Sual: Bir Hurufi kitabında, (Muaviye, imam-ı Hasan’ı, zevcesine büyük bir miktarda altınlar vererek, kandırıp, zehirlettirmek sureti ile öldürmüş, şehit ettirmiştir) diyor. Bu iddiaya ne cevap vermelidir?
Cevap: Feth sûresindeki âyet-i kerimede meâlen, (Senin Ashâbın, birbirine çok ve hep merhametlidir. Kâfirlere karşı çok ve hep serttirler) buyuruldu. İslam düşmanları ise, Ashâb-ı kirâm birbirlerine düşman idi. Birbirlerini zehirlettiler, diyorlar. Müslümanlar, elbet Allahü teâlâya inanır. Ashâb-ı kiramın birbirini çok sevdiklerini söyleriz. Ashâb-ı kirâm, hazret-i Osman’ın katillerine kısas yapılması işinde ictihad ettiler. Bu bir din işi idi. İctihadları ayrıldı. Resûlullahın zamanında da ictihadları ayrı olurdu. Hatta, Resûlullahın ictihadından da ayrılırlardı. Bu ayrılık, bir suç olmazdı. Hatta, hepsinin sevap kazandıkları bildirildi. Bir kaç kere âyet-i kerime gelerek, Resûlullahın ictihadına uygun olmayan bir ictihadın doğru olduğu, vahiy ile bildirildi. Çünkü İslamiyet, insanlara düşünmek ve her düşündüğünü bildirmek hürriyetini vermiştir. İnsan hakları, insan hürriyetleri İslamiyettedir. İşte, Ashâb-ı kirâm, kısas için, ictihatta ayrıldılar. Allahü teâlâ da, Onun Resûlü de ve akıl-ı selim sahibi olan herkes, bu ayrılığı suç saymıyor. İnsanlara verilmiş bir hak tanıyorlar. İctihatta ayrılanlar, dövüşmeyi, hatta birbirlerini incitmeyi hatırlarına bile getirmediler. Çünkü, bu ilk defa olan bir ayrılık değildi. Her zaman ictihatta ayrılıklar olmuştu. Birbirlerini incitmek bile hatırlarına gelmemişti. Babaları arasındaki ictihad ayrılığını gören bazı çocuklar, birbirleri ile birkaç kere sert konuşmuşlar ise de, babaları buna bile dayanamayarak, kendi çocuklarını paylamışlardı. Şiîler de, bunu pek iyi biliyorlar. Fakat, zındıklar, Ashâb-ı kiramın birbirlerine düşman olduklarını, bu yüzden de, adi, iğrenç işler yaptıklarını herkese inandırmak için uğraşıyorlar. Böylece Ashâb-ı kiramın düşüncesiz, bilgisiz ve kötü huylu olduklarını yaymak çabasındadırlar. Bu suretle, İslamiyeti yıkmak, yok etmek gayretindedirler. Çünkü, İslamiyet demek, Ashâb-ı kiramın bildirdiği haberlerin toplamı demektir. Kur’ân-ı Kerîmi ve hadis-i şerifleri, bizlere Ashâb-ı kirâm bildirdi. İslamiyetin bütün bilgileri Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden ve Ashâb-ı kiramdan herhangi biri olursa olsun, Onun sözünden ve hareketlerinden alınmıştır. İslam bilgilerinin kaynakları, vesikaları, Ashâb-ı kiramın sözleridir. Ashâb-ı kirâm kötülenirse, Onların bildirmiş olduğu İslamiyet de bozuk olur. Kıymetsiz olur. Ashâb-ı kiramın hepsi peygamberlerden başka, gelmiş ve gelecek bütün insanların hepsinden, her bakımdan daha üstündürler. İslamiyetin kıymetini bilmek için ve hakiki bir müslüman olmak için, bu inceliği, iyi kavramak lazımdır. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” üstünlüğünü, kıymetini, şerefini bilen ve Allahın Peygamberi ne demek olduğunu düşünebilen ve kavrıyabilen bir kimse, O yüce Peygamberin “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” yetiştirmiş olduğu ve bütün işlerinde kullanmış olduğu Ashâb-ı kiramın derecelerinin yüksekliğini kolayca anlar.
Hazret-i Ali ve hazret-i Muaviye ve yanlarında bulunan Ashâbdan hiçbiri birbirini incitmek düşüncesinde değildi. Deve vakasında da, Sıffin vak’asında da, birbirleriyle anlaşmak için ve müslümanlar arasında huzuru ve rahatı sağlamak için karşılaşmışlardı. Her 2 tarafta bulunanlar da, böyle düşündüklerini söylemişti. Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam ve tarih kitapları meydandadır. Hurufilerin düzme hikayeleri ve türedi din adamlarının kitaplarının ve mecmualarının hiç kıymetleri yoktur. Tarihlere dikkat edilirse, bu muharebelerde Ashâb-ı kirâm birbirini hiç öldürmemiştir. Birbirlerinin ölmelerine hep acımışlar ve ağlamışlardır.
Kısas-ı Enbiya’da, 170. sayfada diyor ki: Hazret-i Hasan’ın, zevcesi Cade tarafından zehirlendiği meşhurdur. Hazret-i Hasan “radıyallahü teâlâ anh” çok evleniyor ve zevcelerini boşuyordu. Hatta pederi, Kufe’de iken, (Hasan’a kızlarınızı vermeyiniz! Zira boşar) dedi. Dinleyiciler, (Biz Ona istediği kızı veririz. İster birlikte yaşasın, isterse boşasın) dediler. Hazret-i Hasan çok güzeldi. Resûlullaha benziyordu. Aldığı kız, Ona aşık olurdu. Cade de, her ne sebepten ise, Ona kırılarak canına kıymıştır.
Mir’at-ı Kainat kitabında diyor ki: Hazret-i Muaviye kendinden sonra, hazret-i Hasan’ı halife yapmaya karar verdi. Bu kararını millete bildirdi. Yezid, babasından sonra, halife olmayı umuyordu. Hazret-i Hasan’ın hatunu olan Cade’ye zehir gönderdi. (Bunu Hasan’a yedirip öldürürsen, seni nikahlayıp, tepeden tırnağa kadar ziynete ve mala gark edeceğim) dedi. Kadın, bu yalana aldanıp, birkaç kere zehir yedirdi. Fakat, şifa buldu. Zevcesinin bu işi yaptığını anladı ise de, bir şey demedi. Başka yerde yatıp, yediklerine, içtiklerine dikkat ederdi. Cade, bir gece gizlice giderek bardağı içine elmas tozu koydu. Hazret-i Hasan, gece bunu içerek midesi parçalanmaya başladı. Vefat ederken, Hazret-i Hüseyin, kimin zehirlediğini söyletmeye uğraştı. (Bilirsen kısas yapar mısın?) dedi. (Elbet, onu öldürürüm) deyince, (Ona kazandığı ceza yetişir) buyurdu. Zevcesinin yaptığını söylemedi. 40 gün sonra vefat etti. Bâkî kabristanında, validesi hazret-i Fâtıma’nın “radıyallahü teâlâ anha” yanına defnolundu. Yezid’in yaptığı cinayeti babasına yüklemek, ondan daha aşağı bir cinayet değildir. Çünkü, bu iftira, Nuh aleyhisselâmın oğlu olan Kenan’ın küfrünü, babası yüce Peygambere yüklemeye benzemektedir.
Tavsiye Yazı –> İlk Halife Nasıl Seçildi?