Bir fiilden [işten] bir eser meydâna gelirse, o eser o fiilin [işin] netîce ve semeresi olur. Bu esere fayda denildiği gibi, fiilin [işin] sonunda olması bakımından da gâye denir.
Fiilin [İşin] faydası ve gâyesi aynı şey olmakla berâber, i’tibâr bakımından farklıdır. Fiilin [İşin] netîcesinde ortaya çıkan eser, fâilin [işi yapanın] o işe yönelmesine sebep olursa, buna, o fâil [işi yapan] için garaz ve maksûd denir. Fâilin Fiiline [işi yapanın işine] nisbetle ise illet-i gâiyye denir.
Garaz ve illet-i gâiyye aynı şey iseler de, i’tibâr bakımından farklıdırlar.
Fiilin [İşin] netîcesinde ortaya çıkan eser, fâilin [işi yapanın] o işe yönelmesine sebep olmazsa, yalnız fayda ve gâye olur. Bu hâlde gâye, illet-i gâiyyeden dahâ umûmîdir. Buna göre ilmin gâyesi, ilmin öğrenilmesine sebep olan şeydir.
Âlet ilimlerinin dışındaki ilimlerin gâyesi, bu ilimlerin bizzat kendilerinin elde edilmesinden ibârettir. Çünki âlet ilimlerinin dışındaki ilimlerden, başka faydalar da elde edilse bile, bu ilimlerin bizzat kendilerinin elde edilmesi maksaddır. Fakat, âlet ilimlerinin gâyesi ise, kendileri değil, kendilerinden başka ilimlerin elde edilmesidir. Çünki, âlet ilimlerinin keyfiyyeti, amele müteallıkdır, yanî amel ile alâkalıdır. Bundan maksad ise işin meydâna gelmesidir. O amel [iş] ister kendisi maksad olsun, ister maksad olmayıp başka bir iş için olsun, ilimlerin son gâyesi olur
(Mahzenu’l-ulûm)