Müfessîr olmanın şartları ve âdâbı ilmi:
Bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin tefsîri ile alâkalı şartlardan ve edeblerden bahseden bir ilim olup, âlimler tarafından ehemmiyyet verilmiş ve tefsîr-i şerîf kitâplarında bu husûsta mühim bilgiler yazılmıştır.
Müfessîre lâzım olan edâtların manâlarına âit ilim:
Bu ilim, müfessîrlere lâzım olan edâtların manâlarından bahseder. Burada edâtlardan maksadın, harfler ve harflere benzeyen isimler, fiiller ve zarflar olduğu âlimler tarafından beyân edilmiş ve bu husûs ile alâkalı kitâplar yazılmıştır.
Âyet-i kerîmelerin mekkî ve medenî olmalarından bahseden ilim:
Bu ilim, Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin, nâzil olduğu yerlerden ve bununla alâkalı bazı bilgilerden bahseder.
Ma’lûm olduğu üzere, âyet-i kerîmeler ya mekkî ya medenî olur. Yanî Kur’ân-ı kerîm âyetleri, Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtasıyla Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” yâ Mekke-i mükerremede, yâ Medîne-i münevverede nâzil olmuştur.
Tefsîr kitâblarından çıkararak Kur’ân-ı kerîmin nüzûl, iniş sırasına göre, mekkî ve medenî olan sûreler aşağıda gösterilmiştir.
Mekkî, [Mekke-i mükerremede nâzil olan] sûreler:
Sûrenin İsmi Âyet sayısı
1– Alak Sûresi (19)
2– Nûn [Kalem] Sûresi (52)
3– Müzemmîl Sûresi (20)
4– Müddessîr Sûresi (56)
5– Tebbet Sûresi (5)
6– Şems Sûresi (15)
7– A’lâ Sûresi (19)
8– Leyl Sûresi (21)
9– Fecr Sûresi (30)
10– Duhâ Sûresi (11)
11– İnşirâh Sûresi (8)
12– Asr Sûresi (3)
13– Âdiyât Sûresi (11)
14– Kevser Sûresi (3)
15– Tekâsür Sûresi (8)
16– Mâûn Sûresi (7)
17– Kâfirûn Sûresi (6)
18– Fîl Sûresi (5)
19– İhlâs Sûresi (4)
20– Necm Sûresi (62)
21– Abese Sûresi (41)
22– Kadr Sûresi (5)
23– Bürûc Sûresi (22)
24– Tîn Sûresi (8)
25– Kureyş Sûresi (4)
26– Kâria Sûresi (11)
27– Kıyâme Sûresi (40)
28– Hümeze Sûresi (9)
29– Mürselât Sûresi (50)
30– Kâf Sûresi (45)
31– Beled Sûresi (20)
32– Târık Sûresi (17)
33– Kamer Sûresi (55)
34– Sâd Sûresi (88)
35– A’râf Sûresi (206)
36– Cin Sûresi (28)
37– Yâsîn Sûresi (83)
38– Fürkân Sûresi (77)
39– Fâtır Sûresi (45)
40– Meryem Sûresi (98)
41– Tâhâ Sûresi (135)
42– Vâkıa Sûresi (96)
43– Şuârâ Sûresi (227)
44– Neml Sûresi (93)
45– Kasâs Sûresi (88)
46– İsrâ Sûresi (111)
47– Yûnüs Sûresi (109)
48– Hûd Sûresi (123)
49– Yûsüf Sûresi (111)
50– Hicr Sûresi (99)
51– En’âm Sûresi (165)
52– Saffât Sûresi (182)
53– Lokmân Sûresi (34)
54– Sebe’ Sûresi (54)
55– Zümer Sûresi (75)
56– Mü’min Sûresi (85)
57– Fussilet (Hâ-mîm) Sûresi (54)
58– Şûrâ sûresi (53)
59– Fâtiha Sûresi (7)
60– Zuhrûf Sûresi (89)
61– Duhân Sûresi (59)
62– Câsiye Sûresi (37)
63– Ahkâf Sûresi (35)
64– Zâriyât Sûresi (60)
65– Gâşiye Sûresi (26)
66– Kehf Sûresi (110)
67– Nahl Sûresi (128)
68– Nûh “aleyhisselâm” Sûresi (28)
69– İbrâhîm “aleyhisselâm” Sûresi (52)
70– Enbiyâ “aleyhimüsselâm” Sûresi (112)
71– Mü’minûn Sûresi (118)
72– Secde Sûresi (30)
73– Tûr Sûresi (49)
74– Mülk Sûresi (30)
75– El-Hâkka Sûresi (52)
76– Meâric Sûresi (44)
77– Nebe’ Sûresi (40)
78– Nâziât Sûresi (46)
79– İnfitâr Sûresi (19)
80– İnşikâk Sûresi (25)
81– Rûm Sûresi (60)
82– Ankebût Sûresi (69)
83– Mutaffifîn Sûresi (36)
84– Tekvîr Sûresi (29)
Medenî [Medîne-i münevverede nâzil olan] sûreler:
Sûrenin İsmi Âyet sayısı
1– Bakara Sûresi (286)
2– Enfâl Sûresi (75)
3– Âl-i İmrân Sûresi (200)
4– Ahzâb Sûresi (73)
5– Mümtehıne Sûresi (13)
6– Nisâ Sûresi (176)
7– Zilzâl Sûresi (8)
8– Hadîd Sûresi (29)
9– Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” Sûresi (38)
10– Ra’d Sûresi (43)
11– Rahmân Sûresi (78)
12– Heletâ ale’l-insân Sûresi (31)
13– Talâk Sûresi (12)
14– Beyyine Sûresi (8)
15– Haşr Sûresi (24)
16– Felak Sûresi (5)
17– Nâs Sûresi (6)
18– İzâcâe Sûresi (3)
19– Nûr Sûresi (64)
20– Hac Sûresi (78)
21– Münâfikûn Sûresi (11)
22– Mücâdele Sûresi (22)
23– Hucûrât Sûresi (18)
24– Tahrîm Sûresi (12)
25– Saf Sûresi (14)
26– Cum’a Sûresi (11)
27– Tegâbün Sûresi (18)
28– Feth Sûresi (29)
29– Tevbe Sûresi (129)
30– Mâide Sûresi (120)
Mekke-i mükerremede Resûl-i muhterem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine en son, hangi sûre-i şerîfenin nâzil olduğu husûsunda büyük âlimler arasında ihtilâf olundu.
(Sûre) kelimesinin, hemze ile veyâ hemzesiz olarak yazılması câizdir. Bir rivâyete göre, hemze konması “süûr” lafzından alınmış olması i’tibâriyledir. “Süûr” kâsede kalan su ma’nâsınadır. Buna göre, Kur’ân-ı azîmüşşândan bir bölüm ma’nâsına gelir. “Sûre” kelimesinin hemzesiz yazılması da “sûr-ül-medîne” ifâdesinden alınmış olması i’tibâriyledir. Böyle bir münâsebet kurulması, şehrin sûrları şehri kuşattığı gibi, Kur’ân-ı kerîmin sûreleri de Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinden bir kısmını kuşatıp, içine alması bakımındandır.
Kur’ân-ı kerîmin sûrelerinden en kısası üç âyettir.
Âyet, Kur’ân-ı kerîmden bir bölüm olup, en kısa âyet 6 harftir.)
Büyük âlimlerden Dahhâk ve Atâ hazretlerinin bildirdiklerine göre, Mekke-i mükerremede nâzil olan sûrelerden, en son nâzil olan sûre, “Mü’minûn” sûresidir.
Yine büyük âlimlerden Mücâhid hazretlerinin bildirdiğine göre, Mekke-i mükerremede en son nâzil olan sûre, “Mutaffifîn” sûresidir.
Mekke-i mükerremede nâzil olan sûrelerin tamâmı, 83 sûredir. [Ba’zılarına göre 84’dür.]
Müfessîrlerden ba’zılarının bildirdiğine göre, “Mâide” sûresi, “Tevbe” sûresinden dahâ önce nâzil olmuşdur.
Bazı rivâyetlere göre “Fâtiha sûresi”, bir defa Mekke-i mükerremede, bir def’a da Medîne-i münevverede nâzil olmuşdur.
Fâtiha-i şerîfe sûresinin bir çok ismi olup, bir kısmı şunlardır: Fâti- hat-ül-kitâb, Fâtihat-ül-Kur’ân, Ümm-ül kitâb, Ümm-ül Kur’ân, El-Kur’ân- ül-azîm, Seb-ul-mesânî, El-Vâfiye, El-Kenz, El-Kâfiye, El-Esâs, En-nûr, Sûret-ül-hamd, Sûret-üş-Şükr, Eş-Şifâ, Eş-Şâfiye, Sûret-üd-Düâ, Sûret-üs-Salât, Sûret-ü ta’lîm-ül-mes’ele, Sûret-ül-münâcât, Sûret-üt-tefvîz.
Yerde ve gökte nâzil olan âyetler ile alâkalı ilim:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarından olup, yerde ve gökte nâzil olan âyet- i kerîmelerden bahseder.
Yerde nâzil olan âyet-i kerîmeler Mekkî ve Medenî olan sûrelerdir. Gökde nâzil olan âyet-i kerîmeler, Bakara sûresinin sonundaki âyet-i kerîmelerdir. Bu âyet-i kerîmeler, Resûlü Ekrem’e “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, Mi’râc gecesinde nâzil olmuştur.
Önce ve sonra nâzil olan âyetler ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarından olup, Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin nâzil olmalarının öncelik ve sonralıklarından bahseder.
Kur’ân-ı kerîmin nüzûl sebebleri ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kolları olan ilimlerdendir. Sûrelerin ve âyet-i kerîmelerin nüzûl sebeblerinden, vakti ve mekânı ile alâkalı diğer hâllerden bahseder.
Bu ilmin temeli, selefden nakledilen meşhûr ilk bilgilerdir. Bu ilmin maksadı, âyet-i kerîmelerin nüzûl sebepleri ile alâkalı ve sâir hâllerini zabt etmekden ibâretdir. Bu ilmin fâidesi ise, Kur’ân-ı kerîmin manâ-ı şerîfesine ve manâ-ı Kur’âniyyeden ahkâm-ı şer’iyyenin istihrâc ve istinbâtına vukûfiyet kazanmaktır.
Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin nüzûl sebeblerini ve diğer hâllerini bilmeden tefsîr etmenin mümkün olamayacağı âlimler tarafından beyân buyurulmuştur.
Bazı Sahâbenin “radıyallahü teâlâ anhüm” lisanı üzere nâzil olan âyetleri bilme ilmi:
İlm-i tefsîr-i şerîfin kollarından olan bu ilim, ba’zı Sahâbe-i kirâm hazretlerinin lisanı üzere nâzil olan âyet-i kerîmelerden bahseder.
Tekrâr nâzil olan âyetleri bilme ilmi:
Kur’ân-ı kerîmin tekrâr nâzil olan bazı âyet-i kerîmelerinden bahs eden bu ilim de, tefsîr ilminin kollarındandır.
Hükmü nüzûlünden sonra ve nüzûlü hükmünden sonra olan âyetler ilmi:
Bu ilim de tefsîr ilminin kollarındandır. Hükmü nâzil olmasından sonra ve nüzûlü hükmünden sonra olan âyet-i kerîmelerden bahseden bir ilimdir.
Müstakil ve cem’an nâzil olan âyetler ilmi:
Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinden, müstakil olarak ve toplu olarak nâzil olan âyetlerinden bahseden ilimdir.
Cebrâîl aleyhisselâmın yalnız olarak ve diğer meleklerle birlikde getirdiği âyetleri bilme ilmi:
Tefsîr ilminin kollarından biri olan bu ilim, Resûl-i Ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” Cebrâîl aleyhisselâmın tek başına veyâ meleklerden bir cemâ’at ile getirmesiyle nâzil olan âyet-i kerîmelerden bahseder.
Bazı Peygamberlere de nâzil olan ve olmayan âyetler ilmi:
Bu ilim, Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” ba’zılarına da nâzil olan âyet-i kerîmelerden ve Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetinden önce hiçbir Peygambere nâzil olmayan âyet-i kerîmelerden bahseder.
Âyet-i kerîmelerin fâsılaları ilmi:
Bu ilim, tefsîr-i şerîf ilminin kollarından olup, âyet-i kerîmelerin fâsılalarından, birbirinden ayrılma yerlerinden bahseder.
Bazı âlimler tarafından açıklandığına göre, fâsıla, âyet-i kerîmelerin sonlarında bulunan kelimelerdir. Şiirdeki kâfiye gibi. Fâsıla ile âyet başı arasında fark vardır.
Fâsıla kendinden sonraki kelâmdan ayrılmış olan kelâm demektir. Bu kelâm bazen âyet-i kerîmenin başı olur, bazen da olmaz.
Âyet-i kerîmelerin başları bazen kendinden sonraki kelâmdan ayrı olur, bazen da ayrı bir kelâm olmaz.
Müteşâbih âyetler ilmi:
Müteşâbih âyetlerden bahs eden bu ilim de, tefsîr ilminin kollarından bir ilimdir. Bu ilme dâir ilk kitâb yazan âlim İmâm-ı Kisâî hazretleridir.
İmâm-ı Sehâvî’nin de bu ilimle alâkalı manzûm bir eseri vardır. Diğer âlimler tarafından da bu ilmle alâkalı kitâblar yazılmışdır.
Hazârda ve seferde nâzil olan âyetler ilmi:
Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ikâmet hâlinde iken ve seferde bulunduğu sırada, nâzil olan âyetlerden bahs eden bu ilim de, tefsîr ilminin kollarındandır. (Hazarî); belde ve vatanda ikâmet eden kimse için kullanılır. (Seferî), belde ve vatandan başka bir yere sefer eden kimse için kullanılır. (Âyet-i hazarî ve seferîden murâd, Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine, hazâr ve seferde nâzil olan âyet-i celîlelerdir.)
İkâmet hâlinde nâzil olan âyetler çoğunluktadır. Seferde iken (40) kadar âyet-i kerîmenin nâzil olduğunu İmâm-ı Süyûtî hazretleri (Itkân) adındaki eserinde bildirmiştir.
Gündüz ve gece nâzil olan âyetler ilmi:
İlmi tefsîrin kollarından olan bu ilim, âyet-i kerîmelerin gündüz veyâ gece nâzil olmalarından bahseder.
Âlimler tarafından bildirildiği ve açıklandığına göre, Kur’ânı kerîmin âyetlerinin ekserîsi gündüz nâzil olmuşdur. Gece nâzil olan âyet-i kerîme sayısının 15’e ulaştığını İmâm-ı Süyûtî (Itkân) adlı eserinde bildirmiştir.
Yazın ve kışın nâzil olan âyetler ilmi:
Kur’ân-ı kerîmin, yaz mevsiminde ve kış mevsiminde nâzil olan âyetlerinden bahseden bir ilim olup, tefsîr ilminin kollarındandır.
Yatakta ve uykuda nâzil olan âyetler ilmi:
Tefsîr ilminin kollarından olan bu ilm, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yatakda ve uykuda iken, bazı âyet-i kerîmelerin nâzil oluş sûretlerinden bahseder.
Lafz bakımından bitişen, manâ bakımından ayrılan âyetler ilmi:
Tefsîr ilminin kollarından bir ilmdir. Bu ilim, lafz bakımından bitişen ve ma’nâ bakımından ayrılan âyet-i kerîmeler ile alâkalı müşkilleri hâlletme husûsunda son derece faydalı olduğundan, tefsîr âlimlerince mühim ve itinâ gösterilen kıymetli bir ilimdir.
Âyet-i kerîmelerin ve sûrelerin münâsebeti ilmi:
Kur’ân-ı azîmüşşân, i’câz tarzlarını ve belâgat üslûblerini taşıdığı gibi, sûrelerinin ve âyetlerinin birbiriyle münâsebetleri, tertîbleri ve aralarındaki irtibât da i’câz üslûbu üzeredir. Bu sebeple âlimler, Kur’ân-ı kerîmin bu mühim husûsiyyetinin beyânına da i’tinâ göstererek, bu konuda kitâplar yazmışlardır.
Sûrelerin başlangıçları ilmi:
Tefsîr ilminin kollarından olan bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin sûrelerinin başlangıçlarından bahseder.
Beyân ilmi âlimlerine göre, “hüsnü ibtidâ [güzel başlangıç]” belâgattan sayılmıştır. Bu sebeple kelâmın, sözün, nazm ve kalıb bakımından en tatlı ve en akıcı, manâ bakımından da en doğru ve en açık olması ve her bakımdan belâgat ilmine tam uygun düşmesi aranır. Kur’ân-ı kerîmin sûrelerinin başlangıçları ise, en güzel, en belîg ve en mükemmel şekilde olduğu âşikârdır.
Kur’ân-ı kerîmde başlangıçlar ve bilhâssa Fâtiha sûresinin tamâmı, belâgatın her çeşidini taşımaktadır.
Fâtiha-ı şerîfe, ilm-i zât ve sıfat, ilm-i nübüvvet ve ilm-i meâd ve ibâdât, ilm-i sülûk ve ilm-i kasâs gibi Kur’ân-ı kerîmde bildirilen ilimleri en güzel lafızlarla ve duraklarla bütün yüksek maksadları şâmildir. Yanî bu özellikleri taşımakdadır.
Büyük âlimlerden İbni Ebî Esba’ hazretleri, sûrelerin başlangıçları ilmine dâir (el-Havâtır-üs-savânih fî esrâr-il fevâtıh) adındaki kitâbı yazmış ve sûrelerin başlangıçlarının çeşidlerini bildirmiş, bu konu ile alâkalı faydalı bilgiler vermiştir.
Sûrelerin sonları ilmi:
Bu ilim de sûrelerin başlangıçları ilmi gibi, bedi’ manâları, duâları, nasîhatları, farzları, tahmîd ve tehlîli, mevâız, va’d ve vaîdi şâmildir. Bu sebeble âlimler, Kur’ân-ı kerîm ile alâkalı mühim bahsleri anlatırken, sûrelerin hâtimelerinden, sonlarından da bahsetmişlerdir. (Allahü teâlâ onların kabrlerini kıyâmete kadar nûrlandırsın!)
Muhkem ve müteşâbihât ilmi:
Bu ilim, muhkem ve müteşâbih olan âyet-i kerîmelerden bahseden bir ilim olup, tefsîr ilminin kollarındandır.
“Muhkem”, ma’nâsı açık olan âyet-i kerîmelere denir. “Müteşâbih”, manâsı kapalı olup, murâd olan manâ anlaşılamadığından, hakîkatı Allahü teâlânın ilmine havâle olunan âyet-i kerîmelere denir.
Vücûh ve nezâir ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır.
(Vücûh) kelimesi, çeşidli ma’nâlarda kullanılan müşterek lafza denir. “Emr” sözü gibi. Bir rivâyete göre “nezâir” lafzlarda, “vücûh” ise manâda kullanılır.
Bazı âlimler, bir kelimenin 20 veyâ 20’den az veyâ çok manâ taşıması bakımından “vücûh” ve “nezâir”in, i’câzın delîllerinden olduğunu ve böyle çok manâ taşıyan lafızların beşer sözünde bulunmadığını bildirmişlerdir.
“Vücûh” ve “nezâir” kelimeleri, bir lafzı sâdece bir ma’nâya tahsîs etmeyip, birbirine zıd olmayan çeşidli manâlara hamletmektir, diye açıklanmıştır.
“Vücûh” kelimesine misâl, “Hedy” kelimesinin Kur’ân-ı kerîmde 17 ayrı manâda geçmesidir. Bu ma’nâlar şöyledir: 1- Sebât, 2- Beyân, 3- Din, 4- Îmân, 5- Düâ, 6- Rüsûl-i kirâm “aleyhimüsselâm”, 7- Kitâb, 8- Ma’rifet, 9- Nebî, 10- Kur’ân, 11- İstircâ’, 12- Huccet, 13- Tevhîd, 14- Sünnet, 15- Islâh, 16- İlhâm, 17- İrşâd.
“Nezâr” kelimesinin misâli de, Kur’ân-ı kerîmde geçen her “burûc” kelimesi olup, yıldız manâsınadır. Fakat âyet-i kerîmede geçen “fî bürûcin müşeyyedetin” lafzındaki “bürûc” kelimesi, yıldız ma’nâsına olmayıp, müstesnâ olarak “Kusûrun hasînetin” (sağlam köşkler) diye tefsîr edilmişdir.
İkinci olarak, Kur’ân-ı kerîmdeki her “salât” kelime-i celîlesi “İbâdet ve rahmet” manâsınadır. Fakat “salevât ve mesâcid” lafızları istisnâ olarak “emâkin” (mekânlar) diye tefsîr edilmiştir.
Üçüncü olarak, “Kunût” lafz-ı celîli, “tâ’at” manâsınadır. Fakat “küllün lehû kânitûn” âyet-i kerîmesindeki “kânitûn” lafzı, “makrûn”, yakındırlar diye tefsîr edilmiştir. Bunların benzerleri olan lafızlar da böyledir.
Mütekaddimîn âlimlerinin büyüklerinden, Mukâtil bin Süleymân ve müteahhirîn âlimlerin büyüklerinden, İbni Cevzî, İbni Dâmigânî, Ebul-Hasen Muhammed bin Abdüssamed Mısrî ve İbni Fâris hazretleriyle diğer âlimler, ilm-i vücûh ve nezâir ile alâkalı kitâb te’lîf buyurmuşlardır.
Mütevâtir ve meşhûr kırâatler ilmi:
Bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin kırâatinin kısımlarından bahseden bir ilim olup, tefsîr ilminin kollarındandır.
Kırâat ilmine dâir kitâblarda bildirildiğine göre, büyük âlimlerden Kâdî Celâleddîn Belkînî hazretlerinin rivâyetine göre kırâatin, (mütevâtir, meşhûr, âhât ve şâz) kısımlarına ayrıldığı bildirilmiştir.
Mütevâtir kırâet, kırâat-i seb’adır. Bu kırâetler, Nâfi’, İbni Kesîr, Ebû Amr, İbni Amr, Âsım, Hamze ve Kisâî kırâatleridir. Bu zâtlardan her birinin kırâatlerini rivâyet eden ikişer râvi’leri vardır.
İmâm-ı Nâfi’in râvi’leri, Kâlûn ve Verş, İbni Kesîr’in râvi’leri, Bezzî ve Kunbül’dir. Ebû Amr’ın râvi’leri Dûrî ve Sûsî’dir. İbni Amr’ın râvi’leri, Hişâm ve İbni Zekvân’dır. İmâm-ı Âsım’ın râvi’leri, Şu’be ve Hafs’dır. İmâm-ı Hamze’nin râvi’leri, Halef ve Hallad’dır. İmâm-ı Kisâî’nin râvi’leri, Ebü’l-Hars ve Dûrî’dir.
Kırâat âlimlerinin başka râvi’leri de varsa da, her kırâat âlimi için ikişer râvi’ tercîh edilmiştir.
Meşhûr kırâat, senedi sahîh olup, tevâtür derecesine ulaşmayan kırâattir.
Ahâd kırâet, senedi sahîh olup, arabî kâidelere uymayan kırâetdir. Şâz kırâet, tâbi’înin kırâatidir. A’meş, Yahyâ bin Vessâb, İbni Cübeyr hazretleri ve benzerlerinin kırâatleri gibi.
İlm-ü müfredât-ül-Kur’ân:
Bu ilim, âyet-i kerîmelerin ahkâm-ı celîle [hükümleri] ve manâları gibi hâllerinden bahseden bir ilim olup, tefsîr ilminin kollarındandır.
İlm-ü bedâi’ıl-Kur’ân:
Bu ilim, büyük âlimlerden Ebü’l-Hayr hazretleri tarafından tefsîr ilminin kolları arasında zikr ve beyân edilmişdir.
Yine büyük âlimlerden Ebü’l-Esba’ hazretleri, bedâi-ıl-Kur’âna dâir müstakil bir eser te’lîf etmiştir. Bu eserinde Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinden çok bedi’ şeyleri anlatmıştır. Dahâ sonra müteahhirîn âlimleri, Ebü’l- Esba’ hazretlerinin bildirdiklerinden başka bedi’ çeşitleri de bildirmişlerdir.
Kur’ân-ı kerîmin i’câzı ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarından olup, Kur’ân-ı azîm-ül bürhânın i’câzından bahseder.
Büyük âlimler tarafından, bu ilme dâir kitâblar te’lîf buyurulmuşdur. Mucize, hârikul’âde olan şeylere denir. Âlimler tarafından, mu’cizenin hissî veyâ aklî olduğu zikr ve beyân buyurulmuştur.
Hissî mu’cizeler, Benî İsrâile gösterilen mu’cizeler gibidir. Çünki Benî İsrâil kavminin basîretleri az olduğundan, hissî mu’cizeler [duyu organlarıyla anlaşılan mu’cizeler] onların hâllerine uygun idi.
Aklî mu’cizeler [akılla anlaşılan mu’cizeler], Muhammed aleyhisselâmın ümmetine gösterilen mu’cizeler gibidir. Çünki, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin akllarının çokluğu sebebiyle, aklî mu’cizeler hâllerine uygundur. Muhammed aleyhisselâmın şerî’ati olan islâmiyyet, kıyâmete kadar devâm edeceğinden, aklî mu’cizelerin, idrâkı ve anlaşılması, Onun basîret sâhibi ümmetine yanî ümmet-i Muhammede mahsûsdur.
Kur’ân-ı kerîmin i’câzı ile alâkalı mes’eleler ve bahsler, tefsîr kitâblarında ve bu konu ile alâkalı kitâblarda gâyet mükemmel bir şeklde geniş olarak anlatılmıştır.
Kur’ân-ı kerîme karşı ta’nları def’i ilmi:
Tefsîr ilminin kollarından olan bu ilim, dalâlet erbâbı tarafından, Kur’ân-ı kerîme karşı lafız ve manâ bakımından ileri sürülen, şüphelerin ortadan kaldırılmasından bahseden bir ilimdir.
Bu ilmin temelleri, arabî ilimlerden ve üsûl-i kelâm ilminden alınmıştır.
Bu ilmin maksadı, Kur’ân-ı kerîme karşı yapılan ta’nların giderilmesi husûsunda meleke kazanmaktır.
Bu ilmin faydası ise, akâidi [i’tikâdı] za’îf olan kimselerin, vehmlerini gidermektir.
Kur’ân-ı kerîmin havâssı ilmi:
Bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin havâssından [âyet-i kerîmelere âit özelliklerden] bahs eder. Tefsîr ilminin kollarındandır.
Büyük âlimlerden Temîmî ve İmâm-ı Gazâlî ve müteahhirîn âlimlerinden Yâfiî hazretleri gibi meşhûr âlimler, Kur’ân-ı kerîmin havâssına dâir kitâplar te’lîf etmişlerdir. Bu eserlerinde Kur’ân-ı kerîmin havâssını, yüce fâidelerini ve bu bahisle alâkalı diğer faydalı ma’lûmâtı bildirmişlerdir.
Hâssanın sahîh senedi, sâlihlerin tecrübeleridir. (Hâssa: Sâdece bir şeyde bulunan ve onun dışında başka şeylerde bulunmayan özellik demekdir.)
Kur’ân-ı azîmüşşânın hâssalarıyla alâkalı olan bazı hadîs-i şerîfleri, İmâm-ı Süyûtî hazretleri (Itkân) adlı eserinde zikr ve beyân buyurmuştur.
İmâm-ı Yâfiî hazretlerinin (Dürrün-nazîm fî havâss-il-Kur’ân-il-azîm) ismli eserinde de Kur’ân-ı kerîmin havâssına dâir faydalı bilgiler yazılmıştır.
İlm-ü cedel-il-Kur’ân:
Âlimler tarafından beyân edildiği üzere, Kur’ân-ı azîmüşşân çeşidli delîlleri taşımaktadır.
Büyük âlimlerden Necmüddîn Tûfî hazretleri gibi bazı zâtlar tarafından, bu ilim ile alâkalı müstakil kitâplar te’lîf buyurulmuş ve bu kitâblarda delîller tafsilâtıyla zikr ve beyân olunmuştur.
İlm-ü mukaddem-il-Kur’ân ve muahharihî:
Tefsîr ilminin kollarından olan bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin bazı lafızlarının mukaddem (önce), ba’zı lafzlarının da muahhar (sonra) zikr edilmesi husûsundaki münâsebetlerin yönlerinden, takdîm ve te’hîr sebeblerinden bahseder.
İlm-ü aksâm-il-Kur’ân:
Aksâm kelimesi, kasem kelimesinin çoğulu olup, yemîn manâsınadır.
Kasem [yemîn], bir haberin doğruluğunu kuvvetlendirmek için yapılır. İnandırmak istedikleri sözler için kasem kelimesini kullanarak, yemîn etmeleri, arabların âdetleri idi. Kur’ân-ı kerîm de arabî lügat üzere nâzil olduğundan, Kur’ân-ı kerîmde dahî, kasem zikr ve beyân buyurulmuş ve büyük âlimler Kur’ân-ı kerîmde geçen kasemleri [yemînleri] toplayıp yazmışlar ve bunları Kur’ân-ı kerîm ile alâkalı ilimlerden saymışlardır.
İlm-ü efdâl-il-Kur’ân ve fâdilihî:
Bu ilim de, tefsîr ilminin kollarındandır. Kur’ân-ı kerîmin efdâl ve fedâilinden bahseder.
Âlimlerden bir kısmı, ba’zı sûrelerin, ba’zı sûrelerden efdâl olduğunu bildirmişler ve o sûrelerin fazîletlerine dâir hadîs-i şerîfler nakl etmişlerdir.
İmâm-ı Ebü’l-Hasen Eş’arî, Kâdî Ebû Bekr Bâkıllânî ve diğer ba’zı zâtlar, Kur’ân-ı azîmüşşânın temâmının Allahü teâlânın kelâmı olmasından dolayı, bazı sûrelerin diğerlerinden fazîletli olduğunu bildirmekle, fazîleti bildirilmeyen sûrelerde noksanlık vehim olunacağını söyleyerek, Kur’ân-ı kerîmdeki sûreleri fazîletli ve en fazîletli sûreler diye zikredilmesinin men edilmesini söylemişlerdir.
Kur’ân-ı kerîmin fazîletleri ilmi:
Kur’ân-ı kerîmin fazîletlerinden bahseden bu ilim de, tefsîr ilminin kollarındandır.
Kur’ân-ı kerîmin fazîletlerine dâir büyük âlimler tarafından husûsî kitâplar yazılmıştır. Bu kitâblar da Kur’ân-ı kerîmin fazîletleri ile alâkalı hadîs-i şerîfler bildirilmişdir.
İlm-ü mübhemât-il-Kur’ân:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır. Mübhemât [Kur’ân-ı kerîmdeki kapalı lafızlar] sâdece nakle dayanır. Bu konuda rey’e yer yokdur. Mübhemât-ül-Kur’ân için sebebler bulunduğu, âlimler tarafından bildirilmişdir. Ümmetin büyüklerinden Süheyl “radıyallahü anh”, İbni Asâkir ve Kâdî İzzeddîn bin Cemâa hazretleri gibi zâtlar, bu ilmi tedvîn ve tasnîf buyurmuşlardır [toplamışlar ve yazmışlardır].
İlm-ü mantûk-il-Kur’ân ve mefhûmihî:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır.
“Mantûk”, lafzın nutk [konuşma] mahallinde delâlet ettiği şeyden ibârettir.
“Mefhûm” bunun tersinedir. Yanî nutkda olmaksızın lafzın delâlet etdiği şeyden ibârettir.
Bazı âlimlerin beyânına göre lafız, ya kendi mantûkuna delâlet eder ki, buna “delâlet-i mantûk” denir. Yâhud mefhûmuna delâlet eder, buna da “delâlet-i mefhûm” denir. Yâhud da mefhûma delâlet eder ki, ona da “delâlet-i mefhûm” denir. Yâhud, iktizâ eylediği şeye delâlet eder ki, ona “delâlet-i iktizâ” denir. Yâhud mekûlüne delâlet eder, ona ise “delâlet-i işâret” denir.
Kur’ân-ı kerîmin mutlak ve mukayyedi ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır.
“Mutlak” öyle bir şeydir ki, mâhiyyet o şeye kayıdsız şartsız delâlet eder. “Mukayyed” ise, bunun zıddıdır.
İlm-ü müşkil-il-Kur’ân:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır.
Allahü teâlânın kelâm-ı şerîfi, ihtilâfdan ve tenâkuzdan münezzeh ve uzaktır. Fakat anlayışı kıt olan bazı kimselerin, böyle durumun olabileceğini düşünmeleri mümkündir. Âlimler, böyle yersiz ve boş düşünceleri ortadan kaldırmak için, husûsî kitâblar te’lîf buyurmuşlardır.
İlm-ü garîb-il-Kur’ân:
Bu ilm, Kur’ân-ı kerîmin garîb lafzlarından bahs eder. Bu ilim, tefsîr âlimleri için, zarûrî ilimlerden sayılmıştır.
Bu ilme vâkıf olmak için, lügat ilminde vukûfiyyet kazanmaya ihtiyâç vardır.
Ülemâ-i kirâmdan Ebû Ubeyde ve Ebû Amr Zâhid, İbni Düreyd, Azîzî, bu ilmi kitâplara yazmışlardır.
(Müfredât-ı Râgıb) kitâbı, garîb lafzlar ile alâkalı olarak yazılan kitâpların en güzelidir.
Ebû Hibbân hazretlerinin de bu ilme dâir eseri vardır.
İlm-ü i’râb-il-Kur’ân:
Bu ilim, (Miftâh-üs-se’âde) kitâbında, tefsîr ilminin kollarından sayılmıştır. Bazı âlimler ise, bu ilmin nahv ilmine dâhil olduğunu söylemişlerdir.
İ’râb, manâları birbirinden ayırdığından, bu ilim ile manâlara vukûf hâsıl olur. Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsına vâkıf olmak için, kelimelerine, sîgalarına, mübtedâ, haber, fâil, mef’ûl ve mebâdi-i kelâm, cevâb gibi hâllere vukûfiyyet ve ma’rifet kazanmak lâzımdır.
Büyük âlimlerden Ebü’l-Bekâ el-Akberî, Ebû Hibbân ile diğer meşhûr âlimlerden ba’zıları, Kur’ân-ı kerîmin i’râbı gibi mühim bir konusuna itinâ göstererek, kitâblar te’lîf buyurmuşlardır.
İlm-ü keyfiyyet-i tehammül-il-Kur’ân:
Bu ilim, Kur’ân-ı kerîmin hıfzı, öğretilmesi ve öğrenilmesinin lüzûmundan ve bununla alâkalı mühim meselelerden bahseder.
Âlimler tarafından beyân edildiği gibi, Kur’ân-ı kerîmi tahrîfden korumak ve tevâtür silsilesinin kopmaması için, hıfzı, ezberlenmesi, bu ümmeti merhûme üzerine farz-ı kifâye olduğu gibi, öğretilmesi de farz-ı kifâyedir.
İlm-ü keyfiyyet-i inzâl-il-Kur’ân:
Kur’ân-ı kerîmin nâzil olmasından bahseden bu ilim, tefsîr ilminin kollarındandır.
Kur’ân-ı kerîmin nâzil olması hakkında olan rivâyetlerin en doğrusu ve en meşhûru, Kur’ân-ı kerîmin Kadr gecesinde hepsinin dünyâ semâsına ve sonra da çeşitli hâdiselere göre farklı zamânlarda Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” parça parça inmesidir.
Kur’ân-ı kerîmin cem’i ve tertîbi ilmi:
Bu ilim, tefsîr ilminin kollarından olup, Kur’ân-ı kerîmin cem’i ve tertîbinden bahseder.
Âlimler, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vefâtından sonra, Kur’ân-ı kerîmi husûsî ve makbûl bir tertîb üzere biraraya toplayanın, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri olduğunu bildirmişlerdir. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri de insanlar arasında Kur’ân-ı kerîmi toplayan diye meşhûr ise de, ilk toplayan hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk’dır “radıyallahü teâlâ anh”.
Kur’ân-ı kerîmin cem’i ve tertîbi tevkîfîdir. Ma’lûm olduğu üzere bu tertîb, Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri tarafından semâdan indiği gibi yapılmışdır. Ya’nî, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bu tertîbi Cebrâîl aleyhisselâmdan aldığını, ümmetin güvenilir âlimleri bildirmişlerdir.
Mushaf-ı şerîfe nokta koyan zâtın kim olduğu hakkında âlimler arasında ihtilâf olundu. Bazı âlimlere göre, Ebü’l Esved Düelî, bir kavle göre Hasen-i Basrî ve Yahyâ bin Ya’mer ve Nasr bin Âsım el-Leysî hazretleridir.
Âlimler, Kur’ân-ı kerîme ilk def’a mushaf ismini verenin Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” olduğunu bildirmişlerdir.
Eshâb-ı kirâmın ve hülefâ-i râşidînden olan hazret-i Osmân bin Affân’ın “radıyallahü teâlâ anh”, islâm beldelerine 5 adet mushaf-ı şerîf gönderdiği meşhûrdur. Bir rivâyete göre ise, hazret-i Osmân “radıyallahü anh” 7 adet mushaf-ı şerîfi yazdırmış, Mekke-i mükerremeye, Şâm-ı şerîfe, Yemen’e, Bahreyn’e, Basra’ya ve Kûfe’ye birer mushaf-ı şerîf göndermiş, bir adet mushaf-ı şerîfi de, Medîne-i münevverede muhâfaza etmişdir.