İlmin Fazileti ve Şerefi

İlmin fazîleti ve şerefi, Kur’ân-ı kerîmde âyet-i kerîmeler ile ve Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” hadîs-i şerîfleri ile meşhûr olmuştur. Büyük müctehîdlerden imâm-ı Şâfi’î hazretleri, “İlmin öyle bir şerefi vardır ki, her kimde o şereften az bir şey bile bulunsa, o kimse mesrûr ve memnûn olur. Eğer o nisbet bulunmasa, kederli ve mahzûn olur,” buyurmuştur.…

İlmin Mertebeleri

İlim öğretilirken, ilimlerin mertebelerine [sırasına] riâyet edilir. İlimde ve her şeyde emr-i ehem, emr-i mühim üzerine takdîm olunur [yanî çok mühim olan şey, mühim olan şeyden öne alınır]. İlimde ehem [en mühim] olan şey, maksada götüren şeydir. Buna göre lafızla alâkalı bahisler, manâ ile alâkalı bahislerden öne alınır. Çünki lafızlar manânın mukaddimesi olarak, manânın fehm…

İslamiyetin İlk Zamanları

11. Bölüm Arab kavmi, islâmiyyetin zuhûrundan evvel, dağınık bir takım ahâlîden ibâretdi. Bazısı at ve kısrak üzerinde dolaşarak yaşar, bazıları da ellerindeki deve, koyun, keçi sütleriyle râhat bir hâlde geçinirlerdi. Arab kavmi, harfleri birleştirip yazmayı bilmedikleri hâlde, lisanlarındaki genişlik, hayâl kuvvetlerindeki sağlamlık sebebiyle, aralarında meşhûr şâirler vardı. Aynı şekilde, medenî esâsları ve insânî hâlleri hiçbir…

İlk İslam Musannifleri

Tedvîn-i ilm ve tasnîf-i kitâb [İlmi toplayan ve kitâb tasnîf] eden zâtların ilki kimin olduğunda, âlimler arasında ihtilâf vardır. Bir rivâyete göre musannîf-i kirâmın evveli [kitâb yazanların ilki], hicretin 155. senesinde vefât eden, imâm-ı Abdülmelik bin Abdül’azîz bin Cüreyc el-Basrî hazretleri olduğu gibi, hicretin 156. senesinde vefât eden Ebü’n-Nasr Sa’îd bin Ebî Arûbe hazretlerinin ilk…

İslami İlimlerin Önceki İlimler İle Karışması

Emevî devleti zamânında, önceki ilimler nazara alınmamış ve onlara i’tibâr edilmemiştir. Abbâsî devletinin kurulmasından sonra, Abbâsî halîfelerinden ikinci halîfe Ebû Ca’fer Mansûr zamânında, önceki ilimlere rağbet gösterildi. Çünki, ikinci Abbâsî halîfesi fıkh ilminde mâhir ve kâmil olduğu gibi, felsefe ilmine ve bilhâssa ilm-i nücûma rağbeti vardı. Bu ilimlerin erbâbını seviyordu. Abbâsî halîfelerinden yedinci halîfe Abdüllah…

Tedvin ve Müdevvenatın Kısımları

Fazîlet ve kemâl erbâbının ma’lûmu olduğu üzere, kitâp yazma husûsunda musannifîn-i kirâm hazretlerinin [müelliflerin] görüşlerinin ve gâyelerinin farklı olması, ilmî kitâpların çoğalmasına sebeb olmuştur. Fakat manâ bakımından kitâplar 2’ye ayrılır: 1. kısım, ahbâr-ı mürseleyi [naklen gelen haberleri], 2. kısım, ilmî kâideleri ihtivâ eden kitâplardır. Naklen gelen haberleri ihtivâ eden kitâplar, târih kitâplarıdır. Bunlar nazm hâlinde…

Kitapların Şerhi

Ma’lûm olduğu üzere herbir müellif, yazdığı kitâbını açıklamaya ihtiyâç bırakmadan, manâlarının ve meselelerinin anlaşılması maksadıyla te’lîf etmiş olacağı tabi’î ve ma’lûm ise de, aşağıda açıklanacak olan üç sebepten dolayı, kitâplara şerh yazılmağa lüzûm ve ihtiyâç olduğu görülmüştür. Birincisi, müellifin ilimde sâhip olduğu mertebeye göre, te’lîf ettiği kitâp, latîf ve kısa ibârelerle arzû edilen manâlara tamâmen…

İslam Müelliflerinin Kısımları ve Halleri

İlim ve kemâl sâhiplerinin ma’lûmu olduğu üzere, mu’teber eserlerin erbâbından olan müellifler iki kısımdır: Birinci kısım, ilimde tam bir melekeye, kâfi dirâyete, sağlam tecrubelere, doğru ve isâbetli görüşe ve keskin bir anlayışa sâhip olan müelliflerdir. Böyle müelliflerin tasnîf ettikleri eserleri, basîret, keskin fikir ve isâbetli görüşlerin mahsûlü olması sebebiyle, i’tibâr ve şöhret kazanmıştır. Bu kısım…

İslami İlimler

Şehirlerde ve beldelerde tedâvülde olan ilimler iki kısımdır: Birinci kısım, tabi’î ilimlerdir. İkinci kısım, naklî ilimlerdir. Tabi’î olan ilimler, insanın fikir ve nazar [düşünme, inceleme] kuvveti ile hâsıl olur. Bu ilimlere, ulûm-i hikemiyye denir. Naklî olan ilimler, şer-i şerîfin vad’ından alınmış olan ilimlerdir. Bu ilimlere ulûm-i vad’ıyye-i nakliyye denir. Bu ilimlerin hepsi şerî’atin vad’ına, bildirmesine…

İlim Melekesi

Ma’lûm olduğu üzere, ilimde derinleşmek, ilmî kâideleri öğrenip, iyice kavramakla ve ilmî meselelere vâkıf olmak ve kaynaklardan meselesinin hükümlerini istinbât ve istihrâç [çıkarmak] husûsunda kuvvetli bir melekenin hâsıl olması ile mümkün olur. Meleke denilen şey, fehmin gayridir [anlamak ve bilmekden başka bir şeydir]. Melekelerin hepsi, cisme bağlı şeylerdir. Cismânî şeylerin hepsi duyu organlarıyla hissedilir. Bu…