Sual: Osmanlıların İslâmiyetteki fâiz yasağını bertaraf ettikleri söyleniyor, hatta bu hususta vesikalar gösteriliyor. Osmanlılar gerçekten fâiz yasağını kaldırmış mıdır?
Cevap: Para darlığının bulunduğu, karz yoluyla kredi temin edilemediği zamanlarda ulemâ muamele satışını tavsiye etmektedir. Muamele satışında, meselâ, 10 altın alıp, 11 altın ödemek hususunda uyuşulunca, 10 altını borç olarak verip, bir altına da kalem, defter gibi bir şeyi borç alana satmak câizdir. Böylece 11 altın borçlanılmış olur. Satış önce, borçlanma sonra da olabilir. Hatta meselâ, borç isteyen kimse bir malı 10 liraya peşin satıp teslim ettikten sonra, bunu o kimseden 11 liraya veresiye geri satın alsa bu da muteberdir. Ancak bu çeşit satışlarda muamele ile satılacak malın fiatı, borç miktarının devlet tarafından tesbit edilen yüzdesinden fazla olamaz. (İbn Âbidîn).
Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yüzde on beşe kadar muameleye izin verilmekteydi. Murâbaha Nizamnâmesi bu nisbeti tayin etmektedir. Osmanlıların son zamanlarındaki bankalar bu usule göre çalışırlardı. Meselâ, banka veznesindeki memur elindeki bir kalemi veya saati ya da (ekseriya) bir kitabı 100 altın kredi isteyen kimseye 10 altına veresiye satar, sonra istenilen mikdarı borç olarak verir, böylece müşteri bankaya 110 altın borçlanmış olurdu. Fâiz, işte bu satışlardaki fazlalığa denir. Fâiz, fazlalık demektir. Günümüzde fâiz kelimesinin yanlış olarak ribâ karşılığı olarak kullanılması, bu zamanlardan kalma bir gelenek olsa gerektir. Bu farkı bilmeyenler, Osmanlılar devrinde ribânın meşru kabul olduğu zannına kapılmışlardır.
Tavsiye Yazı –> İslamiyette Banka Olur mu?
Sual: Osmanlı Mahkemeleri hakkında şöyle bir ifade var: “1881 yılında memurlar için bir tekaüd sandığı kuruldu. …Memur maaşlarından %5 miktarında yapılan kesintiler sandıkta toplanır; %5 muamele faiziyle Osmanlı Bankası’na yatırılır.” Buradaki ‘muamele faizi’ nedir?
Cevap: Muamele satışı yapılarak elde edilen fazlalıktır. Bugünki banka faizi demek değildir.
Sual: Bir gazete yazarı, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin % 12 fâize fetvâ verdiğini yazdı. Bunun aslı nedir?
Cevap: Burada bir yanlış anlama olsa gerek. Ebussuud Efendi’nin fetvâ verdiği, muamele satışı ribhidir; fâiz değildir. Osmanlılar zamanında kredi ihtiyacı olanlar, karz bulamazlarsa, borç aldıkları kimseden, herhangi bir malı da veresiye satın alırlardı. Bu malın fiyatı, borç alınan mikdarın devlet tarafından tesbit edilen muayyen bir yüzdesinden fazla olamazdı. Bu satışa muamele satışı, bu yüzdeye de fâiz adı verilir. Ama dinin yasak ettiği fâiz (ribâ) değildir. Bunu bilmeyenler, Osmanlılarda dinen yasak olan fâizin câri olduğunu zannetmektedir.
Sual: Bir gazete yazarı “Para Vakıfları” ile alakalı yazısında Ebussuud Efendi’nin fâize cevaz verdiğini söyledi. Aslı var mıdır?
Cevap: Bunun Kur’an-ı kerimde men edilen ribâ olmadığını, muamele satışı semeni olduğunu daha önce beyan etmiştik. Fâiz, Osmanlılar zamanında hem şirket kâr payı, hem muamele satışı semeni, hem de haram olan ribâ için kullanılmaktadır. Fıkıh malumatı bilmeden Osmanlı tarihini anlamak mümkün olmuyor.
Sual: Zimmî kâfirlerin dârülislâmda fâizcilik yapması câiz midir? Osmanlı Devleti’nde Galata bankerleri tefecilik yapmıyorlar mıydı? Eğer yapıyorlarsa, devlet buna neden izin vermiştir?
Cevap: Hayır. Dârülislâmdaki zimmîler ile Müslümanlar ahkâm bakımından aynıdır. Osmanlı zimmîlerinin tefecilik yapmaları yasaktı. Fakat bazıları hukukun inceliklerini kullanarak, hile-i şer’iye yaparak, bir yandan da borç verip kendilerine râm ettikleri devlet ricalini ayarlayarak el altından tefecilik yapmıştır. Ama resmiyette mümkün değildir. Nitekim meselâ mahkemeye alacakları için dâvâ açsalar, fâiz talebinde bulunamazlar. Mahkeme reddeder. Nitekim buna dair hüccetler mahkeme sicilinde mevcuttur. Fuhuş ve müslümana içki satışı da yasaktır ama umumhane ve meyhanelerin gizliden gizliye çalışmasını engellemek mümkün değildir.
Tavsiye Yazı –> İslamiyette iktisad esasları nelerdir?
1 Yorum