Sünnetlerden biri de çocuğu olduğu kendisine müjdelenince, sevinir ve onu Allahü teâlâ’nın kendisine ihsân ettiği ni’met bilir. Hadîs-i şerîfte: “Çocuğun kokusu Cennet kokusundandır” buyuruldu. Yine buyurdu: “Çocuk dünyada nûr, âhirette sürûrdur.” Bu mânada sayısız haberler gelmiştir.
Kendi yatağında doğan çocuk için, benim değildir demez. Derse, Allahü teâlâ, kıyâmet günü, onu rezil eder ve ona gökteki yıldızlar, sahralardaki kumlar ve ağaçlardaki yapraklar kadar günah yazar. Menba’-ül-âdâb’da böyle yazıyor.
Kız çocuğu olursa, câhiliye zamanındakilere aykırı olarak daha çok sevinir. Çünki o zamandaki insanlar, kız çocuklarını beğenmez, onları diri diri kuma, toprağa gömerlerdi. Bir hadîs-i şerîfte: “İlk çocuğunun kız olması, kadının bereketindendir” buyuruldu. Allahü teâlâ’nın Şûrâ sûresinde: “Dilediğine kız çocukları verir, dilediğine erkek çocukları veriri, buyurduğunu duymadın mı? Allahü teâlâ, önce, dilediğine kız çocukları verir” buyuruyor. Bir hadîs-i şerîfte: “Kimin kız çocukları olur, onlara katlanır, iyi yetiştirir ve dengi ile evlendirirse, bu kız çocukları onun için Cehennemden perde olurlar” buyuruldu.
Kız çocukların fazileti hakkında çok haberler vardır. Peygamber efendimiz (sallâllahu aleyhi ve sellem) onlara, bereketleri bakımından “Cehizlenmişler ve iyi arkadaş ve dostlar” adını vermiştir. Buyurdu ki: “Allahü teâlâ’dan, zahmeti olmayan erkek çocuk istedim. Bana kız çocukları verdi.” Yine buyurdu ki: “Kız çocuklarını hor görmeyiniz! Çünki ben kızlar babasıyım.” Yine buyurdu: “Bir tane olsa da, kız çocuklarına merhametli olun”. (Menba)’da bildiriliyor.
Çocuğun babaya benzemesi. Allahü teâlâ’nın ni’metlerindendir. Doğan çocuk beyaz, temiz bir beze sarılır. Sarı eski bezlere sarılmaz. Lohusa kadınlara, taze ve kuru hurmanın turfandaları yedirilir. Sonra bebeğin sağ kulağına ezan, sol kulağına ikâmet okunur. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Kimin çocuğu dünyaya gelirse, sağ kulağına ezan, sol kulağına ikâmet okusun” buyurdu. Bunu İmam Gazâlî İhyâ’da bildirmektedir. Sonra hurma çiğnenip, suyu ağzına verilir.
Peygamber efendimize (sallâllahü aleyhi ve sellem), İslâmda doğan bir çocuk getirildiğinde: “Yâ Rabbi, bunu sâlih kullarından eyle! Bunu müslüman olarak büyütüp yetiştir” diye duâ ederdi.
Doğumunun 7. günü çocuğun saçını traş eder, ağırlığınca gümüş veya altın sadaka verir. Çünki bu sünnettir. Nitekim Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) torunu hazret-i Hüseyn’in (radıyallahü anh) doğumunun 7. gününde, kızları Fâtıma’ya (radıyallahü anhâ), çocuğun saçlarını traş etmesini ve ağırlığınca gümüş veya gümüş para vermesini emrettiği bildirilmiştir.
SÜNNET ETMEK: Bunun gibi, İslâmın ilk zamanlarında müslümanlar, çocuklarını, doğumunun 7. günü sünnet ettirirlerdi. Çünki bu daha temiz olup, etin daha çabuk büyümesini sağlar. Çocuk göbeği kesilmiş, sünnet olmuş halde doğarsa sevinir. Bütün Peygamberler (aleyhimüsselâm) sünnet olmuş olarak doğmuşlardır. Bu, Allahü teâlâ’nın onlara kerametidir. Kimse avret yerlerini görmesin içindir. Yalnız İbrâhim aleyhisselâm sünnet olmuş halde doğmamış, 80 yaşında iken kendisi kendini sünnet etmiştir. Menba’ kitâbında da böyle diyor.
Bâzı tefsirlerde, 200 yaşına gelince, kendini keserle sünnet etmiştir diyor. Sözü güvenilir bâzı fâdıllar böyle nakletmişlerdir. Mücelledinde ben bunu görmedim. Kendinden sonra gelen ümmetlerin yapması ve bu işte kendisine uyması için bunu yapmıştır.
Çocuğu doğuran kadının emzirmesi de sünnettir. Hadîs-i şerîfte: “Çocuğa, annesinin sütünden hayırlısı yoktur” buyuruldu. Yâhud çocuğu sâliha, aslı kerîm olan bir kadın emzirir. Çünki akılsız kadınların sütü, çocukta tesirini gösterir ve eserleri bir gün ortaya çıkar.
Çocuğunu emziren hanımına vaty etmez. Çünki bu çocuk için zararlı olabilir. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Çocuklarınızı gizlice öldürmeyiniz. Çünki cima’ süvariye kavuşur ve onu yuvarlar, helak eder” buyurdu. Yanî çocuğunu emziren kadın cima’ olunur ve hâmile kalırsa, sütü bozulur. Bu bozuk sütü çocuk emince, kötü tesiri bedeninde kalır, mizacını bozar. Sonra büyüyüp adam olup ata binince, süvari olur. Atı dehler. O zaman o eser görünür ve atın sırtından düşer. İşte bu, onu gizlice öldürmek gibidir. Mesâbîh şerhinde böyle diyor.
Çocuğunun ağlamasından sıkılmaz. Çünki çocuğun bu ağlaması, zikir, tehlîl ve Allahü teâlâ için hamddir. Anası ve babası için ise düâ ve istiğfardır. Nitekim haberlerde geldi ki: “Mü’minin çocuğu 4 ay ‘la ilâhe iliâllah’, 4 ay ‘Muhammedün Resûlullah’ ve 4 ay, ‘Allahümmağfir lî ve livâlideyye (Yâ Rabbi, beni ve anamı-babamı mağfiret eyle)’ der. Kâfirin çocuğu da böyle der. Ama sonuna gelince, istiğfar yerine, Allahü teâlâ’nın lâneti anam-babam üzerine olsun der.” (Menba’)’da da böyledir.
Aklı ermeğe başlayınca, ona kitab, yanî Kur’ân-ı kerîmi, farz, sünnet ve dînin edeblerinden ihtiyacı olduğu bilgileri, yüzmeyi, ok, silâh atmayı öğretir. Çocuğu kız ise, annesi ona, yün ve pamuk eğirmesini, örmesini ve benzeri dikiş, nakış öğretir.
Çocuğun babası üzerindeki haklardan biri de, çocuğuna helâl yedirmesi ve bülûğa erişince, erkek olsun, kız olsun evlendirmesidir. Onu evlendirmezse, bu bakımdan işliyeceği günâh, babasına da yazılır.
Velhâsıl çocuk, Allahü teâlâ’nın, babaya emânetidir. Tertemizdir. İslâm fıtratı üzeredir. Yanî çocuk selîm tabîatlı ve Muhammed aleyhisselâmın dînini kabûl edebilecek hilkat üzere yaratılmıştır. Bu emâneti Allahü teâlâ’ya verdiği gibi tertemiz olarak edâ etmelidir. Onun ırzını ve dînini korumada çok gayret sarf etmelidir. Ancak bu şekilde, Allahü teâlâ katında mâzur olur. Çocuğunu Allahü teâlâ’nın edebi üzere yetiştirmelidir. Âdâb, edebler demek, beden ve kalb ile olan ibâdetler demektir. Çocuğunu bu şekilde yetiştirmesi, ona dînini öğretmesi, baba için, nâfile ibâdetlerle meşgul olmaktan hayırlıdır. İmam Mücâhid: “Kişi, çocuğunun sâlih amellerine, kabirde iken de sevinir” buyurdu. Bunu Hutab şerhi bildiriyor.
Kıyâmet gününde baba, çocuğuna öğretmesi gereken ilimlerden mes’ûl olacak, vazifesini yapmamış ise, yâhud kusur, eksiklik etmiş ise cezâya çarpılacaktır. Halbuki çok nâfile ibâdet yapmıyana, niçin yapmadığı sorulmayacaktır. O halde çocuğunu İslâm terbiyesi ile yetiştirmek, baba için, nâfile ibâdetle meşgul olmaktan hayırlıdır.
Çocuk konuşmağa başlayınca, en önce Lâ ilâhe illallah kelimesini ona öğretir. Bunu 7 defa ona telkîn eder. Sonra ona: “Fe te’âlâllahül melikül hakku lâ İlâhe illâ hüve Rabbül arşil kerîm” âyetini telkîn eder. Sonra Âyete’l-kürsî’yi ve Haşr sûresinin sonu olan Hüvallahüllezî’yi okuyup öğretir. Böyle yapana, Allahü teâlâ, kıyâmet günü hesâb sormaz. Çocuk sağını solundan ayırdığı zaman, ona iyi işler yaptırır. Çünki yaptığı iyi işlerin sevabı, onu yetiştiren, terbiye eden babasına verilir, kötülükleri ise verilmez. Allahü teâlâ İsrâ sûresinde: “Hiçbir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez” buyuruyor.
Çocuk 7 yaşına gelince, ona namaz kılmasını emreder. 10 yaşına gelince, kılmazsa döverek kıldırır. Nitekim Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Çocuklarınız 7 yaşına gelince, onlara namaz kılmalarını emredin, 10 yaşına gelince, döverek kıldırın” buyurdu. Bunu Sadrü’ş-şerî’a bildiriyor.
Evindeki yetimle, kendi çocuğu imiş gibi alâkalanır. Kıyâmet günü ondan sorumludur. Çocuklar 10 yaşına gelince, yataklarını ayırır. Erkek ve kız çocuklarının odalarını ayırır. Küçüklerle de büyükleri ayrı odalarda yatırır. Çünki bu, o anda olmasa da, fitneye yol açabilir.
Hediyede çocuklarına müsâvî davranır. Süslemede, giydirmede ayrım yapmaz.
Nikâye’de diyor ki: Babanın çocuklarına eşit muamele etmesi vâcibdir. Ancak çocuklarından biri ilim talebesi ise, onu diğerine tercihinde mahzur yoktur. Evlâda muamelede eşitlik, Ebû Yûsuf’a göredir. Muhtâr kavil de budur. Çünki bu hususta eserler vârid olmuştur. İmam Muhammed’e göre, muamele, yanî çocuklara birşey vermede, erkeğe 2, kıza 1 şeklinde hareket eder. Bütün malını, oğluna verirse hüküm yönünden câizdir, ama günahkâr olur. İmam Muhammed (rahimehullah) buna kesin delil getirmiştir. Oğlu fâsık ise, ona yiyeceğinden fazla vermemelidir. Çünki günâh işlemesine yardım etmiş olur. Nikâye şerhinde de böyle diyor.
Hediye ve iyilikte çocuklarını ayırmaz. Çarşıdan getirdiği taze, yeni şeylerden önce kızlara verir. Çünki kız çocuklarının kalpleri daha yumuşak, daha zayıftır.
Enes’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Müslümanların çarşısına çıkıp, birşey satın alıp, eve getirir, erkeklere değil kızlara verirse, Allahü teâlâ ona nazar eder. Allahü teâlâ kime nazar ederse, ona azâb etmez” buyuruldu. Yine Enes’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadis-i şerîfte: “Çarşıdan çoluk çocuğuna taze birşey getiren, ağzına koyuncaya kadar onlara sadaka etmiş sevabı alır. Çocuklarına verirken erkeklerden değil, kızlardan başlasın. Çünki kızını sevindiren, Allah korkusundan ağlamış gibidir. Allahü teâlâ bedenine Cehennem ateşini yasak eder” buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde de: «3 kız çocuğu olup, evleninceye kadar, onlara infak ve ihsân edene, Allahü teâlâ Cenneti vereceğine söz vermiştir. Ancak, mağfiret olunmıyacak amel işlerse, bu hâriç» buyuruldu. İbn-i Abbâs (radıyallahü anhümâ) bu hadîs-i şerîfi bildirdiği zaman, vallahi, bu, garâibü’l-hadîs ve bilinmiyen haberdir derdi. İhyâ’da da böyle diyor.
Çocuklarına rahmet ve lütufla muâmele eder. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Çoluk çocuğa hizmet, Allahü teâlâ’nın gadabını söndürür. Sevâb ve dereceyi arttırır. Hûr-i ayna kavuşturur” buyurdu. Yine buyurdu: “Evde hizmet edip, usanmıyanın ismini, Allahü teâlâ, şehîdler defterine yazar. Her gün ve gecesi için ona bin şehîd sevâbı verir. Her adımına hac ve umre sevabı vardır. Bedenindeki her damarına karşılık bir şehir ihsân eder.” Yine buyurdu: “Evinde hanımına yardım eden erkeğe, Allahü teâlâ, Eyyûb, Dâvud, Ya’kûb ve İsâ aleyhimüsselâm’a verdiği sevab gibi sevâb verir.”
Abdullah ibni Mübârek (rahmetullahi aleyh), Allah yolunda cihadda iken, arkadaşlarına, Şu anda içinde bulunduğumuz amelden üstün amel biliyor musunuz? diye sordu. Hayır, bilmiyoruz dediler. Buyurdu ki: “Ben biliyorum. Çoluk çocuk sâhibi, iffetli bir kimse, gece kalkar, uyuyan çocuklarına bakar, üzerleri açılmışsa örter. İşte onun ameli, bizim bu amelimizden efdaldir.” Menba’ü’l-âdâb ve İhyâ’da da böyle diyor.
Çocuklarını sevgi ve şefkatle, merhametle sever ve öper. Ömer (radıyallahü anh), bâzı işlerinin yapılmasında bir adam çalıştırıyordu. Hazret-i Ömer’in yanına girdi. Onu çocuğunu kucağına almış, seviyor öpüyor halde gördü. Bunun üzerine, benim çok çocuklarım vardır, hiçbirisini öpmüş değilim dedi. Ömer (radıyallahü anh) ona: “Senin küçüklere merhametin, faydan yok da, büyüklere mi olacak? Gel, bu bana yapacağın işten vazgeç” deyip, onu gönderir. Bunu Bostan kitabında bildiriyor.
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Çocuktan sevmek, ateşe karşı perdedir. Onlara iyilik, Sıratı geçmektir. Onlarla beraber yemek Cehennem ateşinden berâttır” buyurdu. Yine buyurdu: “Çocuklarınızı çok öpün. Çünki her öpmenize Cennette bir derece verilir.”
Akra’ bin Hâbis, Resûlullah’ı, torunu Hasan’ı öperken gördü. Benim 10 oğlum vardır. Hiçbirini öpmüş değilim dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Merhamet etmiyene merhamet edilmez” buyurdu. İhyâ ve Menba’da da böyle diyor.
Çocuklarına yumuşak muamele eder. Onlarla hoş ve tatlı konuşur. Mubah olan oyunlarına engel olmaz. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) torunu Hüseyin’e (radıyallahü anh) mübârek dilini çıkarır, çocuk dilinin kırmızılığını görür ve sevinirdi. Ömer (radıyallahü anh), “ben oruçlu iken, çocuklarıma yumuşak davranır, onları öper, neşelenirdim” buyuruyor.
Çocuğuna, terzilik ve dikiş gibi sâlih, iyi sanatlar öğretir. Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri de budur. Çünki sanat fakirlikten emniyettir. Selefin sünnet ve âdetlerindendir. İyi sanat dedik. Çünki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) kuyumculuk gibi bâzı san’atları beğenmezdi. Tâbiînden (rahimehümullah) biri, adamın birine, çocuğunu 2 satışta ve 2 san’atta bulundurma dedi. Yiyecek ve kefen satmasın. Çünki bunların satıcıları, pahalılaşma ve insanların ölmesini isterler. İki sanat ise, biri kasaplık olup, kalbi karartır ve katılaştırır. Diğeri kuyumculuktur. Bu da, dünyayı altın ve gümüşle süslemek olur. Bunu İhyâ’dan aldık.
Baba, çocuğuna hayır ile düâ eder. Hadis-i şerîfde: “Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir” buyuruldu. Yanî babanın çocuğuna düâsı, peygamberin ümmetine düâsı gibi kabûl olunur. Aynı şekilde anne de, çocuğuna hayır ile duâ etmelidir. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Annenin duâsı, daha çabuk kabûl olunur” buyurdu. Yâ Resûlâllah, acaba neden? dediler. “Çünki ana, babadan daha merhametlidir. Merhametlinin duâsı sâkıt olmaz” buyurdu. Bunu, İmam Gazâlî (rahimehullah) bildiriyor.
Çocuğunun yaramazlığına ve huysuzluğuna üzülmeyip, sabreder. Çünki yaramazlık, büyüdüğü zaman aklının çok olacağını gösterir. Küçüklükteki yaramazlık, büyüdükte rüşd ve olgunluğa delildir de denmiştir.
Çocuğuna bedduâ etmez. Çünki kabûl edilir ve ona zarar verir. Adamın biri Abdullah bin Mübârek’e gelip, çocuklarından birinden şikâyet etti. Abdullah bin Mübârek, çocuğuna beddUâ ettin mi? buyurdu. Evet dedi. Onu sen bozdun, o beğenmediğin hâle sen düşürdün buyurdu.
Hiç kimsenin çocuğuna kötülük yapmak istemez. Çünki bu istek ve düşüncesinin zararı, bir zaman sonra da olsa, kendi çocuğuna döner gelir. Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri, kendisine kötülük yaptıkları için, Firavun’ın elinde esir oldular denmiştir.
Sâlih, iyi bir babanın bereketi çocuklarında görünür. Allahü teâlâ Kehf sûresinde Mûsâ ile Hızır (aleyhimesselâm) kıssasında bunu bildirir ve: “O iki çocuğun babası sâlih idi” buyurur. Bu kıssayı kısaca yazalım:
Hazreti Musa ile Hızır Kıssası
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem). “Bir kimsenin sâlih olması sebebiyle, çoluk çocuğu ve etrafındakiler ve onların etrafında bulunanlar da sâlih olurlar” buyurdu.
Yetimin başını okşar ve güzel koku sürer. Bu hareket, kalp katılığını giderir. Yetimin gözyaşından kaçınır. Yani yetimi ağlatmaz. Mazlumun âhından ise, daha çok sakınır Çünki insanlar uykudayken, bunlar seyr hâlindedirler.
Ölen kızlarını, defnetmeği iyilik bilir Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Ölen kız çocuklarını defnetmek, iyiliklerdendir” buyurdu Bununla, arabların câhiliye zamanında, doğan kız çocuklarını diri diri gömme âdetlerine muhâlefet etmiş, bunu ondan ayırmış olurlar. Câhiliye devrinde yapılan bu çirkin ve yasak işi yapanlar, kıyâmette mes’ûl olacaklardır. Nitekim Allahü teâlâ Tekvîr sûresi 8 ve 9. âyetlerinde: “Diri olarak toprağa gömülen kız, hangi günahla öldürüldü? sorulduğu zaman…” buyuruyor.
Ölen çocuğunu, kendine takdîm olunan bir hayır kabûl eder, ölen «çocuğu kendisi için terazide ağırlık, âhiret için yatırım, Allahü teâlâ’dan sevab ve şefâat edici ve şefâati kabûl edilendir.
Yetime bakar, ona ihsan, iyilik eder. Çünki yetime yapılan iyiliğin karşılığı Cennettir. Hadîs-i şerîfde böyle bildirilmiştir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) orta ve işaret parmaklarını göstererek: “Ben ve yetimi himâye eden, Cennette böyle yanyanayız” buyurdu. Bu hadîs-i şerifin mânası, yetimi himâye eden, Cennette Resûlullah ile bir arada bulunur demek değildir. Kimsenin derecesi, Onun (sallâllahü aleyhi ve sellem) derecesine ulaşamaz. Nitekim Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu hadîsi bildirirken, parmaklarını açması, bu sözümüzü açıklamakta, kuvvetli bir işâret sayılabilir. O halde hadîs-i şerîf, o kimsenin Cennete gideceğini haber veriyor.
Dullara ve yoksullara karşı eli açık olur, işlerini görür. Dullara ve yoksullara yardım elini uzatmak, işlerine koşmak, Allah yolunda cihâd etmek, gündüzleri oruç tutmak, geceleri namaz kılmak gibidir.

