Sual: Resulullahın 3 vazifesi ne idi? Vefatından sonra bu vazifeler nasıl taksim edildi?
Cevap: Büyük âlim ve mürşid-i kamil Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Resûlullahın 3 türlü vazifesi vardı: Birincisi, ahkâm-ı Kuraniyyeyi, yani iman edilecek bilgileri ve ahkâm-ı fıkhıyyeyi bütün insanlara (tebliğ) etmek, bildirmek idi. Ahkâm-ı fıkhıyye, yapılması emir veya yasak edilen işlerdir. Bu bilgilere ahkâm-ı İslâmiyye denir. 2. vazifesi, Kurân-ı azimüşşanın ahkâm-ı maneviyyesini, yani Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına ait marifetleri, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalplerine akıtmaktır. Bu vazifeyi, birinci tebliğ vazifesi ile karıştırmamalıdır. Mezhepsiz olan kimseler, bu 2. vazifeye inanmıyorlar. Halbuki Ebû Hureyre “radıyallâhu anh” buyuruyor ki “Resûlullahtan 2 türlü ilim öğrendim. Bunlardan birini sizlere bildirdim. İkincisini söylersem, beni öldürürsünüz”. Ebû Hureyre’nin bu sözü, Buhari’de, Mişkat’da, Hadika’da ve Mektubat’ın 267. mektubunda yazılıdır. 3. vazifesi, ahkâm-ı fıkhıyyeyi, vaaz ile nasihat ile yapmayan müslümanlara, kuvvet kullanarak, zor ile yaptırmaktır.
Resûlullahtan sonra 4 halifeden her biri, bu 3 vazifeyi tam olarak başardı. Hazret-i Hasan’ın “radıyallâhu anh” imameti zamanında, fitneler, bidatler çoğaldı. İslamiyet 3 kıtaya yayıldı. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” nuru, yer yüzünden uzaklaştı. Sahabe-i kirâm azaldı. Bu 3 vazifeyi, bir kişi yapamaz oldu. Bu 3 vazife, başka başka 3 sınıfa ayrıldı. Usûl ve füru ahkamını tebliğ vazifesi, yani imanı ve ahkâm-ı fıkhiyyeyi [ahkâm-ı İslamiyyeyi] bildirmek vazifesi, din imamlarına, yani müctehidlere verildi. Bu müctehidlerden imanı bildirenlere “Mütekellimin”, fıkhı [yani ahkâm-ı İslamiyeyi] bildirenlere “Fukaha” denildi. 2. vazife, yani dileyen müslümanları, Kurân-ı azimüşşanın manevi ahkamına kavuşturmak, Ehl-i beytin 12 imamına ve tasavvuf büyüklerine verildi. Cüneyd-i Bağdâdî ve Sırrı-i Sekati bunlardandır.
[Ehl-i sünnet âlimleri, Resûlullah efendimizin bu ikinci vazifesini 12 imamdan öğrenerek, tasavvuf ilmini meydana getirdiler. Bazıları Evliyaya, kerametlere ve tasavvufa inanmıyorlar. Onların bu inanmamaları, 12 imamla ilgileri olmadığını göstermektedir. Ehl-i beytin yolunda olsalardı, Peygamberimizin bu 2. vazifesini 12 imamdan öğrenirler, içlerinden tasavvuf âlimleri, Veliler yetişirdi. Bunlar yetişmediği gibi, bunların bulunduğuna da inanmıyorlar. Görülüyor ki 12 imam Ehl-i sünnetin imamlarıdır. Ehl-i beyti seven ve 12 imamın yolunda olanlar Ehl-i sünnettir. İslam alimi olabilmek için, Resûlullahın bu 2 vazifesinde, kendisinin varisi olmak lazımdır. Yani, bu ilimlerin ikisinde de mütehassıs olmak lazımdır. İşte böyle büyük alimlerden biri olan Abdülgani Nablüsi, Hadikatü’n-nediye kitabının 233. ve sonraki sayfalarında ve 649. sayfasında Kur’ân-ı Kerîmin manevi ahkamını gösteren hadis-i şerifleri bildirmekte, buna inanmamanın, cahillik ve nasibsizlik alâmeti olduğunu, yazmaktadır.]
3. vazife, yani ahkâm-ı diniyyeyi kuvvet ile satvet ve saltanat ile yaptırmak işi, meliklere ve sultanlara, yani hükümetlere verildi. Birinci sınıfın kısımlarına “mezhep”, ikincisinin kısımlarına “tarikat”, üçüncüsüne de “kanun” denildi. İmanı bildiren mezheplere itikatta mezhep denir. İtikad mezheplerinin 73’e ayrılacağını, bunlardan yalnız birinin doğru, ötekilerinin bozuk olacağını, Peygamberimiz haber vermişti. Öyle de oldu. Doğru yolda olduğu müjdelenen fırkaya, Ehl-i sünnet velcemaat mezhebi denir. Yanlış oldukları bildirilen 72 fırkaya bidat fırkaları, yani sapık denir. Bunların hiçbiri kâfir değildir. Hepsine müslüman denir. Fakat 72 fırkadan herhangi birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur’ân-ı Kerîmde veya hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ve müslümanlar arasına yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kâfir olur. Şimdi, Ehl-i sünnet mezhebinden çıkarak sapık veya kâfir olmuş, müslüman adını taşıyan kimseler çoktur. Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yazısı burada tamam oldu.
Tavsiye Yazı –> Edille-i şeriyye nedir?