Sual: Şiililerin hepsi ehli beyti çok sevdiklerini söylüyorlar? Ehli beyti sevmek nasıl olur?

Cevap: Ehl-i sünnet denilen hakiki müslümanlar, Peygamberimizin Ehl-i beytinin kıymetini, üstünlüğünü, iyi bilmektedir. 12 mübarek imamı, çok sevmektedir. Ehl-i beytin, nurlu saadete kavuşturan, bereketli yollarında bulunmaya çalışmaktadır. Sevmek, kuru laf ile olmaz. Onlar gibi olmaya çalışmakla olur. Bugün Hristiyanlar da İsa aleyhisselamı çok sevdiklerini iddia ediyorlar. Ama onun gösterdiği yolda ilerlemiyorlar.

Ehl-i sünnet müslümanların en büyük alimi, yüce imam, Ebû Hanîfe “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretleri, bütün dünya işlerini, talebesini, vazifesini bırakarak, 2 sene, İmam-ı Cafer Sâdık hazretlerinin sohbetinde bulundu. İmam-ı Cafer Sâdık hazretlerinin ilim deryasından doya doya bilgi topladı. Onun, Resûlullahtan gelen nurları saçan mübarek kalbinden feyizler aldı. “İmam-ı Cafer Sâdık hazretlerine 2 sene hizmet etmeseydim, bir şeyden haberim olmayacaktı” buyurdu. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe hazretleri, imam-ı Cafer Sadık’tan aldığı bilgilerle, feyizlerle kemale geldi. Başkalarına nasip olmayan yüksekliklere kavuştu.

Ehl-i sünnet imamları, iman ve fıkıh bilgilerinin ve tasavvuf marifetlerinin, hatta tefsir ve hadis bilgilerinin çoğunu Ehl-i beyt imamlarından öğrendiler. Onların terbiyeleri ile yetiştiler. Onların teveccühleri ile yükseldiler. Onlardan müjdeler aldılar. Şiî kitapları da böyle olduğunu bildirmektedir. Şiî âlimlerinden ibni Mutahhir-i Hulli (Nehcü’l-hak) ve (Minhecü’l-kerame) kitaplarında, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe ile imam-ı Malik’in, imam-ı Cafer Sadık’tan “rahmetullahi teâlâ aleyhim” ders aldıklarını, Onun yanında yükseldiklerini yazıyor. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, imam-ı Muhammed Bakırdan ve Zeyd-i şehitten de ders aldı. Şiîler bu yüce Ehl-i beyt imamlarını görmemiş olan dedelere saygı göstermek ibadet olur, diyorlar da, o mübarek imamlara yıllarca hizmet ederek ilim ve feyiz almış olan Ehl-i sünnet âlimlerine niçin dil uzatıyorlar? Şiîlerin, O yüce imamlardan fetva vermek ve ictihad etmek için icazet almış olan bu âlimlere itaat etmeleri de farz olmaz mı? İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin, imam-ı Bakır’dan ve Zeyd-i şehid’den ve imam-ı Cafer Sadık’tan, fetva vermek için icazet aldığını şiî imamlarından şeyh-i Hulli bildiriyor. İmam-ı Âzamın, ictihad etmek şartlarını taşıdığı, masum imamların şahadetleri ile anlaşılıyor. İmam-ı Âzama dil uzatmak, masum olan 12 imamın şahitliğini reddetmek olur. Bu ise, bütün şiîlerce küfür olmaktadır. Hele masum imamın bulunmadığı bu zamanda, İmam-ı Âzamın mezhebine girmek, yani Ehl-i sünnet olmak, bütün şiîlere farz olmuyor mu?

Şiî âlimlerinden şeyh Hulli diyor ki: Ebülmuhasin Hasan bin Ali, Ebülbuhtür’den haber veriyor: Ebû Hanîfe, Ebû Abdullah Cafer Sadık’ın yanına geldi. İmam-ı Cafer Sâdık, Ebû Hanîfe’yi görünce, (Sen babamın sünnetini her yere yayacaksın. Şaşırmışlara yol göstereceksin. Korkuda olanların yardımcısı olacaksın. Kurtuluş yolunun rehberi olacaksın. Allahü teâlâ yardımcın olsun!) dedi. Şiî kitaplarının hepsi diyor ki: Ebû Hanîfe, Abbasi halifelerinden Ebû Cafer Mensurun yanına geldi. Orada İsa bin Musa vardı. Ebû Hanîfe’yi görünce, (Ya Halife! Bu gelen, bugün yeryüzünün en büyük alimidir!) dedi. Mensur sordu: Ya Numan! İlmi kimden öğrendin? Alinin talebeleri vasıtası ile Aliden ve Abbas’ın talebeleri vasıtası ile Abbas’tan öğrendim, dedi. Halife de çok sağlam vesikalar bildirdin, dedi. Yine, şiî kitaplarında diyor ki Ebû Hanîfe, Mescid-i haramda oturmuştu. Herkes etrafına toplanmış, kendisine her şeyden soruyorlardı. Onlara cevap veriyordu. Sanki cevapları hazır cebinden çıkarıyormuş gibi saçıyordu. İmam-ı Ebû Abdullah Cafer Sâdık, ansızın yanına geldi, durdu. İmamı görünce, hemen ayağa kalktı. Ey Resûlün torunu! Burada olduğunu önceden bilseydim, böyle iş yapmazdım, dedi. İmam-ı Cafer Sâdık hazretleri de, otur ya Eba Hanife! Müslümanların bilmediklerini öğretmeye devam et! Babalarımdan öğrendiklerini herkese yay, buyurdu. Yukarıdaki iki haber, İbni Hulli’nin Tecrid’i şerhinde yazılıdır.

Sual: Şiîler şöyle diyebilir ki Ebû Hanîfe ve diğer Ehl-i sünnet imamları, 12 imamın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” talebeleri oldukları hâlde, nasıl oluyor da, onların inançlarına uymayan fetvalar veriyorlar?

Cevap: Bu sualin cevabı, şiî âlimlerinden Kadı Nurullah Şuşteri’nin Mecalisü’l-müminin kitabında yazılıdır. Şöyle ki (Abdullah ibni Abbas, hazret-i Emirin talebesi idi. Onun huzurunda, ictihad derecesine varmıştı. Onun yanında ictihad yapardı. Birçok ictihadı, Onun ictihadlarına uymazdı. Emir hazretleri, Onun böyle ictihadlarını kabul ederdi. Bundan anlaşılıyor ki müctehidin kendi anlayışına göre cevap vermesi lazım imiş. Evet, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmiş olan şeyler için ictihad yapılmaz. Yani böyle açık bilgilerden ayrılmak haramdır. Fakat, açık bildirilmemiş olan şeyleri anlamak için ictihad etmek lazım olur. Şu kadar var ki masum olan imam, ictihadında hiç yanılmaz. Başkaları ise yanılabilir. Fakat bu yanılmaları suç olmaz. Yanılmalarına bir sevap verilir) demektedir. Şiîlerin Mealimül-usûl kitabında da, bunlar yazılıdır. İctihatta yanılarak elde edilen bilginin, Kur’ân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere ve icmaı ümmete muhalif olmaması lazımdır.

Ehl-i beytin ictihadlarına uymayan fetvayı vermek suç olsaydı, hazret-i Hüseyin’in de suçlu olması lazım gelirdi. Çünkü şiî âlimlerinden Ebû Muhnel Ezdi bildiriyor ki hazret-i Hüseyin kardeşi hazret-i Hasan’ın, hazret-i Muaviye ile sulh yapmasını beğenmedi. Yanlış iş yaptığını bildirdi. 12 imamdan birinin ictihadını kabul etmemek, hata ettiğini söylemek, Ona düşmanlık demek olsaydı, hazret-i Hasan’ın hazret-i Hüseyin’e düşman olması lazım gelirdi. Hazret-i Muaviye’ye “radıyallâhu anh” dil uzatanların, Ona iftira kampanyası açanların, kötü yolda oldukları buradan da anlaşılmaktadır.

Ehl-i sünnetin hadis âlimleri ve müctehidleri, takva ve adalet ve dindarlık ile meşhurdurlar. Şiîlerin Ehl-i sünnet âlimlerini beğenmemeleri, bu âlimlerin imanlarının, kendi inançlarına uymadığı içindir. Günah işlediler, yalancıdırlar, dünyaya düşkündürler diyemiyorlar. Halbuki onların âlim dedikleri kimseleri, kendileri de kötülemektedirler.

Kendilerine, ilk olarak şiî diyenler, Sıffin muharebesinde hazret-i Ali’nin ordusunda birlik kumandanları idi. Hazret-i Emirin sözleri, hareketleri, şiî kitaplarına, hep bunlardan işitmekle yazılmıştı. Halbuki hain, fasık ve Emre âsî ve yalancı oldukları Nehcülbelaga gibi şiî kitaplarında yazılıdır. Emir “keremallahü teâlâ vecheh”, bunların münafık olduklarını haber verdi. Küfe şehrindekilerin inançları ve ibadetleri hep bunlardan işittiklerine göre idi. Bunlara, masum imamlar hep beddua ve lanet etmişlerdi. Bunları yanlarına sokmamışlardı. Bunlardan (Kesai) nin müslüman olduğu belli değildir. Biri de Zekeriya bin İbrahim’dir. Ebû Cafer Muhammed bin Hasan Tusi ve başkaları, bundan işittiklerini yazmışlardır. Halbuki bu Zekeriya, hristiyan idi.

Abbasi hükümdarları, Ehl-i beyt imamlarını zindanlara sokmuşlardı. Yanlarına gitmek, konuşmak yasaktı. Kimse, gidip görüşemezdi. Ehl-i sünnet âlimleri, tehlikeyi göze alıp, ziyaretlerine giderlerdi. Onlardan ilim, feyiz alırlardı. Bütün tarihler bildiriyor ki Musa Kazım “rahmetullâhi aleyh” hazretleri zindanda iken, Ehl-i sünnet âlimlerinden Muhammed bin Hasan Şeybani ve kadı Ebû Yusuf “rahmetullâhi aleyhima” ziyaretine gider, bilmediklerini sorar, öğrenirlerdi. O sıkı zamanda, imamın huzuruna gidebilmek için, çok sevgi ve ihlas lazım gelir. Bunlar, şiî kitaplarında da yazılıdır. Şiîlerin imamiye kolu âlimlerinden Füsul kitabının sahibi, imam-ı Musa Kazım hazretlerinin kerametlerini anlatırken, imam-ı Muhammed’den ve imam-ı Ebû Yusuf’tan işiterek bildiriyor ki Harun Reşid, imam-ı Musa Kazım hazretlerini hapsetmişti. İkimiz yanına gittik. Oturduk. Zindancılardan biri geldi. Sana bir şeyler lazım ise, bana söyle! Yarın gelirken getireyim, dedi. İmam hazretleri, bir şey lazım değil, buyurdu. Adam gidince, imam bize dönerek, (Bu adama şaşarım ki benden bir şey soruyor ve yarın getireceğini söylüyor. Halbuki bu gece ansızın ölecektir) buyurdu. Adamın o gece öldüğünü haber aldık.

Kamus-ül-alam kitabında diyor ki (İmam-ı Cafer Sâdık, hazret-i Ali’nin torununun torunudur. Annesi Ümm-i Ferve olup hazret-i Ebû Bekrin torunu olan Kasımın kızı idi. İmam “rahmetullâhi aleyh” bunun için, hazret-i Ali’den gelen Velayet kemallerine kavuştuğu gibi, hazret-i Ebû Bekrden gelen Nübüvvet kemallerine de kavuştu. Her iki kemalden İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye bol bol ihsan etti. İmam-ı Cafer Sâdık, cefr, kimya ve diğer fen bilgilerinde de âlim idi. Büyük İslam kimyageri Cabir, imam-ı Sadık’ın talebesi idi. Ebû Müslim Horasani, Emevilere karşı isyanını başarabilmek için, İmam-ı Cafer Sadık’ı halife ilan etmek istedi. İmam hazretleri bunu kabul etmedi. Hatta, Ebû Müslim’in mektuplarını yaktı. 7 erkek oğlundan en büyüğü İsmail, babasından önce öldüğü için, imamdan sonra, 2. oğlu Musa Kazım “rahime-hümullahü teâlâ” imam oldu. Şiî olduklarını söyleyenlerden bir kısmı, ayrı yol tutarak, İsmaili ve oğullarını imam tanıdılar. Bunlara İsmailiye denildi. Esmaülmüellifin kitabında diyor ki imam-ı Cafer Sadık’ın Taksim-i rüya, El-camiatü fil-cefr ve Kitab-ül-cefr adında 3 kitabı vardır. Cefr, 4 aylık kuzu demektir. Cefr ilmi, ilerde olacak şeyleri önceden anlayan bir ilimdir. Eflatunun ve eski Hindlilerin cefr üzerinde kitapları vardır. Bu ilim üzerinde İslamda ilk kitap yazan hazret-i Ali’dir. Cami ve Cefr adındaki iki kitabını kuzu derisi üzerine yazdığı için, bu ilme cefr adı verildiği Kamus’da bildiriliyor.

İmam-ı Cafer Sâdık, din, ibadet hakkında hiç kitap yazmadı. Şiîlerin elinde bulunan İmam-ı Cafer Buyruğu adındaki kitabı, Cafer bin Hüseyin Kummi yazmıştır. Bu adam 951 senesinde Kufe’de ölmüştür. Şiîlerin ilk fıkıh, din bilgilerini bunun yazdığını, meşhur Müncid kitabı da bildirmektedir. Ellerindeki Risale-i Caferiye kitabını da, Ebû Cafer Muhammed Tusi’nin yazmış olduğunu Kamusü’l-alam bildiriyor. Bu da, 1068’de ölmüştür. Tefsiri 20 cilttir. Şiîler, bu 2 Cafer’in kitaplarını ileri sürerek, kendilerine Caferi diyor. İmam-ı Cafer Sadık’ın yolunda olduklarını, bu yoldan ispata kalkışıyorlar. Cafer ve cefr kelimeleri birbirine benzediği için, bu kitapların da imam-ı Cafer Sâdık hazretleri tarafından yazıldığını söylüyorlar.

Tavsiye Yazı –> Fedek Bahçesi Meselesi

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler