Sual: Riya nedir? Riya ile yapılan ibadetler kabul olur mu?

Cevap: Ahlak kitaplarında geçen kalp hastalıklarının, yani kötü huyların mühimleri 60 adettir. Bunlardan 9.su riyadır. Riya, bir şeyi olduğunun tersine göstermektir. Kısaca, gösteriş demektir. Ahiret amellerini yaparak ahiret yolunda olduğunu göstererek, dünya arzularına kavuşmak demektir. Kısaca, dünya kazancına dini alet etmektir. İbadetlerini göstererek, insanların sevgisini kazanmaktır. [Sözleri veya ibadetleri riya ile olan kimsenin, din bilgisi varsa, buna münafık denir. Din bilgisi yoksa, buna din yobazı denir. Fen bilgisi olmayıp da, kendisini fen adamı tanıtıp, kendi görüşlerini, fen bilgisi olarak söyleyip, müslümanları aldatmaya, bunların dinlerini, imanlarını bozmaya çalışan İslam düşmanlarına zındık veya fen yobazı denir. Din yobazlarına ve fen yobazlarına aldanmamalıdır.]

Riya, ancak mülci olan ikrah yapılınca caiz olur. İkrah, bir kimseyi istemediği şeyi yapmaya zorlamak demektir. Ölümle veya bir uzvunu yok etmekle zorlamaya mülci ikrah denir. [Zâlimlerin, eşkiyanın işkence yapmaları da, mülci ikrah olur.] Bu zaman, zorlanan işi yapmak zaruret olur. Hapsetmekle ve dövmekle zorlamaya hafif ikrah denir. Hafif ikrah karşısında kalan kimsenin riya yapması caiz değildir. Riyanın zıttı, aksi ihlastır. İhlas, dünya faydalarını düşünmeyip ibadetlerini yalnız Allahü teâlânın rızası için yapmaktır. İhlas sahibi, ibadet yaparken başkalarına göstermeyi hiç düşünmez. Bunun ibadetlerini başkalarının görmesi ihlasına zarar vermez. Hadis-i şerifte, “Allahü teâlâyı görür gibi ibadet et! Sen görmüyor isen de, O, seni görmektedir” buyuruldu.

Başkalarının sevgisine ve methetmelerine kavuşmak için, dünya işleri ile onlara iyilik yapmak, riya olur. İbadet ile olan riya bundan daha fenadır. Allahü teâlânın rızasını hiç düşünmeden yapılan riya, hepsinden daha fenadır. İbadet yaparak Allahü teâlâdan dünya menfaatlerini istemek, riya olmaz. Yağmur duâsına çıkmak böyledir. İstihare yapmak da, böyledir. Ücret ile imamlık, hatiblik, muallimlik yapmak, sıkıntıdan, hastalıktan ve fakirlikten kurtulmak için âyet-i kerimeler okumak da, böyledir denildi. Bunlarda hem ibadet, hem de menfaat niyetleri bulunmaktadır. Ticaret maksadı ile hacca gitmek de böyledir. İbadet niyeti hiç bulunmazsa riya olurlar. İbadet niyeti çok olursa, sevap hâsıl olur.

İbadetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvik etmek niyeti ile olursa, yine riya olmaz ve çok sevap olur. Ramazan orucunu tutmakta riya olmaz. Allahü teâlânın rızası için namaza başlayıp, sonradan hâsıl olan riyanın zararı olmaz. Riya ile yapılan farzlar sahih olur. İbadet borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz. Et ihtiyacını karşılamak niyeti ile kurban kesmek caiz olmaz. Allahü teâlâ için ve bir insan için birlikte niyet ederek kurban kesmek caiz değildir. Allahü teâlânın rızası için olmayıp, yalnız hacdan, gazadan gelen için ve gelen emri, reisi karşılamak için kesilen hayvan leş olur. Kesmesi ve yemesi haram olur. Riyadan korkarak ibadeti terketmek caiz değildir. Allahü teâlânın rızası için namaza durup, namazı bitirinceye kadar hep dünya işlerini düşünürse, namazı sahih olur. Şöhrete sebep olacak şekilde giyinmek de riya olur. Din adamlarının, temiz, kıymetli elbise giymeleri lazımdır. Bunun için, imamların, Cuma ve bayram günleri ziynetli elbise giymeleri sünnettir.

Şöhret için vaaz vermek, nasihat etmek, kitap yazmak da riya olur. Vaaz, emr-i maruf ve nehy-i münker demektir. Münakaşa etmek, başkalarından üstün görünmek ve övünmek için ilim öğrenmek de, riya olur. Dünyalık elde etmek, yani mal, mevki elde etmek için ilim öğrenmek de, riya olur. Riya haramdır. Allahü teâlâ için olan ilim, Allahü teâlâdan korkmayı arttırır. Kendi ayblarını görmeye sebep olur. Şeytanın aldatmasına mâni olur. İlmini dünya kazancına, mala ve mevkiye kavuşmaya vasıta eden din adamlarına ulema-i su, yani kötü din adamları denir. Bunların gideceği yer, Cehennemdir. Herkesin yanında sünnetlere uygun olarak, yalnız iken ise, edeblere uymayarak yapılan ibadetler, riya olur.

Yapılan ibadetin sevâbını, ölü veya diri başkasına hediye etmek caizdir. Hac, namaz, oruç, sadaka, Kur’ân-ı Kerîm, mevlüt okumak, zikir ve duâ okumak sevaplarını başkasına hediye etmek, hanefi mezhebinde caizdir. Bu ibadetleri ücret karşılığı, pazarlık ederek yapmak caiz değildir. Allahü teâlâ için Kuran okuyup, verilen hediye kabul edilir. Maliki ve Şâfiî mezheplerinde, sadaka, zekat ve hac gibi mal ile yapılan ibadetlerin sevâbını hediye etmek caiz olup namaz, oruç ve Kur’ân-ı Kerîm okumak gibi beden ile yapılanları caiz değildir. Hadis-i şerifte, “Kabristandan geçen kimse on bir ihlas sûresi okuyup, sevâbını kabirdekilere hediye ederse, meyitler adedince sevap verilir” buyuruldu. Hanefi olan, sevâbını hediye eder. Maliki ve Şâfiî ise, meyitin afvı için duâ eder.

İbadetlerin sahih olması için, Allahü teâlânın rızası için yapmaya niyet etmek lazımdır. Niyet, kalp ile olur. Yalnız söylemek ile niyet edilmiş olmaz. Kalp ile birlikte olmak şartı ile söyleyerek niyet etmek caiz olur denildi. Kalp ile niyet, söz ile niyete benzemezse, kalpteki niyete bakılır. Yalnız yemin etmek böyle değildir. Yemin etmekte, söz esastır. İbadetlerde niyetin söz ile yapılacağını bildiren hiçbir hadis-i şerif ve haber mevcut değildir. Dört mezhebin imamları da bildirmemiştir. Niyet, ibadet yapmayı kalbe getirmek, hatırlamak değildir. Allahü teâlâ için yapmayı irâde etmek, istemek demektir. Niyet, ibadete başlarken yapılır. Daha önce, mesela bir gün önce yapılırsa, niyet olmaz. Buna emel, arzu, vaat denir. Mesela, hanefi mezhebinde oruca niyet etmek zamanı, bir gün evvel, güneşin batmasından başlayarak, ertesi gün, dahve-i kübra vaktine kadardır.

Başkalarının günaha girmemeleri için, bir kimsenin mubahları terketmesi iyi olur. Fakat sünnetleri, hatta müstehapları terketmesi caiz olmaz. Mesela gıybet yapmamaları için, misvak kullanmayı, sarık sarmayı, başı açık gezmeyi, merkebe binmeyi terketmek iyi olmaz. Misvak, misvak ağacının veya zeytin, dut ağaçlarının dalından kesilen bir çubuktur. Bir parmak kalınlığında, bir karış uzunluğundadır. Kadınların misvak yerine sakız çiğnemeleri de caizdir. Misvak bulamayan, baş ve şahadet parmaklarını dişlerine sürer. Bişr-i Hafi, sokakta başı açık yürürdü.

Günah işleyecek kimsenin, bu günahtan vazgeçmesi, Allahü teâlâdan korktuğu için veya insanlardan haya ettiği için, yahut başkalarının yapmasına sebep olmamak için olur. Allahü teâlâdan korkarak terketmenin alâmeti, o günahı gizli olarak da işlememektir. İnsanlardan haya etmek, onların kötülemelerinden korkmak demektir. Başkalarının günah işlemelerine sebep olmak, yalnız yapmaktan daha çok günahtır. Başkalarının bu günahı işlemelerinin günahları da, kıyamete kadar bunlara sebep olana yazılır. Bir hadis-i şerifte, “İnsan günahını dünyada gizlerse, Allahü teâlâ da, kıyamet günü, bu günahı kullarından saklar” buyuruldu. Herkese vera sahibi olduğunu bildirmek için, günahını saklamak ve gizli olarak devam etmek, riya olur.

İbadetlerini başkalarına göstermekten haya etmek caiz değildir. Haya, günahlarını, kabahatlerini göstermemeye denir. Bunun için, vaaz vermekten ve emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktan [din kitabı, ilmihal kitabı yazmaktan ve satmaktan] ve imamlık, müezzinlik yapmaktan, Kur’ân-ı Kerîm ve mevlüt okumaktan haya etmek caiz değildir. (Haya imandandır) hadis-i şerifinde haya, kötü, günah şeyleri göstermekten utanmak demektir. Müminin, önce Allahü teâlâdan haya etmesi lazımdır. Bunun için, ibadetlerini sıdk ile ihlas ile yapmalıdır.

Buhara âlimlerinden birisi, sultanın oğullarının sokakta abes oyun oynadıklarını gördü. Elindeki asa ile bunları dövdü. Kaçtılar. Babalarına şikayet ettiler. Sultan, bunu çağırıp, sultana karşı çıkanın habs olacağını bilmiyor musun dedi. Âlim, cevap olarak, Rahmana karşı çıkanın Cehenneme gideceğini bilmiyor musun dedi. Sultan, emr-i maruf yapmak vazifesini sana kim verdi dedi. Âlim, seni kim sultan yaptı cevabını verince, beni halife sultan yaptı dedi. Beni de, halifenin Rabbi vazifelendirdi dedi. Sultan, sana Semerkand şehrinde emr-i maruf yapmak vazifesini veriyorum dedikte, ben de kendimi bu vazifeden azlettim cevabını verdi. Bu cevabına hayret ettim, emrolunmadan, izin verilmeden vazife yaptığını söyledin. İzin verilince de, azlolunmanı istiyorsun dedi. Sen izin verince, sonra azledersin. Rabbimin verdiği vazifeden beni kimse azledemez dedi. Bu söz üzerine sultan, dile benden istediğini vereyim dedi. Gençlik halimi bana getir dedi. Bu iş elimden gelmez deyince, bana bir ferman yaz da, Cehennemdeki meleklerin reisi olan Mâlik, beni ateşte yakmasın dedi. Bunu da yapamam deyince, benim öyle bir sultanım var ki her şeyimi Ondan istiyorum. Her dilediğimi ihsan etti. Bunu yapamam hiç demedi, dedi. Sultan, beni duadan unutma diyerek serbest bıraktı.

Hadis-i şerifte, “Başkalarına gösteriş için namazını güzel kılan, yalnız olduğu zaman böyle kılmayan, Allahü teâlâyı tahkir etmiş olur” ve “Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey, şirk-i asgara yakalanmanızdır. Şirk-i asgar, riya demektir” ve “Dünyada riya ile ibadet edene, kıyamet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibadet ettin ise, sevaplarını onlardan iste denir” ve “Allahü teâlâ buyuruyor ki benim şerikim yoktur. Başkasını bana şerik eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlas ile yapılan işleri kabul eder” buyuruldu. İbadet, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, ihsanına kavuşmak için yapılan ibadet, ona tapınmak olur. Allahü teâlâya ihlas ile ibadet etmemiz emrolundu. Hadis-i şerifte, “Allahü teâlânın birliğine iman edenden ve namazı ve zekatı ihlas ile yapandan Allahü teâlâ razı olur” buyuruldu.

Resûlullah, Muaz bin Cebeli “radıyallahü teâlâ anh”, Yemene Vâli olarak gönderirken, “İbadetlerini ihlas ile yap. İhlas ile yapılan az amel kıyamet günü sana yetişir” ve “İbadetlerini ihlas ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidayet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler” ve “Dünyada haram edilmiş olan şeyler mel’undur. Ancak Allah için yapılan şeyler kıymetlidir” buyuruldu. Dünya nimetleri geçicidir. Ömürleri pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dinini vermek ahmaklıktır. İnsanların hepsi acizdir. Allahü teâlâ dilemedikçe, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. İnsana Allahü teâlâ kâfidir.

Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümiti kesmemelidir. Ümit, reca, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibadetleri zevkli olur. Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla olması lazımdır denildi. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve recasız korku caiz değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır. Hadis-i kudside, “Kulumu, beni zannettiği gibi karşılarım” buyuruldu. Zümer sûresindeki 53. âyet-i kerimesinde meâlen, “Allah bütün günahları affeder. O gafurdur, rahimdir” buyuruldu. Bunlardan, recanın fazla olması lazım geldiği anlaşılmaktadır. “Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez” ve “Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” hadis-i şerifleri de, havfın, korkunun fazla olması lazım geldiğini göstermektedir.

Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime,
titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime!

 

Tavsiye Yazı –> Kötü Ahlak ve İlaçları

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler

1 Yorum

Comments are closed.