Sual: İslamın 5 şartından ikincisi olan namazın ehemmiyeti hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Cevap: Dürrü’l-muhtar kitabında namazı anlatmaya başlarken ve İbni Âbidin, Reddü’l-muhtar kitabı, 234. sayfada, bunları açıklarken buyuruyor ki:
Âdem aleyhisselâmdan beri, her dinde 1 vakit namaz var idi. Hepsinin kıldığı, bir araya toplanarak bize farz edildi. Namaz kılmak, imanın şartı değil ise de, namazın farz olduğuna inanmak, imanın şartıdır. Namaz, duâ demektir. İslamiyetin emrettiği, bildiğimiz ibâdete, namaz (Salât) ismi verilmiştir. Mükellef olan [yani akıl ve baliğ olan] her müslümanın, her gün 5 vakit namazı kılması farz-ı ayndır. Farz olduğu, Kurân-ı Kerîmde ve hadis-i şeriflerde, açıkça bildirilmiştir. Miraç gecesinde, 5 vakit namaz emrolundu. Miraç, hicretten 1 yıl önce, Recep ayının 27. gecesinde idi. Miraçtan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.
7 yaşındaki çocuğa, namaz kılmasını emretmek, 10 yaşında kılmaz ise, el ile dövmek lâzımdır. Mektepteki muallim, talebesini de, çalıştırmak için, el ile 3 kere dövebilir. Daha fazla vuramaz. Sopa ile dövemez. [İslam mekteplerinde falaka olamaz. Sopa, karakolda, hapishanede olur. Dinsizler, gençleri İslamiyetten soğutmak için, tiyatrolarda, filmlerde, hocaların talebeyi falakaya yatırdıklarını gösterip, din dersleri, İslam mektepleri kapatılarak gençlik falakadan, sopadan kurtarıldı derlerse İslam dinine iftirâ etmiş olurlar. İslamiyette talebeyi sopa ile dövmek yasak olduğu, din kitaplarında, açıkça yazılıdır. Peygamberimiz “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” el ile 3’ten fazla vurmayı bile yasak etmişti.] Çocuklara, başka ibâdetleri de öğretmek ve yapmaya alıştırmak, günahlardan menetmek lâzımdır.
Farz namazların ehemmiyetini bildirmek için, Muhammed Rebhami “rahmetullâhi aleyh”, 444 kitaptan toplayarak, hicretin 853. senesinde Hindistan’da yazdığı Riyad-un-nasıhin adındaki Fârisî kitabının, 2. kısmı, 1. bab, 12. faslında buyuruyor ki:
Sahihayn ismi verilen, din-i İslamın iki temel kitabında [Buhârî ve Müslim’de], Cabir bin Abdullah’ın “radıyallâhu anh” bildirdiği bir hadis-i şerifte, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”: “Birinin evi önünde nehir olsa, her gün 5 kere bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?” diye sordu. Hayır, ya Resûlallah! dedik. “İşte, 5 vakit namazı kılanların da, böyle küçük günahları affolunur” buyurdu. [Bazı câhiller, bu hadis-i şerifi işitince, o hâlde, hem namaz kılarım, hem de istediğim gibi, keyif sürerim. Nasıl olsa günahlarım affolur, diyor. Böyle düşünmek doğru değildir. Çünkü, şartları ile edepleri ile kılınıp, kabul olan bir namaz, günahları döker. Sonra, küçük günahları affolsa bile küçük günah işlemeye devam etmek, ısrar etmek, büyük günah olur. Büyük günah işlemeye ısrar etmek de, küfre sebep olur.] İbni Cevzi, El-mugni ismindeki tefsirinde buyuruyor ki “Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallâhu anh” buyurdu ki 5 namaz vakitleri gelince, melekler der ki ey Adem oğulları, kalkınız! İnsanları yakmak için hazırlanmış olan ateşi namaz kılarak söndürünüz”. Bir hadis-i şerifte, “Mümin ile kâfiri ayıran fark, namazdır” buyuruldu. Yani, mümin namaz kılar. Kâfir, kılmaz. Münâfıklar ise, bâzen kılar, bâzen kılmaz. Münâfıklar, Cehennemde çok acı azap görecektir. Müfessirlerin şahı, Abdullah ibni Abbas “radıyallâhu anhüma” diyor ki Resûlullahtan “sallallâhü aleyhi ve sellem” işittim. Buyurdu ki “Namaz kılmayanlar, kıyamet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır”.
Hadis imamları, söz birliği ile bildiriyor ki “Bir namazı vaktinde amden kılmayan, yani namaz vakti geçerken, namaz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur veya ölürken imansız gider. Ya namazı, hatırına bile getirmeyenler, namazı vazife tanımayanlar ne olur?”. Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile buyurdular ki “İbadetler imandan parça değildir”. Yalnız, namazda söz birliği olmadı. Fıkıh imamlarından İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel, İshak ibni Raheveyh, Abdullah ibni Mübarek, İbrahim Nehai, Hakem bin Uteybe, Eyyüb Sahtiyani, Davud Tai, Ebû Bekr ibni Şeybe, Zübeyr bin Harb, daha birçok büyük âlimler, bir namazı amden, yani bile bile kılmayan kimse, kâfir olur, dedi. O hâlde, ey din kardeşim, bir namazını kaçırma ve gevşek kılma, seve seve kıl! Allahü teâlâ kıyamet günü, bu âlimlerin ictihadlarına göre ceza verirse, ne yaparsın?
Tefsir-i Mugni’de diyor ki: “Büyüklerden biri şeytana dedi ki senin gibi mel’un olmak istiyorum, ne yapayım? İblis sevinip, benim gibi olmak istersen, namaza ehemmiyet verme ve doğru, yalan, her şeye yemin et, yani çok yemin et! dedi. O kimse de, hiçbir namazı bırakmıyacağım ve artık yemin etmiyeceğim, dedi”.
Hanbeli mezhebinde, bir namazı özürsüz kılmayan, mürted gibi katlolunur ve yıkanmaz. Kefenlenmez ve namazı kılınmaz. Müslümanların mezarlığına gömülmez ve mezarı belli edilmez. Dağda bir çukura konur. Şâfiî mezhebinde, namaz kılmamakta ısrar eden, mürted olmaz ise de, cezası katldir. Mâlikî mezhebi de, Şâfiî mezhebi gibi olduğu, İbni Âbidin’de ve Milel-nihal tercümesi 63. sayfada yazılıdır. Hanefi mezhebinde ise, namaza başlayıncaya kadar hapsolunur veya kan akıncaya kadar dövülür. [Fakat namaza ehemmiyet vermeyen, vazife bilmeyen, 4 mezhepte de kâfir olur. Namazı bile bile kılmayıp, kaza etmeyi düşünmeyen ve bunun için azap çekeceğinden korkmayan kimsenin, hanefi mezhebinde de kâfir olacağı, Hadika’da, dil afetlerinde yazılıdır.] Allahü teâlâ, müslüman olmayanlara namaz kılmasını, oruç tutmasını emretmemiştir. Bunlar, Allahü teâlânın emirlerini almakla şereflenmemişlerdir. Namaz kılmadığı için, oruç tutmadığı için bunlara bir ceza verilmez. Bunlar, yalnız küfrün cezası olan Cehennemi hak etmişlerdir. Zadül-mukvin kitabında diyor ki; “Eski âlimler yazmış ki 5 şeyi yapmayan, 5 şeyden mahrum olur:
1) Malının zekatını vermeyen, malının hayrını görmez.
2) Öşrünü vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.
3) Sadaka vermeyenin, vücudunde sıhhat kalmaz.
4) Duâ etmeyen, arzusuna kavuşamaz.
5) Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehâdet getiremez. Namaz kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan fasıktır. Sâliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza lâyık ve uygun değildir”.
Görülüyor ki farz namazı kılmamak, imansız gitmeye sebep olmaktadır. Namaza devam, kalbin nurlanmasına ve saadet-i ebediyyeye kavuşmaya vesiledir. Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” “Namaz nurdur” buyurdu. Yani, dünyada kalbi parlatır. Ahirette sıratı aydınlatır. Allah’ın dostlarına, namazda neler oluyor, muradlarına, namazda, nasıl kavuşuyorlar biliyor musunuz?
Hikaye: Horasan valisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Hiratlı bir demirci, Nişapur’a gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, vâliye çıkardılar. Hapsedin! dedi. Demirci, hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp, “Ya Rabbi! Günahım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın. Ya Rabbi! Beni kurtar!” diye duâ etti. Vâli, o gece, rüyada, 4 kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, 2 rekat namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlumun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim şiir:
Binlerce top ve tüfek, yapamaz asla,
Gözyaşının seher vakti yaptığını,
Düşman kaçıran süngüleri, çok defa,
Toz gibi yapar, bir müminin duâsı.
Ya Rabbi! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak muradına kavuşur.
Hemen, o gece, hapishane müdürünü çağırıp, bir mazlum kalmış mı, dedi. Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namaz kılıp, çok duâ ediyor. Göz yaşları döküyor deyince, onu getirtti. Hâlini sorup anladı. Özür dileyip, hakkını helal et ve 1.000 gümüş hediyemi kabul et ve herhangi bir arzun olunca bana gel! diye rica etti. Demirci, hakkımı helal ettim ve hediyeni kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem, dedi. Niçin, deyince: Çünkü, benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim dualarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim, nihâyeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz ihsan sofrasını, herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzuruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın. Şiir:
İbadet eşiğine, kim ki bir gece baş kodu,
Dostun lütfu, açar ona, elbette binbir kapu.
Evliyânın büyüklerinden Râbia-i Adviye “rahmetullâhi aleyhâ”, adâmin birinin, duâ ederken “Ya Rabbi! Bana rahmet kapısını aç!” dediğini işitince; Ey câhil! Allahü teâlânın rahmet kapısı, şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun? dedi. [Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalpler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için duâ etmeliyiz!]
İlâhî! Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin. Bizi dünyada ve ahirette sıkıntıda bırakma! Muhtaçlara, her şeyi gönderen, yalnız sensin! Dünyada ve ahirette hayırlı, faydalı olan şeyleri, bize gönder! Dünyada ve ahirette, bizi kimseye muhtaç bırakma! Âmin. Rıyad-un-nasıhin’den tercüme tamam oldu.
Kitabü’l-fıkh-alel-mezahib-il-erbea’da, namazı anlatmaya başlarken diyor ki; Namaz, İslam dininin direklerinden en ehemmiyetlisidir. Allahü teâlâ, kullarının yalnız kendisine ibâdet etmeleri için, namazı farz etti. Nisa sûresinin 103. ayeti, namaz müminler üzerine, vakitleri belirli bir farz oldu demektir. Hadis-i şerifte, “Allahü teâlâ, her gün beş vakit namaz kılmayı farz etti. Kıymet vererek ve şartlarına uyarak, her gün 5 vakit namaz kılanı Cennete sokacağını, Allahü teâlâ söz verdi” buyuruldu. Namaz, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Hadis-i şerifte, “Namaz kılmayanın, İslamdan nasibi yoktur!” buyuruldu. Mişkat’da ve Künuzü’d-dekaık’da ve Sahihayn’da ve Halebi’de bildirilen hadis-i şerifte de, “İnsan ile küfür arasındaki fark, namazı terketmektir.” buyuruldu. Bunun mânâsı, “İnsan ile küfür, ayrı ayrı iki varlıktır. İkisini birleştiren yol, namaz kılmamaktır. Aralarından, namaz kılmamak kalkınca, yani bir insan namaz kılarsa, bu insan ile küfür arasında yol kalmaz. İkisi birbiri ile birleşmez.” Bunun mânâsı “Küfür bir özelliktir. Kendi kendine bulunmaz. Bazı insanda bulunur. Küfür bulunan insanda namaz kılmamak vardır. Küfür bulunmayan insanda namaz kılmamak yoktur. Küfür bulunan insan ile küfür bulunmayan insan arasındaki fark, namaz kılıp kılmamaktır” demektir. Bu hadis-i şerif, “İnsan ile ölüm arasındaki fark, nefes almamaktır” sözüne benzemektedir. Ölüm bulunan insan nefes almaz. Ölüm bulunmayan insanda nefes almamak yoktur. Nefes almamak bulunan insanın ölü olduğu anlaşılır. Bu hadis-i şerif, namaz kılmakta tembellik edenleri şiddetle korkutmaktadır. Namaz kılmak, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek, Onun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Bunu anlayan kimse, hep iyilik yapar. Hiç kötülük yapamaz. Nefsine uyanın namazı sahih olsa da, bu meyvelerini veremez. Her gün beş kere, Rabbinin huzurunda olduğuna niyet eden kimsenin kalbi ihlas ile dolar. Namazda yapılması emrolunan her hareket, kalbe ve bedene faydalar sağlamaktadır. Camilerde cemaat ile namaz kılmak, müslümanların kalplerini birbirlerine bağlar. Birbirlerinin kardeşleri olduklarını anlarlar. Büyükler, küçüklere merhametli olur. Küçükler de, büyüklere saygılı olur. Zenginler, fakirlere ve kuvvetliler zayıflara yardımcı olur. Sağlamlar, hastaları, camide göremeyince, evlerinde ararlar. “Din kardeşinin yardımına koşanın, yardımcısı Allahtır” hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için yarış ederler.
Âkıl isen kıl namazı, çün saadet tacıdır.
Sen namazı öyle bil ki müminin miracıdır!