Sual: Yaptığı ibadetlerler ile övünmek iftihar etmek caiz midir?
Cevap: Ucub, ahlak kitaplarından kötü huylar arasında zikredilir. Ucub, yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmektir. Yaptığı ibadetlerin, iyiliklerin kıymetini bilerek, bunların elden gitmesini düşünerek korkmak, üzülmek ucub olmaz. Yahut, bunların Allahü teâlâdan gelen nimetler olduğunu düşünerek, sevinmek de, ucub olmaz. Bunların Allahü teâlâdan gelen nimetler olduğunu düşünmeyerek kendi yaptığını, kazandığını sanarak sevinmek, kendini beğenmek, ucub olur. Ucubun zıddına minnet denir. Minnet, nimete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuşmadığını, Allahü teâlânın lutfü ve ihsanı olduğunu düşünmektir. Böyle düşünmek, ucub tehlikesi olduğu zaman farz olur. Diğer zamanlarda ise müstehaptır. İnsanı ucba sürükleyen sebeplerin başında cehalet ve gaflet gelmektedir. Bu ucubdan kurtulmak için, her şeyin Allahü teâlânın dilemesi ile ve yaratması ile meydana geldiğini ve akıl, ilim, ibadet etmek, mal ve mevki gibi kıymetli nimetlerin, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduklarını düşünmek lazımdır. Nimet, insana faydalı olan, tatlı gelen şey demektir. Bütün nimetleri gönderen Allahü teâlâdır. Ondan başka yaratıcı ve gönderici yoktur.
Ashâb-ı kiramdan bazıları, Huneyn gazasında, askerin çokluğunu görerek, artık biz hiç mağlub olmayız dedi. Bu sözler Resûlullahın mübarek kulağına gelince, üzüldü. Bunun için, harbin başlangıcında nusret-i ilâhî yetişmeyip, mağlubiyet başladı. Sonra, Cenab-ı Hak merhamet ederek, zafer nasip etti. Davud aleyhisselâm, duâ ederken, “Ya Rabbi! Evlatlarımdan birkaçının namaz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir” demişti. Buna karşılık Allahü teâlâ, “Ben dilemeseydim, kuvvet ve imkan vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı” buyurdu. Davud aleyhisselâmın bu sözü gayret-i ilâhiyeye dokundu, tarih kitaplarında yazılı olan sıkıntıların başına gelmesine sebep oldu. Kibre sebep olan şeyleri yukarda bildirmiştik. Bunlar ucuba da sebep olurlar. Allahü teâlânın nimetlerine şükretmek de, büyük bir nimettir.
Ucubun zararları, afetleri çoktur: Kibre sebep olur. Günahları unutmaya sebep olur. Günah kalbi karartır. Günahlarını düşünen kimse, ibadetlerini büyük görmez. İbadet yapmanın da, Allahü teâlânın lütfu, ihsanı olduğunu düşünür. Ucub sahibi, Allahü teâlânın mekrini ve azabını da unutur. Başkalarından istifade etmekten mahrum kalır. Kimse ile meşveret etmez, danışmaz.
Hadis-i şerifte, “Üç şey, insanı felakete sürükler: Buhl, heva ve ucub”. Buhl sahibi, yani hasis kimse, Allaha karşı ve kullara karşı olan hakları ve vazifeleri ödemekten mahrum olur. Hevasına, yani nefsinin arzularına uyan ve ucub sahibi olan, yani nefsini beğenen kimse, muhakkak helaka, felakete düçar olur. İmam-ı Gazali buyurdu ki “Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Hased, riya, ucub. Kalbini bunlardan temizlemeye çalış!” Ucub sahibi, hep ben, ben der. Toplantılarda baş tarafta bulunmak ister. Her türlü sözünün kabul olunmasını ister.
Hadis-i şerifte, “Günah işlemezseniz, daha büyük günaha yakalanmanızdan korkarım. O da, ucubdur” buyuruldu. Günah işleyenin boynu bükük olur. Tövbe edebilir. Ucub sahibi, ilmi ile ameli ile mağrur olur. Egoist olur. Tövbe etmesi güç olur. Günah işleyenlerin iniltileri, Allahü teâlâya, tesbih çekenlerin övünmesinden iyi gelir. ucubun en kötüsü, hatalarını, nefsinin hevasını beğenmektir. Hep nefsine uyar. Nasihat kabul etmez. Başkalarını cahil sanır. Halbuki kendisi çok cahildir. Bidat sahipleri, mezhepsizler böyledirler. Bozuk, sapık itikatlarını ve amellerini, doğru ve iyi bilip, bunlara sarılmışlardır. Böyle ucubun ilacı çok güçtür.
Mâide sûresinin, “Kendinize bakınız. Kendiniz doğru yolda oldukça, başkalarının sapıtması size zarar vermez!” mealindeki 108. âyet-i kerimesinin mânâsını Resûlullahtan sordular. Cevabında, “İslamiyetin emirlerini bildiriniz ve yasak ettiklerini anlatınız! Bir kimse ucub eder, sizi dinlemezse, kendi halinizi ıslah ediniz” buyurdu. Ucub hastalarının ilacını hazırlayan âlimler, Ehl-i sünnet alimleridir. Fakat bu hastalar hastalıklarını bilmedikleri, kendilerini sıhhatli sandıkları için, bu tabiblerin nasihatlerini, ilimlerini kabul etmezler, felakette kalırlar. Halbuki bu âlimler, Resûlullahtan aldıkları ilaçları, hiç değiştirmeden, bozmadan sunmaktadırlar. Cahiller, ahmaklar, bu ilaçları, onların yaptıklarını sanır. Hak yolda bulunduklarını zannederek, kendilerini beğenirler.
Tavsiye Yazı —> Şeytanın Hileleri Nelerdir?