Sual: Hüsniyye isimli bir şii kitabına (Bizim bildiğimiz hadis ve tefsirleri emirül-müminin hazret-i Ali ve İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin ve Selman ve Ebû Zer ve Miktad ve Ammâr bin Yaser rivayet etmiştir. Sizin rivayet etmekte olduğunuz hadisler ise, ancak Muaviye ve Amr ibni As ve Enes bin Mâlik ve Âişe ve bunlar gibi eşhastan nakil olunmaktadır. Halbuki Sâhib-i din buyurdu ki (Benden rivayet olunan hadisler, 4 kimseden zâhir olabilir. Onların 5.si yoktur. Başkaları münâfıktır). Bu münâfıkları müslümanlar üzerine hakim ettiniz. Ashâbın hiçbiri, Resûlullaha sual soramazdı. Çünkü müminlerin sual sorması âyet-i kerime ile yasak edilmişti. Yalnız hazret-i Ali sorardı) diyor. Buna ne cevap vermek gerekir?

Cevap: Yukarıdaki yazının bir din düşmanı tarafından hazırlanmış olduğu meydandadır. Bilhassa, büyük âlim Seyyid Abdülhakîm Efendi’nin “rahime-hullahü teâlâ” (Tefsir kitapları ve hadis-i şerifler) başlıklı yazısının okunmasını tavsiye ederiz.

Osmanlı devrinde yetişen âlimleri bildiren (Şakayık-ı Numaniye) kitabının sâhibi, Taşköprüzade Ahmed bin Mustafa efendinin (Miftahü’s-seade) kitabını, oğlu Kemâleddin Muhammed “rahime-hümullahü teâlâ” türkçeye çevirmiş ve (Mevduatü’l-Ulum) adını vermiştir. Burada diyor ki:

Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” tefsir ve hadis bilgisini, 4 halife içinden, en çok hazret-i Ali’den “radıyallâhu anh” almıştır. Çünkü, 3 halife önce vefât etti. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallâhu anh”, ilk imana geldiği, dini yaymakla vakit geçirdiği, ahkâm-ı İslamiyeyi ve müslümanların işlerini yapmaya uğraştığı için, kendinden gelen haberler az oldu. Bundan dolayı, Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu, bilgilerini hazret-i Ali’den “radıyallâhu anh” aldı. Hazret-i Ali “radıyallâhu anh”: Benden istediğinizi sorunuz! Her âyet, gece mi, gündüz mü geldi, harpte mi, sulhte mi, ovada mı, dağda mı geldi bilirim buyurdu. Her ayetin ne için geldiğini bilirim. Her ayetin mânâsını sordum, öğrendim, ezberledim, anlatırım. Bana sorun buyurdu. Abdullah ibni Mesud buyurdu ki (Kurân-ı Kerîm, 7 harf, yani 7 lugat üzerine geldi. Her harfinin iç ve dış mânâları vardır. Bu mânâların hepsi Ali’dedir).

Ehl-i sünnet âlimleri tefsir ve hadis-i şerif bilgilerini, İmâm-ı Ali’den, hazret-i Hasan ve Hüseyin’den ve Selman ile Ebû Zer’den “radıyallâhu anhüm” öğrendikleri gibi, Ashâb-ı kirâmın hepsinden de aldı. Çünkü, hepsi yüksek idi, âdil idi. Cemaleddin Yusuf bin İbrahim Erdebili (Envar li-ameli’l-ebrâr) adındaki fıkıh kitabında diyor ki: Ebû Amr bin Salah (Mârifetü’l-hadis) kitabında ve Yahya bin Şeref Muhyiddin Nevevî (İrşad) kitabında buyurdular ki Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” vefâtında,124.000 Sahabi vardı. Bunların hepsi yüksek ve âdil idi. İmâm-ı Begavi’nin (Mesabih) ismindeki hadis kitabında [4.719 hadis-i şerif vardır.] Ebû Saîd Hudri’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ashâbımı kötülemeyiniz! Uhud dağı kadar altın sadaka verseniz, Ashâbımdan birinin yarım müd’ arpa sadakasının sevâbına kavuşamazsınız!) buyuruldu. [1 müd’ 875 gramdır.] Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” huzuruna, sohbetine yetişmenin faydası böyle idi. Ashâb-ı kirâma sövmek haramdır. Büyük günahtır. Çünkü, Ashâb-ı kirâmın hepsi müctehittir. O harblerde, ictihadlarına uygun davranmaları vâcib idi ve öyle yaptılar. Yine (Envar) da, Erdebili diyor ki hazret-i Muaviye’yi “radıyallâhu anh” sövmek, kötülemek câiz değildir. Çünkü Sahabe-i kirâmın büyüklerindendir. İmâm-ı Muhammed bin Muhammed Gazâlî buyurdu ki İmâm-ı Hasan’ın ve İmâm-ı Hüseyin’in nasıl şehit olduklarını ve Ashâb-ı kirâm arasındaki muharebeleri anlatmak, yazmak haramdır. Çünkü, Ashâb-ı kirâmdan herhangi birini kötülemeye, sevmemeye sebep olur. Din-i İslamı, sonradan gelenlere ulaştıran, onların hepsidir. Onlardan birini kötülemek, İslamiyeti kötülemek, dini yıkmak olur.

(Mesabih) de İmran bin Hasin’in “radıyallahü teâlâ anh” bildirdiği hadis-i şerifte, (Ümmetimin en hayırlı, en üstünleri, zamanımda bulunanlardır. Onlardan sonra, en hayırlıları, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra, en hayırlıları onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra, öyle insanlar gelir ki istenmeden şahitlik ederler ve emin olmazlar. Hâin olurlar. Adaklarını yerine getirmezler. Keyiflerine, şehvetlerine düşkün olurlar) buyuruldu. Yine bu kitapta Cabir bin Abdullah’ın bildirdiği hadis-i şerifte, (Beni gören ve beni görenleri gören müslümanların hiçbiri Cehenneme girmez!) buyurdu.

Abdullah bin Zübeyrin, babası Zübeyr bin Avvam’dan “radıyallâhu anhüma” işiterek bildirdiği hadis-i şerifte, (Herhangi bir memlekette vefât eden Ashâbımdan biri, kıyamette, mahşer yerine giderlerken, o memleketin müslümanlarına önder olur ve onların önlerini aydınlatır) buyurdu.

Hüseyin bin Yahya Buhârî “rahime-hullahü teâlâ” (Ravdatü’l-Ulema) kitabında buyuruyor ki (Müctehidin her hadisle amel etmesi câizdir. Ashâb-ı kirâmın her birinin sözü vesikadır). İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahime-hullahü teâlâ” buyurdu ki Ashâb-ı kirâmdan herhangi birinin, benim ictihadıma uymayan bir sözünü öğrenirseniz, benim sözümü bırakın, Sahabinin sözü ile amel edin!
Bunlar gösteriyor ki Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, Ehl-i beytin sözlerini vesika olarak almışlar ve ilimlerini bu temel üzerine kurmuşlardı. Çünkü, Ehl-i beyt ve bütün Ashâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, hep Fahr-i âlemden “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” öğrendiklerini, yani hep aynı şeyleri söylemişlerdir. Onların ictihadları arasındaki ayrılık, âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri değiştirmek demek değildir.

Tavsiye Yazı –> Ashab-ı kiramın üstünlükleri nelerdir?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler