Sual: Reşid Rıza’nın Muhaverat kitabında dinde reformcu (Ahireti görmedik ki Şarani’nin Mevkıf denilen yerin coğrafi durumuna ait sözlerini, Sırat, Mîzan, Cehennem ve Cennet için yaptığı haritayı, oraya tatbik edelim. Biz bu gibi şeyler için, Kitap, Sünnet, Akıl ve Hikmet delillerinden hiçbir delile rastlamadık. Ne garibdir ki sizin şeyhlerinizin çoğu, dünyanın en meşhur ve faydalı coğrafyasından yüz çeviriyor, görülemeyen ahiret için haritalar çiziyorlar) diyor. Buna ne cevap vermek gerekir?

Cevap: Bu sözleri ile Evliya-i kirama ve bunların kerametlerine saldırmakta, müslümanların bunlara olan imanlarını, itimatlarını yıkmaya çalışmaktadır. Halbuki bu davranışında da çok haksızdır. Çünkü, bir âyet-i kerimede meâlen, “Çok zikir ediniz. Zikir etmekle kalp itminana kavuşur” buyuruldu. Hadis-i şerifte, “Allah sevgisinin alâmeti, Onu çok zikir etmektir” buyuruldu. Hadis âlimleri “Resûlullah, her an zikir ederdi” buyurdu. İşte bunun için bu ümmetin büyükleri çok zikir ederdi. Böylece, İslamiyetin bu emrini de yerine getirmeye çalışırlardı. Çok zikir edince, mübarek kalpleri itminana kavuşurdu. “Her derdin şifası vardır. Kalbin şifası, zikirullahtır” ve “Takvanın kaynağı, ariflerin kalpleridir” hadis-i şeriflerinin haber verdiği gibi, kalp hastalığından, günahlardan kurtuldular. Allahü teâlânın sevgisine kavuştular. İşte takva sahibi olan bu büyük âlimler diyorlar ki “Çok zikir ederken, dünyayı, her şeyi unutuyoruz. Kalbimiz ayna gibi oluyor. İnsan uykuda, her şeyi unutunca, rüya gördüğü gibi kalplerimizde bir şeyler görünüyor”.

Bu gösterilenlere Keşif, Mükaşefe, Şühud isimlerini veriyorlar. Böyle olduğunu, her asırda binlerle Velî haber veriyor. Çok zikir etmek ibadettir. Çok zikir edenleri Allahü teâlâ sever. Bunların kalpleri, takva kaynağı olur. Bunları Kitap ve Sünnet haber veriyor. Bunlar umur-i teşriiyedir. Bunlara inanmayan, Kitaba ve sünnete inanmamış olur. Kalpte keşf ve şühud hâsıl olduğunu da, Allahü teâlânın sevdiği doğru müslümanlar haber veriyor. Hadis-i şerifte, “Çok zikir edenin kalbinde nifak kalmaz” buyuruldu. Bunları haber verenler, münafık olmayan, özü, sözü doğru kimselerdir. Keşif ve keramet, böyle kimselerin tevatür halindeki haberleri ile bildirilmiştir. Evet bunlar, umur-i vicdaniye, umur-i zevkıyedir. Başkalarına huccet olamaz. Bunlara inanmak emrolunmadı. Fakat, inanmak yasak da edilmemiştir. Allahü teâlânın sevdiği salih müslümanların tevatür halinde bildirdiklerine inanmak, inanmamaktan daha iyidir. Müslümana hüsn-i zan olunur. Haberlerine güvenilir. İbadetlerde bile sözlerine güvenilir. (İnkar eden, mahrum olur) sözü, kadıye-i mukarreredir.

Abdülvehhab-ı Şarani hazretleri, derin âlim, büyük velidir. Şâfiî mezhebinin temel direklerinden biridir. Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Okuduğu, ezberlediği kitaplar, sayılamayacak kadar çoktur. Bir kısmı Mîzanü’l-kübra’sının önsözünde yazılıdır. Yüzlerle eseri Keşfüzzünun’da yazılıdır. Kitaplarından her biri, Onun, kemalini gösteren birer abidedir. Hanefi mezhebinde olan âlimler de, Onun derin ilminin, keşiflerinin, şühudlarının hayranıdırlar. Onun yeryüzünün yıldızlarından biri olduğunu bildirmişlerdir. Hadis-i şerifte, “Kıyamet günü Peygamberler ve âlimler ve şehitler şefaat edecektir” buyuruldu. Bu hadis-i şerife sarılarak Ondan şefaat bekleriz. Ehl-i sünnetin böyle gözbebeklerine saldıranların, zındık oldukları meydandadır. Zındıklar, kâfirler; müslümanların rehberi olan Muhammed aleyhisselâma da böyle saldırdılar. Meşhur İslam düşmanı Volter kâfiri, insanların efendisini iğrenç piyeslerine mevzu yapacak kadar alçalmıştı. O yüce Peygamberin varisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerine de, bu alçak saldırılar elbet olacaktır. Bu büyük insanlar düşmanların kirli ağızlarına ve çatlak kalemlerine takılmakla elbet lekelenmez. Yere düşmekle cevherin kadri, kıymeti azalmaz.

Abdülvehhab-ı Şarani ve bunun gibi, Allahü teâlânın çok sevdiği büyükler, biz Cenneti, Cehennemi, Mevkıfı, Sıratı, bu gözümüzle gördük demiyor. Hatta, bu dünyada görülemez diyorlar. Bilinemez, anlaşılamaz, anlatılamaz bir hâlde kalplerimize keşif olundu. Rüya gibi gösterildi diyorlar. Bu sırrı, sevdiklerine, mahremlerine haber veriyorlar. (Men lem yezuk lem yedri), buyuruyorlar. Yani tatmayan anlamaz diyorlar. Anlaşılmayan şeyi inkar etmek cahillik ve ahmaklık olur. Anlamadığına, imkansızdır, olamaz demek ise, bir taassubun, bir inadın, yobazlığın ifadesidir. Bunun için, dinde reformcuya, fen yobazı diyoruz. Hele İslam âlimlerinin, aklın, fennin sınırları dışındaki ince bilgilerini, harita çiziyorlar diyerek alay mevzuu yapmak, zındıklıktan ve İslam düşmanlığından başka ne olabilir?

[İnsanın gözü, sıhhatte olduğu zaman, aydınlıkta görür. Karanlıkta göremez. İnsanın göğsünde Kalp denilen uzuv içinde, Hakiki kalp ve gönül denilen bir kuvvet vardır. Bu kuvvet sıhhatte iken ve kalp nuru varken bir şeyler görür. Bunun görmesine Basiret ve gördüklerine Mükaşefe ve Şühud denir. Hakiki kalbinin sıhhatli, kuvvetli olması, zikir etmekle olur. Namaz kılmak, Kur’ân-ı Kerîm okumak da zikirdir. Kalplerin nuru, Resûlullahın mübarek kalbinden çıkar. Bu kalp nuruna Feyz denir. Feyze kavuşmayan kimse, mükaşefe sahibi olamaz. Feyzler, Resûlullahın mübarek kalbinden yayılınca, muhabbet yolu ile Evliyanın kalplerine gelir. Hayattaki veya kabirdeki bir Velîyi seven müslüman, feyze kavuşur, mükaşefe sahibi olur. İnsanlara mahsus olan İman inanmak ve muhabbet sevmek sıfatlarının mahalli de, gönül dediğimiz kuvvettir.]

Tavsiye Yazı –> İnsan kendi başına doğru yolu bulabilir mi?

 

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler