Evlenmek, yüklenmesi en ağır, haklarının yerine getirilmesi en zor sünnetlerden biridir. Cünki onun, kurtulması zor âfetleri vardır. Bunların başında helâl kazanamamak gelir. Bu haklarını yerine getirmek, özellikle geçimin zorlaştığı, helâl kazancın azaldığı bu zamanda, herkes için zordur. O halde evlilik çok çalışmağa, helâl, haram bulduğunu yemeğe sebeb olacak. Bu ise, kendinin ve çoluk çocuğunun helâki demektir. Bekâr olarak kalmağı istemekte ise, bu zararlar bulunmadığı gibi, kadınların haklarını yerine getirememek, huysuzluklarına sabredememek, onlardan gelecek sıkıntılara katlanamamak dertleri ve tehlikeleri de yoktur. Çünki evli kimse, çoban gibi olup, emrinde olanlardan sorumludur. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kişiye, kocalığın hakkını verememek günah olarak yeter» buyurdu. «Çoluk çocuğundan kaçan efendisinden kaçan köle gibi olup, onlara dönmedikçe namazı ve orucu kabûl olunmaz» diye rivâyet olunmuştur.
İmam Gazâlî (rahimehullah) buyurur: «Hanımlarından kaçmıyanlar da, onların haklarına riâyet etmezlerse, kaçmış gibidirler. Allahü teâlâ Tahrîm sûresi 6. âyetinde: «Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyunuz» buyuruyor. Bununla, bize kendimizi korumakla emr olunduğumuz gibi, onları da korumamız emr olunmaktadır. Bunun için bazıları evlenmemek için özür beyân edip, ben kendi nefsimle belâya kaldım, ona daha bir kişinin nefsini nasıl ekleyebilirim.
Evlilikte, buraya kadar bildirilenlerden daha gizli bir âfet ve tehlike vardır: Bu da, çoluk çocuğunun, kendisini Allahü teâlâ’dan meşgul etmeleri, dünyâya çekmeleridir. Çocuklarına iyi bir geçim ve hayat sağlamak, para ve mal kazanmak, onlar için saklamak ve yatırım yapmak, çocuklarının çokluğu ile övünmek, mubah da olsa, onu dünya ni’metlerine çeker. Kendi hanımları ile oynamağa, sohbete, onlardan faydalanmaya, ve nice bu cinsten meşgaleler bulmağa kalkışır. Böylece kalbi, gece gündüz bu düşünce ve işlerde olup, âhireti ve onun için hazırlıkta bulunmayı düşünecek boş vakit bulamaz. Bunun için İbrahim bin Edhem (rahimehullah): «Kadınların kaba etlerine alışandan bir fayda gelmez» buyurdu. Allahü teâlâ’nın, Yahyâ aleyhisselâmı, seyyid ve hasûr diye medhetmesi, iktidârı olduğu halde, kadınla bir araya gelmediğinden, evlenmediğindendir. Bu yüzdendir ki, Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «200 senesinden sonra, insanların iyisi, hafifü’l-hâz olanlarıdır» buyurdu. Hafîfü’l-hâz ne demektir? yâ Resûlâllah! dediler. «Çoluk çocuğu olmayandır» buyurdu. Yine buyurdu: «İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, adamın helâki eşinin, ana-babasının ve çocuğunun elinde olur. Onu fakirlikle ayıblarlar, gücünün yetmediği tekliflerde bulunurlar. Böylece o kimse, dînin gideceği yollara sapar ve helâk olur.»
Evlenmemenin tercihi hususunda sayılamıyacak kadar eser ve haberler vardır. Musannif bu hususa kısaca işâret ettikten sonra, evlenmenin faydalarına işâretle şöyle buyurur: Evlenmek, fayda bakımından işlerin umumîsidir. Sevab yönünden en çok olanıdır. Onunla kişinin dîni korunur, ahlâkı güzelleşir. Yaradılmışların efendisinin (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Evleniniz, çoğalınız. Çünki ben kıyâmette, diğer ümmetlere, düşük bile olsa, çokluğunuzla övünürüm» haberi övünç vesilesi olur. Evlilik, kişiye avreti bakımından gelecek tehlikelerden bir örtüdür. Çalışıp zengin olmasına götürür. Allahü teâlâ, Nûr sûresi 32. âyetinde : «Fukarâ iseler, Allahü teâlâ, onları fadlı ile başkalarına muhtaç olmaktan korur» buyuruyor. Evlilikte ayrıca, mü’minlerin sayısını çoğaltmak vardır. Bir hadîs-i şerîfde: «Bir kimsenin nikâhında hazır bulunan, Allah yolunda bir gün oruç tutmuş gibidir. O bir gün 700 gün sayılır» buyuruldu. Bir başka hadîs-i şerîfde de: «Şefâatin, (yardımın) en üstünü, 2 kişinin evlenmesine yardımcı olmaktır» buyuruldu. Yanî ikisi arasında aracı olmak, onları birbirine bağlamağa çalışmaktır. Allahü teâlâ, yukarıda mezkûr âyet-i kerîmenin başında: «İçinizden bekârları evlendirin» buyuruyor. Peygamberleri tavsîf ederken ve överken de: «Elbette senden önce de peygamberler gönderdik; onlara da eş ve zürriyet verdik» buyuruyor. Bunu onlara yaptığı ikrâm ve ihsân husûsunda zikrediyor. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Nikâh benim sünnetimdir, benim sünnetim olduğunu kabûl etmeyip, ondan yüz dönen, benden değildir» buyuruyor.
Kifâye kitâbında der ki: Zâhir âlimlerine göre evlenmek, farz-ı ayndır. Mezhebimizin bâzı âlimlerine göre ise, cihâd gibi farz-ı kifâyedir.
Buraya kadar, evlenmenin iki yanını, yanî mahzurlu ve iyi taraflarını anlattık. Âfetlerini ve fâidelerini bildirdik. Şurasını iyice belirtmek lâzımdır ki, bir kimse için, iyice incelemeden muhakkak evlenmesi, yâhud bekâr durması daha iyidir demek doğru değildir. Burada önemli olan, bu fayda ve âfetleri iyice tartmak, onları mihengine vurmak, kendini bunlara arz edip, âfetleri bulunmaz, faydaları bulunursa, yanî helâl malı, güzel huyu bulunur, evlenmek onu Allahü teâlâ’dan men etmez ve ayrıca kendisi de genç olup, nefsini ve şehvetini teskin etmek niyeti ile olursa evlenmesi iyi olur. Ayrıca, bekârlıkta ev işleri ile uğraşmak, ahbablardan ayrı kalmak vardır. Bu niyet ve haller içerisinde olanın, bir de çocuk kazanmak niyeti ile evlenmesi efdaldir.
Ama evliliğin fâideleri kendinde bulunmaz, âfetleri bulunursa, onun için bekârlık daha iyidir. Her ikisinden de bâzı yanlar bulunuyorsa, adâlet terâzisi ile tartmalı, din için hangisini daha faydalı ve ziyâde bulursa, galib zannına göre hareket etmelidir. İmam Gazâlî ve diğerleri (rahmetullahi aleyhim) in bu konuda uzun yazdıklarının özeti budur.
Evliliğin faziletleri, sünnetleri ve vâcibleri, hakları, sorumlulukları vardır. Bunlardan biri, evlenmek için borç dahi almalı. Çünki Allahü teâlâ, bu borcu ödemeyi kendi üzerine almıştır. Evlenen zorluktan ve fakirlikten korkmamalıdır. Evlenmekteki niyeti, yasaklardan sakınıp, iffetli yaşamak, haramlardan korunmak ise, dindar bir hanım (kız) bulup evlenir. Bunun için fakirlikten korkmamalıdır. Hadîs-i şerîfde: «Fakir olmak korkusuyla evlenmiyen, bizden değildir» buyuruldu.
Dindar, sâliha bir kız (hanım) bulur demiştik. Çünki sâliha bir hanım, dünya ni’metlerinin en iyisidir. Böyle bir eş bulup evlenmekle, ev işlerini, yemek pişirmeği, çamaşır yıkamağı, evi, etrafı süpürmeği, yatak sermeği, temizlemeği, kapları yıkamağı düşünmekten, bunlarla meşgul olmaktan kurtulur. Zîra, insanın cima’ arzusu bulunmasa da, evinde yalnız olarak yaşaması zordur. Yoksa vakitlerinin çoğunu ev işlerine harcar ve ilim ve amel için boş vakit bulamaz. İş böyle olunca, evde bulunan sâliha bir hanım, bu yolla kendisine din işlerinde yardımcı olur. Yukarıda yazılı işlerle meşgul olmak ise, kalbi meşgul eder ve sıkıntıya sokar. Bunun için Ebû Süleymân-ı Dârânî (rahmetullahi aleyh): «Sâliha bir hanım, dünyadan sayılmaz. Çünki âhiret için, zaman bulup, çalışmana sebeb olmaktadır» buyurdu. Süfyân bin Uyeyne (rahimehullah) buyurdu: «Birden çok hanımı olmak, dünyadan sayılmaz. Çünki hazret-i Alî (radıyallahü anh) Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) Eshâbının en zâhidi idi. Bununla berâber, 4 hanımla evlenmiş idi. Ayrıca 19 câriyesi vardı.»
Şeyh tefsirinde der ki, takvâsı çok olanın, şehveti de şiddetli olur. Ebûbekr-i Verrâk buyurdu ki: Helâl cima’ hâriç, her şehvet kalbi karartır, helâl cima’ ise, kalbi parlatır. Bunun için, cima’ hâriç, zühd ile ve bütün şehvetleri azaltmakla emrolunduk. Yine bu sebebdendir ki, peygamberler (aleyhimüsselâm) çok evlenmişlerdir. Hattâ Dâvud aleyhisselâmın 100 nikâhlı hanımı ve 300 câriyesi vardı. Oğlu Süleyman aleyhisselâmın ise, 300 nikâhlı hanımı ve 700 câriyesi olmuştur. Bizim peygamberimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) ise, 9 nikâhlı hanımı ve 40 peygamber kuvveti vardı. Her peygamberin ise, 40 adam kuvveti vardı. Mişkâtü’l-envâr’da da böyle diyor.
Evlenecek olan erkek, soy bakımından asîl, din bakımından sâliha olan bir eş seçer. Çünki dindar olan hanım, sabırlı, kanaatkar ve tevekkül sâhibi olur. Hâtem-i Esam’ın (rahimehullah) hanımı böyle idi. Hâtem, hanımının odasına girip, ben sefere çıkmak istiyorum, ev harçlığı olarak ne istersin? diye sorar. Hanımı, yaşamam için bana yetecek kadar der. Biz, senin ne kadar yaşayacağını bilmeyiz buyurunca, hanımı: «O halde, kim biliyorsa, ona bırak» cevabını verir. Hâtem sefere çıkınca, kadınlar, hanımının hizmetine koştular, şânına yakışır önem ve özen gösterdiler. Onu nafakasız bırakıp gitmesini, hissettirmek istemediler, ama o, Hâtem için: «O, verilen rızkı yediriyordu, rızkı kendisi vermiyordu ki!» dedi. Bunu Ravdatü’n-nâsıhîn kitâbında yazıyor.
Asil kadının çocuğu ise, kendine çeker. Asâletli olur. Hadîs-i şerîfde: «Mü’min bir kadının kocasına itâati, 70 sıddîkın ameli gibi; fâcire, âsî kadının isyanı ise, 70 fâcirin fücrü gibidir» buyuruldu.
Kendi güzel, huyu kötü olan kadın, kız çöplükte, küllükte açmış gül gibidir. Onunla evlenmekten sakınmalıdır. Evleneceği kız veya kadınla, şerefi, malı, parası ve güzelliği için evlenmemelidir. Çünki böyle yapan zelîl olur, aşağılanır ve fakirleşir. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Malı ve cemâli (güzelliği) için bir kadınla evlenen, malının ve cemâlinin hayrını görmez. Dîninden dolayı evleneni ise, Allahü teâlâ malı ve cemâli ile de rızıklandırır» buyurdu.
Mal, itibâr, soy, hürmet bakımından kendinden aşağı olan bir kadınla evlenmek istemelidir. Çünki bu, fitneden korunmak için en iyi yoldur. Çok uzun boylu ve çok zaif kadınla evlenmez. Kısa ve çirkin kadınla da evlenmez. Yaşlı kadınla da evlenmez. Çok konuşan, dedikodu yapan, ve başka kocadan çocuğu olan kadınla da evlenmez.
Haberde geldi ki: Benî İsrail’den bir adam, 100 kişi ile istişâre etmeyince evlenmem dedi. 99 kişi ile istişâre etti ve 1 kişi kaldı. Yârın ilk rastladığımla meşveret edip, onun görüşü ile hareket edeceğim dedi. Sabah olunca evinden çıktı ve bir deliye rastladı. Çok üzüldü. Fakat verdiği söz ve karardan dönmek de istemedi. Adama yaklaşıp, konuyu açtı. Deli bir binek üzerinde idi. Dikkat et, bu hayvanım seni tekmelemesin dedi. Adam, bineğini durdur, sana birşey soracağım dedi. Deli, bineğini durdurdu. Adam, ben evlenmek istiyorum, nasıl bir kadınla evleneyim diye sordu. Deli: «Kadınlar 3 kısımdır: Biri, senin için faydalı, diğeri zararlı, üçüncü de ikisi arasıdır» dedi ve hemen, dikkat bineğim seni tekmelemesin diye ilâve etti ve yürüdü. Adam, atını durdur, söylediğin sözü açıkla dedi. Bunun üzerine o mecnun şöyle cevab verdi: Birincisi kızdır. Evlenirsen kız ile evlen. Çünki senden başkasını sevmez. Hep seni bilir. İkincisi, başka kocasından çocuğu olan kadını almandır. Senin paranı, malını yer ve evvelki kocasına ağlar. Üçüncüsü, evlenmiş olup, çocuğu olmıyan duldur. Birinci kocasından iyi olursan, sana bağlanır, yoksa seni sevmez. Bu sözleri duyan adam, «Sen âlimâne konuşuyorsun, ama hareketlerin delilerin hareketlerine benziyor dedi. (Çünki adam bir sopayı, binek yapmış, deh deh deyip gidiyordu). «Bak hemşehrim, beni kadı yapmak istediler. Ben de istemedim. Bunun için deli numarası yapıyorum» dedi. Bostan ve Menba’da böyle yazıyor.
Kötü huylu kadınla da evlenmez. Peygamber efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Çocuk doğuran siyah bir kadın, çocuk doğurmıyan güzel kadından hayırlıdır» hadîs-i şerifine uyarak, çocuk doğuran kadın, yâhud soyu böyle olan kız seçer. Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki, çocuğu olmak niyeti ile evlenmenin fazileti, şehvet derdini savmak için evlenmekten daha üstündür. Çocuk doğurmıyan kadın için: «Evin bir köşesindeki hasır, doğurmıyan kadından iyidir» rivâyet olduğu İhyâ’da yazılıdır.
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kızlarla evleniniz. Onların ağızları daha tatlıdır. Rahimleri daha doğurgandır ve aza daha çok kanâat ederler» buyurdu. Bir genç vardı. Bir güzel kızla nişanlanmıştı. Sonra bedevinin biri bu kızı kaçırdı. Kaçıran bedevî, siyah, çirkin, aşağılık bir adamdı. Kızla zinâ etti. Sonra kızı bıraktı ve sevdiği genç onu aldı. Genç güzel, yakışıklı idi. Hanımına çok iyi muamele etti. 20-30 sene böyle geçti. Hanımının ölümü yaklaştı. Kocasına: «Evlenirsen, erkek eli değmemiş kız ile evlen. Vasiyetimi tut. Çünki, benimle zinâ eden, o pis bedevînin, o çirkin aşağılığın muhabbetini, senin gibi güzel ve yakışıklı bir erkekte bulamadım» dedi. Bunu Menba’ kitâbı yazıyor.
Kadın, kız evleneceği zaman, dînini seven ve kayıran, ahlâkı güzel, cömerd ve malî durumu müsâid olan bir erkeği seçer. Fâsık erkekle evlenmez. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Fâsık erkekle evlenmeğe râzı olan kadının, kabrinden kalkarken alnında: «Allah’ın rahmetinden ümidini kesmiş» yazısı bulunur. Ancak benim şefâatimi istiyen hâriç» buyurdu.
Kızını fâsığa vermez. Şa’bî (rahmetullahi aleyh): «Terbiyeli edebli kızını fâsık erkekle evlendiren, onun rahmini kesmiş olur» buyurdu. O halde velîler, kızları için dikkat etmeli, onları ahlâkı kötü, huyu fenâ, dîni zayıf, kadın hakkını gözetmiyen erkeklerle evlendirmemelidir. Resûlulah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kızını evlendirmek, onu elden çıkarmaktır. O halde sizden biriniz kızını evlendirirken, nereye verdiğine dikkat etmelidir» buyurdu. Demek ki, kızları evlendirmede ihtiyatlı davranmak çok önemlidir. Çünki nikâhla tamamen elden çıkıp, başkasına bağlanmakta, onun olmaktadır. Bir kurtuluş yolu yoktur. Varsa da, (hiç de hoş olmıyan), kocasının her an boşamasıdır. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kızını, fâsık bir erkekle evlendirene, her gün bin lâ’net iner, ameli göğe çıkmaz, düâsı kabûl edilmez, farz ve nafilesi makbûl olmaz» buyurdu. İhyâ’da ve Menba’da böyle diyor.
Hukemâ diyor ki: Evlenecek olan kimse, 4 bakımdan kendinden aşağı olan bir kadın almalıdır: Yaşı, boyu, malı, itibarı. Yoksa aldığı kadın onu beğenmez, küçümser. Ama şu 4 hususta da, kendinden yüksek olmalıdır: Güzellik, edeb, huy ve vera’. Vera’, şübhelilerden de sakınmak demektir.
Genç kızını, yaşlı bir erkeğe veya çirkin birisine vermez. Çünki bu fitneye, kızın ileriki hayâtında bozulmasına sebeb olabilir.
Hür kadınla evlenmeğe gücü yeterken, câriye ile evlenmez. Bâzı âlimlere göre bu câiz değildir. Çünki İmam Şâfiî (rahimehullah), hür kadınla evlenmeğe gücü yetenin, câriye ile evlenmesi câiz değildir dedi ve bu içtihadına delil olarak Nisâ sûresinin 25.: «Sizden her kimin, hür olan mü’min kadınları nikâh edecek bir zenginliğe kudreti olmazsa, ona da ellerinizin altındaki mü’min câriyelerinizden efendilerinin rızâsı ile nikahlamak var» âyet-i kerîmesidir. Câriye ile evlenmenin şarta bağlanması, şart bulunmadığı zaman, meşrutun da bulunmıyacağını gösterir Âyet-i kerîmedeki: «Hür olan kadınla evlenecek mâlî gücü olmazsa» şartı, hür olan kadınla evlenmeğe gücü yetiyorsa, câriye ile evlenmesi câiz olmaz.
İmâm-ı A’zam ebû Hanîfe’ye (rahmetullahi aleyh) göre, bu konuda bir hüküm ve ictihâd yoktur. Çünki gücü yetenin câriye ile evlenmesi açıkça yasaklanmaktadır. Ama hür kadınla evlendiği halde, câriye de alabilir.
Zinâ yapan, günahkâr kadınla evlenmez. İbni Mes’ûd (radıyallahü anh) buyurdu ki: «Bir adam bir kadınla zinâ eder ve sonra onunla evlenirse, ikisi de ilelebed zinâ üzere bulunurlar.» Bu bâzı âlimlerin sözüdür. Musannif bunu ihtiyat için seçmiştir. İmam Ebülleys (rahmetullahi aleyh) der ki: «Zinâ ettiği kadınla evlenmek hususunda âlimler ayrı ayrı söylemişlerdir. Bâzıları câiz değildir demişlerdir. Ama büyük ekseriyet, câiz olduğunu bildirmişlerdir. Biz de bunu alırız. Çünki Abdullah bin Abbâs’a (radıyallahü anhümâ), zinâ ettiği kadınla evlenmek nasıl olur sorulduğunda, «evveli sifâh = zinâ, sonu nikâhdır. Haram, helâli haram kılmaz» buyurdu. İbni Mes’ûd’un (radıyallahü anh), onlar ilel ebed zânî olarak kalırlar, sözü, zinâ muhabbeti ile evlendikleri zaman, sanki yaşadıkları müddetçe zinâ etmiş olurlar demektir. Menba’ü’i-âdâb’da da böyle yazıyor. Bu sözün, İbni Mes’ûd’dan (radıyallahü anh) sâdır olması, tehdîd için ve insanları zinâdan men etmek içindir. Yoksa nikâhı câiz olmaz demek değildir. Murâdının şöyle olduğu da söylenebilir: Böyle evlenenler, çoğu zaman, cima’ esnasında, zinâ yaptıkları zamanki hallerini, muamelelerini hatırlayıp, o lezzeti bulmak ve bu halde o lezzete râzı olmuş, onu beğenmiş olurlar. Böylece tevbelerini bozmuş olurlar.
Çünki zinâya rızâ zinadır. Nitekim küfre rızâ küfürdür. Bir de, muradı şöyledir de denilebilir: Bu şekilde evlenenlerin tevbesi hakikî bir tevbe olmamıştır. Yoksa tövbelerinin kabûl olmadığından korkup, Allahü teâlâ’dan hayâ edip bir araya gelemezlerdi. Günâhına tevbe etmiyenin ise, tevbe etmesi her an üzerine borçtur.
Evlenmek istediği kadını, kızı nikâhtan önce görmek sünnettir, Zîra bu görme, sevgi ve yakınlığı arttırıcı sebeblerdendir. Nitekim Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem), bir hanımla evlenmek istediği zaman, süt teyzesi Ümm-i Selîme’nin, o kadına gidip, yanaklarını koklamasını, ayaklarının arkasına bakmasını emretmiştir. Ağzının, vücûdünün kokusunu öğrenmesi, dişlerini görmesi için böyle yapmıştır.
Mehri ve istekleri az olan kadını, kızı seçer. Hadîs-i şerîfde: «Kadının bereketlisi, mehr-i müecceli, muacceli ve rahmi kolay olanıdır» buyuruldu. Rahmi kolay demek, çabuk doğuran kadın demektir. İhyâ’da diyor ki: Haberde geldi ki: «Kadının bereketi, çabuk evlenmesi, çabuk doğurması ve mehrinin az olmasıdır.» Yine denildi ki: «En bereketli kadın, mehri en az olan kadındır.»
İstediği kızı, kendisine verdiklerine söz verdikleri zaman ona hediye gönderir. Bu arada, güzel koku da gönderir. Sonra odasına girdiği zaman, eşi, onu, bu güzel kokuyu sürünerek karşılar.
Kadın, kız ancak küfüvvü = dengi olan erkekle evlenir. Denk olabilmek, din, soy ve mâlî bakımdan olur.
Kızını dengi istediği zaman, vermemezlik etmez. Bu şekilde bekletip vermemesi büyük fitne ve zarara sebeb olabilir. Ben kızımı malı çok, yâhud mevkii yüksek bîrine veririm deyip saklamak, çoğu zaman kızın evde kalmasına, bu vesîle ile ahlâkının bozulup, zinâ yapmasına sebeb olur. Neticesi de, babası, anası, yakın akrabası için ar ve ayıb ile biter Zâten fitne, fesad ve zarar da bu demektir.
Her takvâ sâhibi müslüman küfüvdür, denktir. Böyle bir erkek hanımını severse, ona ikrâm, iyilik ve hürmet eder. Sevmezse, zulm etmez.
Küçük olsun, büyük olsun kızı evlendirme hakkı velîye âiddir. Velîsinin izni olmadan yapılan kızın nikâhını, Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem), geçersiz saymıştır. Bu kız büyük ve akıllı olsa da hüküm aynıdır. Âişe’nin (radıyallahü anhâ) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Velîsinden izinsiz evlenen kadının nikâhı bâtıldır, nikâhı bâtıldır, nikâhı bâtıldır» buyuruldu. İmam Şâfiî (rahmetullahi aleyh) bu hadîs-i şerifle, mutlak olarak amel edip, «velînin izni olmadan olan nikâh bâtıldır, dengi de olsa» buyurdu. Çünki İmam Şâfiî’ye göre, nikâh, mutlak olarak, kadının ifâdesi, sözü ile akd edilmiş olmaz.
Hanefî âlimleri (rahimehümullah) ise, hür ve âkil ve bâliğ olan, kadının, kızın, velîsinin izni olmasa da, nikâhı mutlak olarak, yanî dengi olsun olmasın geçerlidir, sahîhdir. Lâkin dengi olmadığı zaman, velîsinin nikâhı feshetme hakkı vardır. İmam Hasan’ın, ebû Hanîfe’den (rahmetullahi aleyhimâ) bildirdiğine göre, böyle nikâh câiz değildir. Mezhebimiz âlimlerden çokları bu görüşü almışlardır. Kadıhân fetvâsı da böyledir. O halde böyle bir nikâhın câiz olmayıp, bâtıl olduğunda ittifak hâsıl oldu. Bunun için, musannif (rahimehullah) da buna meyletmiştir.
Mehirde sünnet olan, Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) kerîmesi Fâtıma’yı, Alî’ye (radıyallahü anhümâ) tezvîc ederken, mehr olarak buyurduğu 400 dirhem gümüştür. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) evlenirken 12,5 üvkıyye verirlerdi. Bu üvkıyye, 40 dirhem gümüştür. Toplam 500 dirhem eder. Bu arada, Ebû Süfyân’ın kızı Ümm-i Habîbe’yi (radıyallahü anhümâ) tezvîc ederken, mehir olarak 4.000 dirhem gümüş, yâhud 400 dînâr altın verdi denirse, cevâbında deriz ki: Bu miktarı, Necâşî, kendi parasından, Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) ikrâm olarak teberru’ etmiş, bağışlamıştır.
Hazret-i Ömer’den (radıyallahü anh) bildirilir. Buyurdu ki: Kadınların, kızların mehirlerinde çok fazlaya gitmeyin. Bu iyi bir şey olsaydı, Allah’ın Resûlü, buna sizden daha çok lâyık olurdu. Kendisi evlenirken, yâhud kızlarını nikâh ederken, 500 dirhemden çok mehir verdiğini, takdîr ettiğini bilmiyorum.» Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) mehri bu şekilde olunca, kız ve erkek taraflarının bunu aşmamaları, daha çok istememeleri gerekir. Hanımın mehrini tam verir. Yâhud veremezse, vermeğe niyet eder. Mehri vermemeğe niyet ederse, kıyâmet-günü zinâ etmiş olarak gelir. Mehrini ödemek için hanımından mühlet istemez. Ancak fakîr ise, yâhud hanımı, zorla değil, severek, istiyerek te’cîl ederse mahzûru yoktur. (Hediye ederse, sevaba kavuşur.)
Din kardeşinin istediği kıza tâlib olmaz. Çünki bunda cefâ ve hiyânet vardır. Bu cefâ ve hiyânet, 2 taraf ma’lûm bir mehirde anlaştıkları ve akdden başka bir muâmele kalmadığı zamandır denildi. Böyle değilse, o kıza tâlib olmak câizdir. Sonra, din kardeşinin tâlib olduğu kızı isterse günâh olsa da, nikâhı sahîh olur ve fesh edilmez. Mâliki mezhebi âlimlerinden bazısı, nikâhı fesh edilir dediler. Mesâbîh şerhinde de böyle diyor
Rağbet olunmaları için, kızların takı ve elbise ile süslenmeleri sünnettir Evlenecek erkek, mehrin hepsini veremezse de, bir kısmını muaccel olarak, hemen verir.
Nikâh için, hazret-i Âişe’nin (radıyallahü anhâ) bildirdiği vakit seçilir Buyurdu ki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) beni, Şevvâl ayında tezvîc buyurdu ve zifafa Şevvâl ayında girdi.
2 BAYRAM ARASI NİKÂH : Nevazil kitâbında der ki: Ebûbekir (rahımehuilah) 2 bayram arasında, nikah câiz olmaz diyen olmamıştır.
Bâzıları ise, 2 bayram arasında zifafa mekrûh demişlerdir. Böyle diyene, bu kerahetin sebebi nedir? denildiğinde, İbni Ömer’den (radıyallahü anhümâ) böyle nakledilmiştir dedi. O bunu beğenmez, bu zamanda nikâhı olanlar arasında ülfet, muhabbet olmaz derdi.
Fakîh Ebülleys (rahimehullah) der ki: Hazret-i Âişe’nin (radıyallahü anhâ), «Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) beni Şevvâl ayında, yanî 2 bayram arasında tezvîc buyurdu ve zifafa Şevvâl ayında girdi. Ona hangi hanımı benden daha sevgili ve yakın idi» sözü, hiç de kerâhet olmadığını isbata yeter.
2 bayram arasında nikâh yoktur sözüne gelince: Bir defasında bayram namazı cum’a gününe rastlamıştı ve mevsim de kış idi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bayram namazını kıldı ve sonra cum’a namazı için dönüp geldi. Karşısına birisi çıkıp, yâ Resûlâllah, burada nikâh vardır dedi. Resûlullah da cevâbında: «2 bayram arası, yanî bayram namazı ile cum’a namazı arası kışın az olduğundan nikâh yoktur» buyurdu.
ÇOCUKLARIMIZA KARŞI VAZİFELERİMİZ