Sual: Selman-ı Farisi “radiyallahu anh” nasıl müslüman oldu?

Cevap: Şevahidü’n-Nübüvve kitabında diyor ki;

Selman-i Fârisî “radıyallâhu anh” müslüman olmadan önce birçok rahib ile sohbet etmiş, pekçok patriğin hizmetinde bulunmuştu. Her biri ömrünün sonunda başka bir rahibin yanına gitmesini vasiyet etmişti. Yanında bulunduğu son rahibin de, vefatı yaklaşınca, sizden sonra kimin yanına gideyim, diye sordu. O rahib dedi ki: Şu anda yeryüzünde sohbetinde bulunacağın ve sana hayır gelecek bir kimse bilmiyorum. Fakat, ahir zaman Peygamberinin gönderilmesi yaklaştı! O Peygamber İbrahim aleyhisselâmın dini üzere olur. O 2 taşlık arazi arasında ve hurma ağacının bol olduğu bir yerde bulunacaktır. 2 kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardır. Hediyeyi kabul eder. Sadakayı kabul etmez. Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” o rahibin vasiyeti üzerine Arabistana gitmek üzere yola çıktı. Sonunda Medineye ulaştı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Medineye hicret ederken Kubada konakladıkları sırada, Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” yanına bir şeyler alıp, Resûlullahın huzuruna gitti. Götürdüğü şeyleri bunlar sadakadır diyerek takdim etti. Resûlullah, Ashâbına, siz yiyiniz, buyurdu ve kendisi yemedi. Selman-ı Fârisî kendi kendine alâmetin birisi ortaya çıktı, dedi. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır: Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Kubadan Medine’ye gelince yine yanıma bir şeyler alıp huzuruna gittim. Bunlar hediyidir, dedim. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbıyla birlikte o hediyeden yediler. Kendi kendime 2. alâmet de tamam dedim. Sonra bir defasında daha huzuruna vardım. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Bâkî kabristanında Ashâbından birinin cenazesinde idi. Üzerinde biri rida, biri de izar olmak üzere 2 gömlek vardı. Ben nübüvvet mührünü göreyim diye yakın durdum. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” beni nübüvvet mührünü görsün diye mübarek omuzundan ridasını indirdi. Nübüvvet mührünü gördüm. Tam rahibin bana tarif ettiği gibi idi. Elimde olmayarak eğilip, nübüvvet mührünü öptüm ve ağladım. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” beni huzuruna çağırdı. Varıp oturdum. Başımdan geçen hadiseleri birer birer anlattım. Hoşlarına gitti. Ashâb-ı kiramın da bunları duymasını istedi.

¥ Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” bir yahudinin kölesi idi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Selman-ı Farisi’ye, sahibine söyle, seni bedel karşılığında serbest bıraksın, buyurdu. Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” sahibine çok ısrar etti. Bunun üzerine yahudi onu 300 hurma ağacı dikip tutturması ve 40 kaye gümüş yani 4.000 dirhem gümüş vermesi şartıyla serbest bırakacağını söyledi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbına; kardeşiniz Selman’a yardım ediniz, buyurdu. Ashâb-ı kiramın her biri elinden geldiği kadar yardım edip, 300 hurma fidanı topladılar. Sonra Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ey Selman! Bunların dikileceği yerleri kazıp, hazırla ve bana haber ver buyurdu. Çukurları kazıp, hazırladı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” kendi mübarek elleriyle hurma fidanlarını dikti. Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh”yemin ederek, canım kudretinde olan Allahü teâlâ hakkı için, o hurma ağaçlarının tamamı tuttu. Sonra Ashâbdan birisi, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” huzuruna yumurta büyüklüğünde halis altın getirdi. Bir madinde bulmuştu. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Selman-ı Farisi’yi “radıyallâhu anh” çağırıp, al bunu serbest bırakılman için istenen borcunu öde, buyurdu. Ya Resûlallah! Zimmetimde 40 kaye borç vardır bu kâfi gelmez, deyince, Allahü teâlâ senin borcunu bununla eda eder, buyurdu.

Bir rivayette de şöyle bildirilmiştir: Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” yumurta büyüklüğündeki o altını mübarek diline dokundurdu ve bununla borcunu öde buyurdu. Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” onu alıp, yahudiye götürdü. Tarttılar, tam 40 kaye çıktı. Ne eksik ne de fazla idi.

¥ Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” imana gelmek saadetine kavuşunca, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” onun ne söylediğini anlamak için fârisî bilen bir tercüman istedi. Fârisî ve Arabî bilen bir yahudi tüccar buldular. Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” Resûlullahı “sallallâhü aleyhi ve sellem” methediyor ve yahudi kavmini de kötülüyordu. O yahudi onun sözlerinden alınıp, bu kişi size düşmandır. Kötü söz söylüyor, dedi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” hayret etti ve bu farslı kimse bize eza yapmaya gelmiş, buyurdu. O sırada Cebrâil aleyhisselâm gelip, Selman-ı Farisinin “radıyallâhu anh” ne dediğini bildirdi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” o yahudiye Selman-ı Farisinin “radıyallâhu anh” söylediklerini birer birer açıkladı. Ya Muhammed, sen onun lisanını biliyordun da beni neden istedin, dedi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bilmiyordum. Fakat, Cebrâil aleyhisselâm geldi ve talim etti, buyurdu. Ey Muhammed! Bundan önce seni yalanlardım. Şimdi anladım ki sen Allahın Resûlüsün. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enneke Resûlullah diyerek müslüman oldu. Bundan sonra Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Cebrâil aleyhisselâma Selmana Arap lisanını talim eyle, dedi. Cebrâil aleyhisselâm gözünü yumsun ve ağzını açsın, dedi. O da öyle yaptı. Ağzının suyundan onun ağzına koydu. O anda Selman-ı Fârisî “radıyallâhu anh” Arabî konuşmaya başladı.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler