şecere’den rivayet ettiğine göre kabir kâfirlere der ki:

(Karanlıklı olduğumu, vahşetli, yalnızlık ve dar bir yer olduğu­mu düşünmüyor muydun? Gam ve kederli olacağımı hatırlamıyor muydun?)

Yine İbn Ebi Şeybe, Ubeyd b. Ömer’den rivayet ettiğine göre kabir insana şöyle der:

(Ey Âdem oğlu! Bana neyi hazırladın. Yalnızlık, gurbet ve kurt­ların menzili olduğumu bilmiyor muydun?)

İbn Ebi’d- Dünya, Ubeyd b. Ümeyr’den rivayet ettiğine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka şöyle konuşur:

(Ben karanlık, yalnızlık menziliyim. Eğer dünyada Allah’a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekânı olurum. Allah a isyan edenler-densen ben sana bir bela bir musibet olacağım. Ben mutîlerin sevi­neceği, âsilerin helak olacakları bir mekânım.)

Câbir’den merfûan rivayet edildiğine göre:

Kabir konuşacak bir lisana sahiptir. Ve şöyle der:

Ey insan oğlu! Beni nasıl unuttun? Vahşetli, gurbetti, kurtlu bir mekân olduğumu bilmiyor muydun?

Ebû Bekir b. Abdülaziz b. Cafer el-Hambeli, (El-Mesâni) ki­tabında müttesil bir sened ile Berrâ Eradıyallahü anh) ’dan rivayet ettiğine göre;

Bir cenaze merasiminde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber çıktık. Kabir henüz tamamlanmamış idi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki:

(Meyyit kabre bırakılınca yer onunla konuşur: (Vahşet, gurbet ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Bana ne hazırladın) diye sorar.

Beyhaki Şuab’de Bilal b. Sa’d’dan rivayet edip dedi ki: Hergün kabir şöyle sesleniyor:

(Ben gurbet, kurt ve vahşet diyarıyım. Ben Cehennem çukurla­rından bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.) Mümin kabre konulunca kabir onunla konuşur: Vallahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana ne yapacağımı bundan böyle göreceksin, der ve gö­zünün kestiği kadar ona genişlenir.

Kâfir kabre konulunca, kabir ona da şöyle seslenir: (Vallahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kişi sen­din. Şimdi ise, içime düştün. Sana ne yapacağımı göreceksin) der ve onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.

Deylemî, İbn Abbâs (radıyallahü anhüma) ’dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Kabirleriniz için hazırlanınız. Çünkü kabir hergün yedi sefer şöyle der ki:

 Ey zayıf olan insanoğlu! Bana gelmeden önce, kendine acı ki, ben de sana acıyayım.

İbn Ebi’d- Dünya (Kabirler) kitabında ve İbn MendeZer’den rivayet ettiklerine göre demiş ki:

Mümin kabre konulunca kabir ona şöyle seslenir:,

(Allah’a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?) Eğer salih biri ise, kabir köşesinden biri kabre, (yeşilliğe dönüş, ona rahmet ol) emrini verir, (Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok se­vimli biridir) der. Toprak da (işte şimdi ikrama müstahak oldu) der.

İbn Ebi’d- Dünya (Kabirler) kitabında Muhammed b. Subayh’den rivayet edip şöyle demiştir:

Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha ön­ce ölen komşuları ona:

(Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sa­na bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gere­kenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun) derler.

Kabir dahi, ona şöyle der:

(Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha Önce içime dü­şen akrabalarından ibret almadın mı? Onlarında gafil dolaşıp ergeç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi* ederken görmedin mi?)

Süfyân es-Sevri demiştir ki:

(Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bah­çelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa ka­bir ona Cehennem çukurlarından bir çukur olur.)

Hatip el-Bağdad (Tarihi) nde Yezid er-Rekkaş’dan rivayet edip dedi ki:

Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onları şöyle konuşturur:

(Ey bu çukurda yalnız kalan! Dostların ve ehlin seni yalnız bı­raktılar; bizden başka bugün herhangi bir dostun yoktur.)

Ravi dedi ki: Yezid bunu derken, ağlamaya başladı. Ve şöyle devam etti:

Müjdeler olsun o kimseye ki, amelleri salih olup ona eşlik eder. Veyi olsun o kimseye ki, amelleri kötü olup ona eşlik eder.

Beyhaki (Şuab-ı İman) da Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) ’dan rijvâyet ettiğine göre şöyle demiştir:

(Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki ge­ceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah tarafından elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah’ın hu­zurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağına veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. ikincisi de Haşır arefesi olan gecedir.) (3)

(1)  Bu, Müslim ve Buhari’nin Sahih bir senedle rivayet ettikleri hadise İşaret­tir. Berra’ (radıyallahü anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve Seli em) ‘e İpek bir kaftan hediye edildi. Sahabeler, giyip güzellik ve yumuşaklığından hayrette kaldılar. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Neden hayrette kalıyorsunuz. Allanın Cennet­teki mendiller) bundan daha güzel ve daha yumuşaktır) buyurdu.

….den ağladığım sorunca, kabrin daralmaması için, çocuğa şefkatden ağladım) dedi

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler