Aşağıdaki yazılar, (Mîr’at-ı Kainat) kitabından alınmıştır. Bu kitapta, mucizelerin çoğunun kaynakları da bildirilmiş ise de, biz bu kaynakları yazmadık. Mucizelerin çoğunu da kısaltarak yazdık.
Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek çoktur. Allahü teâlâ, (Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım) buyurdu. Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığını, birliğini gösterdikleri gibi, Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermektedirler. Ümmetinin Evliyâsında hâsıl olan kerâmetler, hep Onun mucizeleridir. Çünkü, kerâmetler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hâsıl olmaktadır. Hatta, bütün Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, Onun ümmetinden olmak istedikleri için, daha doğrusu, hepsi Onun nurundan yaratıldıkları için, Onların mucizeleri de Muhammed aleyhisselâmın mucizelerinden sayılır. Bu sözümüzü İmâm-ı Busayri’nin (Kaside-i Bürde) si çok güzel dile getirmektedir.
Muhammed aleyhisselâmın mucizeleri, zaman bakımından 3’e ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setten vefâtına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefâtından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere 2’ye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki saymak mümkün olmamıştır. 2. kısımdaki mucizelerin 3.000 kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan meşhur olan 86 adedini aşağıda bildireceğiz.
1) Muhammed aleyhisselâmın mucizelerinin en büyüğü Kurân-ı Kerîmdir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kurân-ı Kerîmin nazımında ve mânâsında âciz ve hayran kalmışlardır. Bir ayetin benzerini söyleyememişlerdir. İcazı ve belâgati insan sözüne benzemiyor. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve mânâsındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazımı Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir. İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da, usanmıyorlar. Okuması veya dinlemesi, sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. İşitenlerden kalplerine dehşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür. Nice azılı İslam düşmanları, Kurân-ı Kerîmi dinlemekle, kalpleri yumuşamış, imana gelmişlerdir. İslam düşmanlarından ve muattala, melahide ve karamita denilen müslüman ismini taşıyan zındıklardan Kurân-ı Kerîmi değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de hiçbiri, arzularına kavuşamamıştır. Tevrat ve İncil ise, insanlar tarafından her zaman değiştirilmiş ve yine değiştirilmektedir. Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler ve iyi ahlak ve insanlara üstünlük sağlayan meziyetler ve dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak iyilikler ve varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler ve insanlara faydalı ve zararlı olan şeylerin hepsi Kurân-ı Kerîmde açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir. Kapalı olanlarını, erbabı anlayabilmektedir. Semavi kitapların hepsinde, Tevratta, Zeburda ve İncilde bulunan ilimlerin ve esrarın hepsi Kurân-ı Kerîmde bildirilmiştir. Kurân-ı Kerîmde mevcûd ilimlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir. Çoğunu sevgili Peygamberine “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bildirmiştir. Ali ve Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhüma” bu ilimlerden çoğunu bildiklerini haber vermişlerdir. Kurân-ı Kerîmi okumak çok büyük bir nimettir. Allahü teâlâ, bu nimeti Habîbinin ümmetine ihsan etmiştir. Melekler bu nimetten mahrumdurlar. Bunun için, Kurân-ı Kerîm okunan yere toplanıp dinlerler.Bütün tefsirler, Kurân-ı Kerîmdeki ilimlerden çok azını bildirmektedirler. Kıyamet günü, Muhammed aleyhisselâm minbere çıkıp Kurân-ı Kerîm okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır.
2) Muhammed aleyhisselâmın meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayı 2’ye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselâm 52 yaşında iken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin ele-başları yanına gelip, (peygamber isen ayı 2’ye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselâm, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabasının îman etmelerini çok istiyordu. Ellerini kaldırıp duâ etti. Allahü teâlâ, kabul edip, ayı 2’ye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler. İman etmediler. Şiir:
Köpek, aya bakınca havlar,
Ayın bunda ne kusuru var,
Köpekler, her zaman havlar.
Beyt:
Ağız tadının kaçması, hastalığı bildirir.
En lezzetli şerbetler hastaya acı gelir.
3) Muhammed aleyhisselâm, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek elini bir kabdaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bâzen 80, bâzen 300, bâzen 1.500, Tebük Gazasında ise, 70.000 kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.
4) Bir gün amcası Abbasın evine gidip, onu ve evladını yanına oturtup, üzerlerini ihramı ile örterek, (Ya Rabbi! Bu benim amcam ve babâmın kardeşidir. Bunlar da benim ehl-i beytimdir. Şu örtümle onları örttüğüm gibi, Sen de Cehennem ateşinden kendilerini ört, koru!) buyurdu. Duvarlardan 3 kere âmin sesi işitildi.
5) Bir gün, kendisinden mucize isteyenlere karşı, uzaktaki bir ağacı çağırdı. Ağaç, köklerini sürüyerek gelip selam verip, (Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûluh) dedi. Sonra, gidip yerine dikildi.
6) Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resûlallah! Beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.
7) Bir gün, elinde put bulunan kimseye, (Put bana söylerse, îman eder misin?) dedi. Adam, ben buna 50 senedir ibâdet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler? dedi. Muhammed aleyhisselâm, (Ey put ben kimim?) deyince, (Sen Allah’ın Peygamberisin) sesi işitildi. Putun sâhibi, hemen imana geldi.
8) Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu. Böyle mucizeler çok görülmüş ve haber verilmiştir.
9) Eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbîh ettikleri çok görülmüştür.
10) Bir kâfir gelip, Senin Peygamber olduğunu ben nerden bileyim? dedi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Şu hurma ağacındaki salkımı çağırsam, o da gelse îman eder misin?) buyurdu. Kâfir, evet îman ederim dedi. Resûlullah hurma salkımını çağırdı, sıçrayarak geldi. Resûlullah, (Yerine git!) buyurdu. Ağaçtaki yerine çıkıp asıldı. Bunu gören kâfir îman etti.
11) Mekke’de birkaç kurt bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çoban hücum edip, kurtardığında, kurtların birisi, Allahü teâlânın gönderdiği rızkımızı elimizden alırken, Allahü teâlâdan korkmadın mı? dedi. Çoban, (Çok şaşırdım, kurt konuşur mu?) deyince, kurt, (Bundan daha şaşılacak şeyi haber vereyim mi? Medine’de Allahü teâlânın Peygamberi olan Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” mucizeler gösteriyor) dedi. Çoban gelip bunu Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” anlattı ve müslüman oldu.
12) Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bir çayırta giderken, 3 kere, ya Resûlallah sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da, (Bu avcı beni avladı. Karşıki tepede 2 yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları emzirip geleyim) dedi. Resûl aleyhisselâm, (Sözünü tutar mısın, gelir misin?) dedi. (Allahü teâlâ için söz veriyorum, gelmezsem Allahü teâlânın azâbı benim üzerime olsun) dedi. Resûlullah, geyiği bıraktı. Biraz sonra geldi. Resûlullah onu bağladı. Adam uyanıp, (Ya Resûlallah, bir emrin mi var) dedi. (Bu geyiği azad et!) buyurdu. Adam geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik sevincinden 2 ayağını yere vurup, (Eşhedü en lailahe illallah ve enneke Resûlullah) dedi ve gitti.
13) Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefât etmiş kızını diriltirsen, îman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resûlallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babâmın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.
14) Cabir bin Abdullah “radıyallahü teâlâ anh” bir koyun pişirdi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbı ile yediler. (Kemiklerini kırmayınız!) buyurdu. Kemikleri toplayıp, mübarek ellerini üstüne koyup duâ etti. Allahü teâlâ koyunu diriltti.
15) Resûlullaha, büyüdüğü hâlde hiç konuşmayan bir çocuk getirdiler. (Ben kimim?) diye sordu. Sen Resûlullahsın diye cevap verdi. Ölünceye kadar konuştu.
16) Bir kimse, yılan yumurtasına basarak 2 gözü görmez oldu. Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” getirdiler. Mübarek tükrüğünden gözlerine sürmekle görmeye başladı. Hatta 80 yaşında olduğu hâlde, iğneye iplik geçirirdi.
17) Muhammed bin Hatib diyor ki küçük idim. Üstüme kaynar su döküldü. Vücudum yandı. Babam Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” götürdü. Mübarek elleri ile tükürüğünü yanan yerlere sürdü ve duâ buyurdu. Hemen yanıklar iyi oldu.
18) Bir kadın, bir kel oğlunu getirdi.Resûlullah, mübarek elleri ile başını sıvadı. Şifa buldu. Saçları uzamaya başladı.
19) Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki 2 gözü ama bir kimse gelip, ya Resûlallah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”! Allahü teâlâya duâ et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum.Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatcı eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp duâ etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duâyı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.
20) Ebû Talib ile bir çölde gidiyordu. Ebû Talib, çok susadığını söyledi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, hayvandan yere inip, (Susadın mı?) buyurdu ve mübarek ayaklarının ökçesini yere vurdu. Su fışkırdı. (Amcam, bu sudan iç!) buyurdu.
21) Hudeybiye gazasında suyu az kuyunun yanına kondular. Asker susuzluktan şikayet ettiler. Bir kova su istedi, içinden abdest alıp ve tükürüp, bunu kuyuya döktürdü. Bir ok alıp, kuyuya attı. Kuyunun ağzına kadar su ile dolduğunu gördüler.
22) Bir gazada, asker susuzluktan şikayet etti. Resûl aleyhisselâm, 2 askeri su aramaya gönderdi. 2 kırba dolusu su ile deve üstünde bir kadını gördüler, getirdiler. Resûl aleyhisselâm, kadından bir miktar su istedi. Bir kap içine döktürdü. Bütün asker gelip, sıra ile kaplarını, tulumlarını doldurdular. Kadına bir miktar hurma verip su tulumlarını da doldurdular. (Senin suyundan eksiltmedik. Bize suyu Allahü teâlâ verdi) buyurdu.
23) Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resûlallah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, duâ etti. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resûlallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resûl aleyhisselâm, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
24) Cabir bin Abdullah “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki çok borcum vardı. Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında 3 kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
25) Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, ya Resûlallah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”! Hediyemi niçin kabul etmediniz? Acaba günahım nedir? dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) dedi. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdiler. (Gönderdiğim kabda kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.
26) Ebû Hüreyre diyor ki Resûlullaha birkaç hurma getirdim. Bunlara bereket verilmesi için duâ etmesini söyledim. Bereketli olmaları için duâ buyurdu ve, (Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zaman elinle içinden al, boşaltıp da, yerden alma!) buyurdu. Hurmaların bulunduğu çantamı gece gündüz yanımdan ayırmayıp, Osman “radıyallâhu anh” zamanına kadar hep yedim. Yanımdakilere de yedirdim ve avuç doluları sadaka verdim. Osman “radıyallâhu anh”ın şehit olduğu gün çantam zayi oldu.
27) Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, Süleyman “aleyhisselâm” gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. Gelerek sâhibinden veya başkalarından şikayet eden hayvanlar çok görüldü. Resûlullah bunu Ashâb-ı kirâma haber verirdi. Huneyn gazasında, binmiş olduğu (DÜLDÜL) ismindeki ak katıra (Yere çök) dedi. Düldül, hemen çökünce, yerden bir avuç kum alıp, kâfirlerin üzerine saçtı.
28) Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi 3 kısımdır:
1. kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalpli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.
2. kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
3. kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir. Burada 2 ve 3. kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslama davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, Ashâb-ı kirâmın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Mekke-i mükerremede kalan Ashâb-ı kirâmla beraber, 3 sene her türlü görüşme, alış-veriş yapma, müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi, bütün ictimai muamelelerden men’ olundular. Kureyş müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, Kâbe-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza) denilen bir çeşit kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan (Bismikellahümme = Allahü teâlânın ismi ile) ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, bitirdi. Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile Peygamberimize “sallallâhü aleyhi ve sellem” bildirdi. Peygamberimiz de “sallallâhü aleyhi ve sellem” bu hâli amcası Ebû Talibe anlattı. Ertesi gün, Ebû Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin Rabbi ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine mâni olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu artık himaye etmiyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbeye geldiler. Ahtnameyi Kabeden indirerek açtılar ve Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurduğu gibi, (Bismikellahümme) ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrevden Medineye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]
29) Bir gün, zevcesi Hafsa’ya “radıyallâhu anha”, (Ebû Bekr ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Ebû Bekr’in ve Hafsa’nın babası olan Ömer’in “radıyallâhu anhüm” halife olacaklarını müjdeledi.
30) Ebû Hüreyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de, zekat olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Resûlullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı, Ertesi gün, Resûlullah Ebû Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) dedi. Ebû Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. 3. gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebû Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Ayetel kürsü) ye okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün, Resûlullah, Ebû Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. 3 gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) dedi. Hayır bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.
31) Rum İmperatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker gönderdikte, sahabeden 3 emrin arka arkaya şehit olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.
32) Muaz bin Cebel’i “radıyallahü teâlâ anh” Vâli olarak Yemene gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatlar verdi. (Seninle kıyamete kadar artık buluşamayız) dedi. Muaz Yemen’de iken Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Medine’de vefât etti.
33) Vefât ederken, kızı Fâtıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) dedi. 6 ay sonra Fâtıma “radıyallâhu anha” vefât etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefât etmedi.
34) Kays bin Şemmasa “radıyallâhu anh”, (Güzel olarak yaşarsın ve şehit olarak ölürsün) buyurdu. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” halife iken Yemame’de Müseylemet-ül Kezzab ile yapılan muharebede şehit oldu. Ömer-ül-Fâruk’un ve Osman’ın ve Alinin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” şehit olacaklarını dahi haber verdi.
35) Acem padişahı Kisra’nın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.
36) Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmü Hirâm’ın “radıyallahü teâlâ anha” o gazada bulunacağını haber verdi. Osman “radıyallahü teâlâ anh” halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehit oldu.
37) Resûl aleyhisselâm bir gün yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek, (Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?Yemin ederim ki evlerinizin arasında, sokaklarda meydana gelecek fitneleri görüyorum) buyurdu. Osman’ın “radıyallâhu anh” şehit edildiği günlerde ve sonra Yezid zamanında, Medine’de büyük fitneler meydana geldi. Sokaklarda çok kimselerin kanı döküldü.
38) Bir gün kendi zevcelerinden birinin halifeye karşı isyan edeceğini haber verdi. Âişe “radıyallahü teâlâ anha” bu söze gülünce, (Ya Hümeyra! Bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın) buyurdu. Sonra, Aliyye “radıyallâhu anh” dönüp, (Bunun işi senin eline düşerse, kendisine yumuşak davran!) dedi. 30 sene sonra, Âişe “radıyallâhu anha”, Ali “radıyallâhu anh” ile harp etti ve ona esir düştü. Ali “radıyallâhu anh”, Onu ikram ve ihtiram ile Basradan Medineye gönderdi.
39) Muaviye’ye “radıyallâhu anh”, (Bir gün ümmetimin üzerine hâkim olursan iyilik yapanlara mükafat et! Kötülük edenleri de affeyle!) buyurdu. Muaviye “radıyallâhu anh”, Osman ve Ali “radıyallâhu anhüm” zamanlarında Şam’da 20 sene valilik, sonra 20 sene de halifelik yaptı.
40) Bir gün, (Muaviye hiç mağlub olmaz) buyurdu. Ali “radıyallahü teâlâ anh”, Sıffin muharebesinde, bu hadisi işitince, eğer önceden işitseydim, Muaviye ile “radıyallahü teâlâ anh” harp etmezdim, dedi.
41) Ammâr bin Yasere “radıyallahü teâlâ anh”, (Seni bagi, âsî olan kimseler öldürecektir) buyurdu. Ali “radıyallâhu anh” ile birlikte, Muaviye’ye “radıyallâhu anh” karşı harp ederken şehit oldu.
42) Kızı Fâtıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, müslümanlardan 2 büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır) buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallâhu anh” karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallâhu anh” teslim etti.
43) Abdullah bin Zübeyr “radıyallahü teâlâ anhüma”, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hacamat edilirken çıkan kanını içti. Bunu görünce, (İnsanlardan senin başına neler gelecek biliyor musun? Senden de insanlara çok şey gelecek. Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Abdullah bin Zübeyr Mekke’de halifeliğini ilan edince, Abdülmelik bin Mervan, Şamdan Haccac’ı büyük bir ordu ile Mekke’ye gönderdi. Abdullah’ı yakalayıp öldürdüler.
44) Abdullah ibni Abbas’ın annesine “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bakıp, “Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) dedi. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikâmet okuyup, mübarek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) dedi. Abbas “radıyallâhu anh”, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah, mehdi ve Îsâ aleyhisselâmla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) dedi. Abbasiye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.
45) Bir gün, (Ümmetim arasında, rafızi denilen çok kimseler meydana gelecektir. Bunlar, İslam dininden ayrılacaklardır) buyurdu.
46) Ashâbından çok kimseye hayır duâlar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Ali “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya Resûlallah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”! Ben kadılik yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hüküm ederdim.
47) Resûlullahın Cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye (Aşere-i mübeşşere) denir. Bunlardan Sad bin ebû Vakkas’a “radıyallâhu anh” Uhud gazasında, (Ya Rabbi! Bunun oklarını hedeflerine ulaştır ve dualarını kabul eyle!) dedi. Bundan sonra Sad’ın her duâsı kabul oldu ve her attığı ok düşmana isabet etti.
48) Amcasının oğlu Abdullah bin Abbasın “radıyallahü teâlâ anhüma” alnına mübarek ellerini koyup, (Ya Rabbi! Bunu dinde derin âlim yap, hikmet sâhibi eyle! Kurân-ı Kerîmin bilgilerini kendisine ihsan eyle!) buyurdu. Bundan sonra, bütün ilimlerde ve bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanının bir tanesi oldu. Sahabe ve tabiîn her şeyi bundan öğrenirlerdi. (Tercüman-ül-Kuran), (Bahr-ül-ilim) ve (Reis-ül-Müfessirin) isimleriyle meşhur oldu. İslam memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
49) Hizmetçilerinden Enes bin Malike “radıyallahü teâlâ anh”, (Ya Rabbi! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle, Günahlarını affeyle!) duâsını yaptı. Zaman geçtikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. 100’den ziyâde çocuğu oldu.110 sene yaşadı. Ömrünün sonunda, ya Rabbi! Habîbinin benim için yaptığı dualardan 3’ünü kabul ettin, ihsan ettin! 4.sü olan günahların affedilmesi acaba nasıl olacak deyince, (4.sünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!) sesini işitti.
50) Mâlik bin Rebiaya “radıyallahü teâlâ anh” (Evladın bereketli olsun!) diyerek duâ buyurdu. 80 oğlu oldu.
51) Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duâsını söyledi. Nabiga 100 yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
52) Urve bin Cud “radıyallahü teâlâ anh” için, (Ya Rabbi! Bunun ticaretine bereket ver!) buyurdu. Urve diyor ki bundan sonra yaptığım ticaretlerin hepsi karlı oldu. Hiç zarar etmedim.
53) Kendi kızı Fâtıma “radıyallahü teâlâ anha”, bir gün yanına geldi. Açlıktan benzi sararmıştı. Elini onun göğsüne koyup, (Ey açları doyuran Rabbim! Muhammedin kızı Fâtıma’yı aç bırakma!) buyurdu. Fâtıma’nın hemen yüzü kanlandı, canlandı. Ölünceye kadar hiç açlık duymadı.
54 — Aşere-i mübeşşereden Abdurrahmân bin Avf’a bereket ile duâ etti. Malı o kadar çoğaldı ki dillerde destan oldu.
55) (Her Peygamberin duâsı kabul olur. Her Peygamber, ümmeti için dünyada duâ etti. Ben ise, kıyamet günü ümmetime şefaat izini verilmesi için duâ ediyorum. İnşaallah duam kabul olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefaat edeceğim) buyurdu.
56) Mekke’de bazı köylere gidip îman etmeleri için çok uğraştı. Kabul etmediler. Yusuf Peygamber “aleyhissalatü vesselâm” zamanında Mısır’da görülen kıtlık gibi sıkıntı çekmeleri için duâ etti. O sene oralarda öyle kıtlık oldu ki leş yediler.
57 — Amcası Ebû Leheb’in oğlu Uteybe, Resûlullahın “aleyhissalatü vesselâm” damadı olduğu hâlde, Resûlullaha îman etmedi ve O serveri “sallallâhü aleyhi ve sellem” çok üzdü. Mübarek kızı Ümmü Gülsüm hatunu boşadı. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şama ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir arslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.
58) Bir kimse, sol eliyle yemek yiyordu. (Sağ el ile ye!) buyurdu. Sağ kolum hareket etmiyor diyerek yalan söyledi. (Sağ elin artık hareket etmesin!) buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremez oldu.
59) Acem padişahı Hüsrev Pervize îman etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehit etti. Resûl aleyhisselâm bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! Benim mektubumu parçaladığı gibi, onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resûlullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halife iken, acem memleketinin tamâminı müslümanlar feth edip, Hüsrevin nesli de, mülkü de kalmadı.
60) Resûl aleyhisselâm, çarşıda emr-i mâ’rûf ve nehy-i münker ederken, nasihat verirken, Mervanın babası olan Hakem bin As ismindeki alçak, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” arkasından gelerek, gözlerini açıp kapar ve yüzünü buruşturur, böylece alay ederdi. Resûl aleyhisselâm, arkaya dönüp, onun bu çirkin hâlini görünce, (Kendini gösterdiğin şekilde kal!) buyurdu. Ölünceye kadar, yüzü gözü oynak kaldı.
61) Allahü teâlâ, Habîbini belalardan korurdu. Ebû Cehil, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” en büyük düşmanı idi. Büyük bir taşı mübarek başına vurmak için kaldırdıkta, Resûlullahın 2 omuzunda birer yılan görerek taş elinden düştü ve kaçtı.
62) Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, yine alçak Ebû Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu müslümanlar işitip, Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.
63) Hicretin 3. senesinde, Resûl aleyhisselâm (Katfan) gazvesinde, bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Dasur isminde bir pehlivan kâfir, elinde kılınçla gelip, seni benden kim kurtarır dedi. Resûlullah, (Allah kurtarır) dedikte, Cebrâil ismindeki melek, insan şeklinde görünüp, kâfirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılınç elinden düştü. Resûl aleyhisselâm, kılıcı eline alıp, (Seni benden kim kurtarır?) dedi. Beni kurtaracak, senden daha hayırlı kimse yoktur diye yalvardı. Afv buyurup, serbest bıraktı. İmana gelip, çok kimselerin de imana gelmesine sebep oldu.
64) Hicretin 4. senesinde, (Beni Nâdir) de, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” yahudilerin kale duvarları altında Ashâbı ile konuşurken, bir yahudi büyük bir değirmen taşını yukarıdan atmak istedi. Taşa elini uzatınca, 2 eli çolak oldu.
65) Hicretin 9. senesinde uzaklardan akın akın gelip îman ediyorlardı. Âmir ile Erbed isminde 2 kâfir, gelenler arasına katılıp, Âmir Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” imana geldiklerini söylerken, Erbed arkaya geçip kılıcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Âmir, karşıdan, ne duruyorsun diye işaret edince, Resûl aleyhisselâm, (Allahü teâlâ, ikinizin zararından beni korudu) buyurdu. Oradan ayrıldıklarında, Âmir Erbede, niçin sözünde durmadın dedi. O da, ne yapayım ki kaç kere kılıcı çekmek istedim.Hep seni ikimizin arasında gördüm, dedi. Birkaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbede yıldırım düşerek devesi ile birlikte öldü.
66) Resûl aleyhisselâm, bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.
67) Resûl aleyhisselâm gazalarda ve çöllerde, kendini muhafaza için Ashâbından bekçiler ayırmıştı. Mâide sûresindeki (Allah seni insanların zararından korur) mealindeki 67. âyet-i kerime gelince, bundan vazgeçti. Düşmanlar arasında yalnız dolaşır, yalnız yatar, hiç korkmazdı.
68) Enes bin Malikte “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bir mendili vardı. Bununla mübarek yüzünü silmişti. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.
69) Bir kuyunun suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya döktüler. Kuyudan her zaman misk kokusu çıkardı.
70) Utbe bin Firkad’ın “radıyallâhu anh” bedeninde kurdeşen [Urtiker] denilen hastalık çıktı. Resûl aleyhisselâm, onu soyup ve kendi mübarek ellerine tükürüp, elleriyle gövdesini sıvadı. Hasta şifa buldu. Bedeni, misk gibi kokardı. Bu hâl uzun zaman devam etti.
71) Selman-ı Fârisî “radıyallahü teâlâ anh”, hak din aramak için, İrandan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken Vadi-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye köle olarak sattı. Hicrette Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” Medine’ye teşriflerini işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrani alimi idi. En son rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile ahir zaman Peygamberinin Arabistan’da zuhûr edeceğini işitmiş ve kendisine, o âlim, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” vasıflarını öğretmiş, Onun hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, 2 omuzu arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selmana “radıyallâhu anh” bildirmişti. Selman-ı Fârisî, Resûlullaha sadakadır diyerek hurma getirdi. Resûlullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta 25 kadar hurma getirdi. Resûlullah ondan yedi. Bütün Ashâb-ı kirâm da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Resûlullahın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Resûlullah, bunu anlayıp mübarek gömleğini sıyırarak mühr-i nübüvveti gösterdi. Selman “radıyallâhu anh” hemen imana geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile 1600 dirhem altın ödemek şartı ile azad edilmesine söz kesildi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bunu işitti. Mübarek elleri ile 299 hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye başladı. Birini Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, bunu çıkarıp mübarek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan, yumurta kadar altını Selman’a “radıyallahü teâlâ anh” verdiler. Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” gelip, bu gâyet azdır. 1600 gr çekmez dedi. Mübarek ellerine alıp tekrar Selmana verdi. Bunu sâhibine götür dedi. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Selman’a kaldı “radıyallâhu anh”.
72) Resûl aleyhisselâm, namaz kılarken şeytan gelip namazını bozmak istedikte, mübarek elleri ile yakaladı. Bir daha gelip namazı bozdurmıyacağına dair ondan söz alıp serbest bıraktı.
73) Medinedeki münâfıkların reisi olan Abdullah bin Übey bin Selul, öleceğine yakîn Resûlullahı çağırdı. Arkanızdaki gömleği bana kefen yapınız diye yalvardı. Her istenileni vermek adeti olduğu için, gömleğini ihsan etti. Cenaze namazını dahi kıldı.Medinede bulunan bin münâfık, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bu ihsanına hayran kalıp, hepsi imana geldiler.
74) Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” cefa ve eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrâil aleyhisselâm gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz…) mealindeki Hicr sûresinin 95. ayetini getirip, Velidin ayağına, 2.sinin ökçesine, 3.sünün burnuna, 4.sünün başına, 5.sinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok kibrli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esved de, ama olup hepsi helak oldular.
75) Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekkede imana gelmişti. Kavmini imana davet için Resûlullahtan “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bir alâmet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet ihsan eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, 2 kaşı arasında bir nur parladı. Tufeyl, ya Rabbi! Bu alâmeti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duâsı kabul olup nur yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.
76) Medine’de Beni Neccar kabilesinden hüsn-ü Cemâl sâhibi bir kadın vardı. Bir cinni buna âşık olup dâima gelirdi.Resûl aleyhisselâm Medine’ye geldikten sonra, bir gün bu cinni, kadının evinin önündeki duvarda otururken, kadın onu tanıdı. Niçin bana gelmez oldun dedi. Cin, Allahü teâlânın Peygamberi “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” zinayı ve bütün haramları yasak etti, dedi.
77) (Bir-i Maune) denilen muharebede kâfirler verdikleri sözü bozarak 70 Sahabeden bir, ikisi hâriç hepsini şehit ettiler. Bunlar arasında Ebû Bekrin “radıyallâhu anh” kölesi iken azad ettiği ve ilk îman edenlerden Âmir bin Füheyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” süngülediklerinde, kâfirlerin gözü önünde, melekler onu göğe kaldırdılar. Bunu Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdiklerinde, (Onu Cennet melekleri defnettiler ve ruhu Cennete çıkarıldı) buyurdu.
78) Sahabeden Hubeyb bin Adiyi “radıyallâhu anh”, kâfirler yakalayıp Mekke’ye götürdüler. İdam ettiler. Kâfirler görsün de sevinsinler diyerek sehbadan indirmediler. 40 gün sehbada kaldı. Bedeni çürüyüp, kokmadı. Hep taze kan aktı. Resûlullah, bunu haber alarak, onun cesedini getirmek üzere, Zübeyr bin Avvam ve Miktad bin Esved’i “radıyallâhu anhüma” gönderip gece ağaçtan aldılar. Medine’ye getirirken, arkalarından 70 atlı yetiştiler. Bu 2 müslüman, kendilerini korumak için Hubeybi yere bıraktılar. Yer yarılıp Hubeyb kayboldu. Kâfirler bu hâli görüp, döndüler, gittiler.
79) Sad bin Muaz “radıyallahü teâlâ anh”, Uhud gazasında yaralandı. Bir zaman sonra vefât etti. Namazında 70.000 meleğin bulunduğunu Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdi. Kabri kazılırken, her tarafa misk kokusu yayıldı.
80) Hicretin 7. senesinde Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, Habeş padişahı Necaşiye ve Rum imperatörü Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizans’ın Mısır’daki valisi Mukavkıs’a ve Şam’daki valisi Harise ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.
81) Sahabenin büyüklerinden Zeyd bin Harise “radıyallahü teâlâ anh” uzak bir yere gidiyordu. Kira ile tuttuğu katırcısı, tenha bir yerde bunu öldürmek istedi. İzin isteyip 2 rekat namaz kıldı. Sonra 3 kere (Ya Erhamerrahimin) dedi. Her birini söylerken (onu öldürme) sesi geldi. Dışarıda adam var sanarak, katırcı dışarı çıkıp içeri girdi. 3.sünde, elinde kılınç bulunan bir süvari içeri girip katırcıyı öldürdü. Sonra Zeyd’e dönerek, sen Ya Erhamerrahimin duâsına başlarken, ben yedinci gökte idim. İkincisini söylerken birinci göğe yetiştim. 3.sünde yanınıza geldim, dedi. Bunun, melek olduğunu anladı.
82) Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” zevcelerinden Ümmü Selemenin “radıyallahü teâlâ anha” azad ettiği Sefine ismindeki sahabi, Resûlullahın hizmetinden hiç ayrılmazdı. Rumlara karşı yapılan gazada askerden ayrılıp kâfirlere esir düştü. Kaçıp gelirken karşısına korkunç bir arslan çıktı. Ben Resûlullahın hizmetçisiyim deyip başından geçenleri arslana anlattı. Arslan, buna yüzünü gözünü sürüp, yanında yürüdü. Düşmandan bir zarar gelmesin diye yanından ayrılmadı. İslam askeri görülünce, dönüp gitti.
83) Cehcah-i Gaffari isminde birisi halife Osmana “radıyallahü teâlâ anh” isyan etti. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” her zaman elinde taşıdığı asayı dizi ile kırdı. Bir sene sonra, dizinde Şiir pençe [Anthrax] hastalığı hâsıl olarak ölümüne sebep oldu.
84) Muaviye “radıyallahü teâlâ anh” Şamdan hacca gelip, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” Medinedeki minber-i şerifini bereketlenmek için Şama götürmek istedi. Minberi yerinden oynattıklarında, güneş tutuldu. Her taraf kararıp, yıldızlar göründü. Bu arzusundan vazgeçti.
85) Uhud gazasında Ebû Katade’nin “radıyallahü teâlâ anh” bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü.Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” getirdiler. Mübarek eli ile gözünü yerine koyup, (Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!) dedi. Bu gözü, diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü. Ebû Katade’nin torunlarından biri halife Ömer bin Abdülazizin yanına gelmişti. Sen kimsin? dedi. Bir beyt okuyarak, Resûlullahın mübarek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu Zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halife bu beytleri işitince, kendisine ziyâde ikramda ve ihsanda bulundu.
86) Iyas bin Seleme diyor ki Hayber gazasında, Resûlullah beni gönderip Ali’yi istedi “radıyallâhu anhüma”. Alinin gözleri ağrıyordu. Elinden tutup, güçlükle getirdim. Mübarek parmaklarına tükürüp, Alinin gözlerine sürdü. Sancağı eline verip, Hayber kapısında dövüşmeye gönderdi. Çok zamandır açılamayan kapıyı Ali “radıyallâhu anh” yerinden sökerek, Ashâb-ı kirâm kaleya girdiler.
Mollâ Abdurrahmân Câmî’nin “rahime-hullahü teâlâ” (Şevahid-ün-nübüvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-âlemin) kitabında, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” daha nice mucizeleri yazılıdır. (Şevahid-ün-nübüvve) , fârisîdir. [ fârisîsi ve türkçe tercümesi [m. 1995] de bastırılmıştır.]
Can bülbülü, bir gülü, durmadan eyler arzu,
hiç sanma ki ağyarla gavgayı eyler arzu.
Durmayıp etrafında, döner bir pergel gibi,
ansızın can atmaya tenhayı eyler arzu.
Anladım ol güzel gül, gayra sırrın açmamış,
gonca gibi, bülbülü, dâima eyler arzu.
Yabancıdan gizlemiş, o dilber yanağını,
yok yere onlar kuru, sevdayı eyler arzu.
Zâtî! Rah-i vuslette, yürüyor Mecnun gibi,
eritip kendisini, Leylayı eyler arzu.