¥ Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Hendek savaşında Huzeyfetebni Yemani’yi “radıyallâhu anh” müşriklerin arasına gidip, onlardan haber getirmesi için gönderdi. Gönderirken mübarek eliyle göğsünü ve sırtını sıvazlayıp; ya Rabbi! Önden-arkadan sağdan-soldan gelecek zarardan muhafaza et diye duâ etti. O gece çok soğuktu. Huzeyfe “radıyallâhu anh” şöyle demiştir. Sanki hamama girmiş gibi idim. Hiç soğuk hissetmedim. Nihayet müşriklerin arasına girip, haber topladım ve geri döndüm. Ashâb-ı kiramın yanına geldiğimde soğuk bana tesir etmeye başladı.

¥ Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Huzeyfe’yi “radıyallâhu anh” Hendek savaşında müşriklerin vaziyetini öğrenmek için aralarına gönderince, namaz kıldı ve şöyle duâ etti. “Ey üzüntülü kimselerin imdadına yetişen ve güç durumda olanların duâsını kabul eden Allahım! Sıkıntımızı ve üzüntümüzü gider. Benim ve yanımda bulunanların hâlini sen görüyorsun.” O sırada Cebrâil aleyhisselâm gelip, Allahü teâlâ sana selam eder. Sana zafer verdi. Dünya gökünden onların üzerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdi. Huzeyfe “radıyallâhu anh” şöyle demiştir. Müşriklerin arasına vardığımda soğuk bir rüzgar esiyordu. Müşriklerin hepsi bir yere toplanmış ve ateşleri sönmüştü. Birbirine soğuktan öleceğiz diye bağırıyorlardı. Bundan sonra büyük bir fırtına çıktı. Kocaman taşları sürüklüyordu. Müşrikler kalkanlarını siper yapıyorlardı. Fakat fayda vermiyordu. Sonunda hepsi perişan olup kaçmaya karar verdiler. Allahü teâlâ [Ahzab sûresi 9. âyetinde meâlen] “Ey iman edenler! Allahın üzerinizdeki nimetini hatırlayınız. Hani size  [Hendek savaşında sizi yok etmek için kâfirlere ait] ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermıştık. Allah ne yaptığınızı görmekteydi” buyurdu.

Hendek savaşında, Kureyş müşrikleri kaçıp gittikten sonra, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”: “Bu seneden sonra Kureyş sizinle savaş yapmaz. Fakat siz onlara karşı gaza yaparsınız” buyurdu. Ondan sonra Kureyş müşrikleri, müslümanlara savaş açamadılar. Müslümanlar ise Mekke’yi feth ettiler.

Hendek savaşında, Kureyşliler perişan ve mağlub oldular. Ebû Süfyan Kureyşten bir cemaat ile oturmuş konuşuyordu. Diyordu ki; içinizde kimse yok mudur. Fırsat kollayarak Muhammed’den öcümüzü alsın. Çünkü, Muhammed pazarlarda dolaşıyormuş ve yalnız başına sahralara gidiyormuş. Halkı dine davet ile meşgul olduğu için, kimsenin halinden haberi yokmuş. Ebû Süfyan’ın bu sözleri üzerine bir köylü, Ebû Süfyan’ın yanına gidip, eğer beni desteklersen bu işi ben yaparım. Yolları iyi bilirim ve gayet keskin bir hançerim var, dedi. Ebû Süfyan ona yol azığını ve ne lazımsa verdi. Aralarında bunu hiç kimseye söylememek üzere sözleştiler. O köylü yola çıkıp, 6 günde Medine’ye ulaştı. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” nerede olduğunu sordu. Abdüleşhel kabilesi tarafına gitti, dediler. Adam devesini bağlayıp, yürüyerek o tarafa gitti. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, Ashâb-ı kiramdan bir cemaat ile sohbet ediyordu. Uzaktan o köylünün geldiğini görünce, bu kimsenin kötü bir düşüncesi var! Fakat, Allahü teâlâ onu maksadına kavuşturmaz, buyurdu. Köylü kimse yaklaşınca, Abdülmuttalib’in oğlu nerede diye sordu. Resûlullah, Abdülmuttalibin oğlu benim, dedi. Bir haber söyleyecekmiş gibi Resûlullaha yaklaşmak istedi. Ashâb-ı kiramdan Seyyid bin Hudayr o kimseyi tutup çekti ve uzak dur ey mel’un dedi. Eliyle belini yokladı. Kaftanının altında hançeri olduğunu gördü. Adamın Resûlullaha suikast için geldiği anlaşılınca, adam Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” ayaklarına kapanıp, beni bağışla diye yalvarmaya başladı. Resûlullah o kimseye doğruyu söyle, doğruyu söylemen menfaatinedir. Yalan söyleme. Allahü teâlâ senin düşünceni bana bildirdi, buyurdu. Bunun üzerine adam eman diledi ve hadiseyi aynen anlattı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” onu Seyyid bin Hudayr’a “radıyallâhu anh” teslim etti. Ertesi gün o kimseyi çağırdı ve sana eman verdim. Dilediğin yere gidebilirsin. İstersen bundan daha iyi bir iş söyleyeyim, buyurdu. O köylü kimse o iş nedir, dedi. Allahü teâlânın bir olduğuna ve benim Onun Resûlü olduğuma şahadet etmendir, buyurdu. O kimse, kelime-i şehâdet söyledikten sonra dedi ki: (Ben kimseden korkmaz, kılıçtan ve oktan sakınmazdım. Ne zaman ki Sizi gördüm, bilmem bana ne oldu da, aklım başımdan gitti. Siz benim yapmak istediğim düşüncelerimi bildiniz. Halbuki Size bunu önceden kimse haber vermemişti. Anladım ki Size bunları bildiren ve Sizi koruyan Rahman olan Allahtır. Ebû Süfyan’ın taifesi şeytanın taifesidir). Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” onun bu sözlerine tebessüm etti. O kimse bir kaç gün daha Medine’de kaldı. Sonra müsaade alıp gitti. Bir daha kendisinden haber alınamadı.

[Şevahidün Nübüvve]

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler