Sual: Hüsniyye isimli bir rafızi kitabında
(Resûlullah vefât edince, Ebû Bekr ile Ömer, “Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadaka olur” hadisini söyleyerek, Fâtıma-tüzzehra’nın elinden (Fedek) ismindeki hurma bahçesini zor ile alıp, Beytülmala verdiler. Fâtıma, Ebû Bekr’e darılıp, lanet etti. Halbuki Resûlullah, hayatında bunu ona hediye etmişti ve hurmaları, 3 sene ona getirilmişti. Fâtıma, bunu, Ali ile Hasan, Hüseyin ve Kanber ile ispat etti ise de, Ebû Bekr, bu şahitleri kabul etmedi. Halbuki bu hadisi, o zalim uydurdu. Kızı Aişe’den başka, kimse böyle hadis söylememiştir. Böyle hadis olsaydı, Fâtıma’ya elbette bildirilir, bu da haram şeyi istemezdi. Ehl-i sünnet, Ebû Bekr’i haklı çıkarmak için, zındıklık yoluna sapıp, Eşref-i kainata iftirâ ediyor. Allah’ın emrini Fâtıma’ya bildirmemiş diyorsunuz. Bildirmiş ise, Fâtıma kabul etmeyince küfür olur. Bu hadisi uyduran kâfirdir. Zaten, Ebû Bekr’in şahit getirmesi lazım idi. Şahit istemekle de zulüm etmiş oldu. Sonra, Peygamberlerin miras bıraktıkları, Kurân-ı Kerîmin çok yerlerinde yazılıdır) diyor. İddia ettiği gibi peygamberler varis bırakmazlar mı?
Cevap: Halbuki Ahmed Cevdet Paşa “rahime-hullahü teâlâ” Kısas-ı Enbiyâ’nın 369. sayfasında diyor ki:
Halife hazret-i Ebû Bekr “radıyallâhu anh”, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” silahları ile beyaz katırını, Hazret-i Ali’ye “radıyallâhu anh” verdi. Diğer eşyayı Beytülmala bıraktı. Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarını, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” hayatta iken vakıf etmiş, kimlere dağıtılacağını emir buyurmuştu. Şöyle ki: Gelip geçen elçilere, misafirlere ve yolculara verirdi. Ebû Bekr “radıyallâhu anh” bunları eskisi gibi dağıtıp, asla değiştirmedi. Fâtıma “radıyallâhu anha” mirasını istedikte; (Resûlullahtan işittim: “Bize, yani Peygamberlere kimse vâris olamaz! Bizim bıraktığımız mal, sadaka olur” buyurmuştu. Ben Resûlullahın yaptığını değiştirmem. Bir yanlış yola sapmaktan korkarım) dedi. Fâtıma (Sana kim vâris olur?) demiş. Halife de: (Evladım, ehlim olur) deyince, (Ya ben niçin babama vâris olmuyorum?) demiş. Halife de: (Senin baban olan Resûl-i ekremden işittim ki (Kimse bize vâris olamaz!) buyurdu. Onun için sen de vâris olamazsın. Fakat ben Onun halifesiyim, Onun nafaka verdiği kimselere, aynı şeyleri ben de veririm. Senin masraflarını yapmak benim vazifemdir) dedi. Bunun üzerine Fâtıma “radıyallâhu anha” sustu ve artık miras lafı etmedi.
Mısır’daki büyük âlimlerden Ahmed bin Muhammed Şihâbüddîn Kastalani “rahime-hullahü teâlâ” Mevahib-i Ledünniye kitabı tercümesi, 1. cilt, 491. sayfada diyor ki (Doğru oldukları, bütün İslam âlimlerince tasdik edilmiş olan 6 hadis kitabına (Kütüb-i sitte) denir. Bunlardan birini yazan Ahmed bin Ali Nesainin bildirdiği hadis-i şerifte (Biz Peygamberler miras bırakmayız) buyuruldu. (Süleyman, Davud’a vâris oldu) ve (Ya Rabbi! Bana vâris olacak evlat ver) âyet-i kerimelerinde bildirilen varislik, mal ve mülk varisliği değildir. İlm ve nübüvvet mirasıdır). Yukarıdaki hadis-i şerifi, İmâm-ı Abdürrauf Menavi de yazıyor ve İmâm-ı Ahmed’in (Müsned) kitabından aldım diyor.
Hadis alimi Abdülhak-ı Dehlevî “rahime-hullahü teâlâ” fârisî dil ile yazdığı 2 cilt (Medâricün nübüvve) kitabı 2. cilt, 572. sayfada buyuruyor ki:
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” (Biz Peygamberler miras almayız ve miras bırakmayız. Bıraktığımız şeyler sadaka verilir) buyurdu. Kendisi vefât edince ev eşyası ve silahları ve hayvanları ve Fedek denilen hurma bahçesi kalmıştı. Bu hurmaları ailesine ve fakirlere ve yolculara verirdi. Vefât edince, kızı Fâtıma “radıyallâhu anha”, halife Ebû Bekr’den miras istedi. Halife, hadis-i şerifi okuyarak, miras vermedi. Fâtıma, halifeye: (Sen ölürsen, malın kime miras kalır?) dedi. (Aileme ve çocuklarıma kalır) deyince, Fâtıma, (O hâlde ben niçin babâmın mirasını almıyorum?) dedi. Ebû Bekr-i Sıddîk dedi ki (Ben, baban olan Resûlullahtan işittim ki (Biz miras bırakmayız!) buyurdu. Fakat ben, Onun halifesiyim. Onun verdiği kimselere, ben de, aynı şeyleri vereceğim ve Onun bıraktığı malları, Onun verdiği yerlere aynen dağıtacağım) dedi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” birçok kimselere, mal vereceğini vaat etmişti. Vefâtından sonra, gelip, bu malları istediler. Halife hepsine verdi. Ebû Bekr, mirası yalnız Fâtımadan men’etmedi. Âişe de, “radıyallâhu anhüm” gelip, miras istedi. Ona da vermedi. Başka zevceler de istedi. Hiçbirisine vermedi. Peygamberler miras bırakmaz hadis-i şerifini söyledi. Halife, bu hadis-i şerifi söyleyince, Ashâb-ı kirâmın hepsi, biz de işitmiştik, dedi, bir kişi bile itiraz etmedi. Halife kimseye miras vermedi ve Muhammed aleyhisselâmın akrabasına evvelce verilen her şeyi aynen verdi ve Resûlullahın yaptığını değiştirmem dedi ve Resûlullahın akrabasını, kendi akrabamdan daha çok seviyorum diye yemin etti. Fâtıma’nın miras yüzünden, Ebû Bekr’e darıldığını ve ölünciye kadar sevmediğini söyleyenlere şaşılır. Ashâb-ı kirâmın söz birliği ile bildirdiği hadis-i şerifi, Fâtıma’nın kabul etmiyeceği düşünülebilir mi? İnsanlık icâbı kırıldı denilse de, ölünceye kadar dargın kaldı denilebilir mi? Fâtıma’nın “radıyallâhu anha” vefât edeceği zaman, Ebû Bekr-i Sıddîk ile helalleştiği, ondan râzı olduğunu bildirdiği meydanda olan bir hakikattir. Mesela, hadis alimi, İmâm-ı Beyheki İmâm-ı Şâbi’den rivayet ediyor ki Fâtıma “radıyallâhu anha” hasta iken, halife Ebû Bekr-i Sıddîk kapıya geldi. Ali “radıyallâhu anhüm” Fâtımaya, Ebû Bekr’in geldiğini haber verdi. Fâtıma da, Ali’ye içeri izin vermemi istermisin? dedi. Ali: Evet dedi. Fâtıma izin verdi. Halife içeri girdi ve kendisi ile helalleşti. Fâtıma “radıyallâhu anha” Ebû Bekr’den râzı oldu.
İmâm-ı Müstağfiri’nin (Kitapülvefa) ve [Ahmed bin Muhammed Taberinin 694] (Riyadun nadara) kitaplarında diyor ki Ebû Bekr “radıyallâhu anh”, Fâtıma’nın “radıyallâhu anha” yanına girip, helallaştı ve Fâtıma, ondan râzı oldu. İmâm-ı Evzai buyuruyor ki Ebû Bekr, Fâtımanın kapısına gelip, Resûlullahın kızı benden râzı olmadıkça, bu kapıdan ayrılmam dedi. Ali “radıyallâhu anh” içeri girip, Fâtımaya râzı ol diye and verdi. O da râzı oldu. Hafız Ebû Saîd (Kitapülmüvafeka) adındaki kitabında da böyle yazmaktadır. Fâtıma “radıyallâhu anha” gece defnedildi. Ali “radıyallâhu anh” gece olduğu için halifeye haber veremedi. Bazı haberlerde ise Ebû Bekrin cenazede bulunduğu ve namazını kıldığı bildirilmektedir. (Faslül hitab) kitabında diyor ki hazret-i Fâtıma “radıyallahü teâlâ anha” hasta iken, hazret-i Ebû Bekr gelip, içeri girmeye izin istedi, hazret-i Ali haber verdi. Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Ali’ye sen râzı olur isen izin veririm dedi. Razıyım dedi. Hazret-i Fâtıma izin verdi. Hazret-i Ebû Bekr içeri girip, konuştu. Özür diledi. Helallaştı. Hazret-i Fâtıma da, halifeden râzı oldu. Hazret-i Fâtıma “radıyallâhu anha” akşam ile yatsı arasında vefât etti. [Hicretin 11. senesi idi.] Hazret-i Ebû Bekr, Osman, Abdurrahmân bin Avf ve Zübeyr bin Avvam hazır idiler. Cenaze namazını kıldırmak için Ebû Bekr’e teklif ettiler. Hazret-i Ebû Bekr kıldırdı. Gece defnettiler.
Ömer “radıyallâhu anh” halife olunca, Fedek hurmalarını, Resûlullah zamanında olduğu gibi dağıttı. 2 sene sonra, bu işin idaresini Ali ile Abbasa “radıyallâhu anhüma” bıraktı. Bir zaman sonra halifeye gelip, hurmalığı ikisine taksim etmesini istediler. Ömer “radıyallâhu anh” Ashâb-ı kirâmı toplayıp, hepsine and verdi ve Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” (Biz Peygamberler, miras almayız ve miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadaka olur) buyurdu mu? diye sordu. Hepsi birden evet duyduk diye yemin etti. Bunun üzerine Ömer “radıyallâhu anh” hurmalığı taksim etmeyip, ikisine bıraktı ve mahsulü eskisi gibi dağıtınız dedi. Hurmalıklar, sonradan Alinin “radıyallâhu anh” elinde kaldı. Sonra evladına, torunlarına kalıp, nihâyet, emir Mervan’ın eline geçti. Ömer bin Abdülaziz halife olunca, Resûlullahın, kızı Fâtıma’ya vermediği mala elimi sürmem dedi. Bu sözden, Fâtıma’nın “radıyallâhu anha” Resûlullahtan bu hurmalığı istediği, Onun da vermediği anlaşılmaktadır. Bu husustaki hadis-i şerifler, Buhârî’de yazılıdır. Abdülhak-ı Dehlevî’nin yazısı burada tamam oldu.
Mîr’at-i Kainat kitabında 292. sayfada diyor ki: (Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” zevceleri ve kızları “radıyallahü teâlâ anhünne” dünyadaki kadınların hepsinden üstündür. Zevcelerine kazf eden, kötüleyen için, Abdullah ibni Abbas, tövbesi kabul olmaz buyurdu. Aişe’ye “radıyallâhu anha” söven ise, katl olunur. Çünkü, buna sövmek, Kurân-ı Kerîmi inkâr etmek olur ki küfürdür diye söz birliği vardır.)
Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” miras bıraktığını bildiren âyet-i kerimelere gelince: Allahü teâlâ, Meryem sûresi, 5 ve 6. ayetlerin, Zekeriya aleyhisselâmın duâsını bildiriyor. Bu âyet-i kerimelerin meâl-i alisi, (Ben öldükten sonra, yerime gelecek velilerimden korkuyorum. Zevcem de akırdır, çocuğu olmuyor. Ya Rabbi! Bana bir oğul ihsan eyle de, bana ve Yakup oğullarına vâris olsun!) dir. Beydavi tefsirinde buyuruyor ki bu söz, (Bizim dinimize ve ilmimize vâris olsun demektir. Çünkü, Peygamberler “aleyhimüsselâm” mal miras bırakmazlar). Şeyhzade haşiyesinde diyor ki (Peygamberlere “aleyhimüsselâm” vâris olmak, dinine salah ve fayda verici olmaktır. Bu da, peygamber olmakla ve ilim ile ve güzel ahlak ile ve dinde faydalı makâm sâhibi olmakla ve tayyip mal sâhibi olmakla olur). Zekeriya aleyhisselâmın amcasının oğulları, Beni İsrailin en kötüleri idi. Vefâtından sonra, bunların dini değiştirmelerinden korkmuş idi.
Neml sûresi, 16. ayetindeki (ve Süleyman Davud’a vâris oldu) “aleyhimesselam” vâris olmayı, Beydavi “rahime-hullahü teâlâ” tefsirinde (Peygamberliğine veya ilmine veya mevkiine mâlik oldu demektir) diyor.
Görüliyor ki hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallâhu anh” hurma bahçesini hazret-i Fâtıma’nın “radıyallâhu anha” elinden almamış, eski halinde olduğu gibi bırakmış, onun her ihtiyacını Beytülmaldan vermiştir. Bazı eşyayı, Hazret-i Ali’ye miras olarak değil, bu eşya Beytülmala geçtikten sonra, kendi salahiyetini kullanarak, hediye olarak ihsan etmiştir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, hurma bahçesini kimseye hediye etmemişti. Fâtıma “radıyallâhu anha”, bu bana hediye edilmişti, demedi ve şahit getirmedi. Hiçbir kitapta böyle yazmıyor. Bunu yalnız İran’daki bu acem kitabı, pek acemice uydurmaktadır. Hazret-i Ali’yi ve Fâtıma’yı ve Hasan, Hüseyin’i metheden, çok öven hadis-i şerifler var. Hatta âyet-i kerime var. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ki bütün ticaret malını, mülkünü, vatanını, evladını, Resûlullah için fedâ etmiş, bütün gazalarda bulunup, ihtiyar halinde Resûlullahın önünde harp etmiş iken, bu hadis-i şerifleri çiğneyecek kadar aşağı bir kimse mi idi? Halbuki yüzlerce hadis-i şerif, hatta Kurân-ı Kerîm, onu methetmekte, faziletini bildirmektedir. Miras hadisini, hazret-i Fâtıma’ya önceden bildirmeye lüzum yoktu. Vakti gelince, Ashâb-ı kirâm ona bildirdi. Fâtıma-tüzzehra, hurmalığı, kendine helal sanarak istemişti. Haram olduğunu anlayınca istemedi. İbadetleri, bir kimseye, vakti gelmeden bildirmek farz değildir. Zaten vakıf edilmiş mal, kimseden, hiç kimseye miras kalmaz. Fâtıma “radıyallâhu anha” halifenin sözünü, derhal ve seve seve kabul etti. Bu hadis-i şerife hiçbir sahabi itiraz etmediğinden inanmayan kâfir olur.
Tavsiye Yazı –> Hristiyanlığın tarihi serüveni nasıldır?