Sual: Reşit Rıza’nın “Muhaverat” kitabında, dinde reformcu, 1. konuşmaya başlarken, (Faziletli, reformcu genç, müslümanları, saadete kavuşturmak için, sonradan ortaya çıkan taklit belasından kurtarmak, Kitaba, Sünnete ve Selefin yoluna sarılmalarını temin etmek istiyor. İlk zamanda koyun çobanları bile din bilgilerini doğruca Kitap ile Sünnetten alıyorlardı) diyor. Buna ne demek lazım?
Cevap: Reşid Rıza’nın şu maskaralığına bakınız! Kendi gibi sapık olana faziletli diyor. Bu dinde reformcu cahilin ağzı ile yaşlı vaiz efendiye ders vermeye kalkıyor. Allahü teâlânın ve Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” emrettikleri ve İslam âlimlerinin söz birliği ile lazım dedikleri, amelde, işte taklit nimetine, (bela) diyor. Anlamıyor ki 4 mezhepten birini taklit etmek, hak olan taklittir. Mezhepsizlere uyarak, mezhepten ayrılmak da, batıl olan taklittir. Vaiz efendi ile ve bu mübarek kelime ile alay ediyor. Din adamlarına mahsus olan mübarek isimlerle alay edenin kâfir olacağının farkında bile değildir. Hadis-i şerifte, (En adi, en alçak kimseler müslümanların başına geçecek) buyurulmuş olduğunu bilmeseydik, Mısır gibi bir İslam memleketinde, bu adamın nasıl fetva mercii olduğuna şaşardık. Ey alçak zındık! Müslümanlarla alay edeceğine, vaiz efendilerle piyes oynatacağına, niçin erkekçe ortaya çıkıp da, yahudilere, misyonerlere, masonlara, komünistlere meydan okumuyorsun? Evet onlara yan bakamazsın! Onlar senin üstadın, velî-nimetindir!
Kitaba, Sünnete, Selefin yoluna sarılmalı, taklit belasından kurtulmalı sözleri ile kimi aldatıyorsun? Sözlerin birbirini tutmuyor. Kitaba, Sünnete, Selefin yoluna sarılmak, taklit değil midir? İşte bu istediğin taklit 4 mezhep imamını taklit etmekle olur. Senin bela dediğin bu takliti bırakmak; Kitabı, Sünneti ve Selefin yolunu bırakmak, dinden çıkmak olur. Senin istediğin de, bu batıl olan taklitçiliktir. Resûlullah (Kitaptan, hadisten kendine göre mânâ çıkaran kâfir olur) buyurdu. Sen, müslümanları, batıl olan taklite, küfre sürüklemek istiyorsun. Maskeyi yüzünden çıkar! İslam düşmanı olduğunu ortaya koy ki sana öyle cevap verelim. Şimdilik, senin gibi bir masonun bir Mısıraını söylüyoruz:
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
İlk zamandaki müslümanları, koyun çobanı diyerek tahkir etme! Onları cahil tanıtma! Onların çobanı da, mücahidi de, kumandanı da âlim idi. Hepsi müctehid idi. Bilgilerini elbet doğruca Kitaptan alabilirlerdi.
1737 senesinden beri, vehhâbîlik ve mezhepsizlik, yani Ehl-i sünnet âlimlerini beğenmemek bidati dünyaya yayıldı. İslamiyeti içten yıkan ve din kardeşlerini birbirlerine düşman eden, bu yıkıcı ve bölücü davranışların öncülüğünü Süudi Arabistan’daki cahiller yaptı. Ehl-i sünnet olan müslümanlara saldırarak, kadın, çocuk, binlerle masumu işkencelerle öldürerek, mallarını yağma ederek işe başlayan mezhepsizler, İngilizlerin yardımı ile 1932’de vehhâbî hükümetini kurunca, devlet gücü ile ve her sene yüzbinlerle altın dağıtarak, çeşitli memleketlerde propaganda merkezleri açtılar. Yalanlarla, çirkin iftiralarla dolu neşriyat yaparak, cahilleri aldatıyor, İslamiyeti içerden yıkıyorlar.
Vehhâbîlik yolunu ortaya çıkaran, Muhammed bin Abdülvehhab’dır. 1699 de Necd’de doğmuş, 1792’de ölmüştür. Bunun babası ve kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab temiz birer müslüman idi. Ehl-i sünnet alimi idiler. Hicazdaki âlimler gibi, bunlar da, vehhâbîliğin yanlış bir yol olduğunu müslümanlara anlattılar. Doğru olan Ehl-i sünnet yolunu bildirmek için çok sayıda kıymetli kitaplar yazıldı. Süleyman bin Abdülvehhab’ın, kardeşine nasihat olarak yazdığı (Es-savaık-ul-ilâhiye firrett-i alel-vehhâbîye) kitabı, 1889 senesinde basılmış ve 1975’de, İstanbul’da 2. baskısı yapılmıştır. Bu kitabın başında diyor ki Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı, bütün insanlara Peygamber olarak gönderdi. Ona indirdiği Kur’ân-ı Kerîm’de, insanlara lazım olan her şeyi bildirdi. Ona verdiği sözlerin hepsini yaptı. Onunla gönderdiği İslam dinini kıyamete kadar değiştirilmekten koruyacağını da bildirdi. Onun ümmetinin, insanların en iyileri olduğunu da bildirdi. Muhammed aleyhisselâm da, bu ümmetin kıyamete kadar bozulmayacağını müjdeledi. Bütün insanların bu yola sarılmalarını emretti. Allahü teâlâ, Nisa sûresi 114. âyetinde meâlen, (Müminlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız) buyurdu. Bunun için, İslam âlimlerinin icmaı, din bilgileri için delil, huccet yani senet oldu. Bu icmadan ayrılmak yasak oldu. Bu yolu, bu icmaı bilmeyen cahillerin bilenlerden sorup öğrenmeleri lazımdır. Bunu, Nahl sûresinin 43. ayeti emretmektedir. (Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz! Cehlin ilacı, sorup öğrenmektir) hadis-i şerifi, bu âyet-i kerimeyi tefsir etmektedir.
İslam âlimleri söz birliği ile bildiriyorlar ki bir kimsenin Müctehid olabilmesi için Arabî lügatını ezberlemiş olması, lügat farklarını, kelimelerin, hakiki ve mecaz mânâlarını bilmesi, fıkıh alimi olması, 4 mezhebin ihtilaflarını, delillerini bilmesi, Kur’ân-ı Kerîmi ezberlemiş olması, kıraat şekillerini bilmesi, Kur’ân-ı Kerîmin bütün ayetlerinin tefsirlerini bilmesi, muhkem ve müteşabih, nasih ve mensuh ve kasas âyetleri tanıması, hadis-i şeriflerin sahihlerini, müfterilerini, muttasıl, münkati, mürsel, müsned, meşhur ve mevkuf olanlarını ayırt etmesi, ayrıca vera sahibi, nefsi tezkiye bulmuş, sâdık, emin olması lazımdır. Bütün bu üstünlükler bulunan bir Zât taklit olunabilir. Fetva verebilir. Bu şartlardan biri bulunmazsa, müctehid olamaz. Dinde söz sahibi olamaz. Onu taklit etmek caiz olmaz. Bunun da, bir müctehidi taklit etmesi lazım olur. Bundan anlaşılıyor ki müslümanlar, ya müctehiddir. Yahut mukalliddir. Bunun bir üçüncüsü yoktur. Müctehid olmayanların hepsi, mukallittir. Mukallidlerin, bir müctehidi taklit etmeleri farzdır. Böyle olduğu, söz birliği ile bildirilmiştir. Vehhâbîlerin allame diyerek övdükleri ve her sözü senettir dedikleri İbni Kayyım da, İlamü’l-mukiin kitabında, (İctihad şartları kendisinde bulunmayan kimsenin Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden hüküm çıkarması caiz değildir) demektedir. Zamanımız insanları, âyet-i kerime veya hadis-i şerif okuyarak, bunlara kendi görüşlerine göre mânâ verenleri âlim sanıyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından söyleyenleri ve yazanları dinlemiyorlar. İctihad için lazım olan şartlardan birine bile mâlik olmayan cahil kimseleri din adamı sanıyorlar. Allahü teâlâ, müslümanları bu beladan kurtarsın! Savaik-ı ilâhiye’den tercüme tamam oldu. Bundan bir evvelki maddede, Reşid Rıza’nın, imam-ı allame diye çok övdüğü İbni Kayım-ı Cevziye bile müctehid olmayanların, Kitaptan ve Sünnetten hüküm çıkarmalarını yasak ederken, onun yolunda olduğunu bildiren Reşid Rızanın, onun sözlerine karşı koyması, İslam davasında samimi olmadığını, perde arkasından dini yıkmaya çalışan bir dinde reformcu olduğunu açıkça göstermektedir.
Tavsiye Yazı –> İslamiyette Felsefe Var mıdır?