9. BÖLÜM

Mazher-i Cân-ı Cânân hazretlerinin yüksekliğini ve zamânının bir tânesi olduğunu gösteren üstünlükleri:

Buyurdular ki: Yüksek babamdan fârisî ve diğer dillerdeki muhâvere (konuşma) ile alâkalı küçük risâleleri okudum. Kırâat ve tecvîd ilmini Abdürresûl’den öğrendim. Aklî ve naklî ilimlere âit muhtasâr kitâbları zamânın büyük âlimlerinden okudum. Muhterem babamın kaçış olmayan vefâtından sonra, çeşitli ilimlere dâir geniş kitâpları hazret-i Hâcı Muhammed Efdâl’den “rahmetullahi aleyh” okudum. Tefsîr ve hadîs ilimlerini ondan öğrendim. Okunacak ilimleri tahsîl ettikden sonra, Hâcı Muhammed Efdâl, 15 seneden beri başına giydiği sarığını bana verdi. Ben de geceleyin o mübârek sarığı çok sıcak suya koydum. Su küçük siyâh kestâne içinin şerbetine benzeyen bir renk aldı. O suyu içtim. O suyun bereketiyle zihnim açıldı. Her zor kitâp bana kolay geldi. Bir müddet talebelere ders okuttum. Nihâyet bâtınî nisbet ağır basınca kitâplarla meşgûliyeti bıraktım.

Buyurdular ki: Bir gün şöyle bir rüyâ gördüm. Gaybdan birisi bana şöyle dedi. Bizim seninle işlerimiz var. İnsanların hidâyeti ve tarîkatı yaymak senin varlığına bağlıdır. Bu sebeble bâtınî nisbet nûrlarını başkalarına ulaştırırken, bu husûsta gaybdan manevî kuvvet ve destek geldiğini açıkca fark ediyordum. Fakat bu sırada bu fakîr sanki arada bulunmuyorum.

Beyt:

İki ağzım var sanki ney gibi idi,

Biri onun dudaklarında gizli idi.

Buyurdular ki: Fakîr, İbrâhîm aleyhisselâmın meşrebindeyim. Hazret-i Şeyh ma’nevî tasarrufla bu fakîri Muhammediyyül meşreb “aleyhisselâm” yaptı.

Buyurdular ki: Hocam bu fakîre Muhammediyyül meşreb müjdesi “aleyhisselâm” verdiği ve o yüksek makâmın nûrlarında fenâ ele geçdiği günlerde, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” bu fakîrin yerine teşrîf etdiğini, kendimin de habîb-i Hüdânın yerine oturduğumu görürdüm. Bazen de her iki yere de Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” teşrîf ettiğini, başka bir defa da ise, her iki yere de bu fakîrin oturduğunu görürdüm.

Mazher-i Cân-ı Cânân hazretlerinin kavuştuğu bu fenâ ve bekâ mertebesinden, derecesinin yüksekliğini anlamalıdır.

Buyurdular ki: Bir gün hazret-i Şeyh’in huzûrunda bulunuyordum. Bu fakîr hakkında buyurdular ki: İki güneş karşılıklı oturmuşlar. Nûrlarının çok parlaklığından, birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Eğer Hakka tâlib olanları terbiyeye teveccüh etseler, âlemi aydınlatırlardı.

Buyurdular ki: Bir gün son derece tevâzu’larından bu fakîri öpüp şöyle buyurdular: Talebelerim arasında bunun gibisi yoktur.

Bir gün buyurdular ki: Allahü teâlâya ve Resûlüne olan muhabbetinizin çokluğundan, tarîkata rağbeti arttırmak sizin teveccühünüzle olacak. Allahü teâlâ tarafından sizin lakâbınız Şemsüddîn Habîbullah olarak ihsân edilmiş.

Buyurdular ki: Hocam talebelerinden bazısının yetişdirilmesini bu fakîre havâle buyurdular. Fakîr de onları tarîkatın makâmlarının en sonlarına ulaştırıp, hocamın huzûruna gönderdim.

Buyurdular ki: Sizin kavuştuğunuz her makâma âit hâller ve keyfiyyetler doğrudur ve tarîkatın imâmı Müceddid-i elf-i sânînin “radıyallahü anh” yazdıklarına uygundur. Elhamdülillah, Allahü teâlâ size selâmet versin!

Buyurdular ki: Allahü teâlâ bu fakîre çok büyük ni’metler ihsân buyurdu. Bunlardan biri, bu fakîre, kendi yüksek hocalarıma “rahmetullahi aleyhim”, bilhâssa hazret-i Seyyid ve hazret-i Şeyh’e karşı tam bir muhabbet ve derin bir bağlık ihsân etti. Gerçi Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ziyâretleri ile şereflenemedim. Fakat şükürler olsun ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” böyle vârislerinin sohbeti ile şereflenme saâdetine kavuştum. Gönlümün arzû ettiği hayât meyvesi ele geçti. Aynı şekilde bu büyükler bu fakîri okşamak için lâyık olduğumdan fazla bana ikrâm, iltifât ve hürmetde bulundular.

Bir gün hazret-i Seyyid (Seyyid Nûr Bedevânî hazretleri) bu fakîrin ayakkabısını düzeltip koydular ve şöyle buyurdular: Siz Allahü teâlâ tarafından tam olarak kabûl edilmişsiniz.

Hazret-i Hâcı Muhammed Efdâl fakîrin yanında ta’zîm ve hurmetle durur ve buyururdu ki: Sizdeki nisbetin yüksekliğine saygı gösteriyorum. Allahü teâlâ sizin gibileri çoğaltsın.

Hazret-i Hâfız Sa’dullah, bu fakîre çok hürmet gösterir: “Siz bizim kıblegâhımız yerindesiniz” buyururdu.

Buyurdular ki: Bir defasında, Serhend’e giden sâhibzâdelerden [imâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarından] biriyle Cenâb-ı hazret-i Müceddide selâm gönderdim. Bu zât şunları anlatdı: Selâmını imâm-ı Rabbânî hazretlerinin mübârek mezârına ulaştırdığımda, hazret-i Müceddid “radıyallahü anh” mübârek başını göğsüne kadar mezârdan çıkarıp, tam bir sevinç ve iştiyâkla şöyle buyurdular: “Hangi Mirzâ, şu bizim âşığımız mı? Aleyke ve aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berekâtüh” buyurdular. Ben hazret-i Müceddidi ziyâretle (görmekle) hiç şereflenmemişdim. Sizin vâsıtanızla bu saâdete kavuştum. Sâhibzâdelerden bu zât, sizin, yüksek babamıza (hazret-i Müceddide) yakınlığınız çok diye bu fakîre öncekinden dahâ fazla hürmette bulunurdu.

Hadîs-i şerîf âlimi olan Şâh Veliyyullah buyurdu ki: Allahü teâlâ bize sahîh keşf ihsân etti. Yeryüzünün hiçbir hâli bize gizli değildir. Yeryüzündeki bütün hâller avucumuzun içindeki çizgiler gibi bize açıktır. Bu zamânda hazret-i Mirzâ Cân-ı Cânân gibisi hiçbir iklimde, hiçbir şehirde yoktur. Her kimde tasavvuf makâmlarına sülûk arzûsu varsa, onun huzûruna gitsin.” Nitekim hazret-i Şâh Veliyyullah’ın talebeleri onun emri ile Mazher-i Cân-ı Cânân hazretlerinin huzûruna gider, istifâde için mürâcaat ederdi.

Şâh Veliyyullah hazretleri Mekâtib-i Şerîfe’sinde Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri için şunları yazmaktadır: (Allahü teâlâ, tarîkat-ı Ahmediyyenin zamânımızdaki sâhibinin fâideli sözleriyle müslümânları fâidelendirsin. Tarîkat bahçelerini onun temiz zâtının teveccühleriyle doyursun. Âmîn. Allahü teâlâ, tarîkat-ı Ahmediyyenin sâhibi, sünnet-i seniyyenin davetcisinin ömrünü uzun eyleyip, müslümânları ondan fâidelendirsin. Allahü teâlâ husûsan kayyım-ı tarîkat-i Ahmediyyeye, umûmî olarak tarîka-i âliyye ve zâhirî ve bâtınî fazîletlerin sâhibine selâmetler ihsân eylesin, bereket kapılarını bütün insanlara açsın.)

Hadîs-i şerîf âlimlerinin büyüklerinden olan Hâcı Muhammed Fâhir şöyle derlerdi: Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” uymakta yüksek dereceye sâhipdir. Nitekim bir gece şöyle bir rüyâ gördüm. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hâne-i saâdetlerinin kapısında eğerli ve dizgini ağzında bir at vardı. Bu at kimindir diye sordum. Bir zât, Resûlullahındır “sallallahü aleyhi ve sellem” dedi. İçeri girince, bir başka zât, o at, Mirzâ Cân-ı Cânân’ındır “kuddise sirruh” dedi. Bu rüyâyı, Mirzâ Cân-ı Cânân’ın yolu, Habîb-i Hüdânın sünnetine ittibâdır diye ta’bîr ettim.

Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri tam olarak sırât-ı müstakîm üzere idiler. Mevlevî Senâullah Senbehlî bir rüyâda Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” şöyle sordu: Pîrim ve mürşidim hazret-i Mirzâ Sâhib’in tarîkatını yaymak ve ahkâm-ı islâmiyyeyi teblîgde makbûl ve medhe lâyık mıdır? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: Evet, Hazret-i Sıddîk-ı Ekber “radıyallahü teâlâ anh” de bunu tasdîk ettiler. Hazret-i Hâcı Muhammed Efdal’in halîfesi Şeyh Muhammed Efdal “rahmetullahi aleyhimâ” buyurdular ki: Hazret-i Mirza Sâhib hakkında bana şöyle ilhâm olundu: “Bu şânı büyük bir zâttır. Ona başka kimse kıyâs edilemez.”

Hazret-i Hâce Mîr Derd buyurdular ki: Mazher-i Cân-ı Cânân’ın talebelerinden kime rastladıysam, azîzânın nisbetinden nasîbini almış olduğunu görmüşümdür. Yalnız dereceler, hâlleri ve makâmları birbirinden farklıdır.

Hazret-i Şeyh Abdül Adl Zübeyrî “rahmetullahi aleyhimâ” buyurdular ki: Zamânımızda Mazher-i Cân-ı Cânân’ın “kuddise sirruh” sohbetindeki kadar talebelerin toplandığı hiçbir yer yoktur. Bu zamânda o, imâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânînin “rahmetullahi aleyh” nâibidir.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler