Sual: Bir müslüman bir meselede kendi mezhebinde bir çıkış yolu bulamazsa, ne yapması lazım gelir?
Cevap: Her müslümanın ibâdet yaparken ve haramdan sakınırken, kendi mezhebi âlimlerinin, (Fetva böyledir), (En iyisi budur), (En doğru söz budur) gibi bildirdiklerine, yani kuvvetli kavle uyması lâzımdır. Kendi arzusu ile yaptığı bir şey, buna uymasına mâni olur ve bu mâni olmanın önlenmesinde haraç, meşakkat bulunursa, kendi mezhebinde doğru olduğu bildirilen başka bir söze uyması lâzımdır. Mesela, ödünç verdiğinin senedine ödeme tarihi koymak haramdır. Fâiz olur. Fakat başkasına havale edilmek yolu ile ikisinin de belli tarihte ödemeleri câiz olur.
Böyle de yapamazsa, hanefi mezhebinde bulunan kimse, hanefi mezhebindeki âlimlerin fetva olarak seçilmemiş zayıf sözlerine uyarak, işini görür. Böyle kurtuluş yolu da bulamazsa, diğer üç mezhepten birini taklit ederek, yani bir mezhebe uyarak o işi yapar. Hanefi mezhebinin âlimleri, bu kimsenin başka mezhebi taklit etmesinin vâcib olduğunu bildiriyor. Mesela, İbni Âbidin, 3. cildin 190. sayfasında taziri anlatırken buyuruyor ki “Büyük âlim İbni Emir Hac, Tahrir şerhinde: Şeri delil gösteriyor ki bir müctehidin sözü ile amel etmek ve ihtiyaç olunca, başka bir müctehidi taklit etmek lâzımdır. Bu delil, (Bilenlerden sorunuz!) âyet-i kerimesidir. Belli bir hadise ile karşılaşılınca, bunun nasıl yapılacağı sorulur. Bu iş hakkında, bir müctehidin sözü biliniyorsa, o işi bu söze uyarak yapmak vâcib olur demektedir”. Görülüyor ki başka mezhebi taklit etmesi vâcib olmaktadır. Başka bir mezhebi taklit etmesi de mümkün olmazsa, haraca sebep olan şeyi yapmasında zaruret olup olmadığına bakılır:
A) Haraca sebep olan şeyi yapmasında zaruret varsa, o farzı terketmesi veya haramı zaruret miktarı işlemesi câiz olur. Zaruret ile yapılan şeyde, zaruret bitince haraç devam ederse, yine böyledir. Mesela şarab 4 mezhebde de haram olmasına rağmen, çölde susuz kalan ve ölmek üzere olan bir insanın yanında yalnızca şarab varsa o şarabı ölmeyecek kadar içmesi caiz olur.
B) Haraca sebep olan şey, zaruret olmadan yapılmış veya zaruret ile birkaç şey yapılabilir ve bunlardan haraç bulunan şeyi yapmayı seçerse, farzı terketmesi câiz olmaz. Fıkıh âlimleri, bu kaideye uyarak birçok meseleyi çözmüşlerdir:
1) Sallanan diş gümüş tel ile bağlanınca, İmâm-ı Muhammed, gümüş koku yapar, altın tel ise yapmaz dedi. Zaruret olduğu için altın ile bağlamak haram olmaz dedi. İmâm-ı Âzam ise, gümüş tel de koku yapmaz. Altın tel ile bağlamak zaruret olmadığı için, haram olur dedi. İmâm-ı Muhammedin “rahmetullahi teâlâ aleyh” kavli ile amel olunur. Başka mezhebi taklide ihtiyaç yoktur.
2) Bir erkeğin, zevcesi ile süt kardeş oldukları, fakat birinin veya her ikisinin bir kere emmiş olduğu anlaşılsa, hanefi mezhebine göre nikahları bozulur. Ya, ayrılırlar. Yahut, Şâfiî mezhebini taklit ederler. Nikahlarında velileri bulunmamış ise, yeniden Şâfiî mezhebine göre nikah yaparak evli kalırlar. Doyuncaya kadar 5 kere emmiş ise, Şâfiî mezhebini taklid mümkün olmaz. Ayrılmaları lazım olur.
3) Akşam namazı için otobüsü durduramayan, inip yerde vaktinde kılar. Sonra gelen başka otobüse biner. Yahut, vaktinden sonra, Şâfiîyi taklit ederek, yatsı ile birlikte kılması câiz olur. İkindi namazı için otobüsü durduramayanın, inip yerde kılması şarttır. Çünkü, Şâfiîde de ikindi akşam ile birlikte kılınmaz. Şafiî mezhebinde seferiler için öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem vardır. Yalnız Şafiî mezhebini taklid edebilmek için gusül abdestinin ve namaz abdestinin de şafiî mezhebine uygun olması lazımdır. Yani Şafiî mezhebinin farzlarına da riayet ederek almış olmak gerekmektedir.
4) Fakir olup nafaka temin edemeyen kimseyi, zevcesi mahkemeye verip, boşanmak isterse, hanefi olan hakim boşayamaz. Şâfiî mezhebinde olan hakim boşar. Hanefi olan zevce, Şâfiî olan hakime müracaat eder. Bu hakim, boşar. Bu hakimin hükmü nafiz olur.
İnsanı bir şey yapmaya zorlayan semavi sebebe, yani insanın elinde olmayarak hâsıl olan sebebe “zaruret” denir. İslamiyetin emir ve yasak etmesi ve tedâvi edilemeyen şiddetli ağrı ve bir uzvun yahut hayatın telef olmak tehlikesi ve başka bir şey yapamamak mecburiyeti hep zarurettir. Bir farzın yapılmasına mâni veya haram işlemeye sebep olanı önlemenin meşakkatli, güç olmasına “haraç” denir.
İbadet yapmakta veya haramdan sakınmakta, haraç olunca, haraç bulunmayan başka mezhebi taklit etmek lazım olduğu, birçok kitaplarda, mesela İbni Âbidin’de 51. ve 256. ve 2. cilt 542. ve 3. cilt 190. sayfalarda ve Mîzan’ın 18. sayfasında ve Hadika ve Berika kitaplarının sonunda ve Fetava-yı Hadisiyye’de ve Fetava-yı Hayriyye’nin edeb-ül-kadı kısmı sonunda ve İmâm-ı Rabbânî Mektûbât’ı 3. cildinin 22. mektubunda yazılıdır. Şâfiî âlimlerinden Mollâ Halîl Siridi’nin “rahmetullahi teâlâ aleyh” Mafüvat kitabında ve şerhinde de yazılıdır. Taklide niyet eden kimsenin, niyet etmeden önce kılmış olduğu, o vaktin namazı sahih olur. Daha önceki vakitlerinkini kaza etmesi lazım gelir. Tahtavi, Merakıl-felah haşiyesi, 96. sayfasında ve ayrıca bunun tercümesi olan Nimet-i İslam’da şöyle yazıyor: (Bir hanefinin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmesi için Şâfiî mezhebini taklit etmesinde bir beis yoktur. Bahrürraık ve Nehrülfaık’da da böyle yazılıdır. Fakat bu işi yaparken, Şâfiî mezhebinin şartlarını da yerine getirmesi lâzımdır. Haraç olmadan ve şartlarını yapmadan taklit ederse, buna “müleffık” denir ki kolayları arayıp toplayıcıdır. Bu, câiz değildir. Hanefi yolcunun Şâfiî mezhebini taklit ederek öğle ile ikindi namazlarını ve akşam ile yatsı namazlarını birlikte kılabilmesi için, bunları kılarken, imâm arkasında Fâtiha okuması, kendi seveteynine, yani iki çirkin yerine eli ayası ve nikah ile alması ebedî haram olan 18 kadından başka kadının derisine derisi değerse, abdest alması, abdeste niyet etmiş olması ve az necasetten de sakınması lâzımdır). Malikiyi de taklit edebilir. Başka mezhebi taklit etmek, mezhep değiştirmek demek değildir. Taklit eden bir hanefi, hanefi mezhebinden çıkmış değildir. Yalnız, o ibadetin, o mezhepteki farzlarına ve müfsitlerine tabi olur. Vâciplerde, mekruhlarında ve sünnetlerinde kendi mezhebine tabi olur.