Sual: Mevdudi’nin “İslamda İhya Hareketleri” kitabının 79. sayfasında: (Şah Veliyullah Dehlevi itikattaki asırlık şüpheleri izale etti. Yeni ruh ile zihinleri aydınlattı) diyor. Ne cevap vermek lazım?

Cevap: Şah Veliyullah Dehlevi’nin de kendisi gibi, dinde reformcu olduğunu bildiriyor. Müslümanların imanları asırlarca şüphelerle dolu idi demek, hep mezhepsizlik çöplüğünden çıkan pis kokuların esintileridir. Veliyullah-ı Dehlevi’nin, Ehl-i sünnet olduğuna eserleri şahit olduğu gibi, Abdullah-ı Dehlevi hazretleri de bildirmektedir. Mevdudi’yi de, şüpheli imanın, iman olmadığını anlamayacak kadar cahil sanmıyoruz. Fakat asırlar boyunca müslümanların imanlarının şüpheli iman olduğunu söylemek, cahillikten daha kötü bir sapıklıktır. Yeryüzündeki müslümanların %90’ını teşkil eden Ehl-i sünnetin imanları her asırda doğru idi ve inandıkları şeyde de şüpheleri yok idi. Bozuk fırkalar zaten, müslümanlığı temsil edecek bir sayıda değil idi.

Sual: Mevdudi’nin “İslamda İhya Hareketleri” kitabının 81. sayfasında, (Hilafet fikri ve doktrini ile saltanat arasındaki fark, Şah Veliyullah tarafından izah edilmiş ve hadis-i şeriften, eskilerin pek bilemediği tablolar onun tarafından çizilmiştir) diyor.

Cevap: Şah Veliyullah’ın Musaffa denilen kitabında, (Çağımızın budala adamları ictihadı terkettiler. Deve gibi, burunlarına takılı halka ile nereye gittiklerini bilmiyorlar. Hepsi ayrı ayrı yollar tutmuşlar. Müşterek şuura sahip olmamaları acınacak hallerdendir) dediğini överek bildiriyor.

Şah Veliyullah-ı Dehlevi, hiçbir kitabında Ehl-i sünnet âlimlerine budala dememiştir. 4 mezhepten ayrılmış olan sapık fırkalardan şikayet etmektedir. Şah Veliyullahın, Ehl-i sünnet âlimlerine olan saygısını anlatmak için, onun İzale-tül-hafa kitabının 2. cildinin 377. sayfasından birkaç satırı tercüme ediyoruz: Resûlullah buyurdu ki (Faris’ten [İran’dan] büyük âlimler hâsıl olacaktır). Buhari ve Müslim ve Tirmizi ve Ebû Davud ve Nesai ve İbni Mace ve Darimi ve Dare-Kutni ve Hakim ve Beyheki ve daha nice büyük hadis âlimleri hep Faris’te yetiştikleri gibi, Ebüttayyib [Kadı Tâhir Taberi] ve şeyh Ebû Hamid [İsferaini] ve şeyh Ebû İshak-ı Şirazi ve Cüveyni [Abdullah bin Yusuf] ve oğlu imam-ül Haremeyn Abdülmelik bin Abdullah Cüveyni ve imam-ı Muhammed Gazali gibi fıkıh âlimleri Fariste yetişmişlerdir. Hatta imam-ı Ebû Hanîfe ve Mavera-ün-nehrdeki ve Horasandaki talebeleri de Faris alimleridir ve bu hadis-i şerifteki müjdeye dahildirler. Resûlullah, (Her 100 senede 1 müceddid hâsıl olacaktır) buyurdu. Buyurduğu gibi, her 100 senede 1 müceddid hâsıl olup dini kuvvetlendirdiler. 1. yüzyılda, Ömer bin Abdülaziz, meliklerin zulümlerini kaldırıp, adaletin esaslarını kurdu. 2. yüzyılda, imam-ı Şâfiî iman bilgilerini açıkladı ve fıkıh bilgilerini ayırttı. 3. yüzyılda Ebül-Hasan-ı Eşari Ehl-i sünnet bilgilerini şekillendirdi ve bidat sahiplerini susturdu. 4. asırda Hakim ve Beyheki ve benzerleri, hadis ilminin temellerini kurdular. Ebû Hamid ve benzerleri de fıkıh bilgilerini yaydılar. 5. asırda imam-ı Gazali yeni bir çığır açıp, fıkıh, tasavvuf ve kelam bilgilerinin birbirlerinden ayrı şeyler olmadıklarını bildirdi. 6. asırda, imam-ı Fahrüddin-i Razi, kelam bilgilerini yaydı. İmam-ı Nevevi de fıkıh bilgilerini yaydı. Böylece zamanımıza gelinceye kadar her asırda bir müceddid gelerek dini kuvvetlendirdi. Yukarıdaki hadis-i şerifi ve benzerlerini, olacak şeyleri haber veren mucizedir diyerek geçmemelidir. Bildirilen şeylerin ehemmiyetini ve kıymetlerini de anlamalıdır.

Şah Veliyullah-ı Dehlevi El-intibah kitabının 3. kısmında diyor ki:

İslamın vâciplerinden biri, Ahkâm-ı ilâhîyi öğrenmektir. Bu da, Kitaptan, Sünnetten, Ashâb-ı kiramın ve Tabiinin eserlerinden ve Kitap ile Sünnetten istinbat olunan bilgilerden öğrenilir. Ahkâm-ı ilâhiyeyi bildiren ilme Fıkıh ilmi denir. Fıkıh âlimlerine Fukaha denir. Fukahanın muhtelif mezhepleri vardır. Sonra gelen âlimler, bu mezhepleri seçmekte ve bunlarla amel etmekte, birbirlerinden ayrılmışlardır. Bunların çoğu, meşhur olan mezheplerden birini seçmeli, her işte bu mezhebi taklit etmeli dedi. Kitaptan, Sünnetten nasibi olmayan ve âlimlerin kitaplarından anlamayanlar için, böyle taklit etmek mübarektir. Fakat taklit ederken, Kitaba ve Sünnete uymayı niyet etmiş olmaları şarttır. Bir iş için, müctehidin ictihadının, açık bir âyete veya hadise uymadığını çok zannederse, bu işte, Kitaba ve hadise daha uygun olan başka müctehide uymalıdır. Bu iş için başka mezhebe uymak yasaktır dememelidir. Sonra gelen âlimler arasında bir kimse, Sünneti ve Eserleri iyi öğrenmiş ve İslam fukahasından birinin sözlerini iyi incelemiş ise, bir fakihin senet edindiği hadisi, ravileri ile biliyor ise ve muhalif görünen hadisleri karşılaştırarak bunlardan hüküm çıkarabilip, mezhebine hizmet edebiliyor ve mezhebinin imamının usulüne uyarak yeni hükümler çıkarabiliyorsa, böyle âlimlere Müctehid-i fil-mezhep denir. Bu yol da mübarektir. Müslümanların çoğu, kendi memleketlerinde yayılmış olan bir mezhebi veya babalarından, hocalarından işiterek öğrendikleri bir mezhebi taklit ediyorlar. Yalnız bir mezhebin kitaplarını okuyabilen ve delilleri incelemesini bilmeyen kimseler için bu yol uygundur.

Din bilgileri, Zahir bilgiler ve Nevadır bilgileri ve Tahric bilgileri, yani âlimlerin çıkardıkları bilgiler olmak üzere 3’e ayrılmıştır. Fıkıh, Tasavvuf ve akaid fenlerinde hep bu 3 ilim vardır. Bu 3 fende, bu 3 bilgiyi birbirlerinden ayırabilen ve her bilgi için hüküm koyabilen kimseye İslam alimi ve Müctehid denir. Kitaptan, Sünnetten ancak bu âlim anlar. Begavi, Tehzib kitabında ve İmam-ül haremeyn, Hidaye de ve Rafii, Şerh-i Veciz’de ve İzzeddin bin Abdüsselam, Gaye’de ve Nevevi, Şerh-i Mühezzeb’de ve Ebû Amr ibni Salah, Edebü’l-fütya’da ve Bedrüddin Zerkeşi, Kitabü’l-bahr’de diyorlar ki ilim 2’dir. Birincisini öğrenmek herkese lazımdır. İkincisini öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Bunu, taklitten çıkıp, müctehid olan âlim öğrenir. Bir şehirde, böyle bir âlim bulunursa, başkalarının öğrenmesi lazım olmaz. Böyle âlim hiç bulunmazsa, hepsi âsî olur. Böyle bir âlim, bir mezhebe bağlı kalmadan, Kitaptan, Sünnetten, İcmadan ve Kıyastan hüküm çıkarır ise, buna Müctehid-i Müstakil denir. Uzun zamandan beri, böyle müctehid yoktur.

Müstakil olmayan müctehid 4’tür. Birincisi, delil aramakta ve hüküm çıkarmakta, mezhebinin imamını taklit etmez. İmamının yolunda olduğu için, onun mezhebinde olduğu için, onun mezhebinde olduğu söylenir. Buna, Müctehid-i müntesib denir. Bu, mutlak müctehittir. Her zamanda bulunması lazımdır. İkincisi, mezhep imamının usul ve edillesine bağlı olan Ashâb-ı tercihdir. Buna, Müctehid-i mukayed denir. 3.sü, mezhebinin delillerini bilir. 4.sü, mezhep bilgilerini anlar ve nakleder.

İctihad derecesinde olmayan, ilim ile uğraşmayan avamın bir mezhebi taklit etmesine izin verilmiştir. İctihad derecesinde olanın taklit etmesi ise, mezmumdur. El-İntibah’dan tercüme tamam oldu. El-İntibahın İthaf ismindeki haşiyesinde, (Mezhep taklidini bırakıp, doğruca âyete, hadise göre iş görmeli sözünü Şah Veliyullah söylememiştir. Bu sözü Şevkani söylemiştir) diyor. (Şevkani’nin sözü efdal ve ekmeldir) diyerek, mezhepsiz olduğunu ortaya koyuyor.

Şah Veliyullah’ın yukarıdaki yazıları, Mevdudi’nin sapık olduğunu, Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetlerini anlamamış olduğunu açıkça göstermektedir. Her asırda gelen İslam âlimlerinin, hadis-i şerifle övülmüş olduklarını, hepsinin aynı yolda olup Resûlullahın yolunu yaymış ve kuvvetlendirmiş olduklarını bildirmektedir.

Sual: Mevdudi’nin İslamda İhya Hareketleri kitabının 83. sayfasında, büsbütün sapıtıyor. Bakınız ne hezeyanlar savuruyor:
(Hanefi ve Şâfiî mezheplerindeki fıkıh bakımından görüş ayrılığı dolayısıyla, her biri kendi görüşünü müdafaa için, ötekine garazkar hükümler veriyor ve karşısındakine aşırı derecede tehlikeli bir hal alıyor. Her mezhep teferruat ile dolup taşmakta ve hakikatler, tefsir bolluğu içinde kaybolmaktadır) diyor.

Cevap: Bu hezeyanlar, mezhep imamlarına, büyük bir iftiradır. Hiçbir fıkıh kitabında, 4 mezhepten biri için garez ve hased ile yazılmış tek bir kelime yoktur. Hatta her mezhep, zor durumda kalınca, başka mezhebi taklit etmeyi, caiz görmektedir. Abdülgani Nablüsi hazretleri Hülasatü’t-tahkik kitabında, bunu uzun anlatıyor. Bu kadar bozuk, saçma ve bu kadar açık yalan ancak perde arkasından İslama saldıran bir sapığın yapacağı bir iştir. Zavallı Mevdudi, İslamın mühim konuları olan kelam ve fıkıh bilgilerine dalmaya özenmiş, fakat acemi olduğundan boğulup gitmiştir.

Tavsiye Yazı –> Mevdudi Kimdir? Ehli Sünnet midir?

 

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler