Sual: Mevdudi, “İslamda İhya Hareketleri” kitabında perde arkasından tasavvufa da şiddetle çatmakta, (Yunan, İran ve Hind semalarından gelen felsefe, edebiyat ve ilim paylaşıldı. Müslümanlığı kabul eden müşrik cemiyetlere mensup halklar, birçok müşrik inancını ve fikirlerini beraberlerinde getirdiler. Putperestliği İslama sokarken, dünyaya düşkün olan âlimler de onlarla el ele çalıştı. Kabirlere ve Evliyaya ibadet etmeye yer vermek düşüncesiyle, ayetlerin manaları tahrif edildi. Hadisler yanlış anlatıldı) diyor. Buna ne cevap vermek gerekir?
Cevap: Bu sözleri de, baştan başa yalan ve iftiradır. Yunan, İran ve Hind felsefesi, İslamın hiçbir temel kitabında yer almamıştır. Bil’akis, Ehl-i sünnet âlimleri bunlara birer birer cevap vermiş, İslama uymayanları reddetmiştir. Hele onların sözlerine İslam edebiyatı yanında, edebiyat kelimesini söylemeye bile tenezzül eden olmamıştır. Mevdudi, bu yazıları ile eğer 72 bozuk fırkalara yahut cahil halk arasındaki bidatlere çatmak istiyorsa, bunlara İslamiyet ve din âlimleri ismi altında saldırması da, düşüncesinin iyi olduğunu göstermez. Çünkü, bunların hiçbiri İslamiyeti temsil edemez. Ehl-i sünnet âlimleri, her asırda, onlara Emr-i maruf yapmış, iyi olan taraflarını, yanlış ve kötü olanlardan ayırmışlardır. Bu yolda, binlerle kitap yazmışlardır. Mevdudi gibilerin yardımlarına ihtiyaç bırakmamışlardır.
Mevdudi, İslamiyete yardım etmek istiyorsa, birkaç cahilin, birkaç sapığın bozuk sözlerini ve işlerini ileri sürerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin ışık saçtığı, İslamiyetin en parlak asırlarını bozuk, karanlık göstereceği yerde, o mübarek âlimlerin nasihatlarını, ikazlarını meydana çıkarmalıdır. Böylece, müceddid kelimesine verdiği manada samimi olduğunu da göstermiş olur. Hem de, İslamiyete halis hizmet etmiş olur. Fakat, o böyle yapmak istemiyor. İranlıların kötü adetlerinin müslümanlar arasında yayıldığını, böylece İslamiyetin bozulduğunu öne sürüyor. Bu konuda da fikirleri şaşırtmakta, olayları yanlış anlatmaktadır.
Evet, İran’ın ve Romanın kötülükleri karıştı. Bu, bir tarihi hakikattir. Fakat İslamiyete değil, İslamiyetten evvel yaşıyan Araplar arasına karışmıştı. Hatta onun dediği gibi, putperestlik de Kâbe’ye kadar girmişti. Zaten bunun içindir ki Peygamberimiz meydana çıkıp da, iyilikleri emir ve kötülükleri yasak etmek vazifesine başlayınca, hemen bütün Araplar düşman oldu. Hepsi acınacak bir hâlde idiler. Arap yarımadası, cehalet ve dalalet içinde idi. İyi sözü anlayamadılar. Saadete çağıran yüce Peygamberi reddetmekten çekinmediler. İslamiyetten önce, ateşe tapan İranlıların ve puta tapan Romalıların kötülükleri, Arabistan yarımadasına yayılmıştı. İran’da Mejdek adındaki bir kimse, yeni bir din uydurarak, mal ve kadın ortaklığını her yere yaymıştı. Mülkiyet hakkını yasaklamıştı. Bugünkü komünistliği daha o zaman İran’a yerleştirmişti. İran’ın sosyal hayatını ve ahlakını altüst etmişti. Sonra Nuşirvan Şah, bu kötü akıntıyı durdurmaya çalıştı.
Romalılara gelince, bunların ahlakı daha kötü olmuştu. Bu kötülük, Yunanlılardan gelmişti. Kıyrevanlı Aristip adındaki bir feylesof, bir ahlak teorisi kurarak, hayatın ve ahlakın gayesi, zevk ve safadır. Her şeyden lezzet almaktır. İnsanın ihtirasını, arzularını, lezzetlerini yerine getiren her şey iyi şeydir. İnsan bunların peşinde koşmalıdır diyordu. Bu ise, ahlakın iflası demekti. Gayri meşru olan lezzetler nasıl iyilik olabilir? Yalnız bunun için çalışanlar, gayelerine kavuşabilmek için, hırsızlık, hıyanet, iffetsizlik ve adam öldürmek gibi kötülükleri hoş görüyorlardı. İşte Yunan medeniyetinin ahlak prensibi böyle idi. Dinsiz olan medeniyet böyle olur. Bu yolda olanlar çok kimseleri yese ve intihara sürüklemişti. Çünkü, herkes, elemsiz, kedersiz olamaz. İstediği lezzete kavuşamaz. Gayesine kavuşamayınca, hayattan kurtulmak ister. Bu yolda olanlardan Ajeryas adındaki bir Yunan feylesofu, zevk ve safa gayesine kavuşamayanların, intihar etmesini yiğitlik sayarmış. Söylediği heyecanlı nutukların tesiri ile dinleyicileri arasında hemen intihar eden olurmuş. Yirminci asırda da aşağı bir lezzete, şehvani bir isteğe kavuşamadığı için, karşısındakini öldürenler ve intihar edenler çoğalmıştır. İşte bu yüzden, Yunanlılar ve Romalılar zevk ve safaya dalmıştı. Bunun sonu, sosyal hayatın bozulması, ekonominin yıkılması olmuştu. İki medeniyet de böylece sönmüştü. Romalılar bu kötü huyları Arap yarımadasına da götürürken, İslamiyet imdada yetişti.
İslamiyet gelince, Arap yarımadasındaki cehalet bulutları dağıldı. Fazilet ve irfan ışıkları parladı. İnsanlar ve kabileler arasına kardeşlik yerleşti. Asırlarca geride kalmış olanlar, Resûlullaha itaat ederek yükseldiler, kuvvetlendiler. Bir zamanlar saltanatlarına hayretle baktıkları şahlara, krallara meydan okudular. Memleketlerini alarak İslam medeniyetini oralara yaydılar. Tarih meydandadır! Kitaplar, vesikalar, eserler ortadadır!
Tavsiye Yazı –> Kültür Emperyalizmi Nedir?