Sual: Asr-ı saadette de mescidler var mıydı? Müslümanlar bir araya gelip cemaatle namaz kılıyorlar mıydı?

Cevap: Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” zamanında ve Ashâb-ı kirâm zamanlarında camiler vardı. Bu camilerde imamlar vardı. Cemaat ile namaz kılınırdı. İmamın masum olması, günahsız olması şart değildir. Çünkü, Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” başka kimse masum değildir. Allahü teâlâ cami yapmayı emrediyor. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki “Cami yapan kimseye, Allahü teâlâ Cennette köşk ihsan edecektir”.

Cuma sûresi son âyetinde meâlen, “Ey müminler! Cuma günü, salât için ezan okunduğu zaman, alışverişi bırakıp Allahı zikir etmeye koşunuz! Salât tamam olduktan sonra dağılınız!” buyuruldu. Salatın namaz demek olduğu, bu âyet-i kerimeden de anlaşılmaktadır. Namaza zikir adı da verildi. Cuma günü, müslümanlar camilerde toplandıkları için, bu güne Cuma denildi.

Mezhepsizlerin, (Camilerin yaptırılması için ilâhî bir emir gelmemiştir. Camiler yıktırıldıktan sonra, ibadetin evlerde yapılması daha makbul ve daha uygun görülmüştür) sözleri, çok çirkin bir yalan ve pek kötü bir iftiradır. Müslümanları bu yalanlarına inandırmak için, âyet-i kerimelere yanlış mânâlar vermeleri ise, küfürdür, zındıklıktır. Vesika olarak gösterdikleri tarih kitabını da, Şirazlı bir hurufi yazmıştır.

Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Mekke’den Medine’ye hicret edince, önce (Kuba) köyüne geldi. Burada 10 günden fazla kaldı. Burada Kuba mescidi denilen cami yaptı. Temeline, mihrap altına, kendi mübarek elleri ile büyük bir taş getirip koydu. Sonra, “Ya Eba Bekr! Sen de bir taş getir. Benim taşımın yanına koy!” dedi. Sonra, hazret-i Ömer’e ve hazret-i Osman’a da, birer taş koydurdu. Hazret-i Ömer ile hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anhüma”, Medine’ye daha önce gelmişlerdi. Resûlullah, namazlarını burada kıldı. Medine’de iken, her hafta gelip, burada 2 rekat Tehıyetülmescid namazı kılardı.

Mescid-i dırar: Kuba köyünde bulunan münafıklardan Hızam bin Hâlid ve Ebû Ceybe ile İbni Âmir’in oğulları Mecma ve Zeyd ve ayrıca Tebtel ve Tecrüc ve Becad ve Abad ve Vedia gibi serseriler, Ebû Âmirin kışkırtması ile Tebük gazvesine hazırlık sırasında, Mescid-i dırar adı verdikleri bir toplantı yeri yaptılar. Ebû Âmir, münafıkların başı olan Abdullah ibni Ebi’nin teyzesi oğlu idi. Resûlullahtan burada namaz kılmasını istediler. Gazadan dönüşte kılarım, buyurdu. Gazadan dönüşte de, gelip yalvardılar. Allahü teâlâ, bunların münafık olduklarını, mescidlerine gitmemesini, Peygamberine bildirdi. Resûlullah da, Mâlik bin Dehşem, Sad bin Adi ve kardeşi Asım bin Adi’yi göndererek burayı yıktırdı. Yeri bugün belli değildir. Bu mescid yapılırken, hazret-i Ebû Bekr, Ömer ve Osman, Medine’de Resûlullahın yanında idi. Tebük gazasının hazırlığında, Resûlullaha hizmet ediyorlardı.

Mescid-i Cuma: Medine ile Kuba arasında Ranona vadisindedir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” ilk Cuma namazını burada kılmıştır.

Mescid-i Fadih: Kuba’nın şarkındadır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Beni Nadir gazasında, çadırları bu civara kurdurmuştu. Bu mescitte 6 gece, Ashâbı ile namaz kıldı.

Mescid-i Beni Kureyza: Resûlullah efendimiz, bu mescidin minaresi yanında namaz kılmıştır.

Mescid-i Ümmi İbrahim: Beni Kureyza mescidinin şarkındadır. Burada da namaz kılmıştır.

Mescid-i Beni Zafer: Bâkî kabristanının şarkındadır. Resûlullah bu mescitte namaz kıldıktan sonra, bir kaya üzerine oturup, Kur’ân-ı Kerîm okutup dinlemişti.

Mescid-ül-icabe: Bakiin şimalindedir. Resûlullah, Ashâbı ile burada namaz kıldıktan sonra, ümmetinin kıtlıkla ve boğulmakla helak olmaması için duâ etti.

Mescid-ül-Feth: Tepe üzerinde olup merdivenle çıkılır. Resûlullah, Hendek gazvesinde, pazartesinden çarşambaya kadar, burada zafer için çok duâ etti.

Mescid-ül-kıbleteyn: Mescid-ül-fethe yakındır. Bedr gazasından 2 ay önce, burada öğle veya ikindi namazını kıldırırken, 2. rekati rükuunda, Kudüs’den Kâbe’ye dönüldü.

Mescid-i Zühabe: Şam’dan Medine’ye gelirken, sol tarafta, tepe üzerindedir. Burada çadır kurup namaz kıldılar.

Mescid-i Cebel-i Uhud: Uhud gazvesinden dönüşte, öğle ve ikindi namazlarını burada kıldılar. Din âlimlerini öven âyet-i kerime burada nazil oldu.

Mescid-i Cebel-i Ayniye: Hazret-i Hamza’nın şehit olduğu yerdir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” burada silahları mübarek bedeninde iken, namaz kılmıştır.

Mescid-ül-vadi: Resûlullahın, sabah namazını ve hazret-i Hamza’nın cenaze namazını kıldığı yerdir.

Mescid-ül-Bâkî: Bâkî kabristanından çıkarken sağ taraftadır. Resûlullah burada çok namaz kılmıştır.

Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” namaz kıldığı bunlardan başka 38 mescidin isimleri ve yerleri Mir’at-i Medine kitabında uzun yazılıdır.

Mescid-ün-Nebî: Medine-i münevverenin en büyük mescididir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Medineye hicret ettiği zaman, devesinin ilk çöktüğü yerdir. Önce Hâlid bin Zeyd Ebû Eyüp el-Ensârî hazretlerinin evinde 7 ay misafir kaldı. Hazret-i Ebû Bekr’den aldığı 10 altın ile arsa satın alıp, tesviye ettiler. 2. senesinin Safer ayında, mescid tamam oldu. Üzeri hurma dal ve yaprakları ile örtüldü. 3 kapısı vardı. Mihrabı, şimdiki (Bab-ı Tevessül) yerinde idi. Şimdi mihrabın yerinde olan kapısından cemaat girer çıkardı. Temelin derinliği ve duvarların kalınlığı 3 arşın [1,5 metre] idi. Temeli taştan, duvarları kerpiçten idi. Eni, boyu yüzer arşın idi. Yüksekliği 7 arşın idi. Temele ilk taşı kendi mübarek eli ile koydu. Bu taşın yanına hazret-i Ebû Bekr’in, sonra Ömer, Osman ve Ali’nin sıra ile birer taş koymalarını emretti. Sebebini soranlara, (hilafetlerinin sırasına işarettir!) buyurdu. Mescidin sağ ve solunda, mübarek zevceleri için, 9 oda da yapıldı. Mescide en yakın oda, hazret-i Aişe’ye verildi.

Safer ayından, vefat edinceye kadar, Medine’de iken, bütün namazlarını hep bu mescitte cemaat ile kıldı. Resûlullahın, Ashâbı ile birlikte, bu camilerde namaz kıldıkları besbelli iken, komünistlerin, Salât duâ demektir, İslamiyette namaz kılın diye bir emir yoktur, demelerine çok şaşılır.

Bakara sûresi 125. âyetinde meâlen, “Mescid-i haramdaki Makam-ı İbrahim denilen yerde namaz kılın! Biz İbrahime ve İsmaile emrettik ki tavaf edenler ve rüku edenler ve içinde oturanlar ve secde edenler için, benim beytimi temizleyin!” buyuruldu. Bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Kâbeye benim evim diyor. Bunun için Kâbeye Beytullah denir. Allahü teâlâ, Salih aleyhisselâmın devesine de Hûd sûresinde (Naka-tullah) dedi. Bu âyet-i kerimelerdeki Allahın evi, Allahın devesi sözlerinden, Allahü teâlânın, Kâbe içinde, devenin yanında olması anlaşılmaz. Cahil olan, ahmak olan bile böyle anlamaz. Kâbe gibi, bütün camilere Beytullah denir. Böyle söylemek, camilerin kıymetlerinin, şereflerinin çok olduğunu bildirmek içindir.

Nur sûresi 36. âyetinde meâlen, “Allahü teâlâ, bazı evlerin kıymetlerinin yüksek tutulmasını emretti. Kıymeti yüksek olan bu evlerde, Onun ismini zikir etmeyi emretti. Buralarda sabah akşam, Allahü teâlâ tesbih olunur” buyuruldu. Daha yukarıda bildirdiğimiz âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, namaza zikir demişti. Bu âyet-i kerime de, camilerde namaz kılınacağını gösteriyor. Abdullah ibni Abbas hazretleri, [Camilere Beytullah denir. Bu âyet-i kerimeye (Kendi evleri) diye mânâ vermek, Kur’ân-ı Kerîmi değiştirmek olur] dedi.

Nisa sûresi 100. âyetinde meâlen, “Yer yüzünde sefere çıkınca, salatı kısaltabilirsiniz!” buyuruldu. Bu âyet-i kerime geldikten sonra, Resûlullah, namazlarını seferlerde 2 rekat kıldı. Bu âyet-i kerimeden sonra, meal-i şerifi, (Sen, muharebede Ashâbınla birlikte salât kılarken, cemaatin bir kısmı, seninle birlikte, silahlı olarak kılsınlar. Bir rekat kılıca, bunlar düşman karşısına gitsinler. Salât yapmayanlar gelip, salata seninle devam etsinler!) olan âyet-i kerime de, salatın namaz demek olduğunu, duâ demektir diyenlerin yanlış söylediklerini açıkça göstermektedir.

Taberani’de ve Münavi’deki hadis-i şerifte, “Mescidleri yol yapmayınız! Mescidlere zikir ve salât için giriniz!” buyuruldu.

“Salatın tam olması, safları düzeltmekle olur” hadis-i şerifi, salatın namaz demek olduğunu ve farzların cemaat ile kılınacağını göstermektedir.

İbni Abidin’de, namazın mekruhları sonunda bildirilen hadis-i şerifte, “Evinizdeki salatınız, benim mescidimdeki salatınızdan daha kıymetlidir. Fakat farzlar, böyle değildir” buyuruldu. Bu hadis-i şerif gösteriyor ki salât namaz demektir ve farzları camide, sünnet namazları evde kılmak iyidir. Bir hadis-i şerifte, “Mescidimde kılınan salât, başka yerlerdeki salattan 1.000 kat daha sevaptır. Mescid-i haramdaki salât da, benim mescidimdekinden 100 kat daha sevaptır” buyuruldu.

Mezhepsizlerden bir kısmı ve zındıklar namaz kılmıyorlar. Salât emrolundu. Bu da, duâ demektir. Müslümanlıkta yatıp kalkmak ve cami yapmak yoktur. Peygamberler, camilere gitmeyin, kalp camiinde Allaha yalvarın, dedi diyorlar. Yukarıdaki âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, onların yalan söylediklerini, müslümanları aldatmak istediklerini açıkça göstermektedir.

Mezhepsizlerden bir kısmı ezanın da duâ demek olduğunu söylüyor. Halbuki Peygamberimiz, müezzini olan Bilal-i Habeşi’ye ezan okumasını öğretti. Yüksek yere çıkarıp ezan okuttu. Meal-i şerifleri, “Salât için size nida edildiği zaman” ve “Cuma günü salât için nida edildiği zaman” olan âyetler, ezan okumayı göstermektedir. Hakimin ve Münavinin bildirdikleri hadis-i şerifte, “Nidayı işitip de oraya gelmeyenin namazı kabul olmaz” buyuruldu. Nida ezan okumak demektir. Camilerde minareyi ilk olarak, Ashâb-ı kiramdan Selmetebni Halef hazretleri Mısır’da yaptı. Kendisi, hazret-i Muaviye zamanında Mısır valisi idi.

Allahü teâlâyı hafif sesle zikretmek ibadettir. Turuk-ı aliyye mensubları, bunun için zikrederler. Bu zikri ezan ile karıştırmak, cahillik veya zındıklıktır. Resûlullah efendimiz, “Müezzinlerin, kıyamet günü, boyunları uzun olacaktır” hadis-i şerifi ile müezzinleri sena etti. Yani kıyamet günü, alınları açık, göğüsleri kabarık olacaktır. Deylemi’nin ve Münavi’nin bildirdikleri hadis-i şerifte, “Müezzin ezanı bitirmeden önce, salata tekbir almayınız!” buyuruldu. Ebû Davud’un ve Münavi’nin bildirdiklerinde, “Fecir ağarmadan ezan okuma!” buyuruldu. Hurufiler, müezzinlerin ezan okumasını, eşeğin anırmasına benzetiyor. Böyle söyleyenler kâfir oluyorlar. Bundan sonra gelen nesil, bu zındıkları lanet ile yad edecektir.

Tavsiye Yazı –> Cami adabı nasıl olmalıdır?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler